SON DAKİKA
SON DEPREMLER

''Sınırlarımız Dışında Ne Kaldı?''

A- A+ PAYLAŞ

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Malatya Şube Başkanı Ali Ekber Tunçdemir, Lozan Antlaşması'nın 83. yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yaptı, dünü ve bugünü değerlendirdi..

Tunçdemir, yaptığı açıklamada şöyle dedi:

" Zorlu Kurtuluş Savaşı yıllarının ardından Atatürk’ün önderliğinde ve baş delege İsmet Paşa ile ekibinin ödün vermekten kaçınılan bir sürecin sonunda 24 Temmuz 1923’te Türk Ulusu İstiklal Mücadelesini Lozan Antlaşması ile taçlandırmıştır.

Lozan, emperyalizme karşı duruştur. Lozan’ın 83. yıldönümü kutlu olsun

Türk ulusunun, "Ya İstiklal, Ya Ölüm" parolasıyla yürüttüğü Kurtuluş Savaşı'yla, tarih önünde büyük bir sınav vererek, bağımsızlığı ve özgürlüğü söz konusu olduğunda neleri başarabileceğini dünyaya göstermiştir. Mustafa Kemal’in dediği gibi “Lozan Antlaşması, Türk Ulusu aleyhine 100 yıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış bir suikastın sonunu ifade eden bir belgedir.” Lozan Antlaşması, bağımsız ve özgür Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tapu senedidir. Bu antlaşmayla sınırlarımız, kapitülasyonlar, savaş tazminatları, borç sorunu, boğazlar, nüfus değişimi konuları ele alınmış ve Türkiye’nin batılı devletlerle siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri düzenlenmiştir. Lozan ile birlikte Anadolu’da ilk kez ulus devlet ve ulusal vatan kavramları ortaya çıkmıştır. Lozan Barış Antlaşması'nın temelinde, şehitlerimizin kanı ve Türk Ordusunun yenilmez direnci vardır. Kurtuluş Savaşı’nı kazananlar, Lozan ile birlikte, dünya devletleri ile eşit haklara sahip, tam bağımsız, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak kendi ayakları üzerinde durmayı becerebilen bir devleti yaşama geçirmişlerdir. Ulusumuzun askeri zaferini ve haklılığını dünyaya ilan eden ve tarihe altın harflerle yazan Lozan Barış Antlaşması, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütün olan Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, ekonomik ve siyasal bağımsızlığını uluslararası düzeyde, tartışmasız biçimde kabul ettirmiştir

Lozan görüşmeleri sırasında Lord Curson’un İsmet Paşa’ya söylediği şu sözleri hatırlatıyoruz: “Ne istersek reddediyorsunuz. Bunları şimdi cebimize atıyoruz ama siz savaştan çıkmış yoksul bir ülkesiniz. Kalkınmanız için paraya ihtiyacınız olacak. İlerde bunun için bize geldiğinizde tekrar isteklerimizi önünüze koyacağız ve alacağız.”

Mustafa Kemal’in ölümüne kadar bağımsızlık politikalarından asla taviz verilmedi.

Dünyayı kasıp kavuran 1929 Ekonomik Bunalımına rağmen, hiçbir devlete el avuç açılmadı.

Türkiye Cumhuriyeti kendi ayakları üzerinde hızla koşmaya başladı. Olağanüstü mesafeler kat edildi. Türkiye’yi yönetenler, cumhuriyetin temel değerlerine bağlı kalmış, emperyalizme geçit vermemiştir Hiçbir devlet de, hükümranlık haklarımızdan taviz isteme küstahlığında bulunamadı.

Ne yazık ki Mustafa Kemal’in ölümüyle ve 1950’ ler den sonra Türkiye’yi yönetenler, kaynaklarımızı iyi kullanamamış, ülkeyi doğru yönetememiş, gırtlağımıza kadar borç batağına batırılarak ve sonunda tam bağımsızlık ilkemizden ödünler verilerek AB sevdası uğruna ülke, Lord Curzon’un korkunç tuzağına düşürülmüştür. Lozan’da konferans masasında karşımızda oturan güçler ve onların yerli işbirlikçileri Sevr Antlaşmasını yeniden canlandırmak için günümüzde de ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Lozan’dan bugün geriye ne kaldı dersek her halde sınırlarımız dışında hiç bir şey diyebiliriz.

Ekonomi, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların emrine verilmiştir.Gümrük Birliği antlaşmaları ile kapitülasyonlar adeta geri gelmiştir. Özelleştirme uygulamalarıyla cumhuriyetin fabrikaları, limanları, havaalanları, bankaları, nehirleri ve toprakları iktidarı elinde bulunduranlar tarafından satışa çıkarılmıştır.

Bağımsız yargı ilkesi,çeşitli yasalarda yapılan tahkime ilişkin ve yabancı kurumların yararına değişikliklerle çiğnenmiştir.

Güneydoğu’da hiçbir korku duymadan federal devlet istekleri...Doğu ve Güneydoğu sınırlarımızda PKK eliyle yürütülen Kürt milliyetçiliği ve sözde Ermeni soykırımı gündeme getirilerek ulusal sınırlarımız zorlanmaktadır. Toprak bütünlüğümüzü, üniter yapımızı, ulus devlet modelini zedelemek amacıyla azınlık sorunu yaratılmaya çalışılmaktadır…

Türk ulusuna karşı elini kana bulayan acımasız terörist cesetleri Belediye’ye ait ambulanslarla taşınabilmekte…

Fener Rum Patrikhanesi’ne ekümenlik konusu dillendirilmekte…

Kıbrıs’taki istekleri ortada…

Vatan, adım, adım işgal edilmektedir…

İçinde bulunduğumuz durum, Lozan Antlaşması kazanımlarımıza aykırıdır

Kimilerinin Lozan’ın kazanımlarını unutturma çabalarına karşın, bu koşullar altında iken Lozan’ın getirdiği tam bağımsız koşullara dönmek zorundayız. Türk ulusu, yakın geçmişte emperyalizmi nasıl yenmiş ise bugün de yenecek kararlılığına sahiptir.. Yol haritamız tam bağımsızlık, demokrasi ve Kemalizm’dir. Tam bağımsızlığımızı yitirdiğimiz bu günlerde, mevzileri geri almanın tek yolu, ulusal birliğin yeniden sağlanmasıdır.. Kurtuluşumuzun reçetesi Atatürk ilke ve devrimlerine sarılmaktır. Bütün kalelerimiz düşmeden bu bilinci kafalarımıza ve yüreklerimize işleyip ulus olarak bu azim ve kararlılığı göstermeliyiz Bu koşullar altında Lozan’a daha fazla sahip çıkılması gerekmektedir. Lozan’ın getirdiği tam bağımsız koşullara dönmek zorundayız Eğer bunu yapamazsak Lozan’ı bize sağlayan kuşaklara da, gelecek kuşaklara da borcumuzu hiçbir zaman ödeyemeyiz.

Lozan, özgürlüğümüzdür, onurumuzdur, vatanımızdır. Lozan’ı ve O’nun ilkelerini dün savunduk. Bugün savunuyoruz, yarın da savunacağız. Lozan anlaşması sonucu elde ettiğimiz bağımsızlığımızın ve Laik demokratik Cumhuriyetin kazanımlarının tehdit altında olduğu bir dönemde bu değerli tapuya sahip çıkmak her Türk Yurttaşının birinci görevidir.

Lozan Antlaşması’nın ve Cumhuriyetin temel ilkelerinin kurucu önderleri Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ve İsmet İNÖNܒüyü bir kez daha rahmet,minnet ve saygıyla anıyoruz."

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız