SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Raşit Kısacık

1960'ların Kışla Caddesi..

1960'ların Kışla Caddesi..
A- A+ PAYLAŞ

...Ne güzeldi Malatya, ne güzeldi diğer caddelerdeki gibi Kışla Caddesi esnafları..   

Raşit KISACIK

Değerli kardeşim Atilla Kantarcı güzel bir yazıya imza atmış. 1960’ların Kışla caddesini anlatmış. Ellerine sağlık… Ancak bir çok şeyi ya unutmuş, ya değersiz görmüş ya da başka nedenlerle yazmamış. Önce kendisinin affına sığınarak bu önemli ve çokça gördüğüm eksikleri, onun yazısından da yararlanarak tamamlayayım dedim.

İşte benim de hatırladıklarımla 1960’ların KIŞLA CADDESİ…

* * *

Kışla Caddesi yani Atatürk Caddesi, şimdiki Orduevi'nin bulunduğu yerdeki kışlanın önünden başlayıp eski Belediye Binasına kadar olan bölümün adı. Hüseyin Bey köprüsü Kışla, Sinema (Beşkonaklar), Sivas ve Hastahane caddelerinin kesiştiği kavşağın adıydı. Saray Mahallesi’nden geçip Tekke camisinin altından geçerek Ucbağlar’a (Üçbağlar değil) giden bir derenin üzerinde tahtadan bir köprü vardı. O köprünün adı Hüseyin Bey köprüsüydü. Yani eski müftülerden Hüseyin (Taner) hocanın adından ileri geldiği söylenirdi.

Bu köprünün Sivas Caddesi'nin başında Şehir, tam karşısında Gazi İlköğretim Okulu yanındaki parkın yerinde ise İstanbul sinemaları vardı. Şehir Sineması önündeki meydan ile İstanbul sinemasının yanı Eskimalatya (Aşşağı Şeher) ve Orduzu otobüslerinin son durağıydı. Orduzu otobüsü geldiğinde insandan çok külek adı verilen sitil benzeri uzunca bakır kapta oluşan yoğurtlar indirilirdi. Yoğurtlar genellikle Akpınar’daki Çolak adıyla bilinen kişiye verilir, akşam ise boşu ve (Çolak’ın kârından sonraki) yoğurdun tam parası ödenirdi.

Bu meydanda aynı zamanda müşteri bekleyen payton (fayton) durağı da vardı. Büyük kavşakta benzin varilinden bozma bir sözde kapılı bir şemsiyeli trafik polisi noktası bulunurdu. Onun karşısında ise, yani yeşil alanın başlangıcında ise tuğladan yapılmış küçük bir kulübe bulunurdu. Burası ise bir Çarşı bekçisinin yeriydi.

O dönemlerde en iyi ve ünlü mekan İsmet Paşa parkıydı. Parkın üst bölümünde Vali Konağı yanında bir aile çay bahçesi vardı. Sahne programları ile ünlü. Adı Hürriyet Aile Çay Bahçesi'ydi. Şimdi bazı yerel yöneticiler bile o nedenle İsmet Paşa parkının adını Hürriyet Parkı olarak anarlar! Buranın bir ayağı engelli bekçisi vardı. Yeşil gözlü. Çiçeklere dokunanı uzaktan da olsa taş atarak kovardı.

İsmet Paşa parkının girişinde ise resimli kitapların okunması amacıyla kiralandığı, yerlere dizili kitaplar bulunurdu. Her kitabın okuma fiyatı 5 ile 10 kuruş arasında değişirdi. Teksas, Tommiks, Kinova, Kara Maske Vs.. En pahalısı ise Karaoğlan kitabıydı.. Çimenli ya da toprak zeminli yerlere oturarak okurduk onları…

Durağın karşı sırasında Kerim ve Nedim Alataş kardeşlerin kitapçı dükkanı bulunmaktaydı. Burada yaz günlerinde renkli kar ve buz parçacıklarını yemeyen yok gibiydi. Muhallebi üstüne kar yada buz parçası konur, kırmızı renkli tatlandırıcı ile tatlandırılırdı. Adına da Cicibici denilirdi.

Bir gözü kataraklı Padişah Macunu satan, 'Kurrabiye' diye kuru pasta satan, özellikle Ramazan aylarında 'Yassı Kadayıf' diye bağıran, kalburu kafasına koyup üzerini havlu ile örten satıcıları da unutmamak gerekir. En büyük zevkimiz bardaklarla ölçülendirilen davin,yemişen almak ve bunların çekirdeklerini davin atacağıyla birbirimize atmaktı. Bu arada Dondurmacı Abdo Dayı'yı anmadan geçmek olmaz. Gazi İlkokulu çıkışında yürüyen dondurma dükkanıyla konuşlanan Dondurmacı Abdo dayıyı arada bir kova içersinde haşlanmış nohut satar, tuzladıktan sonra bardağı cebimize boca ederdi. Sıcak tuzlu nohut cebimizi kirletmiş umurumuzda mıydı ki!..

Yeni sigaraya (salt özenti nedeniyle) yeni başladığımız dönemde, sigara içen büyüklerimizi takip eder, büyüğümüz sigarayı atınca, sağa sola bakar, iki ayağımızın arasına aldığımız ve adına izmarit ya da pöçük dediğimiz artık sigarayı alır iki-üç nefeste bitirirdik. Uzun süre sigarayı atmayan içinde “Pöçüğüne kadar içmesssssseeennnnnn…” der içimizden küfrederdik.

Bir de arabacı Abdullah Dayı vardı bu yöreden ayrılmayan. Bir gün camı olmayan yalnızca çerçevesi olan bir gözlükle görmüş ve gözlüğün camlarının olmadığını söyleyince şu yanıtı almıştım: “Çağam nede olsa faydası var!”

Burada bir de ciğer kebabcısı Albay vardı. Bembeyaz kıyafetiyle biyam (meyan şurubu) satan Neşeli Memmed! O neslin hala hafızalarındadır.

Ha bir de belespitçi (bisikletçi) Enver Usta vardı. Saatini 25 kuruşa bisiklet kiraladığımız günlerirden bir anımı anlatmak istiyorum. “Üç arkadaş bisiklet kiralayıp Kırkgöz köprüsünden geçip Korucuk’a gidiyordum , Sinan köyü yokuşunda hızla ilerlerken bir çukura düşmüş takla atmıştım. Kendi yaralarıma değil de bisikletin ön tekerinin eğildiğine ve direksiyonun kırılmasına üzülmüştüm. En az 20 kilometrelik yolun (ki Malatya’ya doğru hep rampadır) sırtıma alıp Bisikletçi Enver’in karşısında gece vakti Şehir Sineması önüne bırakmıştım.

Bir de Akpınar’da cüce boyacı dediğimiz boyu oldukça kısa olan ve ayakkabı boyayıp geçimini sağlayan biri vardı. Onun oğlu vardı Gotto Mino (geçenlerde vefat etmiş, Allah rahmet eylesin) lakaplı bir genç. Sanat okuluna gittiğimiz günlerde yağmurlu havalarda bile İsmet Paşa parkının okula yakın yerinde ateş yakar, et sucuğunu pişirir somun ekmek arasında yerken Derdalan şarabını da yudumlayıp dururdu. O sucuk ekmekten gençlere dağıtırdı.. O kadar da cömertti… (Her ne kadar içtiğinde kendine jiletle zarar verse de). Bir gece evlerine gider, kapıyı çalar. Babası, 'kim o?' diye seslenir. Bunun "Aç kapıyı baba Şaraplar İlahı Gotto Mino geldi.." sözleri bir dönem Malatya'da çok kullanılan bir söz olmuştu. Bu Gotto Mino, bir gün yine parkın yakınında demlenmektedir. Ağlamakta olan bir öğrenciyi farkeder. "Niye ağlıysın?" diye sorup, "Öğretmen sınıftan attı!" yanıtını alınca, çocuğun kolundan tutar Atatürk Ortaokulu'na (şimdiki Milli Eğitim Müdürlüğü) gider, çocuğun gösterdiği sınıfa girer ve öğretmene çıkışır: "Çocuğu niye kovalıysın. Benim gibi mi olsun!" der. Öğretmen donmuş, öğrenciler şaşkındır. Gotto Mino, çocuğu bırakıp çıkar. işte o Gotto Mino’yu unutmak mümkün mü?

Hüseyin Bey köprüsü yakınında develeme (topaç) satan Eskimalatyalı Mamoş'u ve Kışla caddesini sabahtan akşama kadar turlayan , arada bir ağaç gölgesinde uyuklayan o caddedeki esnafların verdikleriyle karnını doyuran, askeri palto ve postal ile gezen Orduzulu Mamilo var ya, hani anasının ölümünü haber verenlere “Ben gelemem. Cenaze yerde kalmaz çabuk gidip gömün” diyen Mamilo. O da bence unutulmazlar arasında…

Bakkal İsmet dayıdan kaynana şekeri yemeyen var mıydı acaba .O zaman kaynana şekeri çocukların en sevdiği şekerlemeydi,zaten fazla da seçeneğimiz yoktu .Camında sürekli resimlerin asıldığı,hepimizin 23 Nisan, 19 Mayıs, Cumhuriyet.. bayramlarında çekilen resimleri aradığımız Cemal Usta'nın (Gülpınar) Foto Sümer'i, Bağdat kasabı Kasap Ali ,Darendeli yorgancı Haşim ve ustası, Malatya’nın en eski yorgancılarından Hacı Süleyman Efendiyi (Sözen), meşhur Orduzulu Bakkal Barbaros’u hatırlamadan geçemeyeceğiz..

Enteresan bir kişilikti Barbaros. Usturaya verilmiş kafası ,üzerine giydiği atleti (yaz günü genelde atletle gezerdi) paçaları çemirlenmiş (sıvanmış) bermuda kıvamında pantolonu ve tokyo terlikleriyle iş yapan, şairliği de bulunan Barbaros… Kendisi Tekel bayisiydi, dolayısıyla içkide satardı. Büyük bir buzdolabının arkasında da içenlere tek tek attırdığı olurdu fakat patırtı gürültü, kavga hiç görülmezdi, mesleğinin duayenlerindendi!..Hani bir gün dönemin valisi gelip tezgahta bulunan gazeteleri karıştırırken, bir maden suyu istemiş. O sırada karşıdaki Kent Oteli'nin bir çalışanı dükkana gelmiş, Vali'yi tanımış ve Barbaros'un kulağına "Bu adam Vali ha.." demiş. Barbaros, bir söyleyene, bir valiye bakıp, sonra "Yürü la.. Valinin ne işi var burda!" diye söylenmiş. Barbaros'un, çocuklarını ziyarete dışardan gelmiş biri zannettiği kişi ayrılırken, "Efendi, ben Valiyim. Seni çay içmeye beklerim." diye konuşunca, Barbaros'ta şafak atmış.. Neyse daha sonra ahbap olmuşlar.

Barbaros'un tükanının (dükkan) altında Tohma, Fırat ya da başkaca akarsularda tutulan tatlı su balıklarının satıldığı bir balıkçı vardı Deniz balıkları henüz şehrimize gelmediği için şabutlar, aynalı sazanlar satılırdı. Biraz ileride Güven kasabı Turgut Güven'in kasap tükanı vardı. Yanında TRT Malatya muhabirliği görevini de yapan Bahattin Erdem'in Yeni Haber Gazete ve Matbaası, onun yanında Haşim Türkmen'in Ufuk Gazetesi ve Ünal Matbaası, onun da karşısında Hüseyin Karataş’ın sahibi olduğu Gayret Gazete ve Matbaası, birkaç kerpiç bina aşağıda ise Lütfi Kaleli’nin sahibi olduğu Sebat Gazete ve Matbaası vardı. Yine orada Lütfü Toraman dayı ,gerçekten toraman gibi tükanın önünde oturur evde yaptırdığı turşuları satardı.

Arkın kitapevi sahibi Hasan Ramazan Arkın, Bisikletçi Enver’in yanında 'martavallarıyla ünlü' Berber Ziya'nın dükkanı...Gopuk Hacı'nın oğlu Memmet ve Murat kardeşler... Bakkal Ali İhsan'ın karşısında Harput lokantası... Şehir sinemasının önünde kova içersinde haşlanmış tuzlu nohut ... Muzaffer ve Yılmaz Güçlü kardeşler,hepimizin kalem,defter,silgi aldığımız belki haftada bir gün mutlaka uğradığımız kırtasiyeciydi. Gerçi en eski kırtasiyeci eski belediye binasının tam karşısındaki pasajda bulunan Öğüt kitap ve kırtasiyeciydi ama Güçlü’lerin kırtasiyeci dükkanı daha moderndi.. Onun yanında ise Kasap Nurettin'in Numune kasabını, İstanbul Pasajına giriş köşesindeki Gömlekçi Şerif Dayıyı,öbür köşedeki Berber Yusuf, Berber Ahmet, Berber Halis'in beraber çalıştığı berber tükanı -ki aynı zamanda babamın dolayısıyla da benim berberimdi Yusuf Soyak daha sonra Almanya ya gitti ve dükkan diğer iki ortağa kaldı.- Daha sonra çocukların çok korktuğu!! Berber Şükrü Kaya. Ki aynı zamanda sünnetçi olan Şükrü dayıyı da anmadan geçmeyelim .Yanında Pötürgeli Ali Usta ile Terzi Mustafa'nın ortak olduğu bir terzi tükanı,yanında devrin en büyük ve çeşidi bol manavlarından Pazarbaşı manavı gelmekteydi. Manav Necati, Nedim ve Hayati Pazarbaşı kardeşlere aitti, Hayati Pazarbaşı genç yaşta vefat ettiği için dükkanın en görünen yerine kocaman bir resmî asılmıştı.Sanki müşterileri o karşılar gibiydi.

Bitişiğinde İlhan Evin'e ait Foto Net adlı fotoğrafçı yanında Orduzulu Kenan Demirel'in anahtarcı tükanı, Terzi Hacı usta'nın Sezon Terzihanesi,Malatya'nın sayılı pastanelerinden biri olan aile pasta salonu, sahibini hatırlayamadığım açık ekmek fırını ve aynı sınıfta okuduğumuz Ferda Kutan'ın babası herkesin saygı duyduğu röntgen mütehassısı rahmetli Mehmet Kutan'ın ofisi. O dönem başka röntgenci var mıydı diye düşündüm ama bulamadım. Haşmet Ergün beyin sonradan inşaat malzemecisi olacak olan Haşmet Kitapevi. Haşmet abiyi de hep o vakarlı ve olgun duruşuyla hatırlarım. Sonra Tağhmazların Gadir'in mobilya imalathanesi. Tağhmazın Gadir'in oğlu Bekir'i çoğunuz hatırlarsınız yaşına göre genç irisi peltek peltek konuşmasıyla herkesin sevdiği bir çocuktu. Yanında Afaflar çıkmazının köşede Adıgüzel ve Hacı Çakı kardeşlerin meşhur Çakı kebap salonunda bizim neslin mutlaka birer kebap yemişliği ve epey bir beklemişliği vardır. Kadın terzisi ve tanbur üstadı Kanbur Hilmi'yi de anmadan geçmeyelim. Köşede Palulu İzzettin ve Ahmet Özdinç kardeşlerin manav dükkanı , üst katında Ermeni hemşehrilerimizden oğlu Nişan Boyacı'yla tanışmaktan gurur duyduğum dişçi Haydar Boyacı, yanında Hayati Erkuş’un şekerci dükkanı vardı. Şekercilik mesleği birkaç aile arasında bölüşülmüştü sanki. Bunlardan biri de Erkuş ailesi idi. Daha sonraki yıllarda, rahmetle andığım Şekerci Ahmet adıyla maruf Ahmet Işık da Sinan lokantasının olduğu yerde dükkan açacaktı.

Yine rahmetli Ali Ersu'nun tükanı, Orduzulu Mehmet Turgut ve oğlunun beraber çalıştırdığı saat tamir tükanı, Sözenler'in toptan bakkaliyesinin karşısında ise, Emirahmetoğlu garajı ve içinde Sait ve Vahap Özköse kardeşlerin motor yenileme atölyesi. Yine mazotla silinen ahşap zeminin havayla karışan muhteşem kokusuyla hatırladığım, üst katında terzilerin oturduğu altında her sözü kitap gibi olan Adıyamanlı Hacı’nın (Özyavuz) lokantası, Hasan Celal Güzel’in babası Kamil Güzel'in Massey Fergusson marka traktör satış mağazası, Çil Tahir'in parçacı tükanı, Ilıcakların lastikci tükanı. Karşıda Fırat Palas oteli, Aşçı Rıfat ustayla, ortağı Aşçı Mustafa (Hacıbaba- Saygı)'nın beraber çalıştırdığı meşhur Sinan lokantası ve üst katta hizmet veren otel. Turfanda Pasajı, pasajın içindeki meşhur Japon Pazarı ve Kilis Pazarı bir dönem Malatya'da çok kişinin okulda resim hocalığını yapmış Saadet Özgüngör‘ün eşi Mehmet Özgüngör'e ait Şifa Eczanesi…

Yakınında ise eski eczacılardan, dürüstlüğüyle nam salmış Mithat Barış’ın Barış eczanesi bulunurdu. Mithat amca ile ilgili çok sayıda anı var ama uygun olan birini anlatmak isterim. Bir gece yarısı Mithat Amca’nın kapısı çalar. Çizgili pijaması ile kapıya çıkan Mithat amcaya birkaç kişi “….Mithat amca falan ilaç sende vardır. Acil bize lazım” der. Mithat amca“Bakalım varsa veririz” der, müsaade isteyip üstünü giyer. Eczaneye gidildiğinde hep birlikte dolaplar incelenir ve sonunda Mithat amca “Yok gardaşım yok” der. Müşteriler “Senin bilmen lazımdı amca olup olmadığını… Niye yorulduk ki?” der. Mithat amca derin bir offf çeker ve “Oğlum olmadığını biliyordum. Yok deseydim bana küfredip 'Adam erinip (üşenip) eczaneye gelmedi' derdiniz. O küfürü yememek için geldim” demiş ve dürüstlüğünü göstermişti. ..

Caddenin yukarı istikametine doğru solda İnci Pavyon ile Çağlayan pavyon yan yana bulunurdu. En tanınmış sanatçıları ise Ali Acıburç (Kemancı) ve cümbüşü ile Bedri Karahan (Topal Bedo) idi. Hatta bir gece pavyonda kavga çıktığında Bedo'nun yanındakilere “Ula beni de kucaklayın ki iki tenede ben vuram” dediği, kavgaya karıştığı için kendisini sırtına alıp karakola götürmek isteyen Merkez Karakolu bekçisine “Beni diye karakola götürüysün?" diye sorduğunda aldığı ”Anama sögdün onun için” aldığında kızıp, “Ula ben garakolda gumserin (komiserin) anasına sögdüm, bir şey demedi de senin anan onunkinden acer mi (kıymetli mi)? “ diye çıkışması dillere düşmüştü.

Bir keresinde de "Yahu Bedri abi, türkünde 'Giderim Sıvas üstü, Antep yoluma düştü' diyorsun ya… Sivas nere Antep nere?!..” soruma “Ula senelerdir 'İlimon ektim taşa…' diye bir türküye ses çıkarmıyorsunuz da benim iki şehir yönüne mi karışıyorsunuz? Taşa limon ekilir mi diye sormadınız? Bırakın iki tane de plak Antep’te satak” diyerek bizi güldürmüş ve Malatya espri tarihine not düşmüştü.

Biraz aşağısında ise yani Akpınar ile Kışla caddesi köşesindeki Şirket Han bulunurdu. Han iki katlıydı. Üst katında Şapkacı Kirkor, Avadis gibi çoğu Ermeni zanaatkarlar bulunurdu. Meydanda ise kocaman aslanlı bir çeşme ve çevresinde kürsülerde çay içen çoğu emekliler bulunurdu. Çarşı girişinde ise Camcı Şeftalicioğlu, üst katındaki kahvehane de ise Karabağlar’ın işlettiği Kahvehane vardı. Arka bölümünde ise Ertaç Önal ağabeylere ait işyeri bulunurdu. Yani Cezmi Kartay caddesi tarafında. Efe garajının karşısında ise Öğretmen Kemal Abbas olayı ile ünlenmiş olan iki katlı Fırat Palas oteli vardı. Tam karşısında Kantar Palas oteli…

Evet geçmişe kısa bir yolculuk yaptık , Bu yazıda ismi geçenlerin çoğunluğu vefat etmiş durumda. Kalanların bazılarının ise işyerlerini çocukları çalıştırmakta.. Ne güzeldi Malatya, ne güzeldi diğer caddelerdeki gibi Kışla caddesi esnafları… Dayanışma, sevgi, saygı, ahde vefa..

Sayın Atilla Kantarcı’nın yazısını da internetten bulup okumanız dileğiyle…

________________________

FOTOĞRAFLAR: Tebrik  kartlarından 1960'ların Kışla Caddesi

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

39 yorum yapılmış

  • KADİR DURAK (5 ay önce)
    mükemmel ......
    0
    0
    Yanıtla
  • Yakup Temel (11 ay önce)
    Yazınızı çok beğendim.Lakin bir maruzatım var Orduzulu asker arkadaşım Muzaffer Ersuya uzun süreden beri ulaşmak istiyorum yardımcı olmanızı istirham ederim.
    0
    0
    Yanıtla
  • Bekir Sözen (3 yıl önce)
    Ben de Kışla Caddesi ile ilgili olarak başka bir yerde yazdığım bir yazıyı paylaşayım: "YORGANCI DÜKKANIMIZ 1960'lı ve 1970'li yıllarda Malatya Kışla Caddesi (şimdiki Atatürk Caddesi) Mezreli Çıkmazı'nda babam ve amcamın işlettiği yorgancı dükkanımız vardı. Dükkan yaklaşık olarak 20-25 metrekare büyüklüğünde olup tek katlı bir binada yer almaktaydı. Dükkanın arkasında iki bölümden oluşan depo/ardiye bulunmaktaydı. Burada pamuk atma makinası, pamuk çeşitleri ve diğer malzemeler bulundurulurdu. Aynı dükkanı şu anda yine Malatya'da Sinema Caddesinde amcamın oğlu Osman Sözen işletmektedir. Dükkanımızın adı ise biraz 'afilli' idi: 'PRENSES YORGAN DİKİMEVİ' O ZAMANKİ KOMŞULARIMIZ Dükkanın solunda köşede Halis Ustanın berber dükkanı, sağında ise Enver Ustanın motorsiklet ve bisiklet tamir dükkanı vardı. Karşıda bir köşede, İstanbul Pasajının girişinde mobilyacı Efrahim ile diğer köşede gömlekçi, tam karşımızda Numune Kasabı Nurettin Usta vardı. Bizim dükkanda su ve wc bulunduğundan komşularımız hem bu ihtiyaçlarını görmek ve hem de namazlarını kılmak için sık sık dükkanımıza gelirlerdi. Bu işlerini yaptıktan sonra bir süre oturup sohbet ederlerdi. Berber Halis Usta, Ahmet Usta, o zamanki kalfaları İlhan abi, kasap Nurettin Usta ve Kuaför Celal Usta dükkana namaz kılmak için hemen hemen her gün gelirlerdi. Bunlardan Celal Usta benimle sürekli latife ederdi. Ben o zamanlar 9-10 yaşlarındaydım. Celal Usta bana 'sizin işiniz kadın işi, dikiş ve yorganı kadınlar yapar' derdi. Ben de 'tam tersine esas sizin işiniz kadın işi, siz kadınların saçlarını yapıyorsunuz' derdim. Konuşmamız ve latifemiz hangi işin kadın işi olduğu konusunda tartışma ile devam ederdi. Burada paylaştığım resim 18.8.1967 tarihinde çekilmiş olup, soldan sağa babam Ömer Sözen, amcalarım Hasan ve Mehmet Sözen yer almaktadır. Dükkan yazları çok sıcaktı. Bu yüzden sabahtan akşama kadar tavanda yer alan vanilatör çalışırdı. Ambar kısmı ise kerpiç/ahşap karışımı duvarlara sahip olduğundan şaşırtıcı bir biçimde yazları oldukça serin olurdu. Zaman zaman içeride bir süre uzanıp yattığım olurdu. DÜKKANDA BULUNAN MALZEMELER VE YAPILAN İŞLER Yorgancılık mesleği artık yok olmak üzere olan geleneksel sanat dallarından biridir. Ortalama bir dükkanda dikiş makinası, pamuk atma makinası, düğme basma makinası, makas, iğne, çuvaldız, biz, saten yorgan modeli çizimi için pergel, tebeşir ve karton kalıplar bulunmaktadır/bulunmaktaydı. Goblen, hassa bezi, ham bez, 'paktaş', saten, etamin, jarse ve mermerşahi o zamanlardan hatırladığım kumaş çeşitleridir. Birkaç çeşitte pamuk bulunurdu. Bunlardan en adi olanı linter adlı bir pamuktu ve pamuk atma makinasında atıldığında çok aşırı miktarda toz olurdu. Yorganlarda iyi pamuk, divan örtüsü yastıklarında ise daha ucuz olan pamuklar kullanılırdı. O yıllarda en çok bir divan örtüsü ve üç yastıktan oluşan divan takımı, yorgan, yatak ve yastık yapılmaktaydı. Saten yorgan (modelli yorgan), basma yorgan ve bez yorganı, yorgan çeşitleri olarak anabiliriz. İşlerin çok olduğu dönemlerde çok çalışılır ancak az kazanılırdı. Sabahları dükkan 07:30 civarında açılır, yazları akşam saat dokuz buçuk ona kadar, kışları ise akşam yediye kadar çalışılırdı. Basit ancak huzurlu bir hayatımız vardı. Ben de ilk çocukluk yıllarından itibaren önce babamların dükkanında, daha sonra da diğer amcamın dükkanında çalışmış ve kalfalık seviyesine gelmiştim. Üniversite son sınıfa kadar da yaz tatillerinde çalışmaya devam ettim. Bu sayede harçlığımı çıkarmaya gayret ediyordum. Zaman zaman başka yorgancılara da parçabaşı yorgan dikiyordum. Abdullah Usta benim diktiğim yorganlardan birini satmamış. O zamanlar gelen kişilere ve müşterilerine 'bakın bu yorganı diken şimdi hakim oldu' diye söylediğini duyuyordum. 1970'li yıllardan hatırladığım başka bir görüntü ise Kurban Bayramı öncesinde satılan kurbanlıklarla ilgili. Bizim dükkan civarında ve Kışla Caddesinde koyunlar getirilir ve satılırdı. O zamanlar hiç kimse 'şehrin göbeğinde koyunun ne işi var' demiyordu. Bugün için çok şaşırtıcı bir durum. REŞİT DAYI Burada bir de 'Reşit Dayı'dan söz etmek istiyorum. Reşit Dayı o zaman 70-75 yaşlarında, gözleri hiç görmeyen ve hiç kimsesi olmayan bir ihtiyardı. Zaman zaman bizim dükkana gelir ve girişte sağda bulunan sandalyeye otururdu. Dükkanın arka taraflarında bulunan tek göz bir yerde kalmaktaydı. İçeride elektrik, su, banyo ve tuvalet yoktu. O yıllarda 65 yaşını doldurmuş olması nedeniyle kendisine aylık bağlanmıştı. Şu anda bu kanunun 1976 yılında çıktığını ve adının '65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun' olduğunu anlıyorum. Bazen rahmetli annem Reşit Dayıya benimle yemek gönderirdi. Bazen de Reşit Dayının dükkana geldiğinde parasını vererek benden yoğurt ekmek vs. almamı istediğini hatırlıyorum. Daha sonraki yıllarda kaldığı yerde vefat ettiğini ve cesedinin ancak günler sonra bulunarak defnedildiğini öğrenmiştim. Allah herkese sağlıklı ve hayırlı hayat versin. Amin." BEKİR SÖZEN
    0
    0
    Yanıtla
  • Kadri Nail Bulut (4 yıl önce)
    Eczacı Mithat Barış Akrabamızdır,bende bir anıyı paylaşayım,anaannemiz reçeteyle göndermişti Mitat abi reçeteyi inceler 5 ilaçtan birini verir böyüg anana selam söyle bitenesi yeter der diğerlerinie gerek yok der vermezdi
    0
    0
    Yanıtla
  • Kadri Nail Bulut (4 yıl önce)
    Efe garajının yanında Arapgir oteli vardı altındaki dükkanlardan birinde babam ve dayılarımın (Hançerliler) işlettiği inan kale daha sonra erciyes ve harput turizm işletmeciliği vardı yandaki dükkandada şekerci tevfik vardı,ahmet'in kardeşi,Yukarıdada bülbül oğlu bakkaliyesi az altında fırıncı mustafa dayı ve ilerisinde demir gazozcusu vardı.
    0
    0
    Yanıtla
  • Burhan Göksu (6 yıl önce)
    Atilla Kantarcı'nın yazısındaki ifadeleri birebir almanız hoş olmamış ama yine de yazıyı kaleme aldığınız için minnettarım emeğinize sağlık Malatyamız güzel bir memleketmiş...
    0
    0
    Yanıtla
  • Ruşen Demirel (6 yıl önce)
    Bir hatırlatma da benden. Orduzulu anahtarcı kenan demirelin dükkanının üstünde bayan kuaförü berber celal ustanın dükkanı vardı. Yine yolun karşısında malatyanın en büyük berber dükkanı vardı. bol selamlar
    0
    0
    Yanıtla
  • Özkaya (6 yıl önce)
    Eczacı Mithat ve Topal Bedo hikâyeleri çok güldürdü, kaleminize, yüreğinize sağlık üstad. Devamını bekliyoruz.
    0
    0
    Yanıtla
  • Somun kafa (6 yıl önce)
    Zaman makinan olacak o günlere gidip geleceksin.
    0
    0
    Yanıtla
  • Bekir Sözen (6 yıl önce)
    Ne güzel anlatmış Raşit ağabeyim,çocukluğumuzun geçtiği 1965-1990 arası dükkanımız bulunan Kışla Caddesini.Kalemine yüreğine sağlık,eski günlere gittik.Atilla Kantarcı Kardeşim de çok güzel anlşatır o günlerin Malatyasını.Emeği geçenlere teşekkürler.Eskiden tanumadığımız birine bir şey sorarken ve söylerken söze GARDAŞ diye başlanırdı,bu bile Malatyalının ve Malatyanın güzelliğini anlatıyor.
    0
    0
    Yanıtla
  • Aspuzulu (6 yıl önce)
    Makalede bahsedilen Camcı Şeftalicioğlu rahmetli dedem Bekir Sami Şeftalicioğlu. Eczacı Mithat Barış da dedemin eniştesi. Bir hatıra da ben anlatayım. Bir gün babamın dayısı Hakim Hasan Bey ( Hacınebioğlu Hasan Özelçi ) hastalanır ve doktora gider.Doktor da 4 tane ilaç yazmıştır. Hasan Dayı ilaçları almak için akrabası olan eczacı Mithat'ın yanına gider. Mithat amca gözlüğü takar uzun uzun reçeteye bakar '' Allah Allah der '' .Hasan Dayı endişelenir ve ''durumum çok mu kötü Mithat'' der. Mithat Amcada '' ula Hasen ( Hasan'ın yerel dilde söylenişi ) bu ilaçları s..t...r et sen get 2 kilo ayva 1 kilo şeftali al ye hastalığın geçer'' der.Hasan Amca doktora gider Mithat Amcanın yaptığını anlatır doktor da Mithat Bey ne dediyse doğrudur der.Düşünün ilacı satsa para kazanacak ama o akrabasının doğal besin ile şifa kazanmasını istiyor. Mithat Amcanın en büyük özelliklerinden biri de zam gelen ilacı eski fiyattan zamsız satması. Asalet , dürüstlük ve kök-köcek böyle birşey.
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet Yaşar Çerçi (6 yıl önce)
    Sayın Raşit abimiz elinize sağlık. Çok teşekkürler bu güzel yazınız için. Hatıralarımızı tazelediniz. Hafızanızı tebrik ederim, Maşallah. Selam ve Saygılar.
    0
    0
    Yanıtla
  • siemens (6 yıl önce)
    Ellerinize sağlık açıkcası çok büyük emek vererek okurlara sundunuz.
    0
    0
    Yanıtla
  • BAKA44 (6 yıl önce)
    Allah razi olsun..yaziyi yazan ve yayinlayanlardan
    0
    0
    Yanıtla
  • ahmet gül (6 yıl önce)
    Bu kadar güzel anlatılır Kışla Caddesi.Mustafa dayının fırınının ekmelerini unutmakmak mümkün değil.Atatürk Orta okulundan çıkınca hergün bir ekmek alır yavan yiyerek eve giderdik akadaşlarla .Birde zor hatırladığım ahşap la dekore edilmiş beyoğlu kahvehanesi vardı .harika bir yerdi .Ayrıca tuğla satış yazıhaneleri vardı caddede.Şunuda beliryeyim Şirket Han yıkılmamalıydı restore edilmeliydi harika bir eserdi.aynı şekilde Söğütlü camii ve istanbul sineması korunmalıydı.söğütlu caminin avlusu ve o güzel taştan yapılış minaresinin zerafeti vardı.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Kesinlikle Ahmet bey, Şirket Han, Söğütlü Camii, İstanbul Sineması, Eski Tekke Camii, Eski Saray Camii. Bu yapılar Malatya'ya kimlik ve ruh katan yapılardı. 2012'de yıkılan Kernek Aile Göl Gazinosu da. Hepsi korunmalıydı. Çocukluğumda 80'li yılların başlarında Malatya'nın hemen hemen her sokağında avlulu kerpiç evler vardı. Ana caddeler değilse bile ara sokaklar eski tip büyük taşlarla döşeliydi. O taşlar kimbilir ne kadar değerliydi. O günlerin Malatyası korunmalıydı. Youtube'da Orta Avrupa'nın neredeyse ortaçağdaki hallerini muhafaza eden kentlerinin görüntülerini izlerken Malatya'ya içim acıyor. Modernite, kalkınmacılık şehirlerimize bu kadar yıkıcı bir şekilde gelmemeliydi.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Yılmaz Yüce (6 yıl önce)
    Sayın Raşit Kısacık'ın eline sağlık; güzel anlatmış. Aynı insani duyarlılıkla Malatyalı yazar Necati Güngör, "Annem Babam Malatya" adlı kitabında "mazi"de kalan Malatya'yı o kadar etkileyici anlatıyor ki okurken hüznü, sevinci, öfkeyi birkaç saniye arayla yaşayabiliyorsunuz. 2005'te yayımlanmıştı kitap; dilerim hâlâ satılıyordur.
    0
    0
    Yanıtla
  • RAŞİT Kısacık (6 yıl önce)Yılmaz Yüce isimli kullanıcı yorumuna
    1960'ların Malatya'sı yazısında Yılmaz Yüce kardeşim ise, benim Necati Güngör ağabeyin "Anam babam Malatya" kitabında benzeri yazıların olduğunu belirtip , bu kitabı okumamı salık vermiş. Doğrudur okumadım. Okumayı da çok isterdim. Kendileri benim "MALATYANIN YÖRESEL TARİHİ" kitabımı okumamış. oysa dediği konular orada daha kapsamlı var. ilgisine çok teşekkür ederim. Saygılar
    0
    0
    Yanıtla
  • Merhaba Raşit Ağabey'im; size kitap önerisinde bulunmak haddim değil! Yalnızca Necati Güngör'ün de böyle bir yapıtı olduğunu sayfanın takipçilerine, yazının okuyucularına belirtmekti. Sizin sözünü ettiğiniz kitabınızı okumadım, ilk işim okumak olacak. Dilerim anlaşılmışımdır. Saygılarımla...
    0
    0
    Yanıtla
  • Turgut ÖZMÜŞ (6 yıl önce)
    Üstadım geçmişi çok güzel anlatmışsınız,Yüreğinize ve emeğinize sağlık .
    0
    0
    Yanıtla
  • ruşen demirel (6 yıl önce)
    orduzulu anahtarcı kenan demirelin oglu ruşen demirelim ogluyum.cocukluğum kışla caddesinde geçti.bu kadar güzel anlatım olmaz.ellerinize sağlık.
    0
    0
    Yanıtla
  • mustafa (6 yıl önce)
    RAŞİT KISACIK BEYEFENDİ, YÜREĞİNE SAĞLIK, ÖMRÜNE BEREKET. 1960 KIŞLA CADDESİ VE İNSANLARI ÇOK GÜZEL ANLATILMIŞ. KIŞLA CADDESİNİ; 1968 YILINDA SÜMER MAĞAZASINDA KISA PANTOLON, KISA KOLLU GÖMLEK VE İSKARPİN GİYDİĞİMDE, CADDENİN NE KADAR CANLI VE RENKLİ OLDUĞUNU ÇOCUK HALİMLE FARK ETMİŞTİM. 1970 LERDE SİNAN HOTEL'DE ÇALIŞIP, KIŞLA CADDESİNDE MEVCUT TİCARET LİSESİNDE OKUMUŞTUM. İLK OKUL DÖNEMLERİNDE, TİCARET LİSESİ KARŞISINDA BULUNAN İSTANBUL SİNEMASINDA TİYATRO VE SİNEMA İZLEMİŞTİM. KIŞLA CADDESİNİN SİVAS YOLU GİRİŞİNDE Kİ ŞEHİR SİNEMASINI HİÇ HATIRLAMIYORUM. İSMİNİ DUYMUŞTUM AMA SİNEMAYI HİÇ GÖRMEDİM.
    0
    0
    Yanıtla
  • yavuz44 (6 yıl önce)
    meğer kendi şehrimiz hakkında bilmediğimiz ne çok şey varmış
    0
    0
    Yanıtla
  • fatih (6 yıl önce)
    Raşit abi ellerinize saglik.. tarihimize yaptirdiginiz yolculuk için....geçmişi mutlaka gelecek nesillere aktarmak gerekiyor..Ancak Şirket hana ayri bir sayfa açmak gerekiyor...Avukat G9kalp Firat, Asim Solmaz, yakincilarin důkkani, ůst katta rahmetli terzi Aliseydi Kılınç, Haygaz Makasci, Aliriza ve kemal usta, ugur usta.....bu şahsiyetleri de unutmamak gerekir.Ah şirket han...keşke yikilmayip aslina uygun restore edilebilseydi...özel idare iş merkezi yaptilar...25 yil sonra yeniden yikildi...tekrar tarihe yaptirdiginiz yolculuk için teşekkürler....
    0
    0
    Yanıtla
  • MALATYALIYIM (6 yıl önce)fatih isimli kullanıcı yorumuna
    Çay ocağını işleten palanın çayı muhteşemdi. Babamın çalıştığı merkez eczanesinden oraya gidip çay söylediğimi hatırlıyorum. Birde eczanenin yan tarafında tek sıra bekleyen hamallar vardı.
    0
    0
    Yanıtla
  • Murat Yürekli (6 yıl önce)
    Raşit Abi, Her ne kadar seninle kesişmese de Çocukluğum ya da gençliğimin bir kısmı, (Sonraki süreç hariç:))) bu yazıyla kesişmiş kadar oldu. Diline yüreğine, kalemine sağlık. Bir kısmını çocukluğumdan hatırladığım, bir kısmı ben daha doğmadan senin gençlik zamanlarına denk gelen ama zihnimde tazeliğini koruyan harika bir GEÇMİŞ ZAMAN MALATYA sunumu yapmışsın. Allah sana sağlıklı uzun ömürler versin.
    0
    0
    Yanıtla
  • M.Levent Kılıçaslan (6 yıl önce)
    Raşit bey ,Geçmişe yaptığınız kısa yolculuk anılarımızı tazeledi.Çok teşekkür ederim.Selamlarımla.Levent Kılıçaslan
    0
    0
    Yanıtla
  • Ali (6 yıl önce)
    Avrupaya gittiginizde kaldirim taslarinin bile ilk yapildigi gibi oldugunu gorursunuz bin yillik binalar kiliseler hala ayakta ...bir de bize bakin yap boz...sehir kimligi yok ..ne modern sehir ne alaturka ...
    0
    0
    Yanıtla
  • Ali bayram (6 yıl önce)
    KIŞLA CADDESİ Karşı sırayı anlatmaya İstanbul sinemasının sinema caddesi tarafından kalkan Eski Malatya ve Orduzu otobüs ve dolmuşlarından ve sıralanarak müşteri bekleyen Payton (Fayton)durağından başlayalım. Durağın karşı sırasında Kerim ve Nedim Alataş kardeşlerin kitapçı dükkanı bulunmaktaydı.Burada yaz günlerinde dondurma diye renkli kar ve buz parçacıklarını yemeyen yok gibiydi ,kışın geldiğini de alıç satışının başlamasıyla anlardık. En büyük zevkimiz bardaklarla ölçülendirilen ,davin,yemişen almak ve bunların çekirdeklerini davin atacağıyla birbirimize atmaktı.Bu arada dondurmacı Abdo dayıyı anmadan geçmek olmaz,Gazi ilkokulu çıkışında yürüyen dondurma dükkanıyla konuşlanan Dondurmacı Abdo ,mis gibi kokan ciğer kavurmasıyla Albay,Bembeyaz kıyafetiyle biyam (meyan şurubu) satan Neşeli Memmed! O neslin hala hafızalarındadır.Ha birde bisikletçileri ,bisikletçi Enver ustayı ve 25 kuruşa bisiklet kiraladığımız günleri hatırlayalım ,motosikletiyle şehirde tur atan Gotto Mino yu develeme (topaç) satan EskiMalatya'lı Mamoşu da unutmayalım. Tekrar caddeye dönelim,Bakkal İsmet dayıdan kaynana şekeri yemeyen varmıydı acaba .O zaman kaynana şekeri çocukların en sevdiği şekerlemeydi,zaten fazlada seçeneğimiz yoktu .Camında sürekli resimlerin asıldığı,hepimizin yirmiüç Nisan,19 Mayıs vb bayramlarında çekilen resimleri aradığımız ,Foto Cemal 'ın Foto Sümer'i,Bağdat kasabı Kasap Ali ,Darendeli yorgancı Haşim ve meşhur Barbaros.Enteresan bir kişilikti Barbaros,usturaya verilmiş kafası ,üzerine giydiği atleti (yaz günü genelde atletle gezerdi)paçaları çemirlenmiş bermuda kıvamında pantolonu,ve tokyo! terlikleriyle hala gözümün önündedir.Şimdiki tabirle tekel bayisiydi,içki satardı ,büyük bir buzdolabı vardı onun arkasında da içenlere tek tek attırdığı olurdu fakat patırtı gürültü,kavga hiç görülmezdi,mesleğinin duayenlerindendi!... Barbaros 'un tükanının altında büyük büyük tatlı su balıklarının satıldığı bir balıkçı vardı .Deniz balıkları henüz şehrimize gelmediği için şabutlar ,aynalı sazanlar satılırdı.Biraz ileride Güven kasabı rahmetli Turgut abinin ,Turgut Güven'in kasap tükanı vardı.Her zaman sevecen ve güleryüzlüydü ,mekanı cennet olsun.Daha sonra Hürriyet gazetesi Malatya muhabirliği görevinide yapan Bahattin Erdem'in Gayret matbaası vardı aynı zamanda tek sayfalık birde gazete çıkarırdı.Yanında yine Haşim beyin Ufuk matbaası vardı ,bunlarda Ufuk gazetesi çıkarırlardı.Lütfü Toraman ,Lütfü dayı ,gerçekten toraman gibi tükanın önünde oturur evde yaptırdığı turşuları satardı. Arkın kitapevi Hasan Arkın,Evin kitapevi Muzaffer ve Yılmaz Güçlü kardeşler,hepimizin kalem,defter,silgi aldığımız belki haftada bir gün mutlaka uğradığımız mekanlardı,kasap Nurettin'in Numune kasabını İstanbul pasajına giriş köşesindeki gömlekçi Şerif Dayıyı,öbür köşedeki berber Yusuf,berber Ahmet,berber Halis'in beraber çalıştığı berber tükanını ki aynı zamanda babamın dolayısıyla da benim berberimdi Yusuf Soyak daha sonra Almanya ya gitti ve dükkan diğer iki ortağa kaldı.,Daha sonra çocukların çok korktuğu!! berber Şükrü Kaya ki aynı zamanda sünnetçi de olan Şükrü dayıyı da anmadan geçmeyelim .Yanında Pötürgeli Ali usta ile Terzi Mustafa'nın ortak olduğu bir terzi tükanı ,yanında devrin en büyük ve çeşidi bol manavlarından Pazarbaşı manavı gelmekteydi.Manav Necati,Nedim,ve Hayati Pazarbaşı kardeşlere aitti,Hayati Pazarbaşı genç yaşta vefat ettiği için dükkanın en görünen yerine kocaman bir resmî asılmıştı.Sanki müşterileri o karşılar gibiydi. Bitişiğinde İlhan Evin'e ait Foto Net adlı fotoğrafçı yanında Orduzulu Kenan Demirel'in anahtarcı tükanı ,terzi Hacı usta'nın Sezon terzihanesi,Malatya'nın sayılı pastanelerinden biri olan Aile pasta salonu,sahibini hatırlayamadığım açık ekmek fırını ve aynı sınıfta okuduğumuz Ferda Kutan'ın babası herkesin saygı duyduğu röntgen mütehassısı rahmetli Mehmet Kutan'ın ofisi , o dönem başka röntgenci varmıydı diye düşündüm ama bulamadım ,Haşmet Ergün beyin sonradan inşaat malzemecisi olacak olan Haşmet kitapevi .Haşmet abiyi de hep o vakarlı ve olgun duruşuyla hatırlarım.Taghmazların Gadir'in mobilya imalathanesi ,Taghmazın Gadirin oğlu Bekir'i çoğunuz hatırlarsınız ,yaşına göre genç irisi ,peltek peltek konuşmasıyla herkesin sevdiği bir çocuktu. Yanında afaflar çıghmazının köşede Muhtar Aliihsan Karaduman'ın tekel bayi ve sonra da afaflar cegeti (sokağı).Aradaki ,Adıgüzel ve HACI Çakı kardeşlerin Çakı kebap salonunda bizim neslin mutlaka birer kebap yemişliği ve epey bir beklemişliği vardır .Kadın terzisi Kanbur Hilmi yi de anmadan geçmeyelim.Terzi Hilmi bey çokta güzel ud çalardı.Köşede Palolu İzzettin ve Ahmet Özdinç kardeşlerin manav dükkanı , üst katında tebaa-Sadık'a yani Ermeni dostlarımızdan oğlu Nişan Boyacıyla tanışmaktan gurur duyduğum ,dişçi Haydar Boyacı,yanında Hayati Erkuşun şekerci dükkanı vardı ,şekercilik mesleği birkaç aile arasında bölüşülmüştü sanki,bunlardan biride Erkuş ailesi idi ,daha sonraki yıllarda rahmetle andığım Şekerci Ahmet adıyla maruf Ahmet Erkuş 'da Sinan lokantasının olduğu yerde dükkan açacaktı.Daha sonra rahmetli Ali Ersu'nun rulmancı tükanı,Orduzulu Mehmet Turgut ve oğlunun beraber çalıştırdığı saat tamirci tükanı ,Sözenler'in toptan bakkaliye tükanı,Emirahmetoğlu garajı ve içinde Sait Usta ve Vahap Özköse kardeşlerin motor yenileme atelyesi ,daha önceki yazılarımda anlattığım ,o mazotla silinen ahşabın havayla karışan muhteşem kokusuyla hatırladığım üst katında terzilerin oturduğu altında her sözü kitap gibi olan Adıyamanlı Hacı Özyavuz'un lokantası,Hasan Celal Güzel beyin babası Kamil Güzel'in Massey Fergusson marka traktör satış mağazası,Çil Tahir'in parçacı tükanı , Ilıcakların lastik tükanı,Fırat palas oteli,Aşçı Rıfat ustayla ,ortağı aşçı Mustafa(Hacıbaba) nın beraber çalıştırdığı Meşhur Sinan lokantası ve üst katta hizmet veren Otel Erhan abimin çalıştırdığı Malatyaspor klubü,oradaki dostluklar,pasajın içindeki meşhur Japon pazarı ve Kilis Pazar'ı bir dönem herkesin resim hocalığını yapmış Saadet Özgüngör hanımefendi'nin eşi Mehmet Özgüngör'e ait Şifa eczanesi.............. Evet geçmişe kısa bir yolculuk yaptık ,geçmişin ,geçmiş insanların anılması ve hatırlanması gerekliliğine inananlardanım.Tarih geçmişine sahip çıkmayan toplumların emperyalizmin kucağında nasıl oyuncak olduğunu ve yok olduğunu gösteren birçok örnekle doludur. Sürç-i lisan ettikse affola ;adını andıklarımızdan ölenlere rahmet ,kalanlara sağlıklı bir ömür diliyorum.
    0
    0
    Yanıtla
  • Ali Bayram Bey ağzınıza sağlık çok güzel anlatmışsınız. Yaşımız itibariyle Biz o günleri görmedik ama görmeden yaşamış kadar olduk sayenizde
    0
    0
    Yanıtla
  • Gazi karataş (5 yıl önce)Ali bayram isimli kullanıcı yorumuna
    Düzeltme; gayret gazete ve matbaası Bahattin Erdeme ait değildir, babam Hüseyin Karataş'a aittir....
    0
    0
    Yanıtla
  • Ali (6 yıl önce)
    Ellerinize ,emeğinize sağlık.Bir çok hatıralarımızın canlanmasını sağladınız.Bir eklemde ben yapayım.Tekke camisinin yanında somun ekmek fırıncısı Mustafa dayı vardı.Hala aldığım ekmeklerin kokusu burnumdadır.
    0
    0
    Yanıtla
  • Şafak (6 yıl önce)Ali isimli kullanıcı yorumuna
    Özellikle Ramazan ayında ekmek çıkacağı zaman kapısında elinde filelerle bekleyen 50 metre uzunluğunda bir insan kuyruğu oluşturdu.
    0
    0
    Yanıtla
  • ÖMER (6 yıl önce)
    Ağzına sağlık Raşit abi.
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet koşar (6 yıl önce)
    Süper bir yazı sitenin bu tür yazıları duayen oldu devamının gelmesi beklentisiyle
    0
    0
    Yanıtla
  • Şafak (6 yıl önce)
    Olur ya bu yazıyı okuyanların veya esnafın aklına şöyle bir soru gelebilir. Bir elli yıl sonra böyle bir yazı daha kaleme alınır mı? Hemen cevaplayayım. Asla. Çünkü bugün esnaflık mesleği eskisi kadar uzun ömürlü olmuyor, esnaf kısa zamanda nasıl köşeyi dönerim derdine düşmüş. Çünkü esnaflar kendi aralarında bir aile gibi olamıyorlar. Çünkü esnafla müşteri arasında güven yok. Çünkü esnafın derdiyle dertlenecek yönetimler yok. Çünkü, çünkü..... Hülasa her şey önce menfaatlere dayanmış, insani değerler ise çok arka planda hem de çok...
    0
    0
    Yanıtla
  • Mahir (6 yıl önce)
    Çocukluğuma döndüm bir ara, çoğu şeyi bende hatırlıyorum kaleminize sağlık Raşit abi,selam ve hürmetler
    0
    0
    Yanıtla
  • Nezir Kızılkaya (6 yıl önce)
    Saygı duyulması gereken inanılmaz bir hafıza. Tam bir gazeteci gözlemi ile yazılmış, unuttuğum birçok güzelliği bana yeniden hatırlatan arşivlik bir yazı. Sayın Raşit Kısacik'ın kalemi ile hala Malatya'ya hizmet ediyor olması büyük lütuf.
    0
    0
    Yanıtla
  • Şafak (6 yıl önce)
    Elinize sağlık. Geçmişe götürdünüz bizleri. Bugün esnafın asıl probleminin ne olduğunu son yarım satırda özetlemişsiniz. "Dayanışma, sevgi, saygı, ahde vefa" . Bugün esnaf yaşadığı sıkıntılar için suçu hiç bir yerde aramasın, aynaya baksın yeter. O yıllardan bugüne değişen sadece zaman ve teknoloji. Değişmemesi gereken insanı değerler bu zaman ve teknolojiye ayak uydurunca bugün esnafın yaşadığı sıkıntılar kaçınılmaz oldu. Raşit bey hazır kalemi elinize almışken bu "Dayanışma, sevgi, saygı ve ahde vefa" konusunda yaşadığınız veya şahit olduklarınızı yazarsanız bugün esnaflık yapan kardeşlerimize ışık tutmuş olursunuz. Bence asıl üzerinde durulması gereken ve özlemle andığımız mevzu bu.
    0
    0
    Yanıtla

Raşit Kısacık yazıları