SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Neler Oluyor? (72)

A- A+ PAYLAŞ

DERLEYEN: İsmet YALVAÇ

 

Mevzuya Göre Demokrasi!..

Yeni Cami önündeki alanın düzenlenmesinden sonra “Soykan Parkı” olarak da bilinen bu alana yeni bir isim verilmesi gereği duyulmuş. Belediye Meclisi’nde çoğunluğu oluşturan partiden bir üye teklifte bulunmuş, çoğunluğun parmağı kalkmış ve “Yeni Cami Meydanı” kabul edilmiş.

 

Nurettin Soykan, özellikle Malatyaspor’la ilgili olarak hatırlansa da, Malatya’ya ciddi katkıları olmuş, daha bu fukara fonları, belediyenin “milyarlık maaşlı” yardım gönüllülerini (!) başına yerleştirdiği ve “profesyonel fukara (!)- ki bu organizasyonlar, çoğunluğu göçle gelmiş  ve işi gücü fukaralık olan, çalışmayıp fukaralıkla  geçinen bir kesim yaratmıştır-” sayısını artıran  yardım organizasyonları kurulmadan, memleketin fakirini, fukarasını kollayan hayırsever bir işadamı. Bu özelliğini bilen bilir.

 

1980’li yıllarda, şimdiki merkez otobüs durağının oradan Zabıta Müdürlüğü’ne (eski İtfaiyeye) doğru inen yol trafiğe açıkken, yapılan düzenlemeler gereği trafiğe kapatılması kararlaştırılmış, sonra da yolun İnönü Caddesi ile kesiştiği bölge bir çevre düzenlemesiyle cami önündeki parkla birleştirilmişti. Bu işi hayırsever işadamı Soykan üstlenmiş, düzenleme bittikten sonra da oraya şirketinin betondan imal edilmiş bir logosu konulmuştu. Bundan dolayı da orası “Soykan Parkı” olarak biliniyordu.

 

Bu alandan “Soykan” adının kaldırılması ile ilgili olarak Belediye Başkanı Cemal Akın’a soru sorulmuş. O da belediye meclisinin kararına saygısını “Bu, arkadaşlarımızın takdiridir. Demokrasinin de gereği budur. Orada oylama yapılmış. Oylama neticesinde buranın Yeni Cami Meydanı olarak anılması hususunda bir karar çıkmıştır” sözleriyle dile getirmiş.

 

Bu sözlere diyecek bir şey yok, eğer gerçekten o belediye meclisi kararları böyle alınıyorsa, kararları böyle değerlendirilebilecek bir meclis olsa!..

 

Ama öyle değil!

 

Bu meclisin ne kadar demokratik kararlar aldığı, ne kadar “bağımsız” davranabildiği, ne kadar “özgür iradesini ortaya koyabildiği” yolunda kuşkular oluşturan en son örnek, çok değil daha 1 ay önceki toplantısındandı. “Rantiye” açısından bakarsanız çok önemli olan “İmar Komisyonu” için seçim yapılmıştı. Orada “hazır” listeden bir isim, çoğunluğu oluşturan AKP’nin içerisindeki bir organizasyonla da devre dışı bırakıldı. Bu Belediye Başkanı Cemal Akın’a çok yakın bir isimdi. Onun yerine AKP’den bir başka isim, mühendis kökenli birisi seçiliverdi. Meclis, o kararıyla doğrusu bizi de çok şaşırtmıştı. Ama, 3 gün sürdü, bu dik duruş!.. Cuma günkü toplantıda Akın’ın çok yakınını devre dışı bırakan seçimde onun yerine komisyona giren üyenin 3 gün içinde işleri yoğunlaşmış (!), görevden affını istemişti. Komisyonun Cuma günkü seçimi “gizli” oyla yapılırken “devre dışı” bırakılan arkadaş, Pazartesi günü affını isteyen üyenin yerine bu kez “açık” oyla seçilmişti. Gizli oylamada “demokrasi adamı” olan kimi arkadaşlar, açık oylamada “başkanın adamı” olmayı yeğlemişlerdi!.. 5 üyeden 4’ü gizli, 1’i açık oyla seçilen komisyonun bu durumu ne kadar hukuka uygun, o da ayrı bir tartışma konusu..

 

Mecliste, İmar Komisyonu için yapılan o yanlışlığı (!) AKP’nin il başkanı ve Belediye Başkanının kulisleri çözüvermişti!.. Gizli oylamadaki iradeleri hiçe sayılan çoğunluk da açık yapılan ikinci oylamada istenileni seçmişlerdi.

 

Belediye başkanının, meydan ismi konusundaki kararını “demokrasinin gereği” diye nitelendirdiği Belediye Meclisi bu işte..

 

Aslında bu meclisin eski ve işlevine daha yakın olan adı “Şehir Meclisi” idi. Ama, bu şimdiki Şehir Meclisi filan değil. Bu “Belediyenin Meclisi”.. Azalarının şehirle, şehrin sorunlarıyla, yaşadıklarıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Memleketin gündeminde ne varsa, onların gündeminde o yok.. Misal; binlerce insan su kirlenmesinden hasta mı olmuş? O meclisi bu hiç ilgilendirmemiştir.. Şehrin artık “alameti farikası” olan 75 senelik parktan yol mu geçirmek istemişler, yeşili yok edip. Hemen parmağını kaldırmış olan bir meclistir bu.. Allahtan, yargı dur dedi bu acayip karara..  Şu belediyenin de kanuni ortağı olduğu doğalgaz konusunda onlarca sorun mu yaşanıyor? Gaz şirketine işi düşen her vatandaş çıldıracak hale mi gelmiş? O meclisin bunu gündeme almaması için, bundan daha önemli bir gerekçe bulunamaz. Belediyenin bir biriminde yolsuzluk operasyonu mu yapılmış? O yolsuzluk, “dandik” bilgisayar programından mı kaynaklanmış? O “dandik” programı kim, kimden, kaça almış, niye yolsuzluğa yol açacak bir programmış? Bunu hiç sormaz. Merak bile etmez.. İlkokul mezunundan bütçe komisyonu, ekonomi eğitimi görmüşünden imar komisyonu oluşturan, elindeki mimar ve mühendislere de “parmak” muamelesi yapılan bir meclis bu.. İlkokul mezunu üyesinin, belediyenin bir yıllık çalışma raporunu bir saatte okuduğunu iddia edip onayladığı meclistir bu..

 

Halka karşı hiçbir sorumlulukları yok. Aslında yasada tarif edilen “üyelik” işlevini, halkın temsilcisi olmalarını sağlayacak bir sorumluluk duygusu oluşturacak yöntemle elde etmedikleri için bu böyle. Partilerinin 2-3 yöneticisinin oturup, kontenjana, hatıra gönüle göre yaptığı bir listenin içerisinde hasbelkader yeralmalarıdır, meclisteki varlıklarının sebebi. Onun için “gücü elinde bulunduran” başkanlar ne derse o olur bu mecliste!..

 

Peki sadece çoğunluk mu böyle? Elbette değil.. Muhalefet gereğini yapıyor mu? Yapmıyor tabi.. Yapıyor gibi görünmeye çalışıyor, o kadar.. Bu meclisin bir şanssızlığı da, “iktidara” hazırlananların, kendilerini seçim sonrasında muhalefet olarak bulmalarıdır. Kendilerini muhalefete hazırlamadıklarından, muhalefette yapamamaktadırlar.

 

İşte bu meclisin meydan kararını Akın “demokrasinin gereği” diye yorumlayınca, “biz yemedik” deme gereği duymamızdandır, bu yazı..

 

 

***

 

Başhekimlerin Kavgası..

Eski adı SSK olan Beydağı Devlet Hastanesi’nin “başhekimlik” koltuğu ile ilgili yaşananlar, Malatya’yı germeye başladı artık..

 

Yine AKP döneminde atanmış olan Dr. Nail Derelioğlu ile AKP’nin daha sonraki tercihi Dr. İlhan Geçit’in “başhekimlik” koltuğu etrafındaki mücadeleleri artık polisiye olaylar dizisine döndü. Gece yarısı, siyasilerin de aracı olduğu ihbarlar, polis baskınları, “usulsüzlük” iddiasıyla Dr. Derelioğlu’nun beklenmedik bir şekilde tutuklanması, iki gün hapiste yatırılması, çıktıktan birkaç gün sonra saldırıya uğrayıp yaralanması, bu kez diğer tarafın “şüpheli” olarak karakolluk, adliyelik olması..

 

Dr. Derelioğlu’ndan memnun olmadığı anlaşılan siyasilerin, Malatya atamaları için “hemşehrilerinin üst düzey siyasi etkinlikleri” nedeniyle “ABB (Adıyaman- Bingöl- Baskil) Kriteri”ni baz alarak yaptıkları ve Dr. Geçit atamasının da bu kriterin bir ürünü olduğu öne sürülen bürokrat tercihleri, çok önemli bir devlet kuruluşunu, bir hastaneyi darmadağın etmiş durumda.

 

Bu hastanenin başhekimlik koltuğu etrafında oldukça garip olaylar yaşandı, yaşanıyor.. Bir tarafı hapse gönderen, ötekine ise müfettiş gönderilme zahmetine dahi katlanılmayan yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları karşısında siyasilerin durdukları yer kendilerine de zarar veriyor. Hele son iki olayla ilgili öyle şeyler konuşuluyor ki, hani derler ya, şuyuu vukuundan beter diye, aynen öyle. Bizi de çok şaşırtan, “normal işleyiş” dışında bir sürü şey oldu!..

 

Konu yargıda olduğu için, daha fazlasını yazmıyoruz..

 

Sahte adreslerle basın kuruluşlarına elektronik postayla haberler uçurmalar, bürokrasiye baskılar, eli sopalı nacaklı adamlar, ihaleler, alım satımlar, atamalar vsvs..

 

Siyasilere tavsiyemiz, bu konuya ilişkin olarak, Valinin en son söylediklerine uymaları.. Hani bizim “Valinin sözleri kime?” başlığıyla haberleştirdiğimiz, "Hiç kimse olayda onun veya bunun yanında yer almaya kalkmasın. Hiç kimse 'Şu bize daha yakın, bu bize daha yakın, ona manevi destek verelim' şeklinde bir tutum içinde olmasın" açıklamasını yapmasına neden olan faaliyetlerin içerisinde “artık” bulunmamaları. Yoksa bakarsınız, başka bir makamda konuşulanlar da yazılıverir!..

 

Daha fazla uzatmadan..

 

Malatya Beydağı Devlet Hastanesi için, öncelikle de Dr. İlhan Geçit’in olmak üzere, tarafların başhekimlik beklentileri artık son bulmalı, bir üçüncü isim gündeme gelmelidir. Malatya’nın huzuru ve Beydağı Devlet Hastanesi’nin daha fazla güven kaybına uğramaması için bu gereklidir. Ve bu arada, o kurumda yapılmış işler ciddiyetle soruşturulmalı, ciddi eleştirilere neden olan idari kadrolaşma da gözden geçirilmelidir.

 

 * * *

 

Maksat Hasıl Olmuş!..

Malatya’dan Pütürge yoluyla Nemrut’a ulaşım Adıyaman tarafının şiddetle karşı çıktığı bir bağlantı. 1970’li yıllardan itibaren gündeme gelen, 1980’lerden itibaren Malatya ve özellikle de “çıkmaz yol” üzerinde bulunan Pütürge ve Doğanyol ilçeleri için de önemli olabilecek, bu ilçelere de ilgiyi artıracak doğa turizmini geliştirecek alternatifler içeren yol konusu var. Herşeye rağmen Nemrut Dağı’nın hemen yakınına kadar ulaşmış, iddia edildiği gibi tepeye kadar giden değil, etekte son bulan bir yol mevcut. Bu yolun yapımını, açılmasını engelleyemeyenler şimdi siyaseten ve ses olarak daha güçlü. Yolun standardının yükseltilmesi, daha güvenli hale getirilmesi ve dolayısıyla tercih edilir olmasını engelliyor, Adıyaman tarafı şimdi de.

 

Son iki yıldır zaten neredeyse Malatya’nın gündeminden çıkmış olan Nemrut konusu, iktidar partisinin Pütürge- Doğanyol kökenli 2 milletvekili, hadi bir de eş durumundan olanı sayarsak 3 milletvekili bulunmasına rağmen, son dönemde de yine Adıyaman baskısıyla, bırakın yerinde saymayı, geriye doğru gidiyor gibi..

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın geçtiğimiz hafta, Adıyaman’a yapacağı ziyaret Malatya üzerinden olacaktı. İlk programa göre bakan Cuma gecesi Malatya’ya gelecek, ertesi sabah Pütürge üzerinden Nemrut’a, oradan da Adıyaman’a gidecekti. Bu programı öğrenen Adıyaman tarafı kıyameti koparttı. Bakan Malatya programını iptal etti. Malatya yerine Gaziantep’e uçtu, oradan Adıyaman’a geçti ve Nemrut’a da Adıyaman üzerinden gitti.

 

İşte bu bakan, Nemrut’a gittikten sonra, kendisine aktarılanların etkisiyle, sadece tek tarafı dinleyerek, “Nemrut Dağı zirvesine kadar Malatya tarafından yol açılmasının yanlış olduğunu” öne sürmüş. Ayrıca, Malatya tarafından gelen yolun tepeye kadar çıkarılmasıyla ilgili açılmış bir soruşturma olduğunu, konunun adli mercilerin elinde bulunduğunu iddia etmiş.

 

Bizim bu konuda bildiğimiz de şu: Vali Osman Derya Kadıoğlu döneminde Nemrut yolu ile ilgili Malatya Belediyesi’nin de araç gereç katkılarıyla çalışma yapılmış. O zaman Adıyaman’dan bir sivil toplum örgütü adına savcılığa şikayette bulunulmuş. Adıyaman Savcılığı şikayet edilen çalışmanın yapıldığı yer itibarıyla “görevsizlik kararı verip” konuyu Pütürge Savcılığı’na göndermiş. Pütürge Savcılığı da şikayet edilenler memur olduğu için Malatya Valiliği’ne yazıp, soruşturma izni istemiş. Vali Kadıoğlu, soruşturma izni isteğini bakanlığa havale etmiş. Bakanlıktan bir müfettiş gelmiş. Gereken incelemeleri yapmış. İlgili ödeneğin yerli yerinde kullanıldığı ve herhangi bir sorun olmadığı, dolayısıyla memurlar hakkında bir işlem yapılmasına gerek olmadığı, soruşturma iznine de bu nedenle gerek bulunmadığı görüşüyle konuyu adli makamlara iletmiş. Malatya Belediyesi’nin araçlarının kullanılmış olması konusunu da Mülkiye Müfettişleri incelemişler ve herhangi bir usulsüzlük olmadığı görüşüne varmışlar. Yani bakanın söylediği gibi bir soruşturma filan yok.

 

Peki bunları Nemrut Dağı’na kadar çıkan bakana iletecek biri ya da birileri var mı?

 

Malatya milletvekilleri, Malatya’nın Kültür ve Turizm Müdürü o sırada orada olmadığından, bakan Adıyaman’a göre, oradan aldığıyla konuşmuş ve gitmiş..

 

Bu Nemrut yolu ile ilgili bizim bazı vekillerimizin bahsettiği bir “konsensüs” meselesi vardı. Bakandan sonra bu konsensüsün nesi kaldı merak ediyoruz. En yetkili ağza Adıyaman’ın istediği yorumu yaptırdıktan sonra kiminle hangi konuda niye uyuşacaklar, merakımız bu?

 

* * *

 

Malatyaspor Göz Göre Göre..

Evet Malatyaspor, çok önemli bir zamanı, çok önemli bir dönemi göz göre göre heba etti..

 

Haziran 2006’da Malatyaspor’da göreve geldikten sonra geçen bir yılı aşkın sürede; daha çok sportif, idari ve mali anlamda başarısızlıklarıyla hatırlanacak Haşim Karadağ yönetiminin tükenmişliği, 2007 Haziran’ın da her şeyiyle ortaya çıktıktan sonra bugüne kadar boş yere zaman geçirildi. Ortaya çıkan alternatiflere yol vermeyen, biriyle pazarlığa oturan, ısrarla yönetimi bırakmak istemeyen, güven kaybına rağmen, oluşturduğu üye yapısıyla kongre gücünü ele geçiren Karadağ yönetiminin işi götüremeyeceği en son ve en kesin olarak 4 Ağustos’taki kongrede ortaya çıkmışken, bunu görmeyen, göremeyen, görmek istemeyenler yüzünden “Kayyum” yönetimine teslim edilecek duruma gelindi.

 

Malatyaspor’un Karadağ başkanlığındaki yönetiminin, 20 Ağustos’taki “istifa atraksiyonu”ndan sonra başlayan sürede, yasalara ve yönetmeliklere uygunluğu çok tartışılır kongre süreçleri, garip tüzük değişiklikleri ile vakit harcandı. Türlü çeşitli senaryolara, baskı oluşturma taktiklerine rağmen belediye “yeni kaynak” konusunda umut vermeyince en sonunda pes diyen Karadağ, kendi başkan vekiline işi devretti ve onun da başkanlığı 4 gün sürdü. Anlaşıldı ki, Haşim Karadağ yönetiminin mali gücünden farklı bir gücü yok. Daha doğrusu, Malatyaspor’un ihtiyaç duyduğu acil ödemeleri karşılayacak durumu yok. Kayyuma doğru giden kulübü, bu duruma Haşim Karadağ getirmemiş olsun diye, kendilerini feda ettiler zahir!.. Çünkü daha sonra gerek Valinin, gerek belediye başkanının açıklamaları, ömrü 4 gün süren yönetime hiçbir sözün verilmediği şeklinde.

 

Aslında, 20 Ağustos’ta “teslim bayrağı” çeken Karadağ yönetimi için, liglerin hemen birkaç gün sonra başlayacak olması, 16 futbolcunun lisansının çıkarılamama tehlikesi üzerine, “istifa” açıklaması görmezden gelinerek, 4 Eylül olağanüstü kongresi açıklaması üzerine bir takvim oluşturulmuştu. O tarihe gelindiğinde, takımın iyi gidişi, anlaşıldığı kadarıyla Karadağ yönetimini devam konusunda yeniden heveslendirdi. Öyle ya bu takım fırtına gibiydi ve şampiyon olacak takım niye bırakılsındı?. Ama işler hesaplandığı gibi gitmedi. Belediye para vermiyordu. Yönetimi bırakmak istemeyenlerin ise ayıracak yeni kaynakları yoktu. Futbolculara ödeme sözleri yerine getirilememiş, getirilemediği gibi Vali ve Belediye başkanının sözleri de, kulüp yöneticilerininki gibi “boş” çıkmıştı. Tabi bu durum aynen takıma yansımaya başladı. Karadağ’ın başkanlıktan istifası, yönetiminin devam etmesi, sonra Karadağ’ın elinden “aday olmayacağına dair yazılı belge” alınması, Karadağ’ın başkan vekili Avukat Şevket Küçükaslan’ın başkan adayı olarak çıkması ve yönetimi alması, Giresun yenilgisi ve aynı akşam başkandan garip açıklamalar.. Ertesi gün teknik heyetin “başkan bizden ve futbolculardan özür diledi” açıklaması, sonra yönetimin istifası, ardından teknik heyetin “zehir zemberek” açıklaması, futbolcuların da katılımıyla “neler olduğunu anlatan” ve sorular soran bir metnin kamuoyuna duyurulması..

 

Ve paraları ödenmeyen, yaşadıklarıyla “kimyası bozulan” takımın liderlikten 9’unculuğa gerilemesi..

 

Bugün kayyum noktasına gelindi.. Arada yaklaşık 2 aylık bir süre boşa geçirildi. Malatyaspor yönetimini “kayyum”un üstlenmesini kabul edilemez bulan, ancak buna karşılık alternatif yönetimler de oluşturamayıp, Haşim Karadağ’ın ortasında olduğu, yön verdiği çözümlerin (!) dışına çıkamayanların geleceği göremeyişi Malatyaspor’u bugünkü noktaya getirdi.

 

Malatyaspor’a bu sezon şampiyonluk sevincini tattıracak bir başlangıcın sürdürülememesi, aslında en başta tahmin edilen bugünkü olanların, karar verenlerce görülmek istenmemesinden kaynaklandı.

 

Malatyaspor’un geçen sezonunu heba edenler, maalesef bu sezonuna da “başarısız” imzalarını atmışlardır. Bu sezonun sonucunun da sorumlusudurlar.

 

Başarısız imzanın sahipleri, bu sezonun geçirdiğimiz 2 aylık sürecinde de, konumları itibarıyla sorunları çözme durumundaki kişi ve makamlara zarar vermiş, güven kaybına uğratmışlardır.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız