SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

Su.. Suyumuz..

A- A+ PAYLAŞ

Su.. Suyumuz..

Bülent Korkmaz

korkmazbulent@gmail.com

 

Bu yazıyı kaleme alırken; Anadolu tarihinin aydınlatılmasında büyük katkılarda bulunmuş Sayın Muazzez İlmiye Çığ ile Malatya için ölçülemeyecek değerde çalışmalar yapmış, önemli eserler ortaya koymuş hocam tarihçi Yrd. Doç. Dr. Göknur Akçadağ Göğebakan ve hiçbir çıkar ummaksızın, özveriyle aynı şehrin gönüllü kütüphanesi, kaynakçası ve kaynakçısı olmuş araştırmacı Celal Yalvaç ağabeyin kitapları, yazıları ve görüşlerinden yararlandım. Bir Anadolu sakini olarak, hem yaptıklarına, hem bu yazıya katkılarına teşekkürlerimi peşinen yazıyorum.

 

****

 

“Nu ninda-an ezzateni watar-ma ekkuteni”


Tütsülerden çıkan dumanların içerisinde gaipten haberler veren şarlatan bir büyücünün ağzından çıkmış gibi gözüken yukarıdaki kısa cümlenin arkasında, insanlığın en büyük öykülerinden biri yatıyor. Cümle, 19. yüzyıla kadar adı sanı duyulmayan, tarihin karanlık dolambaçlarında kaybolmuş Hitit dilinin çözülen ilk cümlesidir. Arkası çorap söküğü gibi gelmiş ve tarih yeniden yazılmıştır. Hititoloji’de emsalsiz değerde çalışmalar yapmış sevgili hocamız Muazzez İlmiye Çığ’ın ‘Hititler ve Hattuşa/İştar’ın Kaleminden” kitabından okuduğumuza göre, bu cümle “ekmek yiyorsunuz, suyu içiyorsunuz” diye tercüme edilmiştir. Internet’ten baktığım İngilizce bir kaynak ise “şimdi ekmek yiyecek, sonra su içeceksiniz” (Now you will drink water, further you will eat bread) karşılığını veriyor.

 

Hititçenin çözülüşünü büyük Çek bilgin Bedrich (Friedrich) Hrozny’e borçluyuz. 1. Dünya Savaşı’nda Avusturya-Macaristan ordusuna yedek subay yazılıp İstanbul’a gelen arkeolog ve dilbilimci Hrozny, tarih sever komutanı Kammegraber’in torpiliyle İstanbul’da cephe gerisine alınıyor. Orada Batılıların eline geçmeyen, Hitit çivi yazılarının üzerinde çalışarak MÖ 1700’lerden 1380’lere kadar Anadolu ve Kuzey Suriye’de hüküm sürmüş ve başkenti Hattuşaş olan uygarlığın ipliğini pazara çıkarıyor. Hattuşaş, bugün Çorum’un Sungurlu ilçesinin 22 km. güneydoğusunda yer alan Boğazköy…

 

Hititçenin çözülmesi Akadca ve Sumerce’den daha kolay oluyor aslında. Çünkü Akadlı ve Sumerli hemşerilerimiz sözcük aralarında boşluk bırakmıyorlar, köy seyrine ardı sıra yazıyorlar. Hititliler tam tersini yaparak sözcüklerin arasını açıyor, paragraf bile koyuyor ve kelimelerle cümlenin rahat anlaşılmasını sağlıyorlar. *

 

Hint Avrupa kökenli dilin çözülen ilk cümlesinde, ‘Ninda’ Sumerce “ekmek”, “an” ekmeği, “Ezzat” yeme-içmeyi (Almanca Essen), “Teni” sizleri (Latince aynı sözcük, Fransızca Tu, İngilizce You), “Ekku” içmek fiilini ve “Watar” suyu (İngilizce hemen hemen hepimizin bildiği water, Almanca wasser) anlatıyormuş.

 

Yeri gelmişken memleketimiz Malatya’nın adının çözümlenmesinde de Hrozny’nin çalışmalarının etkili olduğunu belirtelim. Hrozny, Hitit kaynaklarında “Maldia” diye anılan “Melite” ülkesinin “bal ve meyve bahçesi” anlamına geldiğini ileri sürmüştür. Eski çağlarda insanların mekânlara, şimdikinin tersine, gerçekçi ve o yörenin özelliklerini yansıtan isimler verdiğini göz önüne alarak bu açıklamanın doğruluğuna güven duyabiliriz. Çünkü Malatya bugün bile yeryüzünün en lezzetli meyvelerini yetiştiren bir yapıya sahiptir. İnanmayan, söylediğimizi abartı sanan, gelir, kaysının, Çırmıhtı-Kündübeg-Banazı lezzet üçgeninde yetişen dalbastı kirazının, tahannebi üzümünün, hocamız armudunun, Hekimhan cevizinin, Arapgir üzümlerinin, dağların ve yaylaların çiçekleriyle beslenen arıların yaptığı balın tadına bakar.

 

Bizim yazımızın konusunu da, tarih değiştiren bir cümlenin içine ne yapıp edip girmiş “su” oluşturuyor. Kuşkusuz ekmeğe büyük bir saygımız var; onu şükran duygularımızla öpüyor, başımızın üstünde tutuyor, bolluğunu ve merhametini bizden esirgememesini istiyoruz. Ama o mübareği şimdilik bir kenara koyuyor ve sözü suyumuza veriyoruz. Çünkü asıl söylemek istediklerimizi söyleyebilmek için lafın akacağı geverin yönünü o tarafa vermemiz gerekiyor.

 

Su=Yaşam bilincindeki tüm insan kültürleri ona hak ettiği değeri vermişler. Destanlar, söylenceler, ayetler, türküler, şiirler onu hep sevgi ve saygıyla anmışlar.

 

Sumer efsaneleri evrende ilk olarak Tanrıça Nammu adında uçsuz bucaksız bir su anlatıyor. Tanrıça o sudan büyük bir dağ çıkarmış, oğlu Hava Tanrısı Enlil onu ikiye ayırmış. Üstü gök olmuş, altı yer…

 

İslamın kutsal kitabı Kur’an (Enbiya Suresi, ayet 30) “Gökler ve yer yapışık iken onları ayırdığımızı, bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?” diyerek, yaratılışta suyun önemine vurgu yapıyor.

 

Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta ise (Tekvin 1:2-9) “Suların yüzü üzerinde Allah’ın ruhu hareket ediyordu. Allah ‘suların ortasında kubbe olsun, suları ayırsın’ dedi ve Allah kubbeyi yaptı. Altta olan suyu üstte olan sudan ayırdı ve Allah kubbeye ‘gök’ ve alttaki kuru toprağa ‘yer’ dedi” deniyor.

 

Hıristiyanlık dininde de su kutsal sayılıyor ve pınarlara, su kaynaklarına Ayazma (Zaten sözcüğün özgün hali Hagiasma kutsal su anlamına geliyor) deniyor. Civarına tapınak yaptırılıyor, hakkında efsaneler yaratılıyor.

 

Bunun güzel bir örneği, Malatya’nın içme suyunun geldiği Gündüzbey Pınarbaşı kaynağı… Söylenceye göre Hazreti İsa bu suyun çıktığı dağların eteğinde Yahudi bir köşker ile peygamberliğinin sahihliği hususunda tartışmaya giriyor. Köşker, yemeni dikip tamir ettiği biz’i toprağa sokup pınar kaynatıyor, sonra İsa’dan bir mucize göstermesini istiyor. İsa, su öyle değil böyle çıkarılır dercesine, asasını yere vurup “kıyamete kadar akacağını” söylediği Pınarbaşı’nı kaynatıyor. Bu söylenceye atfen suya Deyril Mesih, İsa’nın Suyu, dendiğini ve aynı yerde inşa edilen Mesih Kilisesi’nin kalıntılarının var olduğunu biliyoruz. Zamanla bu ifade Derme Suyu oluyor. Suyun geçtiği yerlerde kurulan değirmenler kast edilerek Deymen Suyu da deniyor. Doğal yatağı Gündüzbey (Kündübeg) ve Yeşilyurt’un (Çırmıhtı) içerisinden geçen Büyük Çay olan su önüne set çekilerek adı geçen bu iki yerleşim birimi ile birlikte Yakınca (Kileyik), Bostanbaşı (Barguzu), Tecde ve Malatya’nın, ardından kaynak değerlendirmesi yapılmadan "siyaseten" su tüketim ağına eklenen bir ilçe ve birçok beldenin  içme ve sulama suyu işlevi görüyor. Doğal yatak bu yerleşim birimlerinin yararlanamayacağı bir mecrayı takip edip Tohma yoluyla Fırat’a karıştığı için, belirtilen set yapılıyor ve suyun boşa akması engelleniyor. Kaynak, nüfusu 20 binler civarında seyreden Malatya’ya bol bol yeterken, insan sayısı yüz binlik rakamlara ulaşınca tamamı yakın tarihten itibaren merkez ve çevreye içme suyu olarak veriliyor. Bugün yaz aylarında Derme Kanalı’na Çat Barajı’nın suyu akıtılıyor ve tarımsal amaçlı kullanılıyor.

 

Binlerce yıldır Malatya’ya hayat vermiş, şimdi sadece borulardan akan bu sert ve soğuk suyun kullanımı ve paylaşımında tanık olunanlar, bugün bu topraklarda yaşayanların birbirine ne kadar saygı duyduğunu, sevgi beslediğini gösteriyor. Daha doğrusu, bu topraklarda yaşayanların önemli bir bölümünün birbirini sevmediğini, saymadığını, hatta hiç umursamadığına kanıt oluyor. Kural tanımayan, basit ve güncel çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen insancıklar topluluğu, Sivas Caddesi’nde bir apartmandaki bebek susuzluktan ağzı kururken, köyünde içme suyuyla hıyar yetiştirmekte, arabasını yıkamakta sakınca görmüyor. Bunu Çırmıhtılı, Kileyikli, Tecdeli, Yukarı Şeherli, Aşşağı Şeherli, öteki beriki, hepsi yapıyor. Yeter ki o su bir şekilde arazisinden geçsin. Sivas Caddesindekilerin bağı bahçesi olsa, onlar da aynısını yapacak, buna şüphemiz yok. Çünkü insancığımızı tanıyoruz.

 

Her yönümüzle kural-düzen-hakkına razı olma-başkasına saygı demek olan toplum yaşantısına uzak olduğumuz şaşırtıcı bulmadığımız davranış biçimleriyle ayyuka çıkıyor.

 

Tüm bunlar geçen yaz yaşandı. Kentin önemli bir bölümü susuzluktan kırıldı. Cami muslukları önünde bidonlarla kuyruğa girilip, zaman tüneli görüntüleri verildi. “Keşke” dendi, “yıllar önce şehre şebeke suyu bağlanırken mahalle çeşmeleri kırılıp kanalizasyona verilmeseydi!”

 

Peki, biz niye bunları sobaların yandığı, suların aktığı, kışın ayak seslerinin duyulduğu Kasım ortasında yazıyoruz? Şunun şurasında yaz mevsimine kaç ay kaldı, sayılı gün gelir geçer. O günler bir daha gelecek, ömrümüz yeterse hep birlikte göreceğiz. Hele bakalım ne olacak, ne değişecek?

 

****

* Çağdaş Türkiye’nin sözüm ona okumuş yazmış, mektep medrese görmüş birçok insanının Akad ve Sumer soyundan geldiğini tahmin ediyoruz. Çünkü bunu en azından kontrolümüz altındaki sitelere bıraktıkları mesajlardan biliyoruz. Bu kardeşlerimiz yazı yazarken ne arayı açmayı biliyorlar, ne de paragraf, nokta, virgül gibi lüzumsuz nesnelere ihtiyaç duyuyorlar. Bir bölümü, tamamen büyük harfle yazmak gibi özürle malul; bir başka grup sözcük doğru mu yazılmış yanlış mı umursamıyor. Milli Eğitim Bakanlığı neden bu Ali Okulu Mezunlarından diplomaları geri istemez veya Türkçe kullanmayı doğru dürüst öğretemiyorsa İcra ve İflas Masası’na başvurup dükkânın kapatılmasını talep etmez, anlamakta güçlük çekiyoruz. Maalesef bizler de, tüm özen ve dikkatimize karşın yazarken hata yapıyoruz. Ama güzel dilimize karşı on kusurlu hareketten hiçbirini kasti olarak yapmıyoruz, orantısız şiddet kullanmıyoruz. Anadiline özen göstermeyenlerin beni deli ettiğini, hepsini kızılcık sopasıyla kovalamak istediğimi, bunlardan memlekete hayır gelmeyeceğini ve kestikleri kurbanın mundar sayılıp etinin yenmeyeceğini bu vesile beyan edip, yüreğimi soğutmuş bulunuyorum.

 

FOTOĞRAF: Malatya'nın içme suyu ihtiyacını da karşılayan Derme Suyu'nun ana kaynağı.. Gündüzbey Pınarbaşı'nda "kaptaj" olarak da bilinen bölgede kayalardan kaynayan bu su, fotoğraftaki galerilerde toplanıyor ve kente, insanına, toprağına yaşam veriyor. (Foto: Malatya Belediyesi)

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Bülent Korkmaz yazıları