SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Yüzde 100 Haklıydık Ama.."

A- A+ PAYLAŞ
 
HABER: Esin GEDİK- Akşam Gazetesi
 
Sporda şiddet yasasının çok ağır hükümler içerdiğini söyleyen Malatyaspor eski Başkanı Hikmet Tanrıverdi, 'Şakalaşma sırasında bile söylenen sözler şike sayılıyor. Aziz Yıldırım ve Serdal Adalı gibi işadamlarının başına gelenlerden sonra hiçbir işadamı yönetici olmayı istemez' diyor
 
Hikmet Tanrıverdi, son yıllarda farklı sektörlerdeki yatırımlarının yanı sıra çeşitli sivil toplum kuruluşlarındaki başkanlık ve yöneticilik görevleriyle gündeme geliyor. Tanrıverdi, iki dönemdir İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanlığı da yapıyor ancak kamuoyu onu bir de spor adamı kimliğiyle tanıyor. Tanrıverdi, Malatyaspor'un 1. Lig'e çıkarmayı ve başarılı sezonlar geçirmesini sağlamış bir kulüp yöneticisi. 2002-2006 yılları arasında başkanlık yapan Tanrıverdi, Malatyaspor'un bir alt lige düşmesinin ardından yapılan kongrede başkanlığa adaylığını koymamıştı. Tanrıverdi'nin kulüp başkanlığını yeniden gündeme getiren 3 Temmuz tarihinde başlayan şike operasyonu oldu. Tanrıverdi, 2006'da Malatyaspor'un şike yapılarak ligden düşürüldüğünü hatta bu şikeyi belgelediklerini de söylüyor ama kimse sesine kulak vermemiş. Hikmet Tanrıverdi ile futbolun yeni dönemini ve geçmişte yaşananları konuştuk...
 
- Hikmet Bey, siz şikeyi belgelediniz ama karşılıksız kaldı. Neler yaşanmıştı?
Malatyaspor iki kez şikenini mağduru oldu. Biri benden önceki dönem sanıyorum 1989 yılı, Boluspor-Adanaspor maçında şike yapıldı ve Malatyaspor ligden düştü. Malatya'ya bir miktar tazminat ödenerek olay kapatıldı. İkinci şike olayı 2006 yılında oldu. Yüzde 100 haklı olduğumuz ortada olduğu halde, belgeler olduğu halde sonuçsuz kaldı.
 
Şikenin en yoğun olduğu yıl 2006'ydı
- Şikeyi kim yaptı ve nasıl belgelediniz?
Aslında 2006 yılının tamamı incelenmeli, çok ilginç bir sezon oldu. O yıl çok özeldi, hem biz küme düştük, hem de Fenerbahçe'nin şampiyonluğu gitti haksız olarak. O dönemde, Denizlispor, bizim Çek futbolcular oynamasın diye 300 bin dolar teklif etmiş, kabul edilmiş. Aracı Türkiye'den ayrılıyor ancak para eline ulaşmıyor. Bununla ilgili kulüp yöneticilerine mektup yazıyor. Biz bu mektubu sunduk federasyona. Mektupta açık açık her şey yazıyor. İncelenmesi gereken bir başka maç da yine aynı yıl oynanan Denizlispor-Rizespor maçı.
 
Rizeliler gol atınca üzüldü
- O maçta neler oldu?
Rize'de oynanan o maç 1-2 bitti ve Denizli kazandı. Maçtan 3 gün önce Karadeniz TV'de maçın 0-2 biteceğini söylüyor bir yorumcu, maç 0-2 giderken Rize bir gol atıyor. Rizeli futbolcular 'biz ne yaptık' dercesine ellerini başlarının arasına alıyor. Denizli o maçı kaybetse küme düşecekti. Bize de beraberlik yetiyordu.
 
Kulüp başkanları yasayı okumamış
- Son soruşturmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu soruşturmanın sonu ne olursa olsun ceza alınır ya da alınmaz ama bundan sonra Türkiye'de artık futbol değişecek, bir beyaz sayfa açılacak. Kimsenin artık bu tür şeylere cesaret edemeyeceğini düşünüyorum. Ki bu şike yasası çıktığında herhalde kulüp başkanları bu yasası tam olarak okumuş olsaydı zaten hiç konuşma bile yapmazlardı hatta cep telefonu bile kullanmazlardı.  Çünkü yasa çok ağır ve konuşmanız şaka bile olsa ceza alma durumunuz var, çok ağır ve net. Kulüp başkanları kendi aralarında konuşup şakalaşırlar 'biliyorsun sıkıntıdayız bu maçı almamız lazım verirsin artık bize' derler artık bu bile şike suçu sayılabiliyor. O nedenle bundan sonra tahmin ediyorum kimse konuşmaz.
 
Yasanın yaptırımları çok ağır
- Bazı çevreler yasanın çok ağır hükümler içerdiğini söylüyor, katılıyor musunuz?
Bugün gelinen noktada doğru ya da yanlış, eksik bazı şeyler var ama yapılan çalışmalar sonunda bir kısmı ispatlanabilir. Bir kısmı belki suçsuz yere tutuklanmıştı, bazı kararlar da aşırıya kaçılmış olabilir, basından okuduğumuz kadarıyla böyle bir görüntü var. Ancak bu yasadan sonra Aziz Yıldırım, Serdal Adalı, İlhan Ekşioğlu gibi Türkiye'nin önde gelen işadamlarının geldiği noktada tanınmış, güçlü bir işadamının kolay kolay bir kulüpte yönetici olmak isteyeceğini düşünmüyorum. Çünkü adlarının bu tür olaylara bulaşmama ihtimali yok, hatır gönül işi de olsa şakayla da konuşmuş olsan ya da biri adını geçirse konuşmasında bu kanunla şikenin içine girebilirsin. Yaptırımı çok fazla, ortası yok hafifletici sebep yok direkt 12 yıldan başlıyor insanların çok tedirgin olacağını düşünüyorum.
 
İHRACATÇI DA BU MEMLEKETİN İNSANI
TANRIVERDİ, son günlerin bir diğer gündem maddesi olan döviz kurları hakkında görüşlerini anlattı: Türkiye'nin büyümeyi üretim yaparak sağlaması gerekiyor, ithalatla yaparsanız cari açık her zaman sorun olmaya devam eder. Türkiye 2005-2008 döneminde düşük kur modeli uyguladı ve bu nedenle birçok şirket üretimi durdurdu ya da ithalatçı oldu. Örneğin o yıllarda döviz kurunun enflasyon oranında artması sağlansaydı bugün daha rahat olurduk. Şimdi döviz yükseliyor ya da biz dövizin yükselmesini talep ettiğimizde tepki görüyoruz ancak ihracatçı da bu ülkenin insanı, elbette biz de ülkenin krize girmesini istemeyiz ancak denge bulunması gerekiyor. Serbest kur olunca dış etkilere ve spekülasyona da açık hale geliyoruz, isteyen ülkeye sokup 40-50 milyar doları kurları istediği gibi düşürüp çıkarabilir. Kurdaki bu tür spekülatif hareketler ihracatçının fiyat vermesini de zorlaştıyor ve risklere karşı korumasız hale getiriyor.
 
Türkiye organizatör ülke olmalı
DÜNYANIN son yıllarda yaşadığı çalkantıyı geçiş süreci olarak değerlendiren Tanrıverdi 'Artık dünyada ekonomi değişiyor. Ekonomik gücün yön değiştirdiği bir yapı ile karşılaşabiliriz. Bu süreçte Türkiye'nin önünün çok açık olduğunu düşünüyorum. Eğer ciddi bir siyasi ya da ekonomik hata yapmazsak yıldızı parlak bir ülke olabiliriz. Avrupa Birliği bile olmayabilir bu dönemde ya da bizi davet eden ama bizim katılmadığımız bir dönem... Farklı ülkelere üretim yapıp satan, kritik sektörlerde organizatör ülke olabiliriz. İleri teknolojide ısrar edip geleneksel sektörleri göz ardı edemeyiz. Önemli olan güçlü olduğumuz bu sektörlerde kalite ve katma değeri artırmak' diyor.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız