SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Suat Kozluklu

Seçmen Farkında mı?

A- A+ PAYLAŞ

Suat KOZLUKLU

Cem Karaca'nın uzun yılların birikimini tüm hışmıyla içine döktüğü ve Türkiye'deki siyasi süreci çok güzel özetleyen bir şarkısı vardır:  “Bindik bi alamete, gideyoz gıyamete”…

Cem Karaca’nın bu ölümsüz eserine ilham kaynağı olan deyimin bir de yaşanmış hikayesi vardır:

“…Osmanlı devletine Afrika'dan hediye olarak bir zürefa gönderilir. Topkapı sarayı bahçesine getirilen bu hayvan herkesi çok şaşırtır. Daha önce böyle bir hayvan görmemişlerdir. Sarayda o kadar çok ilgi görür ki üstüne çıkıp eşek gibi koşturmayı, gezmeyi bile denerler. O sırada sarayda olan zürefa sevgisini gören bilge bir insan, "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" deyiverir. Ve bu cümle günümüze kadar gelmiştir. Bu arada zürefa da gördüğü yoğun ilgiden ve iklim şartlarından dolayı bunalıma girip ölmüştür…” (Cem Karaca şarkısının videosu için; http://vimeo.com/40827535 )

Yakın bir tarihte şehirlerimizin yerel yöneticilerini seçmek üzere sandık başına gideceğiz.

Ama gerçekten seçime mi gidiyoruz, yoksa müziğimizin rock üstadı Cem Karaca’nın dediği gibi ‘Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete’ deyimindeki gibi koşar adım kıyamete mi gidiyoruz?

Hiç belli değil.

Her şey içe içe geçti. Hani neredeyse memleketin tüm işleri çorbaya döndü.

Ama lezzeti, tadı – tuzu olan bir çorbadan söz edemiyoruz maalesef.

Hükümetin tepesini de hedefine koyan yolsuzluk iddiaları, operasyonlar, telefon dinlemeleri, telefon dinlemelerinin deşifresi, tapeler, dur durak bilmeyen hükümet- ‘cemaat’ savaşları, Danıştay yargıcını katledeni de, Malatya’da biri Alman 3 Hıristiyan Misyoneri vahşice öldürenleri de sokaklara salan yasal düzenlemeler, Gezi olayları sırasında evinden ekmek almak üzere çıkan ancak o ekmeği almadan başına isabet eden gaz kapsülüyle yaralanan ve 269 gün komada yaşam mücadelesi verdikten sonra hayatını kaybeden Türkiye’nin 14 yaşındaki çocuğu Berkin Elvan’ın cenaze töreni sırasında yaşananlar, aynı gün kaybettiğimiz Burak Can adlı gencimiz ve Tunceli’de şehit olan polis memurumuz…

Bir solukta saydığımız bu olaylar, Türkiye’nin, ‘olağanüstü’ bir dönemden geçtiğini gösteriyor.

Daha önemlisi, sonuçları itibariyle faturası ülkeye ve millete ‘çok ağır’ olacağı her halinden belli olan tehlikeli bir sürecin tüm ağırlığını yaşıyoruz.

Telekulak, Tapeler ve Yansımaları…

Türkiye'nin telekulak macerası 90'lı yıllarda başladı. Şimdi artık her gün yeni ses kayıtlar çıkıyor. Rüşvet ve yolsuzluk konusundaki ifşaatlar, bu çerçevede yayınlanan tapeler, görüntüler taraflı tarafsız herkesi hayretler içinde bırakıyor.

Türkiye sancılı bir süreçten geçiyor!

Türk siyaseti böyle bir dönem yaşamadı. Siyaset arenamızda bugün yaşadıklarımızın da normal olmadığı açık. Herkes birbirine, ‘Neler oluyor, bu işin sonu nereye varacak?’ sorularını soruyor.

Ama bu sorulara gerçekten sağlıklı bir cevap bulmak neredeyse imkansız. 

Memleketimin 76 milyon insanı, sele kapılmış kütük gibi nerede duracağı belli olmadan sürüklenip gidiyor.

Olayları ve gelişmeleri Türkiye yararına, halkın faydasına sağduyu ile kontrol edecek, son 10 yılda elde edilmiş kazanımları koruyacak şekilde geleceği yönetecek bir mekanizma da yok. Böyle bir güç ufukta da görünmüyor.

Herkes, her kurum kendi derdine düşmüş.

Ayrım yapmaksızın diyebiliriz ki, demokratik hayatımızın vazgeçilmez kurumları olan siyasi partiler Türkiye’nin geleceğinden çok gelecek seçimlere odaklamış tüm enerjisini.

Partilerin bu tavrı, gerilimin düşmesini, ülke geneline sirayet etmiş yüksek tansiyonun normale geriletilmesini değil, tam tersine toplumun kutuplaşmasına hizmet ediyor.

‘Ben demiştim ve ahkam kesme hastalığı’ 

Milletçe, olaylar olduktan sonra ‘ahkam kesmeye’ bayılıyoruz.

Ortalık, 'ben demiştim' diyenlerden geçilmiyor.

Toplumsal, siyasal olaylarda olacaklara yönelik hiçbir öngörüsü olmayanlar, olaylardan sonra öyle bir ahkam kesme hastalığına tutuluyor ki zannedersiniz ki olayların hazırlık safhasının aktörleri arasında yer almışlar…

Oysa bu palavralar ekseriyet tarafından yutulmuyor.

Gazeteler, TV programları bu tip ‘bilgisiz ahkâm kesiciler’le dolu.

Malatya’nın Seçimi 

Malatya’nın 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak yerel seçimlerde yapacağı tercihler konusunda çeşitli anketler yayınlanıyor. Türkiye genelinde yayınlanan anketlerle ilgili olarak, dile getirilen spekülatif iddialar, Malatya anketleri için ne kadar geçerli bilmiyorum ama, anketlerden daha önemli olanın, seçmenin Malatya’nın geleceğini tayin edecek bir seçimde ciddi bir sorumluluk sahibi olduğunun farkına varması olduğunu düşünüyorum.

Malatya artık büyükşehir statüsünde. Büyükşehir statüsünü kazanmış olmak tek başına çok fazla anlam taşımıyor. Önemli olan vizyoner bir şehircilik ile Malatya’nın geleceğinin planlanmasıdır.

Seçmen şu soruyu kendine sormalı; ‘Malatya nereye gidiyor, Malatya’nın bu yolculuğunda benim sorumluluğum nedir, şehrim için ne yapabilirim?’…

Bu seçim güç gösterme seçimi olacak

AK Parti her şeye rağmen ne durumda olduğunu görecek.

Cemaat siyaset üzerindeki gücü ve etkisinin ne kadar olduğunu ölçecek.

Yaşanan gerginlik ve olaylardan CHP ve MHP kendi paylarına ne düşeceğini ölçecek.

Bu seçim sonrası Cumhurbaşkanlığı ve arkasından genel seçimlerin kaderi belli olacak.

Erken seçim olur mu?

Cumhurbaşkanlığı ile Genel Seçimler birleşir mi?

Seçim sonrası hangi partilerde genel başkanlık makamları tartışmalı hale gelecek?

Bunların hepsi 30 Mart’tan sonra yeni gündem maddelerimiz olacak.

Bekleyip göreceğiz.

(Bu yazı 14 Mart 2014'te malatyahaber.com'da yayınlanmıştır)