SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Neler Oluyor? (81)

A- A+ PAYLAŞ

Ne Diyor Bu Bakan?

Adıyaman’ın, Malatya ile ilgili konularda zaman zaman ağzından çıkanı duymayan bir milletvekili vardı. Bu aralar onun sesi soluğu çıkmazken, bu boşluğu (!) Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay doldurmaya başladı!

 

Tarihi ve turistik özellikleriyle dünyaca bilinen Nemrut Dağı, Malatya- Adıyaman il sınırının hemen yanıbaşında.. Adıyaman- Kahta sınırlarında. Turizm açısından Adıyaman için de, Malatya için de önemli. Malatya, bu önemi 1980’li yıllarda keşfetti ve buraya Malatya’dan ulaşım için resmi ödeneklerle yol da yapıldı. Daha kolay ulaşımın sağlandığı Malatya tarafından Nemrut Dağı’na giden yolun kalitesinin yükseltilmesi beklenirken, şimdi de bakanın bu yola taktığını öğrendik. “Nemrut’a Malatya’dan gitmek, Mescid-i Aksa’ya İsrail’in açtığı kapıdan gitmektir” diyen Adıyaman milletvekilini öylece dinleyen, o dönem Malatya’dan yapacağı Nemrut seyahatini iptal eden bakan, Adıyaman’a yaptığı son ziyarette, Malatya üzerinden açılan yolun gerekirse tahrip edilmesi gibi garip laflar etmiş.

 

Buradan anlaşılan o ki, Kültür ve Turizm Bakanına, 2007 seçimlerinde 250 bin’in üzerinde oy alan AKP’nin 6 Malatya milletvekili yeterince tepki göstermemiş, sesini duyuramamış. Onun için bakan, Nemrut turizminde Malatya’yı yok sayan bir noktada durmaya devam ediyor.

 

Nemrut turizminin farkında olan Ali Cengiz’in yönetimindeki Turizm Müdürlüğü’nün, Kültür Bakanlığı’na bağlanması, oluşturulan Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde sadece “uzman” kadrosuyla yeralması,  yine daha önce Adıyaman’da görev yapmış bir  isim olan Halil İbrahim Daşöz’ün Malatya Valiliği görevi süresince Nemrut konusuna pek yakın durmaması, Nemrut’la ilgili Malatya tarafının mücadelesini geriletmişti. Buna rağmen Adıyaman tarafının, bu gerilemeyi yeterli bulmadığı anlaşılıyor ki, Adıyamanlı bazı turizmcilerin daha önce “bombalarız, yıkarız” diye tehditler savurdukları, bu nedenle gazetelere haber oldukları sözlerini çağrıştıran lafları, şimdi bakan edebiliyor.

 

Gazeteci- Yazar Raşit Kısacık, bakanın yolun tahrip edilmesi lafının yanı sıra, Malatya’dan ulaşımı engellemek için barikat oluşturulması telkininde de bulunduğunu televizyon haberlerinden izlediğini söylüyor.

 

Bir bakana, bu lafları söyleten güç nedir, kimdir?

 

Biz Malatya tarafından baktığımızda, bakana bütün bu garip sözleri söyleme cesaretini verenin, Malatya’nın 6 milletvekilinin güçsüzlüğü, etkisizliği olduğunu düşünüyoruz?

 

 

Dualarımız Onunla..

Muhalefet partisi milletvekili olmasına rağmen, iki dönemdir mecliste Malatya’nın gür sesi, mücadele adamı olan Mevlüt Aslanoğlu, ciddi bir hastalıkla boğuşuyor.

 

En son, geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul'da yapılan "Malatya Buluşması"na katıldı. Çok ciddi olan hastalığına rağmen, o gün o salonda olması gerektiğini düşündü ve oradaydı. Sonra hastaneye yattı.  İstanbul’da hemşehrimiz Mehmet Ali Aydınlar'a ait özel bir hastanede yoğun bakım tedavisi görüyor.

 

Ayırım gözetmeksizin, Malatya’nın ve Malatyalı’nın her derdiyle, her sorunuyla ilgilenen, koşturan, daha çok meclisteki Malatya kavgalarıyla ve “Hakkımızı istiyoruz” diye özetleyeceğimiz ateşli konuşmalarıyla belleğimizde yer yapan Aslanoğlu’nun, o 24 saat açık olan cep telefonu, hastanede bulunması nedeniyle  birkaç gündür “çevrim dışı”.

 

Önemli bir rahatsızlığı bulunan kızının tedavisi için koştururken, bir de kendi sağlığının bozulması tüm dostlarını üzdü.

 

Dualarımız onunla.

 

Etkili bir tedaviyle yeniden aramıza döneceğine, Malatya mücadelesini kaldığı yerden sürdüreceğine dair inancımız tam.

 

Aslanoğlu.. İyi ol lütfen.. Malatya’nın sana ihtiyacı var..

 

Hem de her zamankinden daha fazla..

 

 

O İş Bitmedi!..

Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesiyle, fabrika alanının bir bölümünde hastane yapılacağını açıklayan bazı milletvekilleri, bunun olamayacağını, olmaması gerektiğini savunanlara karşın, “O iş bitti” diye konuşuyorlardı.

 

Devlet ve eski SSK hastanelerinin yerinin TOKİ’ye devredilmesi karşılığında, TOKİ’nin Şeker Fabrikası alanında inşa edeceği belirtilen hastanenin yeri dışında, kapasitesi, maliyeti, projesi vs. de tartışma konusu.

 

Hastanenin yeri, siyasi bir karar konusu olamaz. Bu şehir planlaması ve şehrin geleceğini etkileyeceği düşünüldüğünde, işin uzmanı olan teknik elemanların, uzmanların kararıyla olmalı. Onlar da, örneğin Mimarlar Odası düşünülen yerin uygun olmadığını söylüyor.

 

Acele tarafından bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. 15 Ekim ihale günü denmişti, 26 Ekim’e ertelendiği söylendi. 640 yataklı, 800 kapasiteli (!) bir hastaneden bahsediliyor. Devre dışı kalacak 2 hastane toplam 978 yataklı iken. İki hastaneyle ilgili birleştirme uygulamasının, fiilen ve fiziken mümkün olmadığı, en son 8 kişinin öldüğü, 30 kişinin yaralandığı trafik kazasıyla da ortaya çıkmışken. Birleştirme diye ortaya çıkıp, tepkiler üzerine  sadece birinin başhekimlik kadrosunu kaldırmakla yetindiler. İdari denilen bu birleşme bile garip bir durum yaratıyor. Ortada fiilen iki ayrı hastane var, bir başhekim yönetiyor, eğer yönetiyor denirse!. Fiilen, o iki hastanenin en azından hizmet karmaşası yaratmaması için ayrı ayrı adlandırılması gerektiği bile çok önemli iken, yapılanı anlamak zor. “Biz yaptık oldu” demekle olmuyor, bu işler!

 

Tekrar gelecek olursak. TOKİ hastanesinin Şeker Fabrikası alanına yapılması bizim görüşümüzce de uygun değil.

 

Orası muhtemelen bir sağlık kampusune dönüştürülmek isteniyor. Bu kampuste TOKİ’nin hastanesi sadece bir ünite olacak, gerisi de bu alanın çevresi (özel şahıslara ait bina ve alanlar) başta olmak üzere özel girişimcilerce kullanılacak gibi duyumlar da alınıyor. Bazı siyasilerin, hiç tartışmadan burayı dayatmaları kafa bulandırıyor.

 

Bu iş için acele edilmemeli, eski Ulaştırma Alayı’ndan alınabilecek yer dahil Beylerderesi civarındaki bir alan başta olmak üzere, başka yer alternatifleri değerlendirmeye alınmalı.

 

 

Sendikayı Belediyenin Arka Bahçesi Yapmak

Malatya Belediyesi, Malatya Belediyesi’nin şirketleri MOTAŞ, Fuarcılık A.Ş ve yaklaşık 20 ilçe ve belde belediyesinde sendika seçimi süreci yaşanıyor. Bu belediyeler ve şirketlerde toplu iş sözleşmesi görüşmelerini yürütmeye yetkili sendika ise AKP’ye yakınlığı ile bilinen HAK-İŞ’e bağlı Hizmet-İş Sendikası. Bugüne kadar hiç olmadığı kadar çok sayıda aday çıktı Malatya Şube Başkanlığı için. Başlangıçta 8 ile başlayana aday sayısı 1 adayın delege seçilememesi, 2 adayın da yarıştan çekildiğini açıklaması ile şimdilik 5’e düştü. Hizmet-İş Sendikası’nda seçim süreci şöyle işliyor: Önce başkan adayı olduğunu açıklayan sendikaya kayıtlı işçiler delege adaylarını belirleyerek sendikaya bildiriyor ve delege adayları için seçim yapılıyor. Delege olma hakkını elde eden (Ortalama 15 işçinin oyunu alan delege olabiliyor) işçiler de yaklaşık 1 ay sonra başkanlık seçiminde başkan adayları için oy kullanıyor. Ancak, başkan adayının da delege seçilmiş olma zorunluluğu var. Delege seçilemeyen herhangi bir Hizmet-İş Sendikası üyesi işçi sendika başkanlığına aday olamıyor. Bu, seçim sürecinin teorik yanı. Şimdi gelelim Malatya’daki seçim sürecinde yaşananlara: Daha önce de vurguladık, başta 8 aday vardı, bugünkü verilere göre ise 5 aday yarışa devam ediyor. 3-4 Ekim’de belediyelerde, 5-6 Ekim’de ise şirketlerde delege seçimi yapıldı. Delege seçimi öncesinde ve sonrasında Belediye Başkanı Ahmet Çakır ve AKP’ye yakın olduğunu iddia eden bazı adaylar bu propaganda ile işçileri etkilemeye çalıştı. Belediye Başkanı Ahmet Çakır ya da AKP’nin adayı olduğunu iddia etmek ve bu şekilde propaganda yapmak, aslında, işçiye ‘Ben sizin için değil işveren için çalışacağım. Benden size hayır yok’ demek anlamına geldiği halde, şaşırtıcı bir şekilde işçilerin bu propagandadan etkilendiği gözleniyor. Selahattin Yahşi başkanlığındaki mevcut yönetimin ‘Pasif sendikacılık’ tutumu bir hayli eleştirilmeyi hak etse de, AKP ya da belediye başkanının adayı olduğunu iddia eden ve bunu kendileri için bir avantaja dönüştürmeye çalışanların da mevcut yönetimden daha iyi, işçinin ekonomik ve sosyal haklarını koruyan bir yönetim sergilemeleri de mümkün görünmüyor. Çünkü, çekilen adaylardan sonra geriye kalan adaylar, oylarını istedikleri işçi ile değil, işverenle ittifak edeceğini vaad ediyor. Bu arada, başkanı seçecek 101 yeni delegenin, başkanlık seçimi için 1 ay sonra sandık başına gidecek olması da çeşitli spekülasyonlara yol açıyor. Bazı adayların 1 ay boyunca delegeler üzerinde ‘ Ben başkanın adayıyım, oy vermezsen işine son verdiririm’ gibi bir tehditle demoklesin kılıcını tutacağını söylemek hiç de zor değil. Böyle bir tehdit bizzat ifade edilmese bile, mesajlar yolu ile veriliyor. Sonra da ‘Demokratik bir seçim’den bahsediliyor. Buna kargalar bile güler. Bizce yapılması gereken, AKP İl Teşkilatı ve Belediye Başkanı Ahmet Çakır’ın samimi ve resmi biçimde hiçbir adayı desteklemediklerini yazılı ve sözlü olarak açıklamasıdır. Yapılacak bu açıklamalar, seçimin demokratik ortamda cereyan etmesi için tek başına yeterli zemini oluşturmayacak, ancak, en azından onların gücünü işçi üzerinde tehdit olarak kullanmak isteyen ‘Sarı Sendikacılar’a ‘Haddinizi bilin’ mesajı verecektir.

 

 

Neden Geç Ödendi?

Milli Eğitim Bakanlığı, her yıl okullar açılmadan önce eğitim öğretim hizmetleri sınıfına dahil öğretmen unvanlı kadrolarda görevli olup, fiilen öğretmenlik yapanlara parasal katkı amacıyla bir ödeme yapıyor. Öğretmenlerin yeni ders yılına hazırlanması açısından önem taşıyan paranın bu yılki brüt miktarı 515, net miktarı ise 511 TL. Ancak, bu para, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu imzası ile Milli Eğitim müdürlüklerine gönderilen 23.9.2009 tarih ve 5197 sayılı yazıda 24 Eylül 2009 tarihinden itibaren ‘ödenmesi hususunda gereğini rica ederim’  denilmesine karşın ödeme 10 gün geciktirildi.

 

Öğretmenleri bir hayli mağdur eden bu gecikme 2 Ekim Cuma gecesi TV Malatya’da yayınlanan Malatya Görünüm programında dile getirildikten sonra, sözkonusu para 5 Ekim Pazartesi sabahında öğretmenlerin hesabına yatırıldı.

 

Okulların açılması üzerinden 10 günden fazla zaman geçmesine karşın, 5 Ekim’e kadar ödeme yapılmaması, sorunun bir TV programında gündeme taşındıktan sonra ödemenin yapılması, gecikme süresince öğretmenlere net bilgi verilmemesi ve bilgi almak isteyenlere de ‘Bugün - yarın ödenir’ gibi ciddiyetsiz cevaplar verilmesi Milli Eğitim camiasında büyük rahatsızlık yaratırken, ödemelerin gecikmesinin iki nedene bağlı olabileceği ifade ediliyor: 1- Maliye Bakanlığı ödeme için gerekli para transferini zamanında yapmadı 2- Malatya Milli Eğitim Müdürlüğü para transferi yapıldığı halde paranın kısa bir süre bankalarda değerlendirilmesini (repo geliri sağlamak gibi) amaçlayarak ödemelerin geciktirilmesi yoluna gitti.

 

Kimi öğretmenler ise, birçok ilde çok önce ödeme yapıldığına dikkat çekerek , ‘Maliye Bakanlığı bazı illere para gönderip bazılarına göndermemiş olamaz. Burada farklı bir sorunun olma ihtimali var. Milli Eğitim Müdürlüğü 10 günlük gecikmenin nedenlerini açıklamak zorundadır’ şeklindeki sözlerle rahatsızlığını dile getirerek,Milli Eğitim Müdürlüğü’nü eleştiriyor. Öğretmenler, eğitim sendikalarının gecikmeyi ‘sorun etmemesi’ni de hatırlatarak ‘Sendikalar yılda bir defa faturası başkalarınca ödenen iftar yemekleri ya da birkaç pankartla postane önünde küresel sorunlara dair görüş açıklamak için mi var? Böyle sendikacılık mı olur? sözleri ile tüm eğitim sendikalarını eleştiriyor.

 

 

Acil İhtiyaç Makam Araçları mı?

Küresel ekonomik krizden en çok etkilenen ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Türkiye’de geçen yıl tam da bu zamanlarda baş gösteren ekonomik krizde onbinlerce insan işini kaybetti, 40 bini aşkın küçük ve orta ölçekli işletme kapandı. Ekonomik kriz ortamında başvurulan ilk önlem ise tasarruf tedbirlerini arttırmak oldu. Özellikle resmi kurumlarda hayati önem taşımayan harcamalarda önemli kesintilere gidildi. Kamu yatırımları azaltıldı, ödenekler tırpanladı. Ekonomik krizin tüm şiddeti ile hüküm sürdüğü böyle bir ortamda Malatya Belediyesi harcamalarda önceliği makam araçlarına verdi. Önce, başkanlık makamının biri henüz 1 yaşını bile doldurmamış 2 makam aracı olmasına karşın 50 bin euro civarında olduğu ifade edilen fiyatla yeni bir Mercedes marka otomobil satın alındı. Çok parası olsa gerek, Mercedes makam aracından sonra başkan yardımcılarına sıfır km. lüks otomobiller satın alındı. Bu otomobillerin her birinin ortalama 40 bin TL değerinde olduğu ifade ediliyor. Özetle, Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, ‘Malatya Belediyesi’ni Cemal Akın’dan 70 bin TL’ ile devraldığını açıkladı. Bu doğru, ama, 6 ay içinde yaklaşık 300-350 bin TL değerinde makam aracı satın almak ya da Esenlik’ten kiralamak bu yakınma ile örtüşen bir tutum değil.

 

Alınan son araçların fiyatları toplu alım nedeniyle kısmen düşürülmüş olabilir. Ancak Malatya halkının hizmet beklentisinin ve ekonomik krizin sokaktaki vatandaşın üzerindeki etkisinin zirve noktaya ulaştığı böyle bir dönemde, halkın su parası ya da katılım ücreti ile makam aracı almak, makam araçları ile saltanat sürmek adalet ve kalkınma anlayışı ile ne kadar uyum sağladığını da sormak zorundayız.

 

Belediye başkanının 5 yardımcısından birinin, bu aralar “psikolojisinin bozuk olduğu”nu, avukatlarının beyanından biliyoruz! Zaten, artık ağır işler de ona yaptırılmıyor! Hadi bu araçlardan biri, bu zatın psikolojisini düzeltmek için alınmış olsun, ötekilerin alınma sebebi ne ola ki?!..

  

 

İki Üniversite Arasındaki Fark

Adıyaman Üniversitesi henüz 3 yaşında. Malatya İnönü, K. Maraş Sütçü İmam ve Gaziantep Üniversitesi’ne bağlı fakültelerle yola çıkan Adıyaman Üniversitesi, bu kadar kısa zamanda 10 bin öğrenci kapasitesine yaklaşma başarısını göstermiş. Bir öğrenci kenti haline gelmeye ve öğrenci harcamalarının kent ekonomisini canlandırmaya başladığı belirtilen Adıyaman’da, üniversitenin daha da gelişip büyümesi için hemen herkes dayanışma içinde. Rektör Prof. Dr. Mustafa Gündüz’ün üniversiteye katkı sağlayacak her kesimle diyalog içinde olması, üniversiteyi, kentle bütünleştirmesi, öğrenci  yetiştirme ve bilimsel çalışmaların yanı sıra kentin yaşam kalitesini arttıran etkinliklere imza atması üniversitenin gelişmesini sağlayan en önemli etkenler olarak gösteriliyor. Adıyaman Üniversitesi’ndeki bu pozitif atmosfer parasal kaynakların da üniversiteye akması için zemin hazırlamış. Örneğin 2009 yılı yatrım ödeneği olarak 58 milyon TL para aktarılmış merkezi yönetim tarafından. Yeni fakülteler ise ard arda açılıyor. Malatya İnönü Üniversitesi 34 yaşında. Kuruluş yasası 1975 yılında çıkarıldı. Adıyaman Üniversitesi’nin yaşının 10 katından daha fazlası ama, öğrenci sayısı 19 bin civarında. İnönü Üniversitesi’nin 2009 yılı içinde aldığı yatırım ödeneği ise 20 milyon TL civarında. İki şehir, iki üniversite ve önemli farklar… Üzerinde düşünmeye değer farklar…

 

 

İnönü Üniversitesi Yanlışını Düzeltti

İnönü Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde Teknokent ile ilgili bir bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Toplantı sonrasında üniversiteden basın kuruluşlarına gönderilen bültende, toplantı konuşmacılarından Prof. Dr. Ahmet Baysar için  ‘Malatya Teknokent Müdürü’ sıfatı kullanıldı. Halbuki bu sıfatın kullanılması doğru değildi. Çünkü teknokent müdürlüğüne pat diye rektör tarafından atama yapılması mümkün değil. Önce, İnönü Üniversitesi, Malatya Belediyesi, TSO ve teknokent oluşumuna katılacak birkaç kuruluşun ortak iradesi ile bir anonim şirket kurulacak, şirketin kuruluşundan sonra şirket yönetim kurulu oluşturulacak ve bu yönetim kurulu da teknokent müdürlüğü için bir isim atayacak. Teknokent müdürlüğü için yasal sürecin böyle işlemesi gerekirken, Prof. Baysar’ın üniversitenin resmi bilgilendirme bülteninde ‘teknokent müdürü’ sıfatı ile anılması yanlıştı. Neyse ki, üniversite bu yanlışını aynı bülteni yayınladığı kendi internet sitesinde düzeltti ve Prof. Baysar için doğru sıfat olan ‘Kurucu Heyet Temsilcisi’ sıfatını kullandı.

 

Bu arada, Teknokent kurulmasına ilişkin çalışmalar başladığında, en uygun yerin, 700 dönüme yakın arazisiyle, hazır binalarıyla ve de OSB’lere komşu olma özelliğiyle Vagon Onarım Fabrikası alanı olduğu konuşuluyordu. Bu iktidar partisinin bazı vekillerine de duyuruldu. Ancak, Teknokent için o denli büyük bir alana gerek olmadığı iddia edilirken, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi karşısında hiç de küçük olmayan, 350 dönümün üzerinde bir alanın Teknokent için ayrıldığı açıklandı. İnönü Üniversitesi kampusunun genişleme alanı olabilecek bir yerin, alternatif yer varken, sadece üniversiteye yakın olduğu gerekçesiyle, muhtemelen de kimi hocaların etkisiyle Teknokent’e ayrılması hiç de mantıklı bir seçim yapılmadığını akla getiriyor. Teknokent ve OSB’lerin yakınlığı mı, Teknokent ve Üniversite yakınlığı mı daha önemli?

 

Üstelik, her an “özelleştirme” adı altında 3-5 kuruşa birilerine devredilmesi olasılığı bulunan Vagon Onarım Fabrikası’nın arazisinde kurulabilecek Teknokent’in, belki de bir teknik üniversitenin alt yapısını oluşturabileceğinin gözden uzak tutulmaması gerekiyorken..

 

İşte böyle planlanıyor, bu kentin geleceği..

 

 

Denetim Tamam da..

Gerek şehir içi, gerekse şehirlerarası trafik alt yapısı (yolun kalitesi, trafiğe uygunluğu, levhalandırılması vs.) ile ilgili sıkıntılar gündeme geldiğinde, Emniyet’in trafik birimlerinden “Biz sadece tescil ve denetimle ilgiliyiz” yanıtı alınır.

 

Alt yapı ile ilgili ciddi sorunları olan bu yollarda denetim sadece, sürücü, yaya, araç donanımı, kaydı, trafik kurallarına, sınırlamalara uygunluk vs. açısından yapılır.

 

Oysa, gerek şehir içinde, gerek şehirlerarası yollarda, trafik emniyetini çok ciddi şekilde aksatan alt yapı sorunları var.

 

Örneğin şehriçinde, özellikle Sıtmapınarı’ndaki artık can yakan bir engele dönüşen yol ortasındaki refüjler, bunların karanlık çöktükten sonra, bir de karşıdaki aracın farları ayarsızsa, gözünüze vurduğunda hiç fark edilmeyen ve çocuklar için yapılan trafik eğitim parklarındakilerle aynı boyutta olan standart dışı levhaları, çukurlar, kasisler, yol çizgilerinin olmaması, ayarsız trafik ışıklar vs.

 

Şehirlerarası yollarda da durum aynı. Şehirlerarası yol yapımlarında, özellikle müteahhitlere yaptırılan bölümlerde uyarı levhalarının yetersizliği, hatta yokluğu.. Sivas yolunun Topsöğüt kavşak düzenlemesinden sonra 6 aydır yolun kenarında öylece bırakılmış toprak yığınları vs.

 

Trafiğin denetim sorumlusu birimler, tamamı resmi kurumların ihmal veya sorumsuzluğundan kaynaklanan alt yapı yetersizliğini de “denetlemeli” ve hergün gidip- geldikleri, gördükleri bu yollarla ilgili eksikleri ilgili birimlere bildirseler.. Bunların sorumlularının cezalandırılabilmesi yolunu açsalar.. Daha etkili olmaz mı?

 


Kısa..Kısa..Kısa..


  • -Malatya’yla ilgili sivil toplum örgütlerini (dernek, vakıf vs.) aynı çatı altında toplamak için İstanbul merkezli olarak oluşturulan Malatya Sivil Toplum Örgütleri Birliği (MASTÖB)’nin 10 Ekim Cumartesi günü İstanbul’da düzenlediği “Malatya Buluşması”nın tam bir “fiyaskoyla” sonuçlandığını, Malatya’nın aydınlık yüzlerinden biri olan birlik başkanı Hikmet Tanrıverdi’nin bu etkinlik konusunda başta birlik yönetimi olmak üzere dernek ve vakıflar tarafından yalnız bırakıldığını, veya bunların güçlü birer örgüt olmadığının ve Malatyalı’nın özellikle dışarıda bir araya gelme, dayanışma özelliğini kaybetmiş olduğu endişelerinin de bu ilgisizlik nedeniyle ortaya çıktığını, Tanrıverdi’nin Malatyaspor’dan sonra Malatya için önem taşıyan ve yaşanan bazı olaylar üzerine “birlik ve beraberliği yeniden tesis etme” çabaları nedeniyle kabul ettiği MASTÖB Başkanlığı görevinden de uzaklaştırma gayretlerinin bir sonucu  olarak görüldüğünü, bunun da bazılarının “siyasi” amaçlarından kaynaklandığının değerlendirildiğini,

 


  • -Atandıktan sonra Malatya’nın gündemdeki konularının başında gelen Malatyaspor konusunda, özel bir çaba içerisinde olmayacağına dair düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olan açıklama, yorum ve yaklaşımlarıyla dikkati çeken, Malatyaspor’a örneğin Adafıspor’la aynı mesafede olacağına dair mesajlar veren Vali Ulvi Saran’ın, takım 11 takımlı ligde 10. sıraya düştükten sonra Malatyaspor’u gündemine aldığının kulübü ve antrenmanını ziyareti nedeniyle konuşulduğunu, ancak bu ziyarette Valinin geleceğe yönelik umut verecek herhangi bir açıklamasının olmadığını, bu arada günlük önlemlerle ve bir avuç kişinin fedakarlığıyla yürütülmeye çalışılan Malatyaspor’un kan kaybetmeye devam ettiğini,

 


  • -İnönü Üniversitesi’ndeki rektör değişikliğinin ardından yapılan atamalar kapsamında yönetimi değişen Turgut Özal Tıp Merkezi’nin etkili ve yeterli hizmet verip veremediğinin tartışılmaya devam edildiğini, merkezin mevcut yönetiminin “silkinerek”, servislerin bulunduğu kule binanın tepesindeki “bir bölümü eksik” bayrağı yenilemekten başlamak kaydıyla düzeltmesi gerektiğinin konuşulduğunu,

 


  • -Kent içerisinde trafikle ilgili konularda yetkili olan Malatya Belediyesi’nin, son yıllarda iyice karmaşık hale gelen trafik sorunun çözümü için ne denli ehil olduğunun tartışıldığını, bünyesindeki MOTAŞ adlı şirketle şehiriçi toplu taşımacılık yapan belediyenin bu şirketinin, bazı ilçe ve belde belediyelerinin toplu taşıma işini de alıp, durak olarak merkezi kullanarak yaya ve araç trafik yoğunluğunu daha da artırdığı, ayrıca iki merkez duraktan Fuzuli Caddesi girişinde olanda bir de Su Tahsilat Gişesi’ni bulundurmaya devam ederek, buradaki yaya yoğunluğunu daha da artırdığını, vatandaşların caddelerde yürümek zorunda kaldığını fark edemediğini, yine şehiriçinde 4-5 metrelik minibüsler yerine özel toplu taşımacılığın 11-12 metrelik otobüslerle yapılmasını düşünerek trafiği daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyi planladığı eleştirilerinin yapıldığını,

 


  • -Özel ve özgün mimarisi, görselliği açısından konuşulan yeni belediye binasına, bu mimariye yakışır yaklaşım gösterilmediğini,  binanın İnönü Caddesi tarafındaki orta kısmına bir de reklam panosu yerleştirilmiş olmasının, binanın görüntü bütünlüğüyle uygunluk taşımadığını, bu panoyu orada görenlerin, yakındaki panolara da (örneğin belediye binası yazan panoya) afiş yapıştırmakta bir sakınca görmediklerini,

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız