SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Rahatsız ve Endişeliyiz'

A- A+ PAYLAŞ

Aydınlar Ocakları'nın Malatya'da gerçekleştirdiği 34. Büyük Şura sonuç bildirgesinde, "Ocağımız, Cumhuriyetimizin 87. yılında ülkemizin, Devletimizin ve millî varlığımızın karşı karşıya bulunduğu tehlikelerden, dış dayatmalara açık olmaktan büyük rahatsızlık ve endişe duymaktadır." denildi.

SONUÇ BİLDİRGESİ..
Aydınlar Ocakları Genel Merkezi'nin Malatya'da 29 Aydınlar Ocakları Şubesi'nin katılımı ile gerçekleştirdiği 34. Şura'nın sonuç bildirgesi açıklandı.

Anemon Otel'de yapılan şuranın sonuç bildirgesini Dr. Sakin Öner okudu. Sonuç bildirgesi şöyle:

"Aydınlar Ocakları 34. Büyük Şûrâsı 28 Mayıs-30 Mayıs 2010 tarihleri arasında Malatya Aydınlar Ocağımızın ev sahipliğinde 29 Ocağımızın katılımı ile gerçekleştirilmiştir.

34. Büyük Şûrâmız; sosyal yapımız üzerinde çözücü ve ayrıştırıcı, insanlarımızı birbirine ötekileştirici ve soğutucu, bizi milletleşme sürecinden geriye döndürücü, etnik taassubu öne çıkarıcı açılım maceralarının ve yoğun anayasa değişikliği tartışmalarının gündemde olduğu, çok sayıda iş yerinin kapandığı, işsizliğin ve yoksullaşmanın hızla arttığı, cari açığın anormal büyüdüğü, toprak bütünlüğümüzün, üniter yapımızın ve devlet şeklimizin tartışıldığı, terörle mücadelede kararlılığın zedelendiği, terörle bir yerlere varılabildiğinin ortaya çıktığı, kamplaştırmanın arttığı, millî hassasiyetlerimizin bastırılmaya ve yıpratılmaya çalışıldığı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırıldığı, Anayasamızın ve hukuk düzenimizin çiğnendiği karmaşık bir dönemde gerçekleştirilmiştir.

Ocağımız, Cumhuriyetimizin 87. yılında ülkemizin, Devletimizin ve millî varlığımızın karşı karşıya bulunduğu tehlikelerden, dış dayatmalara açık olmaktan büyük rahatsızlık ve endişe duymaktadır.

Türkiye’nin toprak bütünlüğü, devletin şekli ve üniter yapısı tartışmaya açılmakta; demokratikleşme adı altında “çok uluslu, çok kültürlü, çok dilli” yapay bir devlet modeli ve egemenliğin paylaştırılması kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.

Cumhuriyetimiz, çeşitli imkânsızlıklara rağmen büyük zorluklarla kazanılan Millî Mücadelenin tacıdır. Bu mücadeleyi kazanan başta Mustafa Kemal Atatürk ve silâh arkadaşları olmak üzere, Batılı işgalcileri ülkemizden atan ve Millî Mücadele ile bağımsızlığımızı sağlayan kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi, saygı, şükran ve rahmetle anıyoruz.

Uzun bir süredir aralarında mutabakat sağlayamayan, bir kısır döngü şeklinde devleti ele geçirme ve hesaplaşma yarışına giren farklı siyasî odakların mücadelesi ile ülke, zaman, kaynak ve insan gücü kaybetmektedir.

Anayasanın temel ilkelerine bir bütün olarak bakılmalı, biri diğerine tercih edilmemelidir. Anayasa değişiklikleri devletin ve milletin geniş mutabakatı ile gerçekleştirilmelidir. Çünkü şu anda Türkiye’ye dışarıdan bakıldığında “kararsız toplum” manzarası ortaya çıkmaktadır.

Dar anlamda millî irade ile geniş anlamda devletin kuruluş amaç ve gayesini kapsayan millî irade, birbirine karıştırılmakta ve rakip gibi görülmektedir. İdeal olan çoğulcu demokrasi yerine çoğunlukçu demokrasi anlayışı ile kuvvetler ayrılığı prensibi zedelenmekte, her kurum ve önemli kuruluşun siyasî iktidarın arka bahçesini oluşturması gerektiği zannedilmektedir. Alan ihlâli ve kuvvetler ayrılığı prensibini zedeleme yarışı, ülkenin asıl gündem maddelerini bir tarafa atmayı zorunlu hale getirmektedir. Siyasette dünün kısır, iki kutuplu çatışmalarından medet umulmaktadır. Fikir, düşünce ve basın hürriyeti alanlarında önemli baskı ve sindirme olayları görülmekte, dinleme ve dinlenme gibi hoş olmayan ve demokrasi ile bağdaşmayan örnekler normal kabul edilmektedir.

Dün Anadolu’dan kovduğumuz işgalci güçlere sanki davetiye çıkarır görünümündeyiz. Mutabakatları geliştirmek ve güçlendirmek yerine; yeni kamplaştırma örnekleri sergilenmektedir. Bizim kültürümüze yabancı olan etnik ayrıştırma ve taassup doğuracak eğilimler demokratikleşme diye yutturulmaktadır. Etnik taassup, ırkçılık ve milletleşmeyi reddetmekle demokrasinin bağdaşmayacağı fark edilmemektedir.

34. Büyük Şuramızın ülkemizin şu anda karşı karşıya bulunduğu ana meseleler üzerindeki tespitleri ve teklifleri aşağıda belirtilmiştir:

1. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin millî ve üniter yapısına yönelik haince oyunlar plânlayanlar, “demokratikleşme” ve “sivilleşme” adı altında yeni bir Anayasa talep etmektedirler. Anayasa değişikliğinde, geniş mutabakat aranmalı, ülkenin gerçek ihtiyaçlarına ve millî çıkarlarına göre hareket edilmelidir. Anayasada, eşitlik prensibinden vazgeçilemez, hiç kimseye imtiyaz tanınamaz. Türkiye, tanınmaz hale getirilemez. Partilerin ayrı ayrı değil; ancak devletin anayasası olur.

2. Kimlik ile ilgili tartışmalarda öne sürülen “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” ve “Türkiyelilik” kavramları isimsiz ve sıfatsız bir tanımdır. Hiçbir ciddi devlette ne millî kimlik; ne de üst kimlik olabilir. Bu şekildeki bir millî kimlik inkârı, bölücü-ırkçı terörden çok daha tehlikelidir.

3. Hukuk devleti ilkesi korunmalı, hukuki işlemlerde hukukun üstünlüğü esas alınmalı ve evrensel hukuk kurallarına uyulmalı, hukuk siyasallaştırılmamalıdır.

4. Komşularımız ve Türk Dünyası ile kültürel, siyasî ve ekonomik ilişkiler arttırılmalıdır. Özerk Türk bölgeleri ve Türk nüfusun bulunduğu ülkelerde soydaşlarımızın insan hakları, evrensel hukuka uygun olarak savunulmalıdır. TİKA ve benzeri kuruluşlar, hizmet yoğunluğunun önceliğini Türk Dünyasına çevirmeli, Türk Dünyası Bilimler Akademisi kurulmalıdır.

5. Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde tarihi temelleri olan olumsuzluklar çözülmeden tek taraflı bir adım atılmamalı, Karabağ’daki Rus-Ermeni işgali kalkmadan sınır kapısı açılmamalıdır. Türkiye, Avrasya ve Balkanlar için ümit olmaktan çıkarılmamalıdır. Kardeş Azerbaycan Devleti incitilmemeli, “tek millet, iki devlet” prensibi tahrip edilmemelidir. Zürih’de baskı altında imzalanmış olan “protokoller” anlamını yitirdiğinden TBMM’den geri çekilmelidir.

6. Bugüne kadar Ermeniler tarafından katledilen, evlerinden ve yurtlarından sürgün edilen, malları yağmalanan, zorla göçe mecbur bırakılan ve türlü şekillerde mağdur edilen insanlarımızın haklarını aramak üzere; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, BM ve diğer uluslar arası örgütler ile, uluslar arası ve ulusal mahkemelerde davalar açmak ve savunmak üzere, Aydınlar Ocağı bünyesinde hukukçulardan oluşan bir komisyon kurulması teklifi oy birliği ile kabul edilmiştir.

7. Kıbrıs’ta KKTC gerçeği, siyasî ve kültürel bir varlık olarak korunmalı, egemenlik haklarına saygı gösterilmeli, Güney Rum Kesimi ile birleştirilme oyunlarına gelinmemelidir. Türkiye’nin antlaşmalardan doğan haklarından vazgeçilmemelidir.

8. Çoğu Kürtlükle ilgili olmayan siyasal Kürtçülerin, gerçek niyetleri doğru okunmalı, egemenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü paylaşmaya dönük niyetleri görülmelidir. “Kürt” ile “Kürtçü” ayırımı iyi yapılmalıdır. Yanlış uygulamalarla, biten terör örgütüne itibar kazandırılmamalıdır. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bu alanda yaptığı kararlı mücadele aynı kararlılıkla desteklenmeli ve terörün mali kaynakları kurutulmalıdır. Sorunun çözüm alanının Irak’ın kuzeyinde olduğu gerçeği unutularak dış baskılarla yanlış adımlar atılmamalıdır.

9. Dış politikada, “sıfır sorun”, “bütün kesimlere aynı mesafe” söylemleri özellikle sınırlarımızın dışında kalan soydaşlarımızın çıkarlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Özellikle Irak ve Kuzeyine dair politikamız, Türkmenlerin millî menfaatleri göz önüne alınarak yeniden oluşturulmalı, Kerkük ve Türkmeneli topraklarının Türkiye’nin güvenlik şeridi içinde olduğu açıkça belirtilmelidir. Irak’ın olmayan toprak bütünlüğü savunulurken, sözde Kuzey Irak yönetimini tanımak ve Erbil’de konsolosluk açmak, malum peşmergeyi Ankara’ya resmen davet etmek büyük bir yanılgı ve çelişkidir. Irak’taki Türkmen gerçeği korunmalıdır.

10. Bulgaristan’da iktidarın, ırkçı ve Türk düşmanı Ataka Partisinin etkisine girdiği görülmektedir. Devlet televizyonunda 10 dakika Türkçe yayın bile çok görülmekte, konunun referanduma götürülmesi planlanmaktadır. Türk azınlığın Türkçe eğitim öğretim hakkı son derece sınırlıdır. Kamu görevlileri arasında Türkler devamlı azalmaktadır. İnsan hakları ihlalleri AB organlarına taşınmalıdır.

11. “Sınırları aşan sular” konusunda ülke çıkarları esas alınmalı, komşu ülkelerle ilişkiler buna göre düzenlenmelidir.

12. Güvenlik konusunda büyük deneyim ve birikime sahip Türk Ordusu göz ardı edilerek oluşturulan Sınır Güvenliğinin Entegrasyonu Projesi ülkemiz gerçekleriyle bağdaşmadığından derhal vaz geçilmelidir.

13. Bazı komşu ülkelerde bulunan arızalı nükleer santraller insanımızın sağlığını büyük ölçüde tehdit etmektedir. Bu santrallerin arızalarının giderilmesi için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır. Ayrıca enerji maliyetinin düşürülerek sanayimizin güçlendirilebilmesi için ülkemizde de nükleer santrallerin kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

14. Günümüzde Türkiye’de küresel güçlerin oynadığı oyunların daha önce Balkanlar dediğimiz Avrupa Türkiye’sinde yaşandığı unutulmamalıdır. Balkanlarda 19. Yüzyılın başlarından 1912 yılına kadar devam eden soykırımlar sonucunda milyonlarca insanımız hayatını kaybetmiştir. 2012 yılı, Balkanların elimizden çıkmasına da yol açan Balkan Savaşlarının 100. Yılı olacaktır. Bu vesileyle Balkanlarda Türklere karşı gerçekleştirilen ve yüz yıldır devam eden soykırım vahşetinin bütün dünyaya anlatılması için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.

15. Ülkemizin ABD ve AB ile olan ilişkilerinde mütekabiliyet ve ülke çıkarları esas alınmalı, pazarlık gücümüzü arttırıcı kozlar kullanılmalıdır.

16. Vatikan patentli diyalog faaliyetleri, Müslüman’ı devşirme ve uysallaştırma amacını taşımaktadır. Bu yeni bir evangelizmdir. İslâm en mütekâmil ve en son dindir; diğer dinlerden takviyeye ihtiyacı yoktur. Muhafazakârlıktan liberal çizgiye gelen bazı İslâmcılar, bilerek veya bilmeyerek küresel güçlerin oyuncağı olmaktadırlar.

17. Son yıllarda “Dinler Arası Diyalog” adı altında kutsal dinimiz İslâmiyeti özünden saptırmaya yönelik dış odaklı faaliyetler yerli işbirlikçiler eliyle yürütülmektedir. Buna paralel olarak misyonerlik faaliyetleri de büyük hız kazanmıştır. Bu çerçevede bizzat Kültür Bakanlığınca Trabzon’daki Sümela Manastırında ve Ermeniler için büyük önem arzeden Van’daki Akdamar Kilisesinde ayin yapılmasına izin verilmesi de büyük bir gafletin eseridir. Devletin en kısa zamanda misyonerlik faaliyetlerini önleyici tedbirler alması ve bu konuda verilen tavizlerden vazgeçmesi gerekmektedir.

18. Hayali AB üyeliği yolunda aile yapımız ve ahlâki değerlerimizle ters düşen bazı uyum yasaları değiştirilmelidir. Türkiye’nin, henüz AB’ne alınmadan neler kaybettiğini düşünmek durumundayız. Özellikle, 1996’dan beri Gümrük Birliği dolayısıyla dış ticaret kayıplarımız her yıl katlanmaktadır.

19. Küresel ekonomik krizin ülkemizdeki etkileri, geçtiğimiz yıl da devam etmiş; içinde bulunduğumuz yılın başından itibaren görülen görece iyileşme emarelerine rağmen, halkımız, “işsizlik”, “yolsuzluk” ve “yoksulluk”tan kaynaklanan “yozlaşma”dan bir türlü kurtulamamıştır. Konu ele alınırken, küresel iktisadi politikalar ihmal edilmeden ülke gerçekleri göz önünde bulundurulmalı; istihdam odaklı, üretimi esas alan, yatırım ve verimliliği teşvik eden, büyük şirketlerin yanında küçük ve orta ölçekli işletmelerin de ayakta kalmasını sağlayacak yeni bir iktisadi politika benimsenmelidir.

20. Türk tarımını kendi başına bırakmak yerine, üretimi ve kaliteyi arttırıcı destekler sağlanmalı, yanlış tohum politikası terk edilmeli, üretimdeki sınırlamalar kaldırılmalı, önümüzdeki yıllarda tarım alanlarında görülebilecek nüfus boşalmasını önleyici tedbirler alınmalıdır. Bunun da yolu, kişiyi bulunduğu yerde istihdam edebilmek, kendi kendinin istihdamını destekleyebilmek ve gelir yaratıcı faaliyetleri teşvik etmektir. Bu konu “kalkınma ajanslarının” insafına bırakılamayacak kadar önemlidir.

21. İzlenen yanlış tarım politikaları sonucunda, çiftçiler ihtiyaçlarını büyük ölçüde kredi kullanarak karşılamak zorunda bırakılmışlardır. Üretim maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle kredi borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin bir kısmı, topraklarını bankalara devretmek zorunda kalmaktadırlar. Özellikle Trakya’da bir çok çiftçinin toprağı Yunan Bankalarının eline geçmektedir. Bu konuda gereken önlemler bir an önce alınmalıdır.

22. Bankaların kontrolsüz ve sınırsız kredi kartı dağıtımı, işsizlik ve ekonomik sıkıntı içinde bunalan halkımızın sanal gelire dayalı aşırı kredi borçlanmasına yol açmıştır. İntiharlara ve aile içi sorunlara sebep olan kredi kartı kullanımı kontrol altına alınmalı, mağdurları için iyileştirici yeni düzenlemelere gidilmelidir.

23. Şu anda tartışılmakta olan Kamu Hastaneleri Birlikleri Yasa Tasarısı ile Kamu Hastaneleri Birliği adı altında bir zincir oluşturularak, tıpkı PTT’nin “T”sinde olduğu gibi, sağlık sektörümüz yabancılara devredilmek istenmektedir. Bu sistemde hastaneler ve eczaneler zincirinden oluşan “Çok Uluslu Dev Sağlık Şirketleri”nin hâkimiyeti söz konusudur. Orta ve alt gelir gruplarının sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük katkıları bulunan Kızılay Sağlık Birimlerinin kapatılması da bu projenin bir parçası olarak görülmelidir. Halkımızın sağlığı ile yakından ilgili olan bu projeye son verilmesi için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.

24. Devletin, devlet baba anlayışını terk ederek, sosyal sorumluluklarından uzaklaşıp, vatandaşına müşteri gözüyle bakma yanlışı düzeltilmelidir.

25. Büyük alışveriş merkezleri ve marketler zincirinin yaygınlaşması, tüketimi körüklemekte, küçük esnaf ve sanatkârı, orta sınıfı yok etmektedir. Haksız rekabet yaratan bu durum gözden geçirilerek uygun bir düzenlemeye gidilmelidir. Vasıtalı vergilerin yükü azaltılmalıdır.

26. Türkiye, IMF ve Dünya Bankası desteği olmadan kendi ayakları üzerinde durabilecek güçtedir. İktisat politikalarında bizi dış ipoteklere mahkûm eden ilişkilerden kaçınılmalıdır.

27. Eğitimin her kademesinde millîlik esas alınmalı, millî değerler ile evrensel değerler arasında köprü kurulmalıdır. Eğitim ve öğretim dilinin Türkçe olması, egemenlik haklarımızın bir gereğidir. Hiçbir şekilde bundan taviz verilmemelidir. Yabancı dille eğitim ve öğretim yerine; yabancı dil öğrenimine ağırlık verilmelidir. Akademik ve meslekî lise öğretiminin yanı sıra meslekî eğitime de önem vermeli, böylece sanayimizin ara eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Tüketici insan yerine, dinamik, üretici ve bilgiyi ülkesi yararına kullanabilecek bilinçte insan yetiştirmek hedeflenmelidir. Önemli olan bilgi kazandırmak kadar, o bilginin nerede, nasıl ve kimin için kullanılabileceğini fark ettirebilmektir. Yeni üniversitelerimiz yabancı istihbarat kuruluşlarının serbestçe faaliyet gösterdikleri bir alan olmamalıdır.

Yüksek Öğretimde “Avrupa Yükseköğretim Alanı” tesisi için düşünülen Bologna süreci artı ve eksileriyle gözden geçirilmeli, ortak müfredatın yanı sıra, tanınan esneklik hesaba katılmadan tek tipleştirmeye gidilmemelidir. Yükseköğretimin dış dayatmalara açılması ve ticarileştirilmesi kabul edilemez. İnsan gücü plânlaması yapılırken Türk Dünyası’nın da talepleri hesaba katılabilmelidir.

Yükseköğretimde sorunların tek çözümü, fırsat eşitsizlikleri yaratacak şekilde öğrenci kontenjanlarının azaltılmasından değil; GSMH’dan yüksek öğrenime ayrılan çok düşük payın arttırılmasından ve akademik kadroların değişik yollardan cazip hale getirilmesinden geçer. Akademik personelin üniversiteden kaçışı ve bu mesleği gençlerin artık tercih etmeme sebepleri anlaşılmalı ve özlük hakları iyileştirilmelidir. Akademik ve idari kadrolar için gerçek performans ölçümleri ve buna göre ödüllendirme yetersizdir. Personelin kurum bilinci geliştirilmelidir. Üniversitelerin “misyon” ve “vizyon” tartışmaları arasında; Türk Millî Eğitiminin temel amaçları, Türk Milletine mensubiyet şuuru, millî kimlik, her alanda ülke çıkarlarını koruyucu bir tavır ve halkla bütünleşebilmek gözardı edilmemelidir.

“İkinci Öğretim” ve “Uzaktan Eğitim” olumlu bir gelişmedir. Ancak, bu alanda akademik kadrolarda açıklar bulunmaktadır. Gerekli yayın ve eğitim dokümanı eksikliği vardır. Bunların giderilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak Aydınlar Ocakları Türkiye’nin sorunlarını aşarak 21. Yüzyılın lider ülkelerinden biri olabilmesinin tek şartını, özünü kendi tarihinden ve kültüründen alan bir zihniyet değişimi ve dönüşümünde görmektedir. Milletçe bu değişim ve dönüşümü gerçekleştirebilecek birikime ve güce sahip olduğumuz inancındayız.

Aydınlar Ocağı Genel Merkezi
Adana Aydınlar Ocağı
Amasya Aydınlar Ocağı
Anadolu Aydınlar Ocağı
Avrupa Yakası Aydınlar Ocağı
Balıkesir Aydınlar Ocağı
Bursa Aydınlar Ocağı
Harput Aydınlar Ocağı
Hatay Aydınlar Ocağı
Isparta Aydınlar Ocağı
Iğdır Aydınlar Ocağı
İnegöl Aydınlar Ocağı
Kocaeli Aydınlar Ocağı
Konya Aydınlar Ocağı
Kütahya Aydınlar Ocağı
Malatya Aydınlar Ocağı
Manisa Aydınlar Ocağı
Mimar Sinan Aydınlar Ocağı
Mustafa Kemal Paşa Aydınlar Ocağı
Niğde Aydınlar Ocağı
Nizip Aydınlar Ocağı
Ondokuz Eylül Aydınlar Ocağı
Sakarya Aydınlar Ocağı
Samsun Aydınlar Ocağı
Sinop Aydınlar Ocağı
Sivas Aydınlar Ocağı
Tekirdağ Aydınlar Ocağı
Trabzon Aydınlar Ocağı
Kahramanmaraş Aydınlar Ocağı Müteşebbis Heyeti"

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız