SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

Niye Şaşırıyorsunuz İkiyüzlüler?

A- A+ PAYLAŞ

Bülent KORKMAZ-www.sansursuz.com
korkmazbulent@gmail.com

Niye Şaşırıyorsunuz İkiyüzlüler?

“Malatya’dan Türkiye’ye Şok Görüntüler”
“Yuvada Vahşet”
“Vahşete Bakanlık El Koydu”
“Zanlılar Cezaevine”

25 Ekim Çarşamba günü Star TV’de yayınlanan Deşifre programı, Malatya Çocuk Esirgeme Kurumu 0–6 Çocuk Yuvası’nda bakıcıların çocukları döverken çekilmiş görüntülerini yayınlayınca kıyamet koptu; bu il’in ve Türkiye’nin gündemine oturdu. Yetkili-yetkisiz herkes el ve ağız birliği etmişçesine sert tepki gösterdi, bir grup yurttaş kurumun önüne gelip kameralara öfkeyle konuştu, “bunları asın” diyen bile oldu…

Bir de diyorlar ki: Bunu yapan insan değil! Kim peki? Öküz başlı antilop mu, gergedan mı, makak maymunu mu?

Tam bir ikiyüzlülük, tam bir Türkiye insanı bilgisi eksikliği veya bilmiyormuş numarası çekme kurnazlığı…

Bu memleketi tanımayan birisi, tepki gösterenlere, şaşıranlara bakıp, hadise Norveç’te, İsveç’te oluyor sanacak!

Bereket, bizim iyi kötü memleketimizi tanımışlığımız var. Şaşı bakmadığımız için şaşırmıyoruz.

Dayak, bu ülkenin, bizim gerçeğimizdir. Yaşam tarzımızdır. Belki eskiye göre azalmıştır, ama tamamen ortadan kalkmış, zihinlerden kökü kazınmış değildir. Eline bir şekilde otorite geçiren, emrine daha alt konumda, güçsüz, çaresiz insanlar verilen her birey altındakilere fiziksel şiddet uygulamayı doğal karşılamaktadır. Daha ürkütücü olansa, üsttekilerin alttakilere hakaret etmeyi, aşağılamayı, bağırmayı, çağırmayı doğal hakkı gibi görmesi; alttakinin ise bunu kanıksamasıdır.

Ben, sen, o, siz, biz, onlar; yani hepimizin büyük çoğunluğu, o dayaklarla, aşağılamalarla, hakaretlerle büyüdü, büyümeye devam ediyor. İnsanı insandan ziyade bir canavara dönüştürebilecek gizilgüce sahip şiddet-hakaret-aşağılama neredeyse toplumun bütün yapısına sirayet etmiş durumda. Özellikle aile ve okul içi şiddet-hakaret-aşağılama bireyin kişiliğinin oluşacağı dönemde ‘tahrip kalıbı’ işlevi görüyor. Pek de muhterem olmayan azımsanmayacak sayıda ebeveynlerimiz ve öğretmenlerimiz terlik-değnek-hamam tası-odun-tokat-yumruk-kafayı yere veya sert bir cisme çarpma-odaya kapatıp karanlıkta bırakma-bir yerini ısırma şeklinde tezahür eden, Sadizmin kurucusu Marquis de Sade’ın ağzının suyunu akıtacak “fantezileri”, üzerimizde denemekte sakınca görmedi, görmemeye devam ediyor. Küfür, sevgisizliğin en üst düzey ifadesi beddua ve kişinin tüm özgüveninin yitmesine sebep olacak diğer davranış biçimlerini de unutmamak lazım!

Çocukluğunda bunları yaşayıp, “anne-baba-hocanın vurduğu yerde gül biter”, “kocam değil mi, döver de sever de”, “dayak cennetten çıkmadır”, “hem onlar bizim iyiliğimizi istedikleri için dövdüler” diyenlerimiz olacaktır; sayıları da az değildir. Muhtemelen bu arkadaşların kafalarına aldıkları darbe halen doğru düşünmelerini engellemekte; ayrıca kendileri de boş zamanlarında birilerini dövmeye devam etmektedirler.

Malatya’da yaşanan trajedi, Türkiye’nin başka hastalıklarının belgeleridir. İnsanların yetenekleri, birikimleri, bilgi ve becerileriyle bir yerlere gelme imkânının tamamen ortadan kalktığı, siyasetten taharetlenememiş bir kamu yönetimi anlayışı, ilgili işle hiçbir ilgisi olmayan insanları en kritik yerlere getirmekte hiçbir sakınca görmemektedir. “Bize yetenekli adamı boş verin, hatta adamı da boş verin, bize bizden adam lazımdır” zihniyeti kamu idaresinin kanseridir.

Sadece bu kurumda değil, tüm kurumlarda “işbaşına” getirilen çapsızlar ordusundan, Konfiçyus’ün ağaca tırmanan maymunu hesabı, doğru dürüst işler yapmasını beklemek hayalcilik bile değildir.

Ayrıca; denetimsiz, vergi vermemek için kırk takla, seksen salto atan, ödemediği vergiler affa uğrayan, sigortalı işçi çalıştırmayan, yaptığı yanına her daim kar kalmış bir özel sektör anlayışının toplumun ruh ve beden sağlığını nasıl bozduğu Malatya Vakası ile bir kez daha görülmüştür.

Bu ülkede bugün dükkân açan müteşebbis, kural ve yasa tanımazlık içgüdüsüyle hemen ertesi gün zengin olmanın hesabını yapmakta, mağdur yerine faili ödüllendirmeye uygun yasal boşluklardan yararlanarak, eşi menendi görülmemiş bir açgözlülükle kasasını doldurmak için geleni ardına koymamaktadır. İnsana saygı, adalet, hak, hukuk, kamu düzeni, sosyal adalet onların ticaret kaleminde yer almaz. İşbu sebeple, temizlik işçisinden çocuk bakıcısı yapmakta hiçbir beis görmezler. Çünkü bu sayede lanet olası kazançları “maksimize” edilmektedir. Ellerinden gelse, bu kesinlikle abartı değildir, berberleri kalp cerrahı, at arabacıları uçak pilotu yaparlar. “Hepsi böyledir” dersek haksızlık olur, ama önemli kısmının bu tür davranış içerisinde olduğu aşikârdır.

*** *** ***

Tekrarlıyoruz: Malum yuvada bebelere atılan dayak, yapılan işkenceler sıradan, geçiştirilecek bir olay değildir. Ortada ciddi bir toplumsal hastalık vardır; o sevimsiz ifadeyle, “münferit” değildir. Bunları açık biçimde dile getirmeden, kendimizle mertçe hesaplaşmaya girmeden, kafayı kuma gömerek, hamamın namusu hesabı üç-beş kişiyi cezalandırarak sorunu çözemeyiz.

Sorunu çözebilir miyiz?

Aynanın karşısına geçip, bugüne kadar kendimize doğru diye yutturduklarımızın su katılmamış, hormonsuz, saf yalandan ibaret olduğunu o ikiyüzlü yüzümüze haykırabilirsek; belki, bir ihtimal!

*** *** ***

Lafı bitirmeden küçük bir öneri: Artık en küçük mağazalarda bile hırsızlık olmasın diye kameralı izleme sistemi var mı? Var. Çocuk yuvalarında neden olmasın? Cennet yüzlü, Tanrı’nın insandan umudunu kesmediğinin tek kanıtı bebelerimizin güvenliği için bunu yapmak çok zor olmasa gerek.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Bülent Korkmaz yazıları