SON DAKİKA
SON DEPREMLER

O Gece Morg ve Kriz Yönetimi(!)

0
Güncellendi - 2015-12-27 20:07:02
O Gece Morg ve Kriz Yönetimi(!)
A- A+ PAYLAŞ

Niyazi DOĞAN

dogannd@gmail.com

Konuya doğrudan girelim.  

Şunu iyice anladık artık:  

Malatya’yı yönetenlerin ya da yönettiklerini zannedenlerin kriz öngörme ve önleme yeteneği yok. 

Daha da kötüsü önleyemedikleri krizi yönetme kabiliyetleri de yerlerde sürünüyor. 

Bu konuda sayısız örnek verebiliriz. 

Ama gerek yok o kadar fazla örneğe. 

Yürekleri dağlayan son örneği hatırlatalım kâfidir. 

Bu durumun son kanıtı, bazı kamu görevlilerinin, görevlerini ihmal etmeleri, görevini ihmal eden kamu görevlilerini denetlemekle sorumlu üst düzey il yöneticilerinin, en tepeden başlayarak sıralı biçimde yarattığı kolektif umursamazlığın bir sonucu olarak meydana geldiği anlaşılan ve 5’i öğretmen 6 kişiyi sevenlerinden ayıran trafik kazası ve kaza sonrası yaşananlardır. 

Ne kadar kolay söylüyoruz ve ne kadar da kolay yazıyoruz değil mi? 

‘5’i öğretmen 6 kişiyi sevenlerinden ayıran trafik kazası’. 

Oysa bu bir kaza değil. 

‘Kaza’ nitelemesi olayın teknik tanımlaması, bir başka yönüyle de işin kılıfı; en önemlisi de 6 insanın yaşamına son veren ihmalde ve umursamazlıkta payı olan Malatya’nın tepe yöneticilerinin kendilerini sorumluluktan vareste tutmasının diğer adıdır. 

Gerçekte yaşanan ise, kamu yöneticilerinin anonim umursamazlığının ürettiği bir faciadır.

Malatya’daki kamu yöneticilerinin anonim umursamazlığının yarattığı o faciada, henüz hayatlarının baharını süren eğitim ordusunun 5 fedakâr ve cefakâr öğretmeni ile bu öğretmenleri okullarına ve evlerine taşıyan servis minibüsünün sürücüsü, daha önce trafik ekiplerinin uyarılarına rağmen, yoğun kar yağışı sonrası meydana gelen buzlanmayı çözecek kazıma- tuzlama işlemi yapılmadığı için meydana gelen trafik kazasında toprağa düştü. 

Mesleği gereği polis ve jandarmayı izleyen gazeteciler, dondurucu soğukta ve yoğun kar yağışı altında görev yapan, karayollarındaki yol güvenliği durumunu raporlayan jandarma ve trafik polisinin kazanın olduğu gün sık sık, kazanın yaşandığı yolun buzlandığını, buzlanmanın giderilmesi için acilen önlem alınması gerektiğini belirten uyarılar yaptığını ifade ediyor. 

Ancak, özellikle karayollarında yol güvenliğini kontrol eden ekiplerin bu uyarıları, tıpkı çalışmayan sinyalizasyon sistemleri, işaretleme yapılmayan yol onarım bölgeleri vs.’de olduğu gibi,  kış uykusuna yatan Malatya’nın kamu yöneticilerinin kulağına ulaşmadığı için, buzlanan yol o gün 6 cana mezar yapıldı. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı iken, 2010 yılında Zonguldak TTK maden ocaklarında meydana gelen göçükte hayatını kaybeden 30 maden işçisinin ölümü karşısında istifa etmek yerine ‘Güzel öldüler’ diyerek sorumluluğunu taşıdığı işçilerin ölümüne güzelleme yapan Ömer Dinçer’in bakanlık yapabildiği; 

Afşin Termik Santrali’nin kömür üretim sahasında 2011 yılında meydana gelen göçükte toprak altında kalan 8 işçinin cesedine bugün bile ulaşılmamış olma utancını sorun etmeyen; İzmir’de denize indirilen bir römorkörün alabora olması sonucunda 8’i asker 10 kişinin yaşamını yitirmesine değil, ‘kara para aklama ve rüşvet’ iddialarıyla tutuklanan iş adamının şarkıcı eşi Ebru Gündeş’in gözyaşları için dizlerini döven ülkenin Malatya şehrinde, adeta ihmallerin ürettiği bir facia olan bu ölümler karşısında kurbanların yakınlarına klişe cümlelerle ‘Sabr-ı Cemil’ dileyerek vicdanlarını rahatlatan Malatya’nın kamu yöneticilerinin ölümlerden sonraki tavrı, ölümlere davetiye çıkaran umursamazlığının kesintisiz biçimde devam ettiğini göstermektedir. 

Feci kaza, 12 Aralık saat 17.30 sularında meydana gelir. 

Cenazeler ancak, 3 saatte Adli Tıp kurumuna getirilebilir. Gecenin ayazı insanın iliklerine işleyecek kadar serttir. Adli Tıp kurumunun önü ana-baba günüdür tam anlamıyla. Anneler, babalar, eşler, çocuklar… Arkadaşlar, dostlar… 

Ölenlerin ve yaralananların tüm yakınları Adli Tıp Kurumu morgunun önünde toplanmış, bir bilgi kırıntısı almak için çırpınmaktadır. Oğlunun ya da eşinin yaralı mı yoksa ölü mü olduğunu öğrenmek için bilgi verecek bir yetkili arayan mı dersin, ölenler arasında yakınlarının olmaması için bir umut ışığı arayan mı, yoksa yaralıların hangi hastanelere sevk edildiğini öğrenmek için bilgi verecek bir kamu görevlisi arayan mı?..

Ama tüm bu çabalar Adli Tıp’ın ölüm soğukluğunun sindiği duvarlarına çarpıp geri dönmektedir. 

Çünkü 5’i öğretmen 6 kişinin hayatını kaybettiği ve yüzlerce kişiyi yakından etkileyen böylesine elim bir olay ile ortaya çıkan krizi yönetecek bir devlet görevlisi meydanda yoktur. 

Adli Tıp Kurumu’nun önünde güvenliği sağlamakla görevli polisler dışında, orada olması gereken tüm kamu görevlileri kayıpları oynamaktadır. 

Cenazeler, Adli Tıp Kurumu’na getirildiğinde gecenin sessizliğini yırtan feryat-figan yükselmektedir.

Adli Tıp önünde toplanan onlarca insan, bir yandan ağlamakta bir yandan da gelen cenazenin kimliğini öğrenmek istemektedir. 

Çünkü o ana kadar ölen ve yaralananların kimliği konusunda internet medyası ve yerel TV kanallarında bilgi edinmeye çalışan ölenlerin ve yaralananların yakınları kesin ve sağlıklı bir bilgi edinmek istemektedir. 

Heyhat, saatler ilerlemesine rağmen sağlıklı bilgi akışı sağlayacak bir resmi görevli hala yoktur ortalıkta. 

Öyle ki, cenazeler geldikçe ve yakınları cenazeleri teşhis ettikçe medyada ‘yaralı’ olarak geçen kimi isimlerin öldüğü, ‘ölü’ olarak geçen kimilerinin ise yaralı olarak hastanelere gönderildiği ortaya çıkmaktadır. 

Ne bir bilgi veren, ne yönlendiren, ne yardımcı olan, ne de onulmaz acısını paylaşan bir yetkili… Hiçbiri... 

Telefonla ulaşılan birçok resmi kurum yöneticisi isim ve rakam konusunda net bilgi veremezken “hastaneye kaldırılan yaralılardan birisi vefat etti, ölü sayısı 7 oldu” şeklinde gelen yanlış bilgi sonrası payına ağlamak düşenlerin sayısı bir kez daha artmıştır. 

Tam anlamıyla bir bilgi eksikliği, yoksunluğu ve kirliliği hâkimdir geceye. 

İşin özünde yaşanan ise, devletin sizi diri ya da ölü adam yerine koymadığıdır, ölünüze de dirinize de saygısızlığı, nobranlığı bir politika, bir yönetim biçimi haline getirmesidir. 

Ayakkabıları olmadığı için 20 cm yükseklikteki karın içinden terlikle yürüyerek okullarına gitmek zorunda kalan  köy çocuklarının eğitim hakkından faydalanması için, haftanın 5 günü eksi 10 -15 derecede onlarca km yol kat edip yollara revan olan, henüz 25’inde, 28’inde ya da 29’unda fidan gibi öğretmenler olsanız da bu böyledir memlekette. 

Yeniden Adli Tıp önüne dönüyoruz…

Tam bu sırada gazeteci de (Yenimalatya Gazetesi ve iha Muhabiri Burhan Karaduman) haber için Adli Tıp önündedir. 

Fakat, önce insan sonra gazetecidir. 

Cenazelerini bekleyen ya da tam olarak, ölenlerin kimler olduğunu öğrenmenin çırpınışı içindeki insanların çaresizliğine, sahipsizliğine, kamu yöneticilerinin vurdumduymazlığına şahit olunca, haberden önce insanlara yardımcı olmanın mücadelesine girişir. 

Önce 155’i arayarak ‘Burada onlarca acılı insan var. Gencecik yakınlarını kaybetmişler. Fenalaşanlar, bayılanlar var. Ama sadece bir ambulans var. Bir ambulans yetersiz, bir ya da iki tane daha göndermelisiniz’ der. 155 görevlisi gazetecinin bu talebine karşılık “Orada emniyet amirlerimiz bulunuyor, konuya daha yakınsınız, amirimizi bulup durumu anlatın, gereken tedbirleri alacaklardır” diye cevap verir. Teşekkür edip kapatır telefonu. Gazeteci kalabalık içinde emniyet amirini aramaya başlamıştır ki, bayılan ve fenalık geçirenler gazetecinin öngördüğü gibi bir anda hızla artmaya başlar. Bayılan ilk kişi oradaki ambulansa konulup hastaneye yönlendirilirken, fenalaşıp yere yıkılan diğer acılı insanlar yeterli ambulans olmadığı için özel araçlarla hastaneye götürülür yakınları tarafından. 

Bu arada, Adli Tıp önündeki gözlemlerini aktardığımız gazeteci, bir yandan da Malatya Belediye Başkanına ulaşmak ister. Başkanın telefonuna protokol görevlisi yanıt verir ve ona  “Burada 6 cenaze var, kalabalık artıyor. Dışarısı çok soğuk, insanlar korunacak yer olmadığı için dışarıda bekliyor. Otopsi yapılması işlemleri çok uzun sürer. Bu nedenle buraya bir çadır kurulabilir mi?” şeklinde bir öneri götürür. Belediye görevlisi ise, “Bu saatte çadır kurulması zaman alır ve yetişmez, ancak oraya hemen 2 adet klimalı otobüs yönlendiriyoruz” cevabını verir ve kısa sürede klimalı 2 belediye otobüsü gönderir. 

Ancak, ambulans sorunu halen devam etmektedir. Gazeteci, Malatya’daki kamu yöneticilerinden umudu kesmiş olsa gerek, bu defa AKP Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz ve Öznur Çalık’ı arar, durumu anlatır ve Adli Tıp önüne ilave ambulanslar gönderilmesi gerektiğini söyler. Ankara’dan devreye giren milletvekilleri ambulansların kısa sürede Adli Tıp önüne gönderilmesini sağlar.

Gazeteci bu sahneyi anlatırken manzaranın vahametini ‘O gecenin dondurucu ayazındaki insanların çaresizliğini, çırpınışlarını, yalnız bırakılmışlıklarının gözlerinde yarattığı hüznü ve feryatlarını asla unutmayacağım’ sözleri ile betimler. 

Gazeteci, çalıştığı ulusal ajansa geçeceği haberden önce Adli Tıp önünde merak, endişe, derin üzüntü ile saatlerce bekleyen ancak “doğru” bilgi alamayan insanlara bir kez daha yardımcı olmak için Malatya Valisi Vasip Şahin’i telefonla arayarak ‘Kazada ölen ve yaralananların isimleri’ konusunda elindeki bilgilerin doğru olup olmadığını öğrenmek, yani isimler konusunda sağlıklı bilgi edinmek ister. 

Kazanın üzerinden saatler geçmiş olmasına, ölenlerin ve yaralananların çoğunluğu devlet memuru olmasına karşın Malatya Valisi Vasip Şahin şu cevabı verir: “Kimlikler daha belirlenmedi. Çalışmalar devam ediyor. İsimler Doğanşehir Milli Eğitim Müdürlüğü’nden alınan isimler”. Vali Vasip Şahin konuşmasının devamında da, “İsimler Yeter hanımın haberinde (Yeter Erdine- AA Muhabiri) var. Oradan alabilirsiniz. Oradaki isimler gerçeğe biraz daha yakın” diyerek, ulusal bir haber ajansına, Türkiye’nin konuştuğu kazada hayatını kaybeden 5’i öğretmen 6 kişinin ve yaralananlara ait doğru bilgilerin kendisinde değil, bir başka gazetecide olduğunu ifade eder.

Bu diyalogun malatyahaber.com’da yeralmasından bir süre sonra, Vali Şahin’in bir başka amaçla düzenlenen basın toplantısında bu konuya ilişkin yanıtını içeren, “..Kazanın olduğu günün gecesi saat 22.00 sularında kendisini arayan Yeni Malatya Gazetesi ve İhlas Haber Ajansı Muhabiri Burhan Karaduman'a, bir başka ajans mensubunun daha önce aldığı bilgilerin “daha doğru olduğunu” belirterek, o basın mensubundaki bilgilerden yararlanmasını salık verdiğini yazdığımız Vali Şahin, bu konunun doğru olmadığını iddia etti. Vali Şahin, "Konu savcılığa intikal etmişti. Adalet ve İçişleri Bakanlığı'nın bu konuda uyarıları var. Savcılıklara intikal eden bir konuda bizlerin açıklama yapması mümkün değil." diyerek kendisi savundu.

Vali Şahin, sözlerinin sonunda, yaşamını yitirenlerin isimlerinin sıcağı sıcağına verilmesi sırasındaki olası hataların daha da vahim sonuçları doğurabileciğini ifade etti…” satırlarının yeraldığı haberin de bu sitede yeraldığını belirtelim, sonra devam edelim. 

Benzer bir olayın yaşandığı Kayseri Valiliği’nin kriz yönetimine bakalım, aradaki farkı anlayalım: 

Kayseri’de, Malatya’daki kazadan birkaç gün sonra 11 üniversite öğrencisinin yaşamını yitirdiği bir trafik kazası meydana gelir. Kayseri Valisi Orhan Düzgün olayı haber alır almaz derhal bir ‘Kriz Masası’ kurar. Vali Orhan Düzgün gözetimindeki Kayseri Kriz Masası’nda görevli valilik yöneticileri kamuoyuna, medyaya tüm iletişim kanalları ile an be an bilgi aktarır. Trafik kazasının gelişim süreci, kazada ölen ve yaralanan şahısların isimleri, yaralıların sağlık durumları ve hangi hastanede tedavi altına alındıkları dakika dakika açıklandığı gibi, ölen ve yaralananların yakınlarının bilgi alacağı doğrudan bir telefon hattı tahsis edilir ve medya aracılığı ile bu telefon numarası kamuoyuna duyurulur. Bununla da yetinilmez, ölen şahısların cenazelerinin yakınlarına teslim edilmesi, yaralıların yakınlarının hastanelere ulaştırılması ve cenazelerin toprağa verileceği yerlere ulaştırılmasına kadarki süreç ve yolda gereken her tür yardım, yönlendirme ve katkı sistematik biçimde yürütülür. 

Malatya Valiliği ise, devletin böyle bir olayda nasıl hareket etmesi sorusuna iyi bir cevap oluşturan ‘Kayseri Valiliği Kriz Masası’ örneğinde olduğu gibi, görevi belki de 2 gün içinde bitecek bir kriz masası kurarak krizi yönetmek / yönettirmek yerine, medyaya ölen ve yaralananların isimlerini bildirmek konusunda bile acze düşebiliyor. 

Malatya Valiliği’nin bu tavrını, gazeteciler gizli yürütülen bir soruşturmaya dair bilgi talep etmiş gibi, yasalarla, mevzuatla izah etmeye çalışması da anlamdan yoksun bir çabadır. 

Kayseri Valiliği’nin, kazanın oluş anından, cenazelerin ailelerine teslimine ve toprağa verilişine kadar ölenlerin ailelerini yalnız bırakmaması ve süreç sona erinceye kadar devletin gerekli tüm olanaklarını ölen ve yaralananların hizmetine sunan geçici bir mekanizma kurmuş olması, Malatya Valiliği’nin kamu yönetim kalitesi açısından sınıfta kaldığını gösteren mukayeseli bir örnektir. 

Hoş, 2012 Ramazan ayında Sürgü’de meydana gelen ve Türkiye ölçeğinde etkileri olabilecek toplumsal bir çatışmanın unsurlarını içinde barındıran ‘Sürgü Olayı’nda, çatışma meydana gelmesi ihtimalinin en yüksek noktada olduğu saatlerde, bir kafede oturan ve kendisine ulaşan aynı gazeteciye ‘Sürgü’de her şey yolunda’ diyen, sonra işin boyutunu farkeden Ulvi Saran gibi valileri gördükten sonra, Malatya’da yaşanan ve yaşanacak hiçbir şey bizim için şaşırtıcı değil. 

Hele, Vali Vasip Şahin döneminde, Malatya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ilgili tüm mevzuatın ayaklar altına alınması anlamına gelen, bir akaryakıt istasyonu içinde sağlık meslek lisesi kurulması gibi bir rezalete onay vermiş olması ve söz konusu akaryakıt istasyonun onlarca öğrencinin hayatı için yarattığı risk faktörleri konusunda üç maymunun oynanması bu şehirde artık her şeyin mümkün olduğunu göstermektedir.  

Her şeyden önce, kent yöneticilerinin sorumluluklarını yerine getirmemesinden kaynaklı ağır bir ihmal ve o ihmalin kurbanı 5’i genç öğretmen, 1 servis sürücüsü var, hayatını kaybeden. Farkındayız Türkiye’de en ucuz şey insan hayatıdır. Fakat yine de bu olayı sorgulamak ve tarihe kayıt düşmek vicdani bir sorumluluktur. Bu sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. 

Malatya gündemini haber akışı içinde okuyucuya aktarırken, bir de olayların perde arkasını, yöneticilerin olaylar ve krizler sırasındaki yaklaşımını, kamu yöneticilerinin inisiyatif kullanma becerilerini ve kamu hizmet kalitesinde yaşamsal önem barındıran sorunları da kayıtlara geçmenin de okuyucuya karşı bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz…

Ayrıca, tek bir somut olay üzerinden de olsa, Malatya’nın kamu yöneticilerinin kriz öncesi, kriz anı ve kriz sonrası süreci yönetme konusundaki yeteneklerinin de bu vesile ile analiz edilmesi gerekiyordu. 

Diğer yandan Vali Vasip Şahin’in bir trafik kazası sonrası, kamuoyunun şiddetle bilgi ihtiyacı duyduğu bir sırada açıklaması gereken basit bilgileri, Türkiye’yi ve hükümeti sallayan ‘yolsuzluk ve rüşvet operasyonu’ düzeyinde ele alan “Konu savcılığa intikal etmişti. Adalet ve İçişleri Bakanlığı'nın bu konuda uyarıları var. Savcılıklara intikal eden bir konuda bizlerin açıklama yapması mümkün değil” benzer sözler ile gerekçelendirmesinin de hukuki dayanaktan yoksun olduğunu vurgulamak gerekir.

Birkaç satırla da, Demokrat Eğitimciler Sendikası Malatya İl Başkanı Veysel Fırat’ın olayı irdeleyen ve yöneticilere doğru eleştiriler yönelten açıklamasının dışında, 5 öğretmenin ihmal kurbanı olması karşısında eğitim sendikalarının sus-pus olmasının da sendikacılığın dibe vurmasının son göstergesi olduğunu hatırlatalım. 

Son olarak da, Malatya’nın yollarındaki buzu çözecek birkaç torba tuzu yollara döktürmeyi ya da yolların ulaşım güvenliğini denetlemeyi düşünmesi halinde, eğitim camiasının isimsiz kahramanlarının bugün arkalarında gözyaşı döken minik öğrencileri ve sevenleri ile birlikte olma olasılığının bir hayli güçlü olduğunu da ifade edelim ve bunu yapmayan yöneticileri vicdanları ile baş başa bırakalım. 

Hulâsat’ül beyan: Yıllara sari bir flashback yaptığımızda, beyhude bir çaba içinde olduğumuzu düşünüyorum zaman zaman.

‘Karanlık dünyanın aydınlık gözü’ Üstad Cemil Meriç, felsefeyi ‘Karanlık odada kara bir kediyi arayan insanların uğraşı’ olarak tarif ediyor. 

Bizimki de böyle bir çaba sanki: Malatya’nın atanmış ya da seçilmiş yöneticilerinde, yönetici feraseti aramak da karanlık bir odada kara bir kediyi bulma uğraşından farksız bir eylem…

Maalesef…

Bu yazının yazılmasına neden olan 12 Aralık 2013 tarihinde meydana gelen trafik kazası kisveli ağır bir ihmalin kurbanı olan ilk ve ortaokul öğretmenleri; Derya Şahin (29) -Gövdeli İlkokulu 3. Sınıf Öğretmeni, Emine Coşkun (23) - Gövdeli İlkokulu Ana Sınıfı Öğretmeni, Alişan Ergen (26) - Kapıdere Ortaokulu Fen ve Teknoloji Öğretmeni, Erhan Yaşar (24) -Kapıdere Ortaokulu Matematik Öğretmeni, Çetin Kuşbay (29)- Gövdeli Ortaokulu Sosyal Bilgiler Öğretmeni ve servis sürücüsü Bilal Andiç’e Allah’tan rahmet diliyoruz.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız