SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Nasıl Kötü Oyuncu Olunur?

A- A+ PAYLAŞ

Nicolas Cage arka arkaya o kadar çok kötü filme imza attı ki, artık en büyük hayranları bile onu izlemekten sıkılıyor...

İyi sinema oyuncularının ‘kötü’ filmlerde neden oynadığının cevabı/cevapları basit olsa da, o oyuncunun hayranları için bunun pek bir anlamı yoktur.

Amerikan sinemasının önemli oyuncularının büyük çoğunluğu fabrikasyon kopya filmlerde yer almışlardır. Hepsinin yapım şirketleriyle belli anlaşmaları vardır ve bu doğrultuda ara sıra ya da sık sık ‘burada ne işi var?’ dedirten filmlerde karşımıza çıkarlar.

Bazı aktör ve aktrisler bu topa fazla girmezken bazılarının yolu artık o kadar sık bu boş filmlere uğrar ki, onun oyunculuğuna dair sevdiğiniz her şeyi yavaş yavaş unutursunuz. İşte Nicolas Cage, bu kıvama gelmiş bir aktör olarak derdimizi anlatmak için iyi bir örnek olarak önümüzde duruyor.

Hayaline, amcası büyük usta Francis Ford Coppola’nın gücünü elinin tersiyle iterek başlayan bir aktörden bahsediyoruz. Kariyerinin ilk 5 yılında arka arkaya ‘Rumble Fish’, ‘Birdy’, ‘Peggy Sue Got Married’, ‘Raising Arizona’ gibi şimdi kültleşmiş klasiklerde oynayan bir adamdan…

Cage’in 90’ları da çok iyi geçirdiğini,. hatta bu dönemde yaptığı tercihlerle Hollywood’un en büyük yıldızları arasına girdiğini söyleyebiliriz. David Lynch’ın ‘Wild at Heart’ ve ona Oscar kazandıran ‘Leaving Las Vegas’ onun yeteneğini gösterdiği iki önemli olarak öne çıkıyor. ‘Wild at Heart’teki psikopat ve ‘Levaing Las Vegas’taki kaybeden rolleri onu çağdaşları arasında farklı bir noktaya taşımıştı bile. Ama onu yıldız statüsüne getiren filmler, bol ama nitelikli aksiyonlu gişe canavarları ‘The Rock’, ‘Con Air’ ve ‘Face Off’ oldu.

Burada önemli bir noktanın altını çizmekte fayda var. Çünkü, sorun Cage’in gişe filmlerinde oynaması değil, keza 90’larda yaptığı aksiyon filmleri hep belli düzeyin üstünde filmler olmuştur. Şimdi hayranlarını rahatsız eden durum ise, Cage’in, tamamen şirketlerle yaptığı anlaşmayı doldurmak için çektiği, uyum ve inandırıcılık sorunu yaşadığı filmleri tercih etmesi.

İYİ YÖNETMEN İYİ FİLM
Tekrar, Cage’in kariyer inşasına baktığımızda, tercih meselesine bir kez daha dönüyoruz. Cage gibi yetenekli ama diğer yandan çok kazanan/kazandıran starların her zaman belli bir dengeyi tutturmaları gerekiyor. Yani ‘içi boş bir aksiyon olur ama arkasından bir de bağımsız yapım gelsin, üstüne bir romantik film, sonra Oscar’a doğru’ şeklinde bir yapı işliyor Hollywood’da. Cage de bunu başarıyla sürdürüyordu ve artık istediği her role ulaşan bir konumdaydı.

‘Gone in the 60 Seconds’ gibi sadece güzel arabalardan ibaret boş bir filmde oradan oraya koşturması bizi rahatsız etmiyordu çünkü o aynı zamanda, Martin Scorsese’nin ‘Bringing of the Dead/ Yaşamın Kıyısında’sınde varoluş sıkıntısı çeken bir ambulans şoförüyle, Brian De Palma’nın ‘Snake Eyes/ Yılan Gözler’inde komplolar arasında kalmış Rick Santoro’yla, Spike Jonze’un ‘Adaptaion/Tersyüz’ünde yazma sıkıntısı çeken Kaufman profiliyle kendine hayran bırakıyordu.

HER ŞEY 2005'TE BAŞLADI
Ama ne olduysa 2005 yılında oldu. Nicolas Cage 2005 yılında gönlümüzü fetheden bir başyapıtta, bir kez daha döktürdü. ‘Lord of War/ Savaş Tanrısı’ sadece Cage’in kariyerinin değil 2000’lerin en önemli filmleri arasına girdi. Sinemasal özellikleri ve usta aktörün performansı dışında ulus ötesi şirketleri, silah tüccarlarını karşısına alan tavrıyla da özel bir filmdi ‘Savaş Tanrısı’. Ve hiçbir yapım şirketinin destek vermediği bu cesur film için her oyuncunun yapmadığı bir şeyi yaparak, Cage, ücret almadı ve gişe hasılatından pay almayı teklif/kabul etti.

İşte, kariyerinde her anlamda zirve yapan bir Hollywood aktörü, bu tarihten sonra da nasıl kötü oyuncu olunur konusunda adeta ders verdi.

ARKA ARKAYA FACİALAR
İlk önce Oliver Stone’un bol milliyetçilik soslu filmi ‘World Trade Center/ Dünya Ticaret Merkezi’nde İkiz Kuleler’in altında kalan itfaiyecilerden birini canlandırdı. Önceden tahmin edilebilirliği düşük olduğu için, - yani kötü film ama baştan kokan kötü proje olmadığı için - bu yüzeysel politik filmi geçiyoruz ama arkasından, sinema tarihinin en kötü yeniden çevrimlerinden olan ‘Wicker Man/ Lanetli Ada’ da başı boş bir şekilde hikayesizliğin ortasında gezindi.

Bundan daha kötüsü olamazdı derken, ‘Ghost Rider’ faciası geldi. Bu filmle de Cage ve filmi en’lerini çoğalttı. Film, en kötü çizgi roman uyarlamaları arasına yükseklerden girdiği gibi, Cage de, karakteriyle alakası olmayan karakterler adında yeni bir kategori doğurmuş oldu.

Bu filmin arkasından Cage’in artık bu felaketleri unutturacak ilaç gibi bir filmde oynaması beklenirken o ilki eğlenceli bir seyirlikten öteye gitmeyen ‘National Treasure/ Büyük Hazine’nin devamında Indiana Jones’luk yapmaya devam etti.

Cage-severler ‘daha ne kadar kötü olabilir ki?’ diye sorarken, aktörden tokat gibi bir cevap/film daha geldi. Pang Kardeşler’in çektiği, kariyerine yeni başlamış bir yıldız adayının seçebileceği filmlerle, Jean-Claude Van Damme’ın sadece televizyonlarda gösterilen ucuz aksiyonları arasında gidip gelen ‘Bangkok Dangerous/ Zor Karar’ beklentisi olan herkese artık yeter dedirten bir işkence oldu.

YETER Mİ?
Artık ‘yeter’di ama Cage bu kez de şanssızdı. Yeni projesi kağıt üzerinde iyi duruyordu. Tür bilimkurgu, yönetmen, son 20 yılın en yetenekli isimlerinden Alex Proyas’tı. Hikaye, okuyanı heyecanlandıran bir kıyamet öyküsüydü ama ‘Knowing/ Kehanet’ tutmadı, sonuç hüsran oldu. Özellikle kötü finaliyle akıllarda kalan film, sadece Cage’in düşüşüne katkı yaptı.

Cage'in 'her an uykuya dalacakmış gibi bakan gözleri' bile etkisini yitirmişti artık. Sonraki filmi, yeniden çevrimdi ve bu sefer kamera arkasındaki isim sağlamdı; usta yönetmen Werner Herzog’un Hollywood çıkartması ‘Bad Lieutenant/ Kötü Polis’ iyi bir suç filmiydi ve başarılı bulundu ama Cage hayranlarını kendine getirecek bir ilaç olamadı.

‘Kötü Polis’ten sonra sırada ‘The Sorcerer’s Apprentice/ Sihirbazın Çırağı’ var. Film bu hafta Türkiye’de de gösterime giriyor. Yurtdışındaki yorumlar – ki bu yorumlara gerek bile yok aslında – Cage’in dönüşünün ufukta henüz görünmediğini destekliyor. Yapım aşamasındaki filmlerine baktığımızda da bizi heyecanlandıran bir şey gözümüze çarpmıyor ama küçük de olsa bir umut, eskiye döner mi diye bekliyoruz…

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız