SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Neler Oluyor? (79)

A- A+ PAYLAŞ

DERLEYEN: İsmet YALVAÇ

 

Bir Marka Yok Edilirken

1990’lı yılların başında Malatya’da yıldızlı otel eksiği saptandıktan sonra, İl Özel İdaresi tarafından Şeker Fabrikası’ndan tahsis edilen arazi üzerine inşa edilen, binbir ricayla, otel işletme konusunda deneyimli Malatyalı Süzer ailesine kiraya verilen ve aradan geçen sürede bir Malatya markasına dönüşen “Altın Kayısı” otelinin binası, kira süresinin sona ermesinin ardından Özel İdare’ye gelir sağlama amaçlı olarak satışa çıkarıldı.

 

4 yıldızlı otel olarak kullanılan bina, yerine alternatif turistik tesisler yapıldı da, potansiyele göre fazla geldi de, onun için mi gözden çıkarıldı ve satılıyor? Elbette hayır. Malatya’nın hala ciddi olarak nitelikli turistik konaklama tesislerine ihtiyacı var. Bu ihtiyacın en belirgin göstergesi de, onlarca kez yazılmasına, konuşulmasına rağmen, “ruhsatsız ve belgesiz” bir tesise de bir türlü dokunulmaması!..

 

Ruhsatsız ve belgesiz tesise, herkesçe malum nedenlerle göz yumanlar, ayrıca yeni ve modern konaklama tesisleri yapmadan Altın Kayısı adıyla marka olan, dünyadaki tüm turizm broşürlerinde, kitapçıklarında, uluslar arası turistik rehberlerde Malatya’daki konaklama yerlerinin başında gösterilen tesis, çok da anlaşılır olmayan sebeplerle gözden çıkarıldı.

 

Yetkili makamların bu tesise karşı tutumu, sanki gecekondu yapılmış gibi.. Sanki zararlı bir faaliyet gösteriliyormuş gibi.. Bir an önce ortadan kaldırmaya yönelik.

 

Özel İdare’nin parasını ne kadar savurgan kullandığına ilişkin örnek ararsanız, yakın geçmişte onlarca trilyon lira harcanarak yaptırılan sözde asfalt yolların perişanlığı konuşulmalı.  Bir başka israf örneği, Atatürk Caddesi’ndeki Özel İdare İş Merkezi’dir. Şehrin en önemli, en değerli noktasındaki bu iş merkezi, tam bir mimari skandal örneği olmuş, iş merkezinin büyük bölümü uzun yıllar atıl vaziyette kalmıştı.

 

Talipliler, içerisinde otel işleten kiracı faaliyet gösterdiği için ihaleye girmiyor diye bir düşünce oluştuğu için, geçtiğimiz aylarda, otel hem de dolu dolu iken, polis marifetiyle boşaltılmıştı. Yani, 2 Haziran Salı günü yapılacak olan satış ihalesi öncesi, alıcıya “pürüssüz teslim” için ciddi bir müşteri potansiyeline ve ihtiyaca rağmen, otelin kapısına kilit vurulmuştu.

 

210 yataklı Altın Kayısı oteline, geçmişte yapılan iki ihalede, bölgedeki arazi ve binalarla kıyaslandığında çok düşük fiyatlar teklif edildiğinden ihale gerçekleşmemişti. Bir ihalede ise 8.5 milyon lira (8.5 trilyon) muhammen bedel konulmuş, 3 talipliden 9 milyon 805 bin (9 trilyon 805 milyar) teklif eden bir özel hastane işletme grubunun ihaleyi kazandığı açıklanmıştı. Ancak, bu grup daha sonra yaptığı değerlendirmede burayı daha ucuza alabileceğini düşünüyor olsa gerek, 255 bin lira (255 milyar lira) tutan teminatını yakma pahasına ihaleden vazgeçmişti.

 

2 Haziran Salı günü yapılacak olan ihalede, bu tesisin 9 milyon 805 bin liradan daha aşağı bir fiyata verilmesi çok tartışılır bir iş olacak. O yol üzerinde, özellikle oto plazalar, akaryakıt istasyonları vs. ile ilgili arazi-arsa fiyatları ele alınsa, üzerinde 15 yılı aşkın süre 4 yıldızlı otel olarak kullanılmış bina bulunan bu yer için yaklaşık 10 milyon (10 trilyon) liralık rakam çok pahalı bir fiyat değil, aksine çok ucuz bile. (Hemen yakındaki Sümerbank Fabrikası’nın ve arazisinin satışı buna kıyas olmamalı. Çünkü o bambaşka ve tamamen olağandışı bir işlemdi.)

 

Bir de, burayı Özel İdare’nin çok acil satmasıyla ilgili bazı dedikodular var. Sözde, buranın satışından elde edilecek para, milletvekilleri söz verdiği, ancak ilgili bakanlıktan ödenek çıkartamadığı için yapılamayan Yaygın Göleti için harcanacakmış!

 

Bu tesisin illa ve mutlaka satılmasına ilişkin ısrar, alternatif bir turistik tesis yapılması bile beklenmeden, ortaya çıkacak turistik konaklama tesisi ihtiyacını karşılamaya yönelik hiçbir planlama yapılmadan satma isteği daha çok konuşulacak gibi. Çünkü, bu gerekçelerin hiçbiri makul değil. Yeni oluşan il genel meclisi, bu konuyu etraflıca konuşmalı, bize göre..

 

Tüm bunların yanı sıra, İl Özel İdare Genel Sekreterliği’nin düşünce aşamasında olduğu belirtilen bir başka projesinin de; Karakavak’taki mevcut (eski Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü) bina ve arsalarının satılması ya da bir inşaat firmasıyla anlaşılarak gelir getirmek üzere değerlendirilmesi, Genel Sekreterliğin ise Organize Sanayi Bölgesi bitişiğindeki TEDAŞ’ın karşısında 70 dönümlük bir alana taşınması olduğu belirtiliyor. Bu da epeyce tartışılacak gibi..

 

 

"Sivil Toplum"da Bir Kıpırdanma mı?

Sivil toplum örgütleri, normalde; ili, ülkeyi yönetenlere muhalif duruşlarıyla, onları denetleyen, yanlışa gitmelerini engelleyen bir pozisyonda olmalı, diye düşünürüz. Bu örgütlerin yöneticilerinin kendi siyasi duruşları elbette olabilir. Ama, temsil ettikleri kesimler adına, muhalif duruşlarıyla kamu yönetimini daha iyiye, daha güzele yönlendirmek durumundadırlar.

 

Ama maalesef bu bizde böyle değildir. Yükselen bir siyasi yapıyla birlikte, sivil toplum örgütlerinin yönetim yapıları da büyük oranda şekillenir. Yöneticilere, iktidar partilerine yakın olan ya da onlarla ters düşmek istemeyen bir duruş sergilenir. Bu genellikle böyledir.

 

2001 yılındaki ekonomik bunalımda, dönemin iktidarına karşı meydanlara dökülüp gösteri yapanlardan biri de Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’ydı. O zaman bu muhalif duruşu ne kadar doğruysa, 2008 sonbaharından itibaren etkili olan ve daha yoğun yaşanan krizde, “Kriz varsa, çözüm de var” sloganıyla, mevcut siyasi yapıya sorunu aşma yolunda verilen destek görüntüsünde o kadar çelişkili ve o kadar siyasi bir tavır sergilediğini söylemek lazım.

 

Ancak genel olarak, sivil toplum örgütlerinin önemli bir bölümü iktidardakilere ciddi destek veriyor. Yine de, içlerinden bu destek duruşundan rahatsız olanlar da çıkıyor. İşte, her ne kadar “AK Parti’liyim” dese de, bu partinin temel politikalarından biri olan özelleştirme adı altındaki kamu tesislerinin hesapsızca elden çıkarılmasını eleştirmekten geri kalmayan bir Ziraat Odası başkanımız var. Bu odanın başkanı Bayram Polatbaş ilginç yapıda biri. AKP hükümetinin kayıtsız şartsız destekçisi ABD’nin Malatya’yı ziyaret eden Adana Konsolosu’na, Irak politikasından dolayı sert yapmaktan geri durmamıştı. “En hakiki AK Partiliyim” diyor ama bunları da yapıyor.

 

Kafa karışıklığı demek mi lazım buna?

 

Ziraat Odası başkanının bu duruşu, ayrıca Ticaret ve Sanayi Odası’nın meclis toplantısında bazı üyelerin, TSO yönetimini iktidar yanlısı ve onun her türlü politikalarına destek veren tutumundan duydukları rahatsızlığı ifade eden “Sarı oda olmak istemiyoruz.” tepkileri, sivil toplum örgütlerinin gerçekte olması gerektiği gibi “muhalif ve denetleyici” konuma gelmeleri açısından ilk kıvılcımlar mı demekten kendimizi alamıyoruz?!

 

 

 Sarılıp Sarmalanmış Bir Kent Meydanı!

Şehir merkezindeki belediye binasının eski belediye başkanı Cemal Akın’ın, hırs ve komplekslerine kurban gitmesi ve bir gecede ortadan kaldırılmasının ardından ortaya çıkan “arsa”, Ahmet Çakır yönetimi tarafından bazı küçük düzenlemelerle “meydana” dönüştürülmek istendi. Tabi çevresindeki banka, market gibi yapılara rağmen. Bu alanda bir gecede yaratılan çirkinlik, geçici de olsa, basit de olsa giderilmeye çalışıldı.

 

Ancak, bu alan ortaya çıktıktan sonra, kent merkezine damgasını vuran bir kötü görüntü var ki, buna çözüm bulma isteğini, belki de cesaretini ilgililerde göremiyoruz. Alanın hemen arka kısmındaki “Emekliler Parkı”, bazı gruplarca, içinde faaliyet gösterenleri dışarıya göstermemeyi (!) amaçlayan bir şekilde garip ve çirkince sarıp sarmalanarak kermes vs. için kullanılıyor. Ulvi amaçlar bahanesiyle bunlar yapıldığı için muhtemeldir, ilgili makamlar ortaya çıkan bu görüntüye müdahale edemiyorlar.

 

Bu tür konularda, çok katı düşünebilecek, bu tür eleştirileri çok farklı yönlere çekebilecekler var, -vardı! Örneğin gelir sağlamak amacına yönelik olarak Hollandalı bir firmaya satılan eski hal alanında, hal esnafının katkısıyla yapılmış olan cami de satıldı ve geçenlerde yıktırıldı. Caminin satışı ve yeni sahiplerince yıktırılması olgunlukla karşılandığına göre, bu ulvi amaçlı kermeslere yönelik yer eleştirimiz de aynı olgunlukla karşılanır!

 

Kent meydanındaki bu görüntüye mutlaka ve mutlaka son verilmeli. Orası, park olarak yapılmışdüzenlenmiş bir alan ve o amaçla kullanılmalı, satış yeri olarak değil! Malatya’da bir kermes alanı ihtiyacı varsa, böyle parklar ve başka amaçlarla yapılmış olan alanlar değil, bu iş için düzenlenmiş yerler kullanılmalı. Anlaşıldığı kadarıyla bir kermes yeri ihtiyacı var. Aylardır açılanların ardı arkası kesilmediğine göre hem de ciddi şekilde var!

 

Bunlar için, böyle şehrin meydanında; kira ödeyerek, vergi ödeyerek faaliyet gösteren esnafın işini, ekmeğini engelleyebilecek yerlerde değil (her ne kadar esnaf kuruluşları ses çıkarmıyorsa da), oralardan daha uzakta bir yer bulunmalı. Örneğin, geçenlerde bir sosyal faaliyet için de kullanılan yeni belediye binası yanı olabilir.

 

Şehrin merkezindeki bir parkı, etrafını brandalarla, bezlerle sarıp sarmalayıp, çevredeki esnafın işini gücünü engelleme pahasına bu tür işlere tahsis etme alışkanlığı artık son bulmalı.

 

Ayrıca, bu tür görüntülere izin vermemek belediyenin asli görevi de!

 

 

Üniversiteden Yansıyanlar

İnönü Üniversitesi’nde 12 yıllık, özellikle de son 8 yıla damgasını vuran bir yönetim anlayışı geçtiğimiz yıl Ağustos ayında, Prof. Dr. Cemil Çelik’in adaylar içerisinde en fazla oyu alması ve Cumhurbaşkanı tarafından rektörlüğe atanmasıyla son bulmuştu.

 

Yeni yönetimin oluştuğu süreçte, eski rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’na karşı olan gruplar, siyaseten de etkilenip, güç birliği oluşturmuşlar ve Cemil Çelik’ten yana tavırlarını koymuşlardı.

 

Üniversitenin temel yönetim anlayışının yanı sıra, bizce önemli bir başka konu vardı ki, o da üniversitede epeyce zaman sonra bir ilkti. Prof.Dr. Cemil Çelik, veteriner kökenli. Prof.Dr. Ali Oto, Prof.Dr. Behsan Önol, Prof.Dr. Mehmet Yücesoy, Prof.Dr. Ömer Şarlak ve Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu, tıp kökenli rektörlerdi. Bu da tesadüf değil, bu üniversitenin en önemli ve iddialı birimi Turgut Özal Tıp Merkezi projesinden kaynaklanıyordu. Üniversitenin, verdiği hizmetin özelliği ve öneminin yanı sıra,  bu birim aracılığıyla halkla kurulmak durumunda olunan direkt ilişkiler ve kent ekonomisine katkı başta olmak üzere en önemli birimi bu merkezdi. Kadrolarının özelliği, sayıca fazlalığı vs. gibi nedenlerle, tıp kökenli rektör geleneği başlamıştı.

 

Şimdi bu merkez aynı önemini ve konumunu sürdürüyor olmasına rağmen, tıp kökenli olmayan bir rektör üniversiteyi yönetiyor. Ancak görüldüğü kadarıyla, bu durum işlere çok da olumlu yansımıyor. Dışardan görünen o ki, Tıp Merkezi’ne öncekilerin aksine çok da iddialı olmayan bir başhekim atanmasından tutun,  fakülte ve merkezin kendi bünyesindeki birçok işe, tıptan olmayan bir yönetici müdahalesi ya da anlayış yansıması göz ardı edilecek gibi değil.

 

Bu merkezin en büyük şansı ve dünya çapındaki başarısı Karaciğer nakil merkezi olması. En büyük şans da, bu işlemi yapan ekip başkanlarından birinin Malatyalı olması. Rektörlük seçiminde aday olmasına ve en fazla  oy alan ikinci aday olmasına rağmen, Prof. Dr. Çelik’in rektör atanmasıyla herhangi bir komplekse düşmeyen, sorun çıkarmayan Prof. Dr. Sezai Yılmaz’a yönelik bazı “özensiz ve fevri” davranışlar gözden kaçmıyor. Hemşireler Haftası töreninde, en son Prof.Dr. Yılmaz sahneye çağrıldığı için, muhtemelen en ağır konuk en son konuşur diye düşündüğünden olsa gerek, salonu terk eden rektör yardımcısının bu tutumu dikkatlerden kaçmamıştı.

 

Yine geçenlerde, bu merkezde karaciğer nakli yapılan Şanlıurfalı bir hastanın, durumunun ağırlaşması üzerine çağrılan 112 Hava Ambulansı ile Ankara’ya naklinin kamuoyuna yansımasındaki eksik bilgilendirme bir başka konuydu. Kamuoyuna, nakil yapıldıktan sonra durumu ağırlaştığı için, sanki daha üst olanaklara sahip bir merkez varmış gibi Ankara’ya nakledildiği, Malatya’da doğru düzgün müdahale yapılamadığı gibi bir izlenim veren eksik bilgilendirmenin, doğru bilgi almak için hastane başhekimliğini arayan muhabir arkadaşımıza, buradaki yetkililerin bilgi vermemesinden kaynaklandığı ortaya çıktı. O da bizim bu nakli merak edip özel olarak araştırmamızla. Hastanın durumunun kötüleşmesinin karaciğer nakliyle ilgisi yoktu ve hastada ileri derecede kanser ortaya çıktığı, ailesi de Onkoloji Enstitüsü’ne götürmek istediği için nakil yapılmıştı.

 

Tıp Fakültesi’nin dekanlığını üstlenen Prof.Dr. Ramazan Özdemir’in, bu fakültenin ve tıp merkezinin çok daha iyi koşullarda hizmet vermesi için ciddi çaba gösterdiğinden eminiz. İddialı olduğunu biliyoruz. Ancak tıp fakültesi, buraya bağlı merkez ve sağlık hizmetlerine yansıyan kimi olaylar,  disiplini sağlama ve hizmet kalitesini artırmaya yönelik çabalara zaman zaman müdahale edildiği izlenimi doğuruyor.

 

 

Gösterge Atamalarsa..

Belediye Başkanı Ahmet Çakır, 29 Mart Pazar günü seçildi ve sonrasındaki perşembe günü görevine başladı.

 

Belediye başkanının hizmet anlayışını, aradan geçen kısa sürede değerlendirebilmenin tek ölçütü, belediye ve bağlı şirketlere yapılan atamalar. Projeler vs. açısında değerlendirme yapmak için çok erken ama, atamalar yine de geleceğe dair çok ciddi mesajlar barındırır.

 

Atamalara baktığımızda, yapılanların büyük bir ağırlıkla umut kırıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bir önceki belediye başkanı Cemal Akın’ın yakın dostu birinin de tavassutuyla Malatya Belediyesi kadrosuna alınan, bizim Akın dönemindeki bazı ihalelerle ilgili eleştirilerimizde ima ya da direkt olarak hedef aldığımız bir isim, hiç beklenmedik bir şekilde birkaç makam atlatılarak belediye başkan yardımcısı yapıldı.

 

Acemiliği ve günün önemine ilişkin değerlendirme eksikliğinden olsa gerek, belediye başkanı Ahmet Çakır’ın katılmadığı 19 Mayıs stad törenlerine, kendini temsilen bu ismi göndermesi, onun “başmuavin” konumunu yansıtıyorsa, bu çok vahim. Cemal Akın’ın “hizmet ediyor” diye gözüktüğü son dönemlerde, her işin altına imza atan Fen İşleri Müdürlüğü’nü bağladığı bu başkan yardımcısı, bir ziraat mühendisi. Fen İşleri’nin İller Bankası’na geçen eski müdürü Doğan Tarakçı’nın, kendisinden sonra müdürlük görevini devralacağını düşündüğü İTÜ mezunu yardımcısının, bu başkan yardımcısına bağlı bir daire müdürü olmak istemediğini, bu nedenle söz konusu daireden ayrılıp bir başka birime geçtiğini, düz mühendis olarak çalışmayı yeğlediğini biliyoruz. Kendi dairesinde çalıştığı için yakinen tanıdığı bir ismin başkan yardımcısı yapılmasından sonra o isimle çalışmak istemeyen bir mühendisin, Fen İşleri’nde müdür olmak yerine bir başka birimde “düz mühendis” olarak çalışma tercihi çok şey anlatıyor, anlayana!. Sanki, “Helvacıdan belediye başkanı olur mu?” diyenlere, bu atamayla “Herkesten her şey olur!” mesajı veriliyor!.. Bu atamadan, Belediye Başkanı Ahmet Çakır kadar, ona çok yakın destek veren 4 milletvekilini; Ömer Faruk Öz, Mücahit Fındıklı ve Öznur Çalık’ın yanı sıra İhsan Koca’yı sorumlu gördüğümüzü de belirtelim.

 

Bir diğer çok tartışmalı atama, Esenlik Şirketi genel müdürlüğüne “eski” ortağın atanması. Bu doğru bir iş değil, zaten birçok söylentiyi de beraberinde getirdi. Bu atamayla birlikte Esenlik Şirketi’nin, “belleği” sayılabilecek bir ismin de aralarında bulunduğu,  ticari açıdan “risk” olarak da nitelendirilebilecek “kurmay”ların şirketten uzaklaştırılması ve yerlerine yapılan atamalarla ilgili tercihler ilginç. Şirketi devralanların, iç yapıyı alt üst edecek bir personel politikası güttüğü ayrıca dikkat çekiyor. Şef düzeyine kadar indirilen bir “uzaklaştırma” ve “kadrolaşma” çabası, bize çok anlaşılabilir gelmiyor.

 

Bize göre başka ciddi ve tartışmalı atamalar var. Bunlardan “isabet” “doğru seçim” diyebileceğimiz iki atamayı söyleyebiliriz, onlar da iki daire müdürlüğü: İnsan Kaynaklarıl ve Yazıişleri müdürlükleri için yapılan atamalar bize göre isabetli gibi. Özel Kalem’e ilişkin atama tercihine saygı duyuyoruz, ancak orada da, yeni gelenin belediye işleyişine hemen adapte olamayışı, rutin birçok programda belediye başkanının olmamasına yol açmıştı! Belediyede görevini “bihakkın” yapan, kimseye eğilip bükülmeyen, yanlış gördüğüne “yanlış”, doğru gördüğüne “doğru” diyen Basın-Yayın Müdürü’nün görevden alınması, bu işlemi yapanın önemli kaybıdır diye düşünmekteyiz. Münir Erkal, Mehmet Yaşar Çerçi ve Cemal Akın gibi birbirlerinden farklı anlayıştaki 3 isimle aynı ilkelerle çalışabilen bir müdür, yeni başkanın gelişinden birkaç hafta sonra görevden alınıyorsa, bunu ilginç buluruz, buluyoruz da.

 

Akın döneminin başkan yardımcılarından görevden alınan 5 kişiyle ilgili tasarrufu da doğru bulduğumuzu belirtelim. Üstelik bunlardan bazıları, geçmişte yaptıkları bazı iş ve işlemlerin de hesabını vermesi gerekenler. Sadece bir görevden almayla yetinilmemeli. Özellikle nemalı işlere bulaşanlar ve her ihalede adı ön plana çıkanlara hesap sorabilme iradesinin gösterilmesi gerekir! Ama üstte irdelediğimiz bir başkan yardımcısı tercihini yapanlar, eskilerden ne kadar hesap sorabilirler, o da meçhulümüz.

 

 

Malatyaspor ve Yönetimi

Malatyaspor, Süper Lig’den düştükten sonra, 3 sezon (arada çeyrek sezon hariç) aynı isimler tarafından çok kötü yönetilip, maddi ve manevi çok büyük kayıplara uğratıldı ve geçtiğimiz sezon da 2. lige düştü.

 

Takımın 2. lige düşmesinin neredeyse kesinleştiği bir dönemde görevi bırakıp giden eski başkanın baş sorumlusu olduğu bir sürecin ardından hala aynı kişinin zaman zaman ortaya çıkıp konuşuyor olması ve “En son konuşacak adamsın?” denilmesi yerine, bunun hala haber değerinin olduğunun zannedilerek duyurulması, Malatyaspor’un neden 2. ligde olduğunun bize göre önemli göstergelerinden.

 

Malatyaspor ise Malatya’nın en önemli göstergelerinden biri.. Niye ciddi sorunlarımız var? Niye çözemiyoruz? Bunların hepsinin cevabı, Malatyaspor’a ve son yıllardaki sürece bakıldığında çok net görülecektir.

 

Malatyalı, Malatyaspor taraftarı, Malatya’yı yönetenler; ilgisizlik, çok konuşup hiçbir şey yapmama, yanlış tercihler, hatalardan ders çıkarmama vs. gibi nedenlerle ortak suçlu. En çok da, “en yanlış adamlar” Malatyaspor’da görevde iken, tekrar tekrar aynı adamlara umut bağlanması, en büyük yanlıştı. Sonuç ortada..

 

Şimdi yeni bir yönetim oluşturuldu. Sadece cesaretleri var. 27.6 milyon (27.6 trilyon) borcu bulunduğu ifade edilen ve 2. lige düşmüş bir Malatyaspor için çözüm umudu olmaktan çok uzaklar. Ne paraları var, ne de para bulacak kaynakları.. Üstelik; Valilikten, Belediyeden ve iktidar partisinden kimsenin katılmadığı bir kongrede işbaşına geldiler.. Destek sözü filan da yok bunlara..

 

Sadece, yeni ve güçlü isimler bulunup borçların ve eski kötü yönetimin hesabını sorulabilecek ortam için bir ara geçiş yönetimi olabilirler mi, ona bakmak lazım? Onun dışında kendilerine bir misyon yüklemeleri, devam edecekmiş gibi bir takım işlere girişmeleri, çok doğru değil. Bu yönetim, sadece ili yönetenlere ve siyasilere, bir kongre oldu bittisine meydan vermeyecek süre kazandırdı, o da doğru değerlendirilebilirse.

 

Değeri 1 olup 4 verilen futbolcuya bu bedellerle ilgili borçlanıp tek kuruş ödemeyen, taksitlendirilmiş vergi borçlarını ödemeyip, “görevi ve yetkiyi kötüye kullanma” suçunu işleyip kulübün borçlarını artırma başta olmak üzere birçok kötülüğü yaparak, bu kulübün geleceğini de karartanlardan hesap sorulmazsa, gelecek diye bir şey olmayacak.

 

İstanbul’daki Malatya lobisinin en önemli kuruluşlarından biri olan Malatya Eğitim Vakfı’nın başına Prof.Dr. Mesut Parlak’ın seçilmesi, yeniden kaliteli, güvenilir isimleri Malatyaspor’a getirebilir mi, ona bakmak lazım? Ha son 3 sezonda tercihleri ,kulübü küme düşüren ve felakete götüren isimler olan, başka alternatifler yaratamayan il yöneticilerine Parlak ne kadar kadar itibar eder? O da ayrı bir konu.

 

 

TSO’daki Malatya Fotoğrafı..

İsmet İnönü ve Turgut Özal.. İki cumhurbaşkanımız.. İkisi de hemşehrimiz.. İkisi de siyaseten tamamen farklı kutupları temsil etseler de, bizim gurur duyduğumuz isimler. Malatya onlarla, onlar Malatya ile anılırdı.

 

Valilik binasında, Atatürk’ün dışında, bu ikilinin fotoğraflarının yeralıyor olması, sadece Malatya’ya özel bir görüntü oluşturuyordu. Keza, yıkılan eski belediye binasının meclis salonunda, Atatürk ile İsmet İnönü ve Turgut Özal fotoğraflarının bulunması yine burasının Malatya Belediyesi olduğunun, Malatya’nın hemşehrilerine sahip çıkıyor olduğunun görüntüleriydi. Yeni belediye binasına taşınıldıktan sonra, meclis salonuna İsmet İnönü ve Turgut Özal’ın fotoğraflarını asmak henüz birilerinin aklına gelmedi ama, gelecektir herhalde..

 

Ticaret ve Sanayi Odası’nda, iki değerli hemşehrimizden birine sahip çıkıldığı gibi bir izlenim veren görüntüyü daha önce eleştirmiştik. Bu odanın toplantı salonunda, Atatürk ve Turgut Özal fotoğrafları varken, Malatya’ya sanayiyi kuran adam olan İsmet İnönü’nün fotoğrafı yoktu.

 

Geçtiğimiz günlerde, Ticaret ve Sanayi Odası’nın bu eksiği giderdiğini, “İnönü ve Özal” fotoğraflarıyla, Malatya’nın bir kurumu olduğunu gösterdiğine tanık olduk. Duyarlılıklarından dolayı TSO ilgililerine teşekkür ederken, mevcut belediye yönetiminin de meclis salonunda dikkat çeken bu eksikliği gidereceklerini düşünüyoruz.

 

 

Bir Kongre..

Kısa adı MAG-DER olan Malatya Radyocular, Televizyoncular ve Gazeteciler Derneği geçtiğimiz hafta sonunda kongresini yapmış.

 

Bu dernek, son zamanlarda işlevi olan bir meslek kuruluşu değil. Sadece, birine "başkanlık" birilerine de "yönetici" olarak, kartvizitte ünvan kazandıran bir dernek.. Bir önceki hafta yapılması gerekiyorken, çoğunluk sağlanamadığı için ertelenmiş, yöneticilerinin de aralarında bulunduğu birçok kişinin bu durumdan haberi yok! Olağanüstü kongrede seçilen isimlere bakıyoruz. 7 kişilik yönetimden Bülent Yalvaç, Hülya Kaya, Rıfat Gökçe ve İbrahim Kılıç, kongrede yoklar. Başkan Orhan Çekin ve Gazi Karataş'ın kongrede olduklarını biliyoruz, son isim Kamuran Sezer'in de kongrede olup olmadığı belli değil, olmadığı söyleniyor da, kendisine ulaşamadığımız için teyit ettiremedik. 7 kişilik yönetimden 2'sinin hazır bulunduğu bir kongre.. İlginç değil mi?

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız