SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Soykırım Bahane...

A- A+ PAYLAŞ

Adaleti dillere destan Osmanlı'ya sıkı sıkıya bağlı, yıllarca Türklerle beraber ve dostça yaşayan bir milletti onlar. Türkler gelene kadar, milattan önce 6'ncı yüzyıldan itibaren bir çok milletin hakimiyeti altına girdi. Dönemin hakim güçleri Pers ve Roma döneminde, Ermeni beylikleri saf değiştirmeleri nedeniyle göç kavramıyla tanıştı, Bizans döneminde yaşanan isyanlar, tehciri sürdürdü. 11'inci yüzyılda, Malazgirt Zaferi'yle Türkler bölgede egemen olduğunda bu topraklarda bir Ermeni Devleti hüküm sürmüyordu.Ancak tüm bu göçlerle Doğu ve İç Anadolu, Çukurova, İstanbul ve Trakya'da belirgin bir Ermeni nüfusu oluşmuştu. Hatta Ermeniler, kendi tarihçileri Asoghik ve Mateos'un ağzından Selçukluların bölgeye gelişine yardımcı oldukarını kaydediyor... Çünkü Bizans zulmü Ermenileri bıktırmıştı.

Ve Osmanlı…
Adaleti dillere destan Osmanlı yönetiminde, tarihlerinin ayrılmaz bir parçası isyan, tamamiyle sona ermiş, tehcir kavramını unutmuşlardı artık. Nasıl öyle olmasın ki ? Sözgelimi Fatih Sultan Mehmet, inandıkları Gregoryan mezhebini sürdürebilmeleri amacıyla, İstanbul'da bir Ermeni Patrikhanesi kurulmasına izin vermişti. Din ve vicdan özgürlüğünün tadına varan ve hatta ekonomik hayata katılan Ermeniler, yüzyıllarca Türklerle barış içinde yaşadı… Ama 19. yüzyılda bir şeyler değişti ve Ermeniler kendilerine sofrasını açan, kilisesini kuran bir topluma birdenbire diş bilemeye başladı.

Peki ne oldu da bu kin, Ermenilerin gözlerini kapadı..Türklerin iyi tutumuna karşın, yabancı devletlerle ittifaka girerek Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği" iddiasını dile getirmeye başladılar. Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde, bu uğurda Batı kışkırtmasıyla kurulan Taşnak Sütyun ve Hınçak adlı Ermeni örgütleriyle Anadolu terörle tanıştı. 1890'da Erzurum'da çıkan ilk Ermeni isyanını, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları izledi. Giderek artan Ermeni çeteleri, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla erkekleri savaşa giden Türk köylerini basmaya başladı.Van, Muş, Kars, Erzurum başta olmak üzere Doğu illerinde 528 bin Türk hunharca katledildi.

Bunun üzerine Osmanlı hükümeti; Ermeni cemaatinin ileri gelenlerinden, katliamların sona erdirilmesi için devreye girmelerini istedi, ancak bu girişimden bir sonuç alınamadı. Yedi düvele karşı bir varolma mücadelesi veren Osmanlı, savaşan bir ordunun cephe gerisinin emniyete almak amacıyla stratejik bir karar alarak Ermeni komitalarının kapatılması kararı aldı.Bu çerçevede masum insanları katleden 2 bin 345 komiteci tutuklandı. İşte bu tarih Ermenilerin kendilerini uluslarası toplumda mazlum bir millet olarak gösterebilmeleri için ihtiyaç duyduğu bir tarihti ve sözde soykırım iddiaları da bu tarihe dayanır.

Aslında bütün olup biten, yasadışı Ermeni komitelerinin kapatılması ve elebaşlarının tutuklanması olmasına rağmen, olayı bir "katliam" gibi göstermeye çalışan Ermeniler, başta Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya olmak üzere, bir çok devleti kendi saflarına çekmek için fırsat bildi.

Ve tehcir…

Cephe gerisini kontrol altına almak isteyen Osmanlı yönetimi, 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkardığı yer değiştirme kanununa dayanarak, Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenileri, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenileriyse Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakletti. Ermenilerin iddiası, bu nakil sırasında 1 buçuk milyon Ermeninin öldüğü yolunda. Oysa, istatistikler Birinci Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla 1 milyon 250 bin civarında olduğunu gösteriyor. Tehcire rağmen Ermeni komitacılarının 1906 ve 1922 yılları arasında katlettiği Türklerin sayısıysa 518 bin…

Diaspora Ermenilerinin her yıl sözde "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, devlet aleyhine faaliyette bulunan ve masum insanları katleden 2345 komitecinin tutuklandığı tarih. Görüldüğü gibi bu tarih, sözde soykırım şöyle dursun, sözde soykırım iddialarına temel oluşturduğu iddia edilen "yer değiştirme" uygulamasıyla bile ilgili değil. Ama Ermenilerin kindar eylemleri sonraki yıllarda da menfur saldırılarla devam etti. İsyan ve katliam geleneğinden gelen Ermeniler, 1905'teki Yıldız Suikasti'yle silahlı terör metodolojisinin ilk örneğini vermişlerdi zaten Talat Paşa ve Cemal Paşa aynı yöntemle şehit edilmişti.

Ermeniler, uzun bir aradan sonra 1965 yılında tekrar terör metoduna döndüler ve 1970'li yıllarda "Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu" yani nam-ı diğer ASALA örgütüyle sahneye çıktılar. Terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla kendini gösteren ASALA yurtdışında görev yapan Türk diplomatlarını hedef aldı. PKK'yla işbirliği içine giren ASALA saldırılarında onlarca diplomatımız şehit oldu.

Ermenilerin iddialarıyla uluslar arası kamuoyuna yaptığı etkiyi kırmak amacıyla Türk arşivleri araştırmacılara açıldı. Genelkurmay Başkanlığı, Ermeni çetelerinin yaptıkları saldırılar ve Ermeni çetelerle bizzat çatışan birliklerin raporların bulunduğu arşivleri dünya kamuoyunun bilgisine sundu. Sözkonusu belgelerde Ermeni çetelerin katliamları, bizzat saldırının yapıldığı yerdeki komutanların, askeri birliklerin ağzından, yani birinci elden rapor edildi. Tüm bu belgelere karşın Ermeniler sözde soykırım iddialarının dünya kamuoyu gündemine oturması için propagandaya ve lobi faaliyetlerine son zamanlarda hız verdi.

Ermenilerin hedefi "Büyük Ermenistan"a ulaşmak…

Bu yolda Ermeniler, sözde soykırımı tüm dünyada "tanıtıp" sözde iddialarını dünya kamuoyunca kabul edilmesini amaçlıyor.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız