SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Çağdaş Hikayeciliğin Köşe Taşı Sait Faik

0
Güncellendi - 2021-05-11 02:58:38
Çağdaş Hikayeciliğin Köşe Taşı Sait Faik
A- A+ PAYLAŞ

"Son Kuşlar", "Semaver", "Sarnıç", "Şahmerdan", "Kumpanya" ve "Mahalle Kahvesi"nin arasında bulunduğu pek çok eseriyle hafızalarda yer bulan yazar, kaleme aldığı hikayeleriyle çağdaş hikayeciliğinin köşe taşı olarak anılıyor.

Modern Türk hikayesinin önde gelen isimlerinden şair, öykü ve roman yazarı Sait Faik Abasıyanık'ın vefatının üzerinden 67 yıl geçti.

Hikayeleri birçok dergi ve gazetede çıkan usta yazar, Mehmet Faik Bey ile Makbule Hanım'ın oğlu olarak 23 Kasım 1906'da Sakarya'da doğdu.

Türk edebiyatının köşe taşı olarak da anılan Abasıyanık, ilköğrenimini yabancı dilde eğitim veren Rehber-i Terakki okulunda tamamladı.

Adapazarı Lisesi'nde okurken ilk şiirini kaleme alan Abasıyanık, 1924'te İstanbul'a taşındıktan sonra eğitim hayatına İstanbul Erkek Lisesi ve daha sonra Bursa Lisesi'nde devam etti.

Hocası Mümtaz Bey'in teşvikleriyle edebiyata ilgi duymaya başladı

Sait Faik, Bursa Lisesi'nde yazdığı "Zemberekli Saat" ve "Uçurtmalar" adlı ilk hikayeleri ve ilk şiir denemelerinin ardından edebiyat hocası Mümtaz Bey'in teşvikleriyle edebiyata ilgi duymaya başladı.

"Hamal" isimli şiirini ve ilk öyküsü "İpekli Mendil"i gençlik yıllarında kaleme alan Abasıyanık'ın "Uçurtmalar" adlı hikayesi, 9 Aralık 1929'da Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayınlandı.

Liseyi bitirince Edebiyat Fakültesi Türkoloji (Darülfünun) Bölümü'ne kaydını yaptıran Abasıyanık, Türkoloji'yi güzel yazı yazmanın inceliklerini öğreten bir edebiyat okulu sandı. Fakat bölümünü daha çok dil ve edebiyat sahasında ilmi incelemelerle meşgul olduğunu görünce farklı ufuklar aramaya çıktı.

Sait Faik Abasıyanık, bu dönemde sanat ve edebiyat çevreleriyle tanışmaya başladı. Bu tarihlerde oturdukları ev, fakülte ve Şehzadebaşı kıraathaneleri aynı semtte olduğu için Sait Faik zaman zaman derslere gitse de Şehzadebaşı kıraathaneleri, özelikle o günün genç yazarlarının buluştuğu Halk kıraathanesi onun en çok görüldüğü yerlerdendi.

Öykülerle ün kazanan usta edebiyatçı, 1931'de babasının isteğiyle İsviçre'nin Lozan şehrine ekonomi eğitimi almaya gitti.
 Daha sonra buradan Fransa'ya geçerek Grenoble Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde eğitimine devam eden yazar, 1934'te okulu yarıda bırakarak İstanbul'a döndü.

Babasının tavsiyesi üzerine ticaret yapmayı deneyen ama başarılı olamayan Abasıyanık, kısa bir süre Halıcıoğlu Ermeni Yetim Okulunda Türkçe dersleri verdi.

Dergilerde yayınlanan öyküleriyle ilgi gördü

Abasıyanık'ın 1934-1940 arasında "Varlık", "Ağaç", "Servet-i Fünun", "Uyanış", "Ses", "Yeni Ses", "Yaprak", "Yenilik" dergilerinde yayınlanan öyküleri ilgi gördü.

Yazarın maliyetini babasının karşılamasıyla yayımlanan ilk kitabı "Semaver", Remzi Kitabevi tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

Abasıyanık, yazmayla arasındaki ilişkinin ipuçlarını "Haritada Bir Nokta" öyküsünde şu sözlerle aktardı:

"Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında, sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye. Kalem, kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım."

İlk kez 1937'de "Kurun"da ve ardından 1940'ta "Varlık"ta yayımlanan "Çelme" öyküsü nedeniyle Askeri Mahkemede yargılanan ve beraat eden Abasıyanık'ın babası 1938'de hayatını kaybetti. Bunun üzerine kışları Şişli'deki evde, yazları ise Burgazada'da annesiyle birlikte yaşamaya başlayan edebiyatçının "Sarnıç" kitabı 1939'da, "Şahmerdan" kitabı 1940'ta Çığır Kitabevi tarafından yayımlandı.

Hikaye ve yazıları "Milliyet", "Kurun", "Vakit" gazeteleri ile "Varlık", "Ağaç", "Büyük Doğu", "Yücel", "Yeni Mecmua", "Servet-i Fünun", "İnkılapçı Gençlik", "Yürüyüş" ve "Yedigün" dergilerinde yer buldu.

Muhabirlik yıllarında 28 mahkeme röportajı yaptı

Abasıyanık, Varlık Yayınları tarafından 1956'da "Mahkeme Kapısı" ismiyle kitaplaştırılan eserine kaynak olacak 28 mahkeme röportajını, "Haber-Akşam Postası" gazetesi için yaptığı mahkeme muhabirliği sırasında gerçekleştirdi.

Düzensiz hayatı ve alkol düşkünlüğü yüzünden 1945'te rahatsızlanan Abasıyanık'a, 1948'de kesin siroz teşhisi konuldu ve 1951'de tedavi için Paris'e gitti.

Sait Faik, 1953 yılında henüz sağ iken ABD'de bulunan uluslararası Mark Twain Derneği onur üyeliğine seçildi. Bu ilgiyi kendisine değil, Türk hikayeciliğine bağlayan usta edebiyatçı, özgür düşüncesini öykülerine yansıtmakla beraber Tanzimat'tan beri süregelen giriş, gelişme, düğüm noktası ve sonuç çerçeveli öykü yapısını başka bir mecraya taşıdı.

Acemice yazılmış zannedilen öyküleri, Cumhuriyet dönemi klasik öykü geleneğini yıkarak, Türk öykücülük sanatında bir devrim olarak değerlendirildi.

Abasıyanık ile röportaj yapan Yaşar Kemal, bu söyleşide kendisiyle ilgili şunları anlatmıştı:

"Akşamüstleri Tünel'den Taksim'e doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli ama müthiş kederli-yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez. Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız. Bu adam hikayeci Sait Faik'tir."

Usta edebiyatçı, 5 Mayıs 1954'te bir krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. Yemek borusu kanamasıyla başlayan ve kan kaybı nedeniyle komaya giren usta yazar, 11 Mayıs 1954'te hayatını kaybetti. Abasıyanık, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Annesi, oğlunun vefatından sonra 8 Kasım 1954'te hazırladığı vasiyetinde mal varlıklarının çoğunu ve yazarın eserlerinin telif haklarını, Sait Faik Abasıyanık Müzesi yapılması koşuluyla Burgazada'daki köşkün, Darüşşafaka Cemiyeti'ne bırakılmasını istedi. Makbule hanım ayrıca oğlunun adına her yıl bir hikaye armağanı verilmesini şart koştu.

Vasiyetin 1964'ten intikal ettiği Darüşşafaka Cemiyeti, 22 Ağustos 1959'da Sait Faik Abasıyanık Müzesi olarak açılan evin bakım ve onarımını üstlendi.

İstanbul, AA

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız