SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Göknur Akçadağ

Suyun Hayat Verdiği Şehrimiz -I

A- A+ PAYLAŞ

PINARBAŞI’NDAN FIRAT’A UZANAN YOL

-Suyun Hayat Verdiği Şehrimiz-

 

Yrd. Doç.Dr. Göknur AKÇADAĞ

 

Yeşilliğiyle, güzelliğiyle ünlenmiş, coğrafya eserleri ve seyahatnamelerde bahsedilmeden geçilmeyen bir şehirdir Malatya…

           

Eski Malatya’dan Yeni Malatya’ya uzanan sekiz bin yıllık bir süreç…

Suların gölgesinde gelişen, bin yıllardır akış güzergahında serpilen köyler, kasabalar ve Malatya…

 

“Yeşil Malatya” adına, “Suların Hayat Verdiği Malatya”yı da ekleyebiliriz. Zaten su olmadan yeşil olur mu?

           

“Malatya suyla geldi, suyla gidecek” sözüne ne demeli?

Halk arasında yaşlılar arasında söylene gelen bu söz nasıl ortaya çıktı dersiniz?

 

“Yeşil Malatya” ismine, “Suyun hayat verdiği Malatya” yı da ekleyebiliriz.

  Zaten su olmadan yeşil olur mu?

           

Malatya civarında prehistorik döneme ait fosiller konu ediliyorken, anlıyoruz ki Beydağları ve Malatya yöresi sular altında ve daha sonra tersiyer dönemi sonrasında, Beydağı ve Malatya havzası arasında seviye farkı meydana gelmiş, akarsuların taşıdığı malzemelerle Malatya havzasına doğru toprak yığılmaya başlamış.

           

Yerleşim yerlerinin ortaya çıkışı belirli nedenlere bağlıdır, bunlardan birisi suyun bulunduğu yer olmasıdır. Malatya yöresinde suların bulunduğu güzergahları incelediğimizde,köylerin ortaya çıkışını verimli topraklar, sular vs. varlığına bağlı olarak da gözlemleyebiliriz. Roma-Bizans yerleşim yerleri Malatya bölgesinde coğrafya, su ve toprak imkanlarının elverişi olduğu yerlerde ortaya çıkmış ve gelişmişti.

           

Şehrin bir merkez olarak ortaya çıkmasından önce, Malatya ovasında dağınık yerleşim yerleri bulunmaktaydı. Bugün höyük dediğimiz bu yerleşim yerlerinin kazılar yoluyla verdiği bilgilere dayanılarak, bölgede en eski yerleşim tarihinin 8-10 bin yıl öncesine götürmek mümkün olabilmiştir. Malatya yöresinde ele geçen buluntular, yörede en eski çağlardan beri çeşitli insan topluluklarının yaşadığını gösteriyor. Günümüzde Fırat nehrinde baraj gölü altında kalmış olan Caferhöyük ve Değirmentepe ile Eski Malatya yakınındaki Arslantepe Malatya yöresinin yerleşim yerinde en önemli yerleri oluşturmaktadır. Malatya ile civarındaki kazı çalışmaları 1932’lerde başlamış ve bu sistemli kazılar 1975’den sonra GAP projesinin uygulanmaya konması ile kurtarma kazılarına dönüşmüştür. Höyükler Karakaya baraj gölü suyu altında kalmıştı. Hitit devrinin “Maldiya”sı Asur ve Urartu devrinin “Melid, Meliddu, Milidya, Melita”sı, Roma “Melita ve Melitene”si İslami dönemin “Malatiyye ve Malatya”sı Hititçe bal manasına gelen anlamına gelen Melit… Malatya coğrafyasının elverişli şartlarında ortaya çıkmıştı.

           

Kuzeyinde bulunan dağ kemerleri ile Yukarı Mezopotamya’nın geniş steplerinin kuzeyinde Eski Malatya yakınında Orduzu’da bulunan bu höyük, binlerce yıllık katmanları ihtive eden Anadolu’nun önemli höyüklerindendir. 4. bin yılda Arslantepe, Orta Fırat Bölgesi yerleşmeleri arasında Geç Kalkolitik çağda sınıfsal yapılanma ile aristokrasinin doğduğu ve bunun yönetim şekli olarak görüldüğü ilk tespit edilmiş ören yeridir. Bu yönüyle Anadolu ve dünya tarihi açısından resmi, dini, ekonomik ve kültürel açılardan idareyi elinde bulunduran bir sınıfın varlığı ile ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Malatya’nın belki de ilk yerleşim yeri olan Arslantepe’nin tarihi, büyük olasılıkla 6 veya 7. bin yılda bereketli ve iyi sulanan Malatya ovasına yerleşen bir tarımsal köy ile başlamıştır.

           

Arslantepe kazılarını yıllardır yürüten Marcella Frangıpane: “su zengini geniş vadi, Doğu Türkiye ile günümüzde kurak Antitoros sıra dağları arasında bir vaha, yükselen bir tepe, ovada alçalıp yükselen zirveler arasında diğerlerine göre düzgün biçimi ile ayrılır ve Arslantepe, son derece net silüeti ile uyuyan ir kaplumbağaya benzer. Ardı ardına sürekli yıkılmış ve tekrar yapılanmış bu şehir gömülerle korunmuş binlerce yıllık tarihinde, yalnızca kendi içinde bölgenin gelişmelerini değil, uygarlığımızın asıl kaynaklarının bazı aşamalarını da gizlemektedir” diyerek, coğrafyasının ve sularının bu şehir merkezinin ilk oluşumuna nasıl katkıda bulunduğuna vurgu yapıyor. Malatya ve çevresi, ilkçağlardan itibaren çeşitli kültür ve medeniyet izlerini taşımış bu şehir, sekiz bin yıllık yolculuğunda pek çok devletin hakimiyetine girmiş ve mücadele sahası olmuş…

 

Urartular, Persler-Kapadokya Satrapları, Selefkos, Pontus ve Kommanege krallıkları, Roma İmparatorluğunun Doğu sınırlarını koruyan önemli bir karargah merkezi olması, Bizans-Arap mücadelesi dönemi, İslam hakimiyetine girişi ve Malatiyye’nin bölgenin en mamur beldesi haline getirilmesi, Türklerin Fırat havzasına ve Malatya yöresine gelmesi, 11. Yüzyıldan itibaren Türk hakimiyetleri dönemi ve sonrası, suların odaklandığı birbiriyle buluştuğu bu yörede yoğunlaşan olaylar silsilesi ile bugüne gelmiştir.

           

İlkçağdan Osmanlı dönemine gelinceye kadar önemli bir sınır şehri olan Malatya, Osmanlı devrinde eski stratejik önemini kaybetmiş ama yeşilliği ve sularının bolluğu ile anılmaya devam etmiş… Fırat’ın kıyısında verimli topraklar üzerinde Melita adıyla kurulduğunu söyleyen Pline’den ( Mö.23-79), 1838’lerde Malatya civarında bir yıl kalmış olan Moltke’ye kadar pek çok seyyah, gezgin, görevli Malatya’nın verimli topraklarına ve sularına atıfta bulunmuş.

           

Su ve verimli topraklarından bahseden Kazvini, Aspuzu yaylasının devlet suyuyla sulandığını söyleyen, Aspozan bağlarını Anadolu ve Mısır’daki ünlü bağlardan üstün tutarak bunu havasının ve suyunun güzelliğine bağlayan, sulama sisteminden bahseden seyyah Evliya Çelebi, Dermesih suyu kaynağı ile şehir arasında 5 kadar köyün bulunduğunu kaybeden Osmanlı müellifi Katip Çelebi, saatlerce yol boyunca uzanan bahçelerden, Aspuzu’nun güzelliğinden bahsederek Lombardia ovasına benzeten Moltke…

           

Sahi bu kadar meyve-sebze çeşidi nasıl bir arada yetişir?

 

Eskimalatya ve Aspuzu arasında yüzyıllarca süren yaylak-kışlak hayatı, suyun getirdiği nimetlerle, toprağın verimliliği ile olmamış mıdır?

 

Yekpare uzanan yeşilliği, su getirmişti … Gündüzbey’i, Çırmıklı-yeşilyurt yaylasını, Tecde’yi Banazı’, Azpuzu’yu, Orduzu’yu bereketlendirmişti.

 

Aspuzu bahçeleri sulardan hayat buldu…

 

19.yüzyılda Malatya şehri için önemli bir değişiklik olmuş, şehir mecburi bir yer değiştirme durumu ile karşı karşıya kalmıştı.  Şehir halkının Aspuzu’da oturmaya devam etmesiyle, Aspuzu büyümüş ve şehre dönüşmüş, Eski Malatya gerilemiş, nüfusu azalmıştı. Bu durumda Aspuzu’nun yerleşim yeri olarak Eski Malatya’ya göre daha yüksek, serin  oluşu da etkili olmuştu. Aynı zamanda ünlü Dermesih suyu da şehrin içinden geçmekteydi ve çok sayıda su kaynağı ile çevrili durumdaydı. Aspuzu’nun güzel bahçelerini ortaya çıkaran da bu sulak yapısı ve farklı farklı yerlerden bahçelere hayat veren su kaynakları olmuştu. Şehrin gelişimi ve günümüzdeki halini alışında bu zorunlu yerleşim, güzel sulak bahçeler ve insanlara sunduğu imkanlar etkili olmuştur. Barguzu’su, Horata’sı, Banazı’sısıyla, Orduzu’suyla , Beydağı’nın Malatya’ya sunduğu özsuları ve kaynaklarıyla hayat bulmuştu Malatya.

 

FOTOĞRAFLAR: Mustafa KUŞÇUOĞLU ve Göknur AKÇADAĞ Arşivinden..

 

Gelecek yazı: Derme suyu ve Kaptaj –Suların Hayat Verdiği Şehrimiz-

 

*Yazılar, yazar ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz ve alıntı yapılamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Göknur Akçadağ yazıları