SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Yüreği Beydağı Kadar Büyük..'

A- A+ PAYLAŞ

Gazeteci hemşehrimiz, Malatya sevdalılarından Doğan Haber Ajansı Çukurova Bölge Müdürü Orhan Apaydın'la, aylık KAPTAJ Dergisi'nin son sayısında Mehmet Uluğtürkan tarafından yapılan bir röportaj yayınlandı.

 

Dergide "Sorunlar değil, Malatya büyümeli.." başlığıyla yayınlanan röportaj şöyle:

 

...

 

"..Teşviklerle diğer kentlere göre daha hızlı büyüyen bugünün Malatyası’nın 1990’lı yılların Adanası’na benzediğini belirten hemşehrimiz gazeteci Orhan Apaydın, uyarıyor: “Terör nedeni ile  kentlerinden kaçan 500 bin Güneydoğulu vatandaşımız kısa bir sürede Adana’ya yerleşti. Kentin sosyo-ekonomik yapısı allak bulak oldu. Potansiyeli ile çok zengin Adana hala bu olumsuz tablonun izlerini silebilmiş değil. Bugün Malatya’daki hareketlilik göç olgusunu beraberinde getirdi. Bu süreç doğru okunmaz, önlemleri şimdiden alınmazsa Malatya yerine sorunları büyüyen bir kent ortaya çıkar”

 

Hemen her alanda ünlüleri ile tanınan Malatya’nın medya sektöründeki temsilcileri de etkin yayın kuruluşlarında önemli görevler üstleniyor. Yüreği Beydağı kadar büyük Malatyalı gazeteciler Kernek gibi akıcı kalemleri ile her gün okuyucunun karşısına çıkıyor. Bu sektörün bir de perde arkasında yer alan isimleri var. İşte Orhan Apaydın, bunlardan biri…  Çocukluk ve gençlik yıllarını adı anıldığında içini heyecan saran Malatya’da geçiren Apaydın, bugün ülkemizin etkin haber ajanslarından biri olan Doğan Haber Ajansı’nın Çukurova Bölge Müdürü.

 

Adı her anıldığında herkesin saygı duyduğu Apaydın, Çukurova’da gazeteciliğe adım atan her gencin örnek aldığı ‘Orhan Abi’si. Apaydın’la Malatya’nın dününü, bugününü ve yarınını konuştuk. Geçmişle ilgili lezzetli konuşmalar bir tarafa, Apaydın’ın Malatya’nın geleceğine yönelik söylediklerinin özellikle kent yöneticileri tarafından bir eylem planı olarak kabul edilmesi gerektiğinde hemfikir olduk. Malatya’nın son yıllardaki ‘göç çeken’ yükselişinin iyi yönetilmesi gerektiğini anlatan Apaydın, kentin ‘Ortak Akıl’la hareket edecek aktörlere ihtiyacı bulunduğunu söyledi.  

 

Malatyalı’yı tarif eder misiniz?

Malatya insanı has insandır. Mutedil, saygılı, yenilikçi, değişime açık, vefalıdır. O ‘hasudi Malatya’ sözü nereden çıkmış bilmiyorum ama, öyle kıskanç bir yapısı yok. ‘Gardaş’ deyince akan sular durur. Dili, temiz bir Türkçe’dir.

 

Çocukluğunuzun Malatyası’nda aklınızda neler kaldı?

Tabii, önce yaşımı söylemeliyim, 58. Dolayısıyla çocukluğumuz 1965 öncesine denk gelir. Ayakkabımızın saplanıp kaldığı çamur yollar, kar yağışı sonrası evlerin önünde metrelerce yükseklikteki karların temizlenmesi, metrelik buz, yağış sonrası damların loğlanması, kazanlar dolusu buğday kaynatılıp kışlık zahire (un-bulgur) için değirmene kalkılması (gidilmesi), sonbaharda teşt (büyük leğen) dolusu kavurma yapılması. Ablamın ilk maaşı ile bana bir tane muz almış olması. Demek ki, o zaman çok pahalı olduğu için alınması zor bir meyveymiş. Ama gençlik yıllarımdan aklımda kalanları sorarsanız roman olur…

 

Elbette soracağız. Gençlik yıllarınıza denk gelen  Malatya’da; güzellik, ses gibi onlarca yarışma düzenleniyordu. Hatta birçoğunun organizasyonunu yaptığınızı biliyoruz. Bugün benzer etkinliklerin gerçekleşmediği Malatya’da kent kültürünün yara aldığını düşünüyor musunuz?

Belki bugün de benzer etkinlikler var ama, farklı olan, o yıllarda o düzeyde olmasıydı. Yani Halk Eğitimi Merkezi’nin etkinlikleri, oda tiyatrosu, İstanbul Sineması sahnesinde büyük prodüksiyon gerektiren oyunların sahnelendiği, parkların gazinoya dönüştüğü, gerek saz, gerekse ses sanatçılarının ciddi bir şekilde eğitildiği bir dönemi devraldı bizim gençliğimiz. Üzerine ne koyabiliriz diye çabalardık. Kayısı Festivali’ni başlatmamız bu anlayıştan kaynaklandı. Hem sosyal, hem ekonomik ayağı vardı bu organizasyonun. Ayrıca kent dinamiklerini ortak bir platformda buluşturuyordu bu organizasyonlar. Herkes, bireysel becerilerini de sergileyebiliyordu o etkinliklerde. Bunlar bir kent için az şeyler değildi. Bunca siyasetçi, sanat adamı, gazeteci o dönemlerin uygun ikliminde filizlendi.

 

Kent kültürünün yara almasının başlangıcı, mezhep ayrılıklarının körüklendiği bir siyasi dönemin mirası. Siyasal kutuplaşmalar ortak kültürümüzü görmemizi de engelleyen perdeler indirdi. Ayrışmalar etkili oldu. Çocukluğumuzdan itibaren kulaklarımızı dolduran Alevi dedelerin dizi dibinde öğrenenlerin çalıp-söylediği türküleri sünni gençler olarak dinlemenin güçlükleri yaşanan bir dönemden geçtik biz. Turne tiyatrolarını sahiplenmekte, izlemekte güçlüklerimiz vardı. Tiyatro işi, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanmama neden oldu. Yıllarca yurt dışına çıkamadım o dava yüzünden.   1980 öncesinin bu acılarını, 80 sonrasında dindirecek kent önderleri çıkamadı. Siyaset de, bana göre acemi ellerde kaldı. Turgut Özal dönemi Malatya için büyük şanstı ama bir kısım iş adamları dışında kullanılamadı. Bir kısım siyasetçinin de din üzerinden manevralara yönelmesi, kent kültürüne indirilen ikinci büyük darbe oldu.

 

Hükümetin yatırımlar için uygulamaya koyduğu teşvik yasası ile Malatya’da sanayi önemli oranda gelişme kaydediyor. Bu durum kentin ekonomisine de yansımış durumda. Ancak , bir başka durum var ki o da göç sorunu. Çevre illerden yoğun göç alan Malatya, 1990’ların Adanası’na benziyor. İki kenti yakından tanıyan bir gazeteci olarak böylesi bir durumda Malatya’da kim ne yapmalı?

Malatya şu anda çok iyi bir konjüktörü yakalamış durumda. Dışarıdan öyle görüyorum. Malatya’da artık sermaye var. Olumlu sonuçlanmış yatırım örnekleri, yatırımcı örnekleri var. Emekleme dönemini geride bırakan bir üniversite var. Parlamenterler içinde, itibar edilmesi gereken, kıskanılmayıp önünün açılması ve tabi olunması gereken isimler var. Sanayi yatırımları için bölgesel teşvik şimdilik sürüyor. Bu ortamın iyi yönetilmesi için aktörlere ihtiyaç var. Ortak akıl yaratılması gerekiyor. Sonra da yönetilmesi. Ama gördüğüm kadarı ile etkin olabilecek aktörler aynı hedefe yönelmiş değil. Ortak paydayı bulmada zorlanıyorlar. Senin de söylediğin gibi tıpkı Adana. Ama yanı başımızdaki Gaziantep bunu aşmış durumda. Göçü de tolere etti, alt yapıyı da çözdü, istihdamı da sağladı. Çünkü orada herkes ortak hedefe kilitlendi, bundan herkes nemalandı. Tek tek yurttaşlar da, yatırımcılar da, bürokratı da  mutlu. Oranın Sanko Holding’ini yönetenler akıllı bir şekilde kente damgasını vurdu. Çalık Grubu ile benzer bir rol modeli Malatya yaratabilecek konumda.  Çünkü, Malatyalı bir sermaye grubu artık Türkiye’nin en büyükleri arasında yerini aldı.  

 

Kentleşen, gelişen Malatya’da bazı önemli değerler kayboluyor. Bu güzelliklerin kaybolmaması için önerileriniz neler?

Biz kentleşme, gelişme derken kenti kent yapan unsurların beton yığınlarına boğdurulacağını sanıyoruz. Mevcut örnekler böyle olduğu için öyle sanıyoruz. Oysa tam tersi olmalı. Yani kent demek, otantik özellikleri, ortak kültürü korunmuş yerleşim merkezleridir. Oraya çağdaş sanat kurumları, parklar, diğer ortak yaşam alanlarını eklersiniz ve bu plan nazım ölçekte yapılıp bitirilmiş olmalı. İzleyebildiğim kadarı ile cumbalı evlerden koruma altına alınanlar yılan hikayesine döndü. Necati Güngör’ün ‘Annem babam Malatya’ kitabının kapağındaki Halfettin Sokağı’nın cumbalı evler fotoğrafı benim. 1968’de çekmiştim. O kitabı görüp de, o sokağı görmek isteyenler beni aradığında derin bir hüzün duyuyorum. Çünkü o sokak da, o evler de yok artık.  Sadece o sokak ve evler korunabilse, bir kent için yeterdi, artırdı dahi. Umarım Beşkonaklar’daki yanlış restorasyonlar bir an önce düzeltilir ve aslına uygun gerekli fiziki görünüm kazandırılır. Diğer bazı konakların korunması da çok gerekli. Bir etnografya müzesi, benim gibi birçok Malatya sevdalısının rüyası. Bu alanda sadece resmi kurumların temsilcileri ile sürekli bir koruma ve yeni uygulamalar olası değil. STK’ların devrede olması gerekir. Kentin asıl sahiplerinin ve sponsorların, yerel yönetimlerin kenti sahiplenmesi gerekir. On binlerce Malatyalı’nın ekmek kapısı olan Sümer ve Tekel fabrikaları ortadan kalkarken, aynı yerlerde bu anıları yaşatacak minyatür yapılar ve öyküsünü anlatan birer kitabe konulması unutulmamalı. Kısaca, kent hafızası bir yerde toplanabilmeli. Bu konularda daha önce de önerilerimi malatyahaber.com sitesinde birkaç kez yazmıştım. Duyarlı birçok hemşehrimizden e-postalar aldım. Yani bir hassasiyet var, sahiplenme duygusu var. Artık her şeyi devletten bekleme dönemi kapandı. Özel teşebbüs sponsorlukları, yerli ve yabancı fonlar kullanmayı bilen için devlet yardımının çok üstünde olanaklar sağlıyor. Yeter ki birlik içinde, ne istendiği bilinsin ve hedefe odaklanılsın. Bir avuç insan üniversiteyi nasıl kurdurduk, çevre illerin hepsinden önce TV yayınlarını nasıl izledik diye incelenirse, Malatyalının genlerindeki atılım görülebilir. Bunu yeniden ateşlemek gerekiyor.

 

Çocuklarınızın Malatya ile ilgisi nasıl?

2 çocuğumdan Malatya doğumlu olan kızım İstanbul’da yaşıyor. Çok kısa süreli, yani örneğin 3 günlüğüne Adana’ya geldiğinde, bazen 1 günlüğüne de olsa Malatya’ya kaçıyor. İstanbul’da Malatya nostaljisi yapmaktan çok keyif aldığını biliyorum. Küçük kızım, bizim ev ve hemşehri ortamında Malatyalılığı yaşayabiliyor. Eşimin Malatyalılığı, bana göre daha  ağır basar. Ekim ayında Adanalı 2 arkadaşı ile 3 günlüğüne Malatya’ya gitti. Yanında misafirlerle olunca, yakınlarımız dolu dolu bir gezi programı yapmış. Eşim dönüşünde anlata anlata bitiremiyor. Malatya çok değişmiş bu anlatılanlara göre, pozitif yönde. Veya bizim için cazibesi artmış olabilir. 50’li yaşlardan sonra toprak çekermiş.. Bizi de çekmeye başladı.

 

O nasıl söz, Allah uzun ömür versin. Konuyu değiştiriyorum, Malatya yemeklerini evinizde tadabiliyor musunuz? Özlediğiniz bir yemek var mı?

Eşim Sıtmapınar kızı. Yemek kültürümüzü devam ettirebiliyor. Hamur yoğurmada güçsüz kaldığı için her ne kadar Malatya’nın dolma köftesi ile Adana’nın içli köftesini birleştirip melezleştirse de, özlemimi giderecek diğer çeşitleri soframıza sunuyor. Ama fasulye ve ayva yaprağı köftesi, dolma köfte (analı-kızlı), lahana sarması, un kurabiyesi, kağıt kebabı, tandır ekmeği, bilik, armut, kayısı, tüysüz şeftali, kiraz hala Malatya’dan geliyor. Bir de Türkoğlu Kayısı’nın servisi büyük boşluğu dolduruyor. Şimdi telefon etsem, yarın öğlen kargo ile kayısım, balım, bademim elimde oluyor. Türkiye’nin her yerine bu hizmeti veriyorlarmış. Bence onların yaptığı ticaretten öte bir şey. Malatyalı’nın bağını her zaman canlı tutuyor bu sipariş sistemi.

 

Malatya’da olmayan Malatyalılar’ın diğer kentlerdeki dayanışmasını nasıl buluyorsunuz. Bu yöndeki dernek ve vakıflar boşluğu doldurabiliyor mu?

Bu sorunuzda, dayanışmanın Malatya içinde olmadığını, ancak dışarıda olduğunu mu söylüyorsunuz, yoksa Malatya’da yaşamayanların dışarıdaki dayanışmasını mı? Eğer birincisini söylüyorsanız, aslında doğru bir tespit yapıyorsunuz. Gerçekten, dışarıdaki Malatyalılar’ın birbirine sıcaklığı ve dayanışma örnekleri Malatya’da yaşarken yoktu. Bunu biraz doğal da karşılamak gerekir. Dışarıdaki vakıf ve derneklerin çok olumlu etkinliklerini duyuyoruz. Malatya Platformu başlı başına ve nitelikli bir oluşum. Kentlerdeki tek tek Malatyalılar Dernekleri, Malatya Belediyesi tarafından da desteklenmeli. Turizm Müdürlüğü ile gayri resmi de olsa iletişimi sağlanmalı. Biraz İstanbul’da zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor. Oysa İstanbul’da müthiş bir Malatya lobisi var. Gerek eğitim vakfımız, gerekse dernekler çok aktif. Ankara’da da çok iyi düzeyde. Bu kurumlara misyonerler çok şey katabiliyor. Rahmetli Hadi Amca (Çekirdek), Milletvekilimiz Mevlüt Bey (Aslanoğlu) bu rolün gereğini yerine getiren isimler olarak hafızamda. Mutlaka daha başkaları da var.

 

Hemşehri dayanışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Adana’daki Malatyalılar’la bir araya gelebiliyor musunuz? İstanbul’a göre Adana, Malatya’ya daha yakın. Yakın olan yerlerde hemşehri dayanışmasını sağlamak daha mı zor?

Hemşehricilik artık eskiden olduğu gibi şovenizm olarak değil, kültür zenginliği olarak kabul edilebiliyor. Bence de değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü kentte yaşamını sürdürenler çevresine kör bakabiliyor. Birçok şeyi kanıksamış durumda. Oysa dışarıda yaşayanlar, yaşadıkları kentin perspektifinden memleketini değerlendiriyor. Birikimlerini hiçbir karşılık beklemeden bir yerlere kanalize etmek istediğinde, önce memleketi aklına geliyor. Bu hepimiz için böyle. Ama bunu sağlayabilmek için o kentte bir paratonerlik oluşmalı. Bir sivil kuruluş yerel yönetimin de desteği ile bu paratonerliği sağlamalı.

 

Adana’da bir derneğimiz var. Bir de Darendeli hemşehrilerimizin ayrı bir derneği. İtiraf edeyim ki, bir avuç hemşehrimizin sırtında.  Bu dönem biraz Adana’daki iş adamları ve bürokratların desteği arttı. Gelecek için daha umutluyuz. Adana’daki tüm hemşehrilerimiz mütevazi lokalimize gelsin istiyoruz. O kapıdan girince adeta çocuklaşıyoruz. Statüsü ne olursa olsun, orada toplananların oşkin masasındaki yarenlikleri tıpkı Malatya’daki gençliğimiz gibi. Lehçemizi doya doya orada kullanıyoruz. Birbirimizi anlamak için lehçe tercüme etmeye gerek kalmıyor…. 

 

Bu arada bir şeyi belirtmeliyim. Malatya’da görev yapan Adana’daki bürokratlar bize çok yakın davranıyor. Malatya’yı unutamıyorlarmış.

 

Mesleğiniz penceresinden baktığınızda, Malatya medyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda Malatya hep şanslı olmuştur. Geçmişte de, bugün de şanslı. Bu kentten yetişmiş, medya merkezlerinde görev yapan birçok gazeteci var. Kentte hala bu işi yapanlar da, bölgedeki diğer illere göre  çok yetenekli. Bir kent için bu o kadar önemli ki… Umarım Malatya bu değerin farkındadır. Ama daha yüksek tirajlı yerel gazeteler, daha yüksek reytingli yerel TV’ler arzuluyorum. Ulusal gazetelerin bölge eklerinde daha çok Malatya haberi görmeyi arzuluyorum. Meslektaşlarım lütfen bölgelerinde olup bitenleri küçümsemesin. Haber olarak hakkını versin. Bunun bir kente katacağı o kadar çok şey var ki. Çağımızda medyayı kullanma sanatı bir bilim dalı haline geldi. Ufak tefek ilgi ve kıpırdanmalarla çok olumlu sonuçlar alınabilir. Kent içi iletişimi sağlayan bu unsurlar, o kentin yöneticisinin de, girişimcisinin de  işini kolaylaştırır. Halk da olup biten her şeyden haberdar olur. İzmir, Bursa, Konya, Karadeniz’de bazı iller, hatta yakınımızdaki Batman bu işi iyi yapan kentlerimizden.  

 

İllerde, güçlü bir iç iletişim sistemi olmalı. Hemşehrilik duyguları ve zengin kültür ile mevcut her alandaki potansiyel ortak bir gurur kaynağı olmalı. Markalı ürünler mutlaka Malatya logolu olarak satışa sunulmalı. Bir örnek vereyim; Ağabeyim ünlü bir terzi. Dünya birinciliği dahil birçok moda yarışmasının madalyalarına sahip. Dünya Birincisi seçildiğinde, O’nun haberlerini Malatyalı bir gazeteci yapmış, o yabancı dergi ve gazetelerde de hep ‘Malatyalı Ayhan Dünya birincisi’ diye başlıklar atılmıştı. Ne kadar büyük bir reklam olduğunu görebiliyor musunuz? Kentlerin yarattığı markalar o kentin adı ile birlikte büyütülmeye özen gösterilince bu sonuç sağlanabiliyor. Türkiye’yi bilmeyen, ama ‘Malatya Kayısısı’nı bilen o kadar çok yabancı vardır ki…

 

Yerel basına ilgi gösterilen bölgelerde yeterli bilgilenmeyi sağlayan yurttaşlar, yönetenler üzerinde daha denetleyici olabilmekte, bu da daha yeterli hizmet sağlayabilmektedir.

 

Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyoruz.

 

Orhan Apaydın kimdir?

1950’de, babasının memuriyeti sırasında  Trabzon’da doğdu. Öğrenimini Malatya ve Adana’da yaptı. 1968’de Malatya’da gazeteciliğe başladı. Aynı kentte Gayret ve Görüş Gazetesi Yayın Yönetmenliği, TRT ve Milliyet muhabirliği görevlerinde bulundu.

 

1981’de Hürriyet Adana Bürosu’nda görev aldı. 1 yıl sonra Milliyet’e geçti. İstihbarat şefi, Milliyet Haber Ajansı Bölge Müdürü olarak görevini sürdürürken, 1999’da Doğan Haber Ajansı (DHA) Çukurova Bölge Müdürlüğü görevine getirildi. Halen bu görevini sürdürüyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası Adana Şube Başkanlığı ve Çukurova Gazeteciler Cemiyeti  Basın Meclisi Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Evli 2 çocuk babası.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız