SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Osmanlı Kartalı' Malatya Vekili

0
Güncellendi - 2015-12-27 18:44:05
'Osmanlı Kartalı' Malatya Vekili
A- A+ PAYLAŞ

Emrullah Barkan… O, gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, gerekse Cumhuriyet döneminde önemli görevler üstlenmiş bir isim.. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 5., 6. ve 7. dönem Malatya milletvekillerinden.. O dönem Osmanlı toprağı olan Libya'nın Bingazi kentinde doğmuş.. Sadrazam Kamil Paşa'nın torunu Zekiye Hanım'la evli.. Osmanlı’nın son yıllarında, 1914'de 1. Dünya Savaşı'nın başlamasından birkaç hafta önce Enver Paşa tarafından Orta Asya'ya “Büyük Turan” ideali için Türk kökenli toplulukları harekete geçirmek amacıyla öncü gönderilen 5 Türk'ten, 5 Türk casustan biri. Orta Asya’daki faaliyetleri sırasında, esir de düşmüş.. Esaretinden sonra Türkiye’ye dönmüş, 1935- 1946 yılları arasında da TBMM'de 3 dönem Malatya Milletvekilliği görevinde bulunmuş..

İşte, çeşitli kaynaklardan, Malatya Milletvekili Emrullah Barkan..

ÖZGEÇMİŞİ..

TBMM Milletvekili Albümünde Emrullah Barkan ile ilgili olarak şu bilgiler veriliyor: “Bingazi-1878, Ahmet Sait-Fatma-Mülkiye Mektebi-Fransızca-Almanca-Arapca-Hukuk ve Lisaniyet-Nif Kuru Üzüm Ambar Muharriri, Aydın Mektubu Kalemi Mümeyyizi, Aydın Valiyat Maiyet Memuru, Karaburun, Foçateyn, Menemen, Gevaş, Mahmudi ve Lapseki Kaymakamı, Aydın Emniyet Müdürü, Üsküdar Hapishane Müdürü, Bursa Umumu Hukukiye Müdürü, Dahiliye Vekalet Hukuk Müşaviri, Başvekalet Müdevvenat Müdürü, Başvekalet Muamelat Umum Müdürü-V., VI. ve VII. Dönem Malatya Milletvekili-Evli, 2 çocuk. Ölüm tarihi: 6 Ocak 1952”

KÜTÜPHANESİNİ AMERİKALILAR SATIN ALMIŞ..

Mine Kırıkkanat, Radikal Gazetesi’nde 25 Mart 2001 tarihli köşe yazısında Emrullah Barkan için, “...Bugün kitaplığıma yerleşen Sefiller, Enver Paşa tarafından Orta Asya'ya Büyük Turan fikrini yaysınlar diye öncü gönderilen beş Türk'ten biri, eski Karaburun kaymakamı, Cumhuriyet Meclisi'nin ilk milletvekillerinden Emrullah Barkan'ındı. Onu tanımak onuruna erişemedim. Ben doğduğumda ölmüştü. Bilgin ve engin bir insan olduğunu, binlerce kitaplık kütüphanesinin Amerikalılar tarafından satın alındığını öğrenince kavramıştım. Benim Sefiller ve daha birkaç değerli kitap, ailesinin işte bu kütüphaneden alıkoyduklarıydı.

Sefiller'in beş cildini, yıllardır okşuyor, seviyordum her İstanbul'a gidişimde. Suna ve Tanaydın Barkan'ın kitaplığındaydı elbette. Derken geçen yıl, ablam ve eniştem olan kendileri, kocaman bir paketle çıkageldiler Paris'e.

Emrullah Barkan'ın oğlu: "Bu kitabın mülkiyetine aramızda en çok sen layıksın!" dedi. Ağladım. Yaşamımda daha değerli bir armağan almadım, alamam..."diye yazmış.

Mine G. Kırıkkanat, 06.06.2006 tarihinde Vatan Gazetesi'nde yayınlanan dizi yazının ilk bölümünde ise, Emrullah Barkan'ın Orta Asya görevi ile ilgili olarak, "...Osmanlı İmparatorluğu çökerken Türkçülüğe sarılan milliyetçiler, Orta Asya'da Rus ve Çin hegemonyasına giren Türk ellerine dönüyor ve kurtuluşu "Türklüğün ana kaynaklarına yakınlaşma" politikasında görüyorlardı. Bu politikanın adı, Turancılıktı. Ve Enver Paşa, Selim Sami'yle konuştuğu "gizli hizmet"in organizasyonunu Teşkilatı Mahsusa Reisi ve Selim Sami'nin de ağabeyi Eşref Bey'e tevdi etti. 

Büyük Turan yolunda, Orta Asya'ya öncü bir heyet gönderilecek ve sahte kimliklerle yolculuk edecek heyet, dava uğruna can vemeye hazır beş kişiden oluşacaktı. Bu beş Osmanlı Türkü, heyet reisi Selim Sami'nin dışında mülkiye mezunu Karaburun Kaymakamı Emrullah, dört yabancı dil konuşan Yüzbaşı Adil Hikmet, Teşkilatı Mahsusa'nın "güzide" komitecilerinden Hüseyin ve yine aynı teşkilatın "mücahit" unvanıyla taltif edilen "kaptan-komiteci"si İbrahim beylerdi. 

Selim Sami beyin "heyet reisi" olarak başlayıp "Başbuğ Selim Sami" olarak bitirdiği Beş Türklerin Büyük Turan yollarındaki macerası 9 yıl sürdü ve başlarına, pişmiş tavuğun başına gelenler dahil, gelmedik kalmadı. 1914'te Osmanlı İmparatorluğu'ndan yola çıktılar, 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'ne döndüler! 

Ne mutlu bana ki, onlardan biri, Karaburun'un Osmanlı Kaymakamı, Malatya'nın cumhuriyet milletvekili Emrullah Barkan'ın oğlu Tanaydın Barkan, eniştemdir! Hem Enver Paşa'nın Turan yollarından perişan dönen babası, hem de annesi Zekiye Hanım'ın Sadrazam Kamil Paşa'nın torunu olması yüzünden babamın "damadı şehriyari" diye çağırdığı, doğduğum günden beri hayatımda var olan Tanaydın Barkan, bana çok emeği geçen bir cumhuriyet aydınıdır. 

Son olarak, hep anlattığı, ama yıllardır gözü gibi sakladığı Cemal Kutay'ın "Ana-Vatan'da Son Beş Osmanlı Türk'ü" kitabını verdi elime. Eniştemin babasının da katıldığı çılgınca macerayı öğrenmek istiyordum, şaşkınlık ve merakla okuyorum, ama Beş Türk'ün öyküsünde hiç beklemediğim bir bilgiye ulaştım: Fethullah Gülen "ekolü"nün "temellerine" daldım!

Cemal Kutay'ın kitabına göre, 1914 yılında Büyük Turan'a doğru yola çıkan Beş Türk'e, Osmanlı Teşkilatı Mahsusa Reisi Eşref bey, "Ne bahasına olursa olsun, Kaşgar'a ulaşmaya bakın. Orada kendinizden önce vazife (!) almış olacakları bulacasınız" der. Gerçekten de beş Türk turancı, bir yıl sonra Kaşgar'a vardıklarında, Ahmet Kemal, Dr. Mesut Sabri ve Abdurrahman Şadi beyler tarafından karşılanır. Bu kişiler, Doğu Türkistan'da Osmanlı Türkçesiyle mektepler açmaktadır. Ahmet Kemal, Doğu Türkistan'a birkaç yıl önce gelmiş, "milyoner" Doğu Türkü Bahattin Bay'ın "himmetiyle" önce Rus ve Çin hegemonyasına karşı iman gücünü oluşturacak Cemiyeti İslamiye'yi, ardından Birleşmiş Türkler Öğretmen Okulu'nu kurmuştur!.." ifadelerine yer vermiş.

MALATYA MİLLETVEKİLİ EMRULLAH BEY..

Malatya Milletvekili Emrullah Barkan ile ilgili TBMM’nin  Haziran, Ağustos 1935 aylarına aid Divanı Muhasebat raporuna dair kararında “Divanı Muhasebatın mütaleası’nda  “Başvekâlet eski Muamelât Müdürü Malatya Saylavı (Milletvekili)  Emrullah Barkana tekaüd maaşı bağlanmasına dair Neşriyat Müdürlüğünden yazılıp tescil için Divana gönderilen bordroya bağlı belgeler gözden geçirildikte: adı geçenin Mahmudî Kazası Kaymakamlığından 1329 yılında ayrıldıktan sonra açıkta bulunduğu sırada 9/7/1330 tarihinde mülga Harbiye Nezareti Umuru Şarkiye Müdürlüğünce memuriyeti mahsusa ile Vasatı Asyaya gönderilerek 19/7/1935 tarihinde avdet -eylediği ve bu iki tarih arasında geçen müddetin filî hizmet olarak müddeti hizmetine eklenmekle beraber bir misil de harp zammı yürütüldüğü görülerek sebebi dairesinden sorulmuştu. Alınan cevapta: Teşkilâtı Mahsusa namı diğeri Umuru Şarkiye Dairesinin mülga Karargâhı Umumiye bağlı bir teşekkül olduğu ve Emrullah Barkanın o teşkilâta memur edilmiş bulunduğu salâhiyettar Genel Kurmay Riyasetince tesbit ve tevsik edilerek M. M. Vekâletine bildirilmiş olduğu ve kendisinin Vasati Asyaya memuren gönderilerek sefere iştirak eylemesine ve beş sene esaret altında kalmış bulunmasına mebni esaret müddetinin iki kat sayılmasında kanunca bir mâni olmadığı vemutlak zabit ve-mensubini askeriyeden olması da meşrut bulunmadığı beyanile tahsis belgelerinin tescilinde ısrar edilmiş isede; Sözü geçen memuriyeti mahsusanın kadroya dahil maaşlı bir memuriyet olduğu tesbit ve tevsik edilmediği cihetle tahsis belgelerinin bu noktadan tesciline imkân görülememiş olmakla tescil edilmiyerek dairesine iade edilmiştir” deniliyor.

TEŞKİLAT-I MAHSUSA’DA ÇALIŞMIŞ..

Aynı karardaki “Divanı Muhasebat Encümeni Mazbatası Yüksek Reisliğe” kararında ise şu ifadeler yer alıyor, “Haziran - Ağustos 1935 üç aylık raporun sunulduğuna dair Divanı Muhasebat Reisliğinden gelip Encümenimize verilen 9/1/1936 tarihli ve 85601/24 numaralı tezkere üzerine raporda yazılı işler birer birer gözden geçirilmiş ve verilen kararlar rapordaki fıkralara mütenazır olarak aşağıya yazılıp Umumî Heyete arzedilmek üzere sunulmuştur.  Teşkilâtı Mahsusa namı diğer Umuru Şarkîye Dairesinin mülga Karargâhı Umumiye bağlı bir teşekkül olduğu ve raporda ismi geçen Emrullah Barkanın bu teşekkülde maaşla çatıştığı Genel Kurmay Reisliğinin tesbit ve tevsikından ve umumî harpte mülga Harbiye Nezareti Bütçesi seferberlik unvanı altında bir fasıldan ibaret olup maaş ve ücretler Ve sair masraflar bu fasıldan tesviye edilmekte ve birkaç daire müstesna olmak üzere devairi sairenin o tarihte teşkilât ve kadroları kanunla tesbit edilmemiş bulunmakta ve mülga Harbiye Nezaretile mülga Başkumandanlık Karargâhına merbut devair kadroları da bu meyanda olup ihtiyaca göre tezyid ve tenkis edilmekte olduğu yapılan tetkikattan anlaşılmasına ve Malatya Mebusu Emrullah Barkanın bu teşkilâtta maaşla çalıştığı ve ailesine sipariş maaşı bıraktığı ve bilâhara esir düştüğü dairesince tesbit edilmiş bulunmasına binaen mumaileyhin mezkûr teşkilâtta maaşla istihdam edildiği müddetin hizmet müddetine ilâvesi ve esaret zammının ona göre hesap edilmesi kanun ahkâmına muvafık olacağı kararlaştırıldı.”

TBMM’DEKİ TUTANAKTAN..

TBMM’de 5 Temmuz 1943 tarihinde Köy ebeleri ve köy sağlık memurları teşkilâtı yapılmasına ve Sıhhat ve İçtimai muavenet Vekâleti Teşkilât ve memurini hakkındaki kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair kanun görüşmeleri esnasında Malatya Milletvekili Emrullah Barkan’ın ilginç bir konuşması bulunuyor. Konuşma şu şekilde:

"E. BARKAN (Malatya) — Efendim, bu kanunla pek büyük bir şey yapılacağını zannetmiyorum. Fakat bundan daha büyük bir şey yapılabileceği hatırıma gelmişti, nasıl olduğunu da unuttum. Etimesgut'ta bir sıhhat merkezi vardır. Dört beş tane odasıyla beraber bir doktor, sekiz on vizitör hemşireleri vardır. Bunlar gezerler, köyleri dolaşırlar. Merkezde bir dosya odası vardır. Burada on dokuz köyün içinde bulunan bütün köylünün sıhhi vaziyeti, doğumu, ne halde oldukları hepisi içindedir. O doktor hâlâ oradamıdır, bilmiyorum. Fakat büyük bir maaşla başka bir yerden istemişler, kabul etmiyorum, hiç bir memuriyet istemem, benim vazifem buradadır demiş? Üç sene evvel gittiğim zaman görmüştüm, oradaki vizitör hemşireler de yerlerini terk etmek istemiyorlar. Kızılayda olmaklığım dolayısıyla Ankara'da da bir misalini vücude getirmek lâzımdır fikri gelmişti, orada bulunan bir köylü, ihtiyar bir köylü, doktorumuzu almayınız, sıhhat merkezimizi elimizden almayınız, o bizim on dokuz köyün sadakatle bağlı olduğumuz yerdir dedi. Bir tanesi Etimesgut 'ta bir tanesi de İstanbul 'da varmış ve bu en yüksek bir şey olmak üzere gösteriliyormuş. Bunun emsalini meydana getirebilirsek köylümüze varıncaya kadar sıhhate götürmüş olabiliriz.”

ORTA ASYA’DA İNGİLİZ VE RUSLARA KARŞI..

Emrullah Barkan ile ilgili olarak “istihbaratonline.com” adlı internet sitesinde “Beş Osmanlı casusu İngiliz ve Rusların yüreğini ağzına getirdi” başlıklı yazıda ise şu ifadeler yeralıyor:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde şiddetlenen Batı saldırıları karşısında Türk istihbaratı güçlü bir karşı hamle yapmaya karar verdi. İttihat ve Terakki lideri Enver Paşa Orta Asya ve Avrasya'ya hâkim olmak için en güvendiği beş ajanı bölgeye gönderme kararı aldı. 

“Orta Asya'da Türk Birliği Projesi” adı altında Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri; Adil Hikmet Bey, Kuşçubaşı Selim Sami, Mülkiyeli Hüseyin Emrullah (Barkan), Kırımlı Hüseyin Bey ve Bursalı İbrahim (Haklıer) 1914'te Hindistan üzerinden  Orta Asya'ya gitti.

Beş Osmanlı ajanının maceraları, Adil Hikmet Bey'in 1927'de bir gazetede eski Türkçe olarak yayınlanan anılarının 1998'de Dr. Yusuf Gedikli tarafından “Asya'da Beş Türk” adıyla Ötüken Neşriyat tarafından kitaplaştırılması sayesinde gündeme geldi. 

Adil Hikmet Bey ve arkadaşları başta Orta Asya olmak üzere Asya'nın birçok bölgesinde faaliyette bulundu. Hindistan'a vardıktan kısa bir süre sonra I. Dünya Savaşı'nın başlaması merkezi hükümetle bağlantılarının kopmasına neden olsa da Hindistan üzerinden Afganistan'a oradan da bugünkü Kırgızistan ve Kazakistan topraklarına ulaşmayı başardılar. Bu bölgede “Türk Birliği Projesi” çatısı altında Orta Asya Türk topluluklarını Ruslara karşı ayaklandırdılar. Adil Hikmet Bey ve arkadaşları yıllarca süren maceraları sırasında birçok kez yakalandı, hapsedildi, hatta idama mahkûm edildi. 

Beş ajan İngiliz ve Rusların sıkı takipleri nedeniyle bölgeden kaçarak Çin’in Şanghay kentine yerleşti. O dönem Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya'nın ve dönemin Felemenk (Hollanda) Konsolosluğu'nun yardımıyla kendilerine Şanghay'da bir ev tahsis edildi. Ev yabancıların doğrudan imtiyaz sahibi olduğu bölgede değil, herkese açık ve Çinlilerin daha yoğun yaşadığı bölgedeydi, çünkü Adil Hikmet Bey ve arkadaşlarının yabancıların bölgesine geçmesi durumunda İngilizler onları tutuklayacaktı. Adil Hikmet Bey her şeye rağmen kıyafet değiştirerek yabancıların bölgesine gitmekten geri kalmıyor ve bu bölgeyi şöyle tanımlıyordu: “Bu memnu (yasak) mıntıka Çin mıntıkasına nazaran bir cennetti. Her devlet kendi mıntıkasını diğeriyle rekabet ederek imar etmişti. Şurası Thames kenarından bir köşe, burası Fransa'dan bir bucak, ötesi Almanya'dan bir parçaydı.” Burada bir süre yaşayan Adil Hikmet ve arkadaşları Şanghay'dan Hamburg'a giden bir Japon vapuruna Vatanabe adlı bir Japon doktorun yardımıyla binerek Almanya üzerinden Türkiye’ye dönmeyi başardılar.”

ÖLÜMÜN KIYISINDA BİR YAŞAM..

 “Asya’da Beş Türk” adlı kitapda ise (Adil Hikmet Bey, Ötüken,1999, İstanbul) Emrullah Barkan’ın katıldığı Asya turu şu şekilde anlatılıyor, “ 1914-1921 yılları arasında bir Türk subayı olan Adil Hikmet Bey'in, Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa'sında görevli olarak dört arkadaşıyla birlikte (Kuşçubaşı Selim Sami, Hüseyin Emrullah Barkan Bey, Hüseyin Bey, İbrahim Haklıer Bey) Doğu ve Batı Türkistan’daki faaliyetleri anlatılmaktadır. 

Bu beş kişi gittikleri Rus ve Çin topraklarında yaşayan, Türkmen, Özbek, Tacik, Kırgız gibi Türk toplumlarını örgütlemişler ve o topraklarda isyanlar çıkarmışlardır. Aslında bu beş kişinin Çin Türkistan’ına gitmelerinin asıl nedeni, oradaki Türk’lerin eğitim ve öğretim teşkilatını kurmak ve halkı bilinçlendirmekti.  O zamanlarda Rus’lar Osmanlılara karşı savaşan bir devletti. Bu nedenle Rusya içerisindeki Türk topluluklarının Rusya’ya karşı ayaklanması Rus devletinin bu bölgeye güç kaydırmasını zorunlu kılmıştı. Bu beş kişinin tertiplediği isyanların en önemlisi 1916'da Kırgız topraklarında gerçekleştirilen büyük Türkistan isyanıdır. O zamanlar Rus’lar Türk’lere eşit muamele yapmazken, askere almada Rus’larla aynı muameleyi yapmışlardır. İsyan yaklaşık bir yıl sürmüş ve isyan sonucunda Ruslar büyük katliamlar yapmış ve 673 bin kişi öldürülmüştür. Bu isyanın bir ayağı olan Yedisu isyanında Yedisu bölgesi halkının % 30 u yok edilmiştir. Bu beş kişinin asıl amacı oradaki insanları aydınlatmak ve uyandırmak olduğundan yeterli silah ve teşkilatlanmaya gidememişlerdir. Ama bu isyanla Rus dikkati bölgeye çekilmiş ve iç kargaşaya gitmesi hızlanmıştır. 

Orta Asya’ya daha önce de Talat Paşa tarafından öğretmen olarak Ahmet Kemal İlkul gönderilmiştir. Bu beş kişi gittikleri yerde bu kişiyle tanışmışlar ama bu kişinin gerekli faaliyetlerini yapmadığını görmüşlerdir. Zorlu yolculuk Bombay'dan Türkistan’a, Kırgız topraklarından Taklamokan ve Hoten’e, daha sonra sırasıyla Çin ve Şanghay’a ve nihayet Hamburg'a uzanmıştır.  Gittikleri her yerde ticaret için gezdiklerini öne sürmüşlerdir. Ama İngiliz ve Rus ajanları tarafından takip edilmekten kurtulamamışlardır. Hatta bir çok yerde ölümden kıl payı kurtulmuşlardır. Her gittikleri yerlerde yerli Türklerden büyük hürmet ve memnuniyet görmüşler ve büyük destek almışlardır.

Hindistan’da İngilizlerin yalnızca siyasi ve askeri işgal yapmadıklarını, geniş bir istihbarat teşkilatı kurduklarını görmüşlerdir. Hindistan’da Müslümanların yüksek tahsil yapmaları yasaklanmıştır. Orada Afgan soylusu tabur komutanı bir binbaşı bu beş Türk’e sitem etmiş ve Müslümanların bu durumundan Osmanlı’nın sorumlu olduğunu, Osmanlı’nın kendilerini yalnız bıraktığını söylemiştir. Bütün Müslümanların Osmanlı’ya göz diktiğini söyleyerek serzenişte bulunmuştur.”

DERLEYEN: Burhan KARADUMAN- Yeni Malatya Gazetesi ÖZEL

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız