SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Tehcir Soykırım Değildi"

0
Güncellendi - 2015-12-27 17:11:36
A- A+ PAYLAŞ

Türkiye Günlüğü Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dr. Mustafa Çalık, “Öncesi ve Sonrasıyla 1915” başlıklı konferansta konuştu.

Hoca Ahmet Yesevi Salonu’nda gerçekleştirilen konferansa Rektörümüz Prof. Dr. Cemil Çelik, Vali Yardımcısı Sait Kurnaz, Battalgazi Belediyesi Başkanı Selahattin Gürkan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. İsmail Özdemir, Prof. Dr. Asım Künkül, Prof. Dr. Yusuf Türköz, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, Genel Sekreterimiz Yrd. Doç. Dr. Kadir Kartalcı, akademik ve idari personel ile çok sayıda öğrenci katıldı.

Dr. Mustafa Çalık, Ermeni mevzusunun geçmiş nesillerden dinlenildiğinde hikâye gibi geldiğini ama esasında öyle olmadığını, gençliğin konuya genel itibariyle yabancı olduğunu, ancak yanlış ve eksik bakışların insanı zihnen savunmasız bırakacağını ve zihnen savunmasız kalan bir toplumu da kendini savunmaya ikna etmenin çok zor olduğunu belirtti. "Bugünkü dünyada, varlığını savunmada müşkülata düşmüş bir millet olmamak lâzım" diyerek konuşmasına başlayan Dr. Mustafa Çalık, telaşlı ve paranoyak anlayışlara da itibar edilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Çalık, “Allah’ın, kulunu ümit ile korku arasında tutmasını iyi bir ölçü kabul edip, aşırı gidenlerden olunmamalı, ümitle, cesaretle, vatan, ülke, millet sevgisi ve güveniyle hareket edilmelidir.” dedi.

Çalık, Anadolu’nun MÖ 3000 yıllarından beri sadece büyük güçlere yâr olduğu tespitinde bulunarak, “Paniğe kapılmamalı ama var olan tehlikeleri de küçümsememeli.” dedi. Dr. Mustafa Çalık, sözlerine şöyle devam etti:

“Ez-cümle, bu Ermeni iddiaları konusunda bilgilenmeliyiz, şuurlanmalıyız. Biz tarih inşa etmiş bir milletiz, küçük bir kavim değiliz. Biz bünyesinde kavimleri, etnik grupları barındıran, tarih tecrübesi dairesinde hüviyet sahibi bir milletiz. Buradan hareketle ne oldu da 1 milyona yakın insan göç etmek zorunda kaldı sorusuna bakarsak; ilk etapta, 1915 teknik olarak bir sürgün değil, bir yer değiştirmedir. Bizim terminolojimizde buna sevk ve iskân denir. Tarihsel süreç içerisinde konuyu ele alırsak, 19. yüzyıl, Osmanlı için gayet uzun süren bir dönemdir, diyebiliriz. Asrın ilk yarısında faaliyetler başlamış, nizamnameler hazırlanmış, Ermeni isyanları da çıkmaya başlamıştır.  1780’de Zeytun’da ilk ciddi Ermeni isyanı çıkmıştır. Maraş Sancak Beyi Ömer Paşa ordusuyla birlikte mağlup olmuş ve şehit edilmiştir. Sonrasında devam eden isyanlar,  93 Harbi, Ayastefanos görüşmeleri ile ilgili süreç çok iyi analiz edilmelidir.”

Ayastefanos (Yeşilköy) görüşmelerinde Osmanlı ve Rusya’nın bir anlaşmaya vardığını hatırlatan Çalık, “Anlaşmanın 16. maddesine göre Ermeniler lehine ıslahatlar yapılması, özellikle Vilayet-i Sitte’de (Diyarbakır, Harput, Van, Bitlis, Erzurum, Sivas) bu ıslahatların oluşması ve böylece uluslararası boyutta Ermeni sorunu şeklini alması sürecinin başlaması söz konusudur.” dedi. Ardından Berlin Antlaşması’na değinen Çalık, “Aynı madde, burada sadece madde sayısı değiştirilerek, 61. maddede yer alıp küçük bir ekleme yapılarak korunmuştur.” dedi. Bu eklemenin, bahsi geçen ıslahatların yapıldığı hususunun ve alınacak tedbirlerin, büyük devletlere bildireceğini ve bu devletlerin söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceğini içerdiğini bildiren Çalık, sonrasında Vilayet-i Sitte’de ıslahat heyetleri kurulduğundan, çıkan isyan ve olayların bastırılması noktasında gayet soğukkanlı davranıldığından bahsederek, dönemin olaylarına dair detaylı bilgiler aktardı.

1912’lerde başlayıp devam eden Balkan Savaşları ile ilgili bilgiler aktaran Dr. Mustafa Çalık, “Balkanlardaki felaket tekrar yaşanmasın diye Osmanlı Devleti, Ruslarla bir savaşa girildiğinde, Ermenilerden bu savaş esnasında tarafsız kalmalarını talep etmiş, ancak Rusların tarafında olacakları yanıtını almıştır. 1915 yılına gelindiğinde devam eden savaş, bu savaşta harp düzenine geçebilme açısından ve cephe şartlarını oluşturabilme noktasında somut tehlikeler oluşturan Ermeni çeteleri, liderleri ve iştirak edenleri ile ilgili olarak Talat Paşa tarafından Ermeni topluluğunu sevk ve idare eden kişilerin tespiti, ikinci bir emirde yola çıkarılmaları, firar ihtimali olanlar içinse ikinci emrin beklenmemesi gibi bir emir çıkarılmış, sırf memleketin huzur ve nizamı açısından tehcir kararı uygulanmıştır” diyen Çalık, buna kesinlikle soykırım denilemeyeceğini vurguladı.

Soykırımın, ırk, din, cins, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya topluluk bireylerinin, önemli sayıda ve düzenli biçimde yok edilmeleri gibi bir tanımı olduğunu ifade eden Çalık, tehcir kararının asla bir soykırım kararı olmadığını söyledi: “Tarihteki bu durum, asla bir soykırım değildir. Böyle bir kasıt ve sonuç da oluşmamıştır. Balkanlarda yaşananlar tekrar etmesin diye tedbirler alınmıştır ve yine 1919’da çok büyük bir Ermeni grubu da dönüp gelmiştir.”.

Dönem itibariyle bir varlık ya da yokluk mevzusu içinde kalındığını, Türklerin kadim bir millet olduğunu, işlemediğimiz bir suçun özrü olamayacağını; vatan, namus dairesinde tehcir kararının alındığını ifade eden Dr. Mustafa Çalık, “İman ve idrak, şuuru getirir. Şuur ise, insanların istikametini belirler.” dedi. Türkiye Günlüğü Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dr. Mustafa Çalık, sözlerini ‘İstikametsiz yaşamayalım’ cümlesi ile sonlandırdı.

Konferansını tamamlayan Dr. Mustafa Çalık’a Rektörümüz Prof. Dr. Cemil Çelik tarafından hediye takdim edildi. Mustafa Çalık’ın Malatya’dan sonra Adıyaman ve diğer bazı komşu illerde konferans vereceği öğrenildi.

 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız