SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Sakin Olun, Ruhunuza İyi Bakın!

A- A+ PAYLAŞ

Kredi kartının yaklaşan son ödeme tarihi, bitirilmesi gereken işler, çocukların sınavları… İşyerindeki saldırgan yönetici, üst kattaki gürültücü komşu, evdeki huzursuzluk…

Dünya üzerinize üzerinize mi geliyor? Stres, bir öğütücünün içindeymişsiniz gibi sizi un ufak mı ediyor?

Yalnız değilsiniz! Stres, modern yaşamın adeta olmazsa olmazı artık.

Bilimsel araştırmalar, çeşitli fiziksel yakınmalar nedeniyle doktora başvuran hastaların % 75-95’inde sorunun, strese bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Migrenden astıma, mide-barsak sorunlarından kalp hastalıklarına kadar pek çok yakınmanın, stresin çocuğu olduğunu söylemek mümkün.

Nedir stres?

Stres, kendinizi tehdit altında hissetmenize ve dengenizin bozulmasına yol açan durumlara verdiğiniz normal fiziksel bir tepki. Bu tepki normal, çünkü doğru çalıştığında amacı tehlikeden korunmanız için sizi savaşmaya veya kaçmaya hazırlamak. Bu doğal fizyolojik tepki, stres yanıtı olarak adlandırılmakta.

Hızla üzerinize gelen bir araçtan kıl payı kaçarak kurtulmanız veya size saldıran bir soyguncuyu bir yumrukla etkisiz hale getirmeniz ancak sağlıklı bir stres yanıtı vermenizle mümkün.

Stres yanıtı nasıl ortaya çıkar?

Beyniniz bir tehlike algıladığında, vücudunuz adrenalin ve kortizol gibi bir dizi hormon salgılar. Bu hormonların etkisiyle kalbiniz hızla çarpmaya başlar, kaslarınız kasılır, kan basıncınız yükselir, nefes alma sıklığınız artar. Tepki verme zamanınız hızlanır ve dikkatiniz keskinleşir.

Artık mücadeleye hazırsınızdır. Ya savaşırsınız ya da ‘yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır’ ilkesine uyarsınız.

Her iki durumda da, tehlikenin öyle ya da böyle, kazanarak veya kaybederek son bulmasıyla, beyin ve bedeninizdeki stres yanıtı da son bulur. Kalbiniz, nefesiniz, kan dolaşımızın normale döner.

Kısa süreli tehditlere verilecek anlık cevaplar için gelişmiş olan stres yanıtı, milyonlarca yıllık geçmişimiz süresince bizleri, aslanlardan ve korsanlardan korumuştur.

Bugün bu dünyada siz olarak var oluşunuzu, zamanında doğru stres yanıtı verebilmiş ve soyunu sürdürebilmiş atalarınıza borçlusunuz. Dedeniz, babanız dünyaya gelmeden önce atik davranıp da kendisini sokmaya yeltenen yılanın hakkından gelmeseydi, siz bu yazıyı okuyor olmayacaktınız.

Peki, dedenize atik davranma ve sizin gibi bir torun sahibi olma fırsatı veren stres yanıtı, bu gün neden bir sorun haline geliyor?

Bu sorunun yanıtı, o çok övündüğümüz karmaşık uygarlığımızda yatıyor. Modern kentlerde, bize saldıran aslanlar ve yılanlarla anlık mücadelelere gerek yok artık. Güvenli ve korunaklı konutlarda yaşıyoruz.

Ama bunların yerini alan başka tehdit unsurları var. Kalabalık, gürültü, yalnızlık, yarışmacı eğitim ve iş ortamları, işsizlik, geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı ve daha pek çok şey, modern hayatı, binbir tehlikeyle dolu bir vahşi ormana çeviriyor.

Ve beynimiz, bu tehdit unsurlarını da, aynen aslana veya yılana verdiği stres yanıtı ile karşılıyor.

Ama hangimiz, kalabalığı, yalnızlığı, yarışı ve geçim zorluğunu bir yumrukta devirebiliyor veya onlardan kaçarak kurtulabiliyor ki!

Durum böyle olunca da beynimiz, kısa sürede bitmeyen tehdide, devamlı olarak stres yanıtı vermeyi sürdürüyor. Aynen bozuk bir CD’nin takılıp kalması gibi…

Sonuçta da, çarpıntı, kan basıncı artışı, boğulma hissi, uykusuzluk, baş ağrıları, giderek artan kalp krizi ve felç riski, hormonların bozulmasına bağlı olarak üreme sorunları, zayıflayan vücut savunma sisteminin tekrarlayan enfeksiyonlara, alerjilere, kansere kapı aralaması… Yaşlanmanın hızlanması… Anksiyete, panik bozukluk ve depresyona açık hale gelen bir beyin yapısı ortaya çıkıyor.

Ne yapmalıyız?

Stres kökenli hastalıkların, sadece bedensel belirtilerine yönelik yapılan tedaviler, ne yazık ki yeterli omuyor. Hastalıklar geçmiyor, geçse de ya nüks ediyor veya başka bir hastalık formunda yeniden karşımıza çıkıyor.

Diğer yandan, stresi çözümlemek için kullanılan antidepresan ve anksiyolitik ilaçlar, sayısız yan etkinin yanı sıra, sorunu çözmek yerine bastırdığı için, onun giderek daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal almasına yol açıyor.

Bu durumda yapılabilecek en akıllıca şey, sorunlarmızı doğru bir biçimde tanımlayıp, onlara akılcı çözümler geliştimenin yanı sıra beynimizi ve bedenimizi rahatlatacak yöntemlerden yararlanmaktır.

Rahatlatıcı bir banyo, zihni gevşeten bir müzik, yorucu olmayan bedensel egzersizler ve bilgilendirici kitap okumaları çok yararlı olabilir.

Kişinin tıbbi müdahale gerektiren ciddi ruhsal yakınmaları dışında günlük gerilimlerinde başvurabileceği bazı bitkisel formüller*, bu amaca mükemmelen hizmet edebilir.

Holistik bir hekim olarak doğal stres çözümleme programlarımda uyguladığım ruhsal gelişim ve akupunktur programlarını desteklemek üzere önerdiğim bitkisel karışımlardan bazılarını burada sizlere tanıtmak istiyorum.

- Uykusuzluk sorunu olanlar için bir bardak ılık süte, bir tatlı kaşığı saf bal ve bir kahve kaşığı tarçın ekleyerek yatmadan önce içmek rahatlık verecektir.

- Gerginlik ve huzursuzluk hallerinde, birer çay kaşığı kedi otu ve nane, yarımşar çay kaşığı Alman papatyası ve lavanta çiçeğini bir su bardağı kaynar suda on dakika ağzı kapalı olarak demleyip süzerek hazırlayacağınız çay, mucizeler yaratabilir.

- Üç tane şerbetçi otu çiçeğini bir su bardağı kaynar suda demleyip içmek hoş ve yatıştırıcı bir etki yaratacaktır.

- Kolay ulaşılabilir bir besin ve tıbbi etkili bir bitki olan yulaf, stres yanında kalp sıkışmaları ve kalp yetmezliğinde de çok etkilidir. Alkol, sigara ve uyuşturucu bağımlılıklarında da yararlandığımız yulafı, organik ürün olarak temin edip, yulaf çayı ya da ezmesi şeklinde güvenle tüketebilirsiniz.

- Kedi otu*, Çark-ı Felek bitkisi (Passiflora), Sarı Kantaron (St. John’s Wort)* ve Alman papatyası bir arada hazır ürün olarak da bulunmaktadır. Stres, korku, endişe ve bunlardan kaynaklı kas spazmları ve mide-barsak sorunlarının giderilmesinde, destek amaçlı olarak kullanılabilir.

Doğal yöntemleri kullanmaya karar vermeden önce, altta yatan olası nedenlerin saptanması, vitamin eksikliklerinin giderilmesi ve bitkisel ilaçların doğru kullanılabilmesi için doktorunuza danışmayı ihmal etmeyiniz.

NTV- Doç. Dr. Safak Nakajima

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız