SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Sarılamadım 'Toros Baba'ya..

0
Güncellendi - 2015-12-27 12:16:43
Sarılamadım 'Toros Baba'ya..
A- A+ PAYLAŞ
Osman KARAKAŞ
Bişkek, KIRGIZİSTAN
 
Sanıyorum bazı insanların hayatlarında “Ah! Keşke yapabilseydim” dediği durumlar, anlar olmuştur.
 
Yaşadım. Ve zihnimden çıkaramadım. Biliyordum! Son bir fırsat geçmişti elime. Ama yine yapamadım. Üstelik şans ayağıma kadar, taa Kırgızistan’a kadar gelmişti. Biliyordum! Son fırsattı o. Bir daha da olmayacaktı. İçime doğmuştu.
 
Üzüntülüyüm. Sarılıp, kucaklayamadığım, protokol sınırlarını hiçe sayıp, belki de “saygısızlık” olarak adlandırılabilecek şekilde yanaklarından öpemediğim için mi, yoksa tamamen kaybettiğim için mi!
 
Belki de hepsi.
 
Ama en sonuncusu kaçınılmaz. İnsanlar yaşar ve ölür. Ama böyle bir ayrılık herkese nasip olmaz elbette. Sadece ayrılık mı?
 
Onurlu bir yaşam elbette.
 
Rauf Denktaş o.
 
Kod adı; “Toros”.
 
Mukavemet Teşkilatı’ndaki takma adı. Yeni adı ile Direniş Örgütü’ndeki adı.
 
Ama dünya O’nu Denktaş olarak biliyor elbette, diplomatik ve resmi alanda.
 
İngiltere’de hukuk eğitimi alıp, önce savcı, sonra avukatlığa başlamış yeni evli bu genç adam, hayatını Kıbrıs’ın özgürlüğüne ve bağımsızlığına adamış.
 
Gençlik yıllarımdan itibaren Kıbrıs’a nedenini bilmediğim bir ilgi duymuşumdur her zaman.
 
Katliam ve baskı haberleri arada bir duyulduğunda “o dönemin iletieşim imkanları malum” kendimi kötü hissederdim.
 
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında herkesin kulağı oradan gelecek haberlerdeydi. 
 
Mahallede benden yaşça büyükler kendi aralarında konuşurken duymuştum. Ordu’ya gönüllüler alınacağı yolunda.
 
Kimseye haber vermeden ertesi gün Askerlik Şubesi’nin yolunu tuttum.
 
Şubede biraz muhabbet ve nasihattan sonra gerisin geriye dönmüştüm. Moralim bozuktu tabii.
 
Birisi “Gönüllü mönüllü yok”derken, bir başkası; “yaşımın bile uymadığını” belirterek beni kibar bir dille kovmuşlardı adeta.
 
Henüz 16 yaşındaydım.
 
‘Yardım etmeliydim’ diye düşünmüştüm.
 
Yıllar sonra ABD’nin New York kentinde gazeteci olarak çalışırken, O kahraman ile tanışma ve yakınlaşma imkanı buldum.
 
Butros Gali’nin BM Genel Sekreterliği döneminde Kıbrıs görüşmeleri tekrar başlamıştı. 1991 ve 1992 yıllarında rahmetli Rauf Denktaş iki kez New York’a geldi. Birisinde 1 ay, diğerinde de 1,5 ay kalmıştı görüşmeler için.
 
Yanında Prof. Dr. Mümtaz Soysal da vardı danışman olarak.
 
O dönemler Cumhuriyet muhabiriydim ve BM Genel Merkezi’nde de akredite gazeteciydim.
 
Gündüz Türk ve Rum kesimi liderleri mücadele şeklinde geçen görüşmelere katılırlar, gece de bir kaç saat, BM’nin karşısındaki Türkevi’de bulunan KKTC Temsilciği’nde durum değerlendirmesi yapılır ve sonrasında da orada bulunan 5-6 muhabirle sohbet geçilir, o günkü görüşmenin perde arkası ile sonraki adımlar konuşulurdu.
 
Popüler gazeteciler Ali Kırca, Sedat Ergin ve Turan Yavuz da orada idi.
 
O yaşına, hareketlerini az da olsa kısıtlayan kilosuna, günün yorgunluğuna ve ağır sorumluluğun verdiği yüke rağmen Toros Baba, hiç bir zaman yorgunluktan bahsetmez, bizleri başından savmaya kalkmaz ve her zaman güleryüz ve sabırla bizlerin sorularını detaylı olarak cevaplandırırdı.
 
Başarılı hukukçu, küçük ve tanınmamış da olsa bir ülkenin Cumhurbaşkanı olan Rahmetli Denktaş’ın çile dolu hayatının iç dünyasında sevecen ve duygusal bir dünyası ile yüreği vardı.
 
O, insanları incitemezdi, açgözlülük yapamazdı. Bu nedenlerdir ki, bir çok insanın hayal bile edemeyeceği bir eğitim ile sonrasında mesleğe adım atmışken, onları kaldırıp rafa koyarak hayatını Kıbrıs Davası’na adamıştı.
 
İnanılmaz derecede bir yakınlık duymaya başlamıştım O’na.
 
1992 sonbaharında Türkiye’ye dönüp Cumhuriyet’te bir süre çalıştıktan sonra Orta Asya macerası başlamıştı. 1996’da tekrar Türkiye’ye, önce İstanbul, sonra Malatya’ya geçmiştim.
 
Sözde dost ülke ama bana göre arsızlıktan ve müzminlikten kadim düşmanlarımızdan Fransa hükümeti (Fransız halkını tenzih ediyorum) 2003 yılı idi sanırım yine bir Ermeni Soykırım Tasarısı’nı gündeme getirmişti.
 
Hatırlanacağı gibi, Malatya merkezde büyük bir miting düzenlenmişti.
 
Valiliğin de perde arkasında katkısı vardı ama, organize Malatya Belediye Başkanı Sayın Mehmet Yaşar Çerçi’nin öncülüğünde idi.. Önerim ile bütün sivil toplum örgütlerinin olayın içinde yer alması sağlandı ve o mitinge Rauf Denktaş konuşmacı olarak davet edildi.
 
Denktaş Belediye’yi ziyaretinde benimle karşılaşınca şaşırmıştı. Önce 2 yıl New York, sonra İstanbul, ardından Malatya!
 
İçimdeki ukteyi kendisine açmak istiyordum. O sevecen, sıcak kalpli büyük insana bir ara; “Efendim bağışlayınız. Sizden bir ricada bulunmak istiyorum ve bunu çok istiyorum. İzin verirseniz size sarılmak istiyorum. Ve yine izin verirseniz ve yaş olarak da sizden küçüklüğümü gözardı edebilirseniz sonra da yanaklarınızdan öpmek istiyorum” demek istiyordum.
 
Ama bir türlü fırsat olmadı.
 
Aslında Malatya’ya gelmeden önce kendisi ile mektuplaşıyorduk Kıbrıs sorunun çözümü konusunda.
 
Önerilerde bulunuyordum özellikle tanınma ve ekonomi konusunda.
 
Cumhurbaşkanı olduğu için hükümete talimat veremiyordu. Zaten o dönem hükümetle de ayrı düşmüştü Kıbrıs sorununun çözümü konusunda.
 
Hukuki ve ekonomik alanda yapılabilecek çalışmalarla ilgili önerilerin dışında, Ercan Havaalanı’na eski Sovyet cumhuriyetlerinden bir kaç yolcu uçağı indirerek, hava ambargosunu delmeyi hedefliyordum.
 
Tabi bunun için para gerekliydi biraz. Uçak kiralamak için.
 
Önerilerden birisiydi. Uçak indiğinde kıyamet kopacaktı! ABD ve Avrupa ülkeleri ayağa kalkacaktı.
 
“Yanlışlık oldu” ya da “Antalya’ya inecektik yanlışlıkta Kıbrıs’a indik” ya da “ acil iniş yaptık” gibi bahaneler..
 
Ama görülecekti ki dünya yıkılmıyor, deprem olmuyor ya da yanardağlar patlamıyor!
 
Benim planımdan yıllar sonra uçaklar inmeye başladı ve bir şey olmadı.
 
Proje başlıklarından bir haber çıkmayınca kendisi ile görüştüğümde sıkıntısını da ima edip, “Senin önerilerini hükümete ilettim. Bir kaç bakanlık seni davet edip görüşmek istediğini söyledi. Neden seni aramadılar! Çok ilginç. Ama bir daha ileteceğim ve akibetini soracağım” demişti.
 
Bir haber çıkmadı.
 
Yıllar sonra tekrar orta Asya’ya döndüm.
 
Bir konferans vermek üzere Denktaş Bişkek’e davet edilmişti.
 
“Son fırsatım” dedim kendi kendime.
 
Kaldığı öteli öğrenip gece programdan sonra eşim Leyla’yı da yanıma alarak yola çıktım. Bu defa aptalların aksiliğine uğradım.
 
Verilen saatten önce Denktaş yorgun olduğu için otele gelmiş ve istirahat etmek üzere odasına çekilmişti. Yorgundu. Yaşı 80 civarındaydı sanırım o zaman.
 
Olmadı.
 
Son bir defa daha göremedim.
 
Kucaklayamadım ve tombul dede ve bir gram kibir bile bulunmayan, alçak gönüllü, nüktedan devlet adamını.
 
Tahminim doğru çıktı. Bunun için de kendime kızgınım.
 
Sarılamadım Toros Baba’ya.
 
Öpemedim o büyük insanı.
 
Ruhun Şad olsun!

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız