SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'O Eseri Karşılıksız Verebilirim'

0
Güncellendi - 2015-12-27 19:48:54
'O Eseri Karşılıksız Verebilirim'
A- A+ PAYLAŞ

İnönü Üniversitesi Rektörlüğü tarafından düzenlenen ve 1976-1978 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Prof. Dr. Süleyman Ateş’in konuşmacı olarak katıldığı “Tasavvuf ve Niyazi-i Mısri” konulu konferansa dinleyicilerden büyük ilgi gördü.

Turgut Özal Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleştirilen konferansa Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, Malatya Belediye Başkan Yardımcısı Ertan Mumcu, Battalgazi Kaymakamı Asalet Karabulut, İl Müftüsü Hacı Yusuf Gül, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Mahmut Berk, kamu kurumlarının ve sivil toplum teşekküllerinin temsilcileri, akademik ve idari personel ile çok sayıda öğrenci katıldı. Halka açık olarak gerçekleştirilen konferans etkinliğine Malatya Niyazi-i Mısri Sosyal Bilimler Lisesi öğrencilerinin de okul yöneticileri ile beraber katıldıkları görüldü.

Prof. Dr. Süleyman Ateş ile birlikte Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde yedi yıl görev yaptıklarını, bu bağlamda kendisinin ilminden yararlanmış bir öğretim üyesi olarak onu yakından tanıma fırsatı olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, konferansın başında yaptığı selamlama konuşmasında şunları söyledi: “Davetimizi kırmayarak Üniversitemize geldiği için kendilerine teşekkür ediyorum. Değerli Hocamız Prof. Dr. Süleyman Ateş’in, günün 24 saatinin 18 saatini okumak ve yazmakla geçiren bir bilim adamı olduğunun şahidiyim. Onun, yazdığı eserlerle toplumumuza önemli katkılarda bulunan bir insan olduğunu biliyorum. Malatya’ya geldiğimden beri hep sözünü ettiğim, değişik ortamlarda kendisinden söz ettiğim ve değerli mutasavvıf Niyazî-i Mısrî ile ilgili çalışmalar yapmış bir bilim adamı olduğunu da biliyorum. Bu münasebetle, bu ülkede Niyazî-i Mısrî ile ilgili konuşacak otorite ve söz sahibi bir bilim insanları varsa bunların en başında Sayın Prof. Dr. Süleyman Ateş’in geldiğini söylemek istiyorum. Hocamızın yapacağı konuşmanın hepimiz için çok yararlı olacağını düşünüyorum.”

Konferansını vermek üzere kürsüye davet edilen Diyanet İşleri Başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş, Tasavvuf ve Niyazî- i Mısrî konusunda şunları söyledi: 

“Tasavvuf, insanın kalbindeki kötü vasıflardan kurtulma çarelerini gösteren, kalpteki iyi vasıfları ve onları kazanma yollarını öğreten bir mekteptir. Sâliklerin, manevi mertebeleri kat ederek en yüksek mertebe olan ‘insan-ı kâmil’ mertebesine ulaşmasının kurallarından ve nihayet tevhidin sırlarından bahseden bir ilimdir, diye tarif edebiliriz. Tasavvufta gaye, insanı yükseltmek, iyi bir Müslüman yapmak, onu Allah’a yaklaştırmak ve hatta her zaman ve her mekânda kulu, Allah’la beraber olabileceği mertebeye ulaştırmaktır.” 

“Anadolu’nun manevi ikliminde doğup büyüyen bir mutasavvıfımız da, Malatyalı Niyazî-i Mısrî’dir. Asıl adı Muhammed olan Niyazî-i Mısrî, 9 Mart 1618’de Malatya’nın Soğanlı köyünde doğmuştur. Babası Ali Çelebi, bir seyyah Nakşibendîdir. Mutasavvıfımız dünyayı en çok gezip, ayrıca irşat görevi yapan sofilerden olup, Diyarbakır, Bağdat, Kerbelâ yoluyla Mısır'a da gitmiş, Kahire’de bir Kadirî şeyhine bağlanmıştır. Bir yandan Câmiü'l-Ezher'de ilim tahsil ederken, öbür yandan da bir Kadirî şeyhine hizmet etmiştir. Ezher'de gördüğü bir rüya, hayatının istikametini değiştirecektir. Rüyasında Şeyh Abdülkadir Geylanî'yi görür. Geylanî kendisine, aradığı şeyhin bu şehirde olmadığını söyler. Eliyle Anadolu’yu işaret eder. Mesajı almıştır bir kere. İntisap ettiği şeyhin Kahire'de kalması konusundaki ısrarlarını dinlemeyerek uzun sürecek seferîliğine başlar.”

“Gide gide Elmalı'ya ulaşır ve orada tanıdığı Ümmi Sinan'ın hizmetine girer. Kalbinin şifasını bulmuştur burada. Ama bedeni, coğrafyanın atlaslarını üzerine dolamaya devam edecektir. Kütahya ve Uşak üzerinden Bursa'ya geçtiğinde, yıl 1661'dir ve kendisi 44 yaşındadır. Bursa'da Hacı Mustafa adlı birinin kızıyla evlenir. Bir kızı dünyaya gelir. Sadrazam Köprülüzâde Fazıl Ahmet Paşa’nın daveti üzerine Edirne’ye çağrılmıştır.”

“Niyazî-i Mısrî, IV. Mehmed devrinde, son derece nüfuzlu bir şeyh olarak Lehistan seferine çıkacak ordunun maneviyatını yükseltecek irşatları yapmak üzere İstanbul'a da çağrılmıştır.

Niyazî-i Mısrî’nin cifr ilmiyle uğraşması, böylece gelecekteki olaylara dair bazı malumatlar vermesi ve vahdet-i vücutçu görüşleri sebebiyle sık sık tenkitlere maruz kaldığı biliniyor. Bu görüşleri ve sert çıkışları yüzünden Rodos adasına sürgüne gönderilir. Rodos'tan Bursa'ya döner ama ardından bu defa Limni'ye sürgüne gönderilir. Affedilir ancak Niyâzî-i Mısrî geri dönmez ve tam 15 yıl Limni'de kalarak orada yeni bir irfan çerağı yandırmak için uğraşır. Bursa'ya son defa döndüğünde 74 yaşında bir pir-i fânidir artık. Sadece iki yıl kaldığı son Bursa günlerinden sonra bu defa açılan Nemçe (II. Viyana) Seferi’ne muhalefet etmesi yüzünden Limni'ye tekrar sürgüne gönderilir. 78 yaşında iken vefat eder.”

Niyazî-i Mısrî’nin Arapça yazmış olduğu ‘İrfan Sofraları’ adlı bir kitabı olduğunu ve bu eserin 71 sofradan oluştuğunu hatırlatan Prof. Dr. Süleyman Ateş, “Bu eseri 1970’li yıllarda İstanbul Kütüphanesinde bularak tercüme ettim. Bu kitap Arapça orijinal haliyle tenkitli basılı hâle getirdim ama hâlâ basılmadı. Eğer İnönü Üniversitesi böyle bir çalışma içerisinde bulunursa Niyazî-i Mısrî adına bu eseri hiçbir karşılık gözetmeksizin İnönü Üniversitesine hediye edebilirim.” dedi. Prof. Dr. Süleyman Ateş’in bu önerisinin Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik tarafından memnuniyetle karşılanması üzerine salondaki dinleyiciler bu olayı uzun süre alkışladılar.

Konferansın bitiminde Prof. Dr. Süleyman Ateş’e Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik tarafından İnönü Üniversitesi Geleneksel El Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezinde üretilen seramik tabak ile kayısı paketi hediye edildi.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız