SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Eskiye Dönmek İstemiyoruz"

0
Güncellendi - 2019-11-07 01:03:28
A- A+ PAYLAŞ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Halk TV'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

"Türkiye ekonomisinde enflasyon sorunu var. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) açıkladığı rakamlar ortada. İnsanlar devlet organları tarafından açıklanan rakamlara inanmıyorlar. Bunu nasıl açıklarsınız?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, liyakatin yok edildiği durumlarda devletin yara alacağını, siyaset kurumunun ise güven kaybedeceğini öne savundu.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Merkez Bankası Başkanı sözümü dinlemedi, ben de görevden aldım." dediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Siz kalkıp da dünyaya 'Merkez Bankası bağımsızdırı' anlatamazsınız artık bitmiştir. Güven de bitmiştir orada. Bu lafı kullanmaması lazım. Zaten almaması gerekirken aldı." diye konuştu.

TÜİK'in enflasyonu yüzde 8,55 olarak duyururken, bürokrasinin farklı bir kanadının devlet için enflasyonu yüzde 22,58 olarak açıkladığını aktaran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Hangisi doğru? İkisi de aynı devletin farklı birimlerinin verdiği rakamlar. Birisi vatandaşa yansıyan şekliyle 'cezayı, vergileri yüzde 22,58 artıracağım' diyor. Öbür taraf 'emekliye zam vereceğim ama enflasyon yüzde 8, bunun üzerinden vereceğim' diyor. Bunu herkes biliyor aslında. O kadar hoyratça davrandılar, kamu kaynaklarını o kadar hoyratça harcadılar ki para bitti, yani deniz bitti. Şimdi emekli, memur, işçi, asgari ücretli 'kalkınmadan falan pay istemiyorum ama beni enflasyona karşı koruyun' diyecek. Bunu da kesiyorsunuz. Artık AK Parti iktidarı vatandaşa güven vermiyor."

Kılıçdaroğlu, Türkiye'de artan işsizlik rakamlarına dikkati çekerek, gençler arasındaki işsizliğin yüzde 27'lere yaklaştığını, üniversite bitirmiş, doktora yapmış gençlerin çalışacak alan bulamadığını ifade etti.

"Hükümetin maliye politikasını eski bir hesap uzmanı olarak nasıl görüyorsunuz?" sorusuna Kılıçdaroğlu, "Gelinen nokta bir felaket noktası. İktidar için denizin bittiği nokta. Bütün Cumhuriyet hükümetlerinin aldığı vergilerden çok daha fazlasını aldılar. 60 milyar dolar özelleştirme yaptılar. Arsaları, otelleri, Telekom'u vesaire sattılar, buralardan gelir elde ettiler. Artı Cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmasını yaptılar." yanıtını verdi.

Bunlar iyi bir planlamayla ve üretime dönük yatırımlara harcansaydı, Türkiye'nin bugün çok farklı bir yerde olacağına işaret eden Kılıçdaroğlu, bunun, devlette liyakat sisteminin bitirilmesi nedeniyle gerçekleştirilemediğini vurguladı.

"Sağlıklı ve tutarlı planlama gerekli"

Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı adında bir kurumun olduğunu ve Türkiye'nin geleceğini planladığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, iktidarın bu kurumu kapattığını, Türkiye'nin ilk kez kalkınma planı olmadan bir yılı yaşadığını dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, planlama ve üretime dönük teşvik olmadığı için bütün paraların inşaata gittiğine değinerek, "Bina bitti, herkes işsiz. Bina bitti, yapı paydos. Oraya gönderdik bütün paraları." ifadesini kullandı.

Türkiye'nin yönetilmediğini, bir kişinin iradesine teslim edildiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, tarlada da çiftçinin perişan vaziyette olduğunu, etin, nohutun, mercimeğin neredeyse her şeyin dışarıdan alındığını aktardı.

"Türkiye'nin bu kötü gidişine CHP'nin bir reçetesi var mı?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, sağlıklı, tutarlı, geleceğe dönük hedefleri olan bir planlama yapılması gerektiğine işaret etti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye geçen sene dışarıdan soğan getirirken, bu sene soğanların tarlada kaldığına dikkati çekerek, bunun sağlıklı planlama yapılmamasından kaynakladığının altını çizdi.

"Hepimiz güleriz değil mi"

Doğru planlamanın yapılabilmesi için devlette liyakatın önemli olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, "O işi bilen uzmanları getireceksiniz. Yoksa hayatında plan yapmamış, planın ne olduğunu bilmeyen bir kişiyi getirip başa oturtursanız o sistem yine çöker." şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanlığında bütün bu sürecin devre dışı bırakıldığını kaydeden Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"Dışişlerinde bir büyükelçi olmak kolay mıdır? Gidiyorsunuz zor bir sınava giriyorsunuz, iyi bir yabancı dil biliyorsunuz, dünyanın değişik ülkelerine gidiyorsunuz, büyükelçilerin yanında eğitim görüyorsunuz, bütün kademeleri geçiyorsunuz, belli bir yaşa geldikten sonra büyükelçi oluyorsunuz, sizi büyükelçi tayin ediyorlar ve siz gittiğiniz ülkede, kendi ülkenizi onurla, gururla temsil ediyorsunuz. Herkes diyor ki 'Evet, bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin büyükelçisidir.' Şimdi biz ne yaptık? Ayakkabı kutusunda rüşvet alan adamı, eski milletvekillerini büyükelçi tayin ettik. Bu devlet ayağa kalkar mı böyle? Kim saygı duyacak bu devlete? Şöyle düşünelim, dünyanın herhangi bir ülkesinde rüşvet alan bir kişiyi Türkiye'ye büyükelçi tayin ettiler. Hepimiz güleriz değil mi ve deriz ki 'Şu devlete bak ya rüşvet alanlar büyükelçi oluyor.' Rüşvetle yarın devletin sırlarını satmayacağını kim garanti edebilir?"

Büyük yatırımlara karşı olmadıklarını, sadece "Kaça mal oldu?" diye sorduklarını anımsatan Kılıçdaroğlu, bunun "ticari sır" diye yanıtlanmadığını söyledi.

"Denetimi olmayan devlet olabilir mi"

İstanbul Havalimanı'nın, şehir hastanelerinin, otoyolların kaça yapıldığını, bunlara ne kadar garanti verildiğini bilmediklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, "TBMM'de 600 milletvekili var, hiç kimse bilmiyor. Niçin bilmiyor? Ben, bunu bilmek zorundayım. Sayıştayın gerçek anlamda görev yapması lazım. TBMM adına denetim yapması lazım. Denetimi olmayan, hesap vermeyen bir devlet olabilir mi?" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, Tank Palet Fabrikasının verildiği firmanın getirdiği malın üzerine yüzde 12,5 kar koyarak satacağını belirterek, şunları kaydetti:

"Bu fabrika devletin fabrikası. İşçi, makineler devlete ait. Ben kendim üreteceğim yere 'Sen üret, ben sana kar vereceğim.' Ürünü de ben alıyorum. Niye ben kendim üretmiyorum? Ben, '50 milyon doları bulayım, vazgeçin' çağrısı yaptım. 50 milyon dolar hikaye. Fabrikanın değeri 20 milyar dolar. Avrupa'nın en büyük tank entegre tesisi. 20 milyar dolarlık fabrikayı siz Ethem Sancak'a 'al çalıştır' diye veriyorsunuz. Sancak kime veriyor? Katar ordusuna. Bunun adı kimse kusura bakmasın vatana ihanettir. Kızacaklar belki, devletin Tank Palet Fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çekmenin adı vatana ihanettir ve dünyada örneği yoktur. Bir askeri fabrikayı yabancı bir orduya peşkeş çeken dünyada ikinci bir devlet yoktur. Bunlar yaptılar. Ne için yaptılar bunu? Oradan gelir mi elde edilecek? Hayır."

"Eğer gensoru yetkisi olsaydı..."

Dolar endeksli ihalelerin olduğunu anımsatan Kemal Kılıçdaroğlu, "Dolarla ihale verilenler neden Türk lirasına dönüştürülmedi?" diye sordu.

Tank Palet Fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili ihalenin yapılmadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, şu bilgileri verdi:

"Eğer Meclisin gensoru yetkisi olsaydı, Milli Savunma Bakanı hakkında gensoru önergesi verilirdi ve hesabı sorulurdu ve Milli Savunma Bakanı Meclise gelip bu Tank Palet Fabrikasının nasıl bu hale geldiğini anlatmak zorunda olurdu. Bilmediğimiz şeyleri öğrenecektik o zaman ama şimdi yok bu. Kaldırdılar bunu. Siz, hata yapana, hatta rüşvet yiyene bile hesap soramıyorsunuz. Gidip adam cebine parayı doldurup 'rüşvet yedim' dese, Parlamentoda yapacağınız sadece bir araştırma önergesi vermek. O da reddedilirse zaten hiçbir şey olmuyor. Eskiden bir de sözlü soru vardı. Şimdi bunların hiçbirisi yok. Bir de 'Meclis, güçlü Meclis' diyorlar. Hangi güçlü Meclisten söz ediyorsunuz? 'Meclis daha güçlü hale gelecek' diye milleti kandırdılar, hangi güçlü hale geldi Meclis? 600 kişiye boşu boşuna para veriyorlar."

"İstanbul Boğazı'nın yetkisi İstanbul Büyükşehir Belediyesinden alınmak isteniyor. Bu yasa Meclis'e gelirse nasıl karşı çıkacaksınız?" sorusuna Kılıçdaroğlu, "Ben, o tür bir düzenlemenin geleceğini pek düşünmüyorum. Böyle bir hazırlıktan söz ediliyor ama bu kadar olmaz, Parlamentoya gelmez. Bir niyet olabilir. Boğaz'ın rantı çok yüksek onu gayet iyi biliyoruz. O rant için bazılarının ağzı sulanıyor onu da gayet iyi biliyoruz ama her şeye rağmen Parlamento ve CHP gerekli tepkiyi verir. O kadar kolay değil." yanıtını verdi.

"Yüzde 50'nin üzerinde memnuniyet var"

"Cumhur İttifakı'nın TBMM'de çoğunluğu var. Parlamentodan bir gecede geçebilir." sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Doğru, ne kadar engellesek de oluyor. AK Parti ile MHP ortak hareket ediyorlar. Ne kadar halı olursak olalım, onlar 'madem ki Erdoğan bunu istiyor' koşulsuz el kaldırıyorlar ve diyorlar ki 'Evet, bunun böyle olması lazım.' O şekliyle karar veriyorlar. Bu, özellikle 12 Eylül darbesinin getirdiği Siyasal Partiler Yasası'nın Parlamentonun ağırlıklı olarak siyasal liderlerin tutsağı haline gelmesine yol açmıştır. Yani lider ne derse milletvekili onun dışına çıkamıyor. İşte bir Sayın (Mustafa) Yeneroğlu vardı, arada bir doğru şeyler söylüyordu, partiden istifa ettirdiler. Parlamentodaki milletvekillerinin özgür iradelerini kullanmaları gerekiyor. Böyle bir ortam yok."

Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesi gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, "Biz, eskiye dönmek istemiyoruz. Eskisi zaten 12 Eylül darbe hukuku. Biz, darbe hukukundan arınmış, çağdaş, Batı ülkelerinde neyse aynı demokratik standartlara sahip olmak istiyoruz. Düşünce özgürlüğü olsun, Parlamentoda milletvekilleri özgürce düşüncelerini beyan etsinler. Bakanlar topluma hesap versin." dedi.

"Belediye başkanlarınızın performansını nasıl buluyorsunuz?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 50'nin üzerinde bir memnuniyetin olduğunu, gelecek süreçte bu oranın daha da yükseleceğini sözlerine ekledi.

Suriye'ye ilişkin soru üzerine bu konuda en başta yapılan hatanın Dışişleri Bakanlığının tümüyle devre dışı bırakılması olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, Suriye politikasının baştan yanlış olduğunu belirtti.

Dış politikanın bir ustalık işi olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, Suriye'nin konumu dolayısıyla önemine dikkati çekerek, "IŞİD terör örgütüyle mücadele etmediler. Şimdi diyor ki 'Efendim işte biz eşini de yakaladık'. Kardeşim senin Musul Başkonsolosluğunu işgal ettiler, 48 kişiyi aldılar, 101 gün o coğrafyada tuttular. Üstelik Musul Başkonsolosluğu senin toprağın. Hiçbir şey yapmadılar." ifadelerini kullandı.

Süleyman Şah Türbesi konusunda da eleştiride bulunan Kılıçdaroğlu, Suriye'de stratejik hatalar yapıldığını öne sürdü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bizi yalnız bıraktılar, bizi terkettiler." dediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Şu soruyu sordum; kim sana Suriye'ye girme telkininde bulundu? Ve kim seni yalnız bıraktı? Egemen güçlerin piyonu olursanız egemen güçler, ateşi kendileri değil maşa ile tutmak isterler. Eğer egemen güçlerin talebi üzerine Suriye'ye girdiysen, egemen güçlerin Suriye'deki maşasısın sen. Kayıp sadece sende var." diye konuştu.

"9 numaralı bizim gözlem noktamız şu anda Rusya'nın denetiminde"

Suriye'de en büyük zararı Türkiye'nin gördüğünü savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Siz devasa bir Dışişleri Bakanlığını tümüyle devre dışı bırakır ve kendiniz oturup da egemen güçlerin telkiniyle Suriye politikasını, onlar belirler ve sizi uygulayıcı konuma getirip sokarsa başınıza bu belalar gelir. Türkiye'nin Suriye'de başına gelecek belalar daha bitmedi. Daha İdlib var. İdlib'de bazı kaynaklara göre 20 bin bazı kaynaklara göre 30 bin cihatçı, IŞİD'çi hala orada. 9 numaralı bizim gözlem noktamız şu anda Rusya'nın denetiminde. Rusya olmasa belki orada çok daha farklı bir şey çıkacak. Bütün askerlere yiyeceği, içeceği falan Rusya'nın gözetiminde götürüyoruz oraya."

"Askerin başarısını siyaseten taşıyamadılar"

Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunduğu hatırlatılması ve Ankara ile Şam'ın aynı amaçlara sahip olmasına karşın neden iş birliği yapılmadığının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Barış Harekatı'na en büyük zararı veren kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Askerimiz, kahraman ordumuz gitti oraya belli bir başarı elde etti. Askerin başarısını siyaseten taşıyamadılar. Oradan iç politikaya bir şeyler devşirmeye çalıştılar ve bütün dünyada rezil oldular. Şimdi 'Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz.' diyorlar ama ülkenin en tepe noktasındaki koltuğu işgal eden zat diyor ki 'Biz oraya fetih için gidiyoruz.' diyor. Dünyaya nasıl anlatacaksınız?" şeklinde konuştu.

HDP'lilerin açıklamaları

Kılıçdaroğlu, HDP'li Pervin Buldan ve Selahattin Demirtaş'ın "Kürt halkını hafife almayın." şeklinde eleştirilerine ilişkin soru üzerine hiç kimsenin Kürt halkını ve Kürtleri hafife almadığını vurgulayarak, şunları söyledi:

"Şu gerçeği hiç kimsenin unutmaması lazım. Türkiye Cumhuriyeti terörden en büyük en büyük zararı gören ülkedir. 40- 45 yıldır yani hiçbir devlet, kendi sınırında, kendi topraklarının hemen yanında ve bir terör örgütünün yuvarlanmasını istemez. Bu da gayet doğaldır yani. Sadece bizim değil, evrensel hukukun da öngördüğü bir kuraldır. Eğer bu kurala uyuyacaksak kural budur. Biz Suriye'nin 'Gidin işgal edin, fethedin, işte şunu yapın.' böyle bir arayışımız yok. Böyle bir şey de söz konusu değil, Dolayısıyla olaya gerçekçi bir pencereden bakmak gerekiyor, Türkiye'nin güvenliği açısından bakmak gerekiyor, o çerçeveden bakıyoruz."

Orta Doğu'da yürütülen politikayı eleştiren Kılıçdaroğlu, yaşanan tabloyu tüm partilerin ve ülkenin görmesi gerektiğini ve bu tablodan Türkiye'nin demokratik yollarla kurtulması gerektiğini ifade etti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, ilk seçimde Millet İttifakı'nın kazanması durumunda bir rejim değişikliğine gidilip, gidilmeyeceğine ilişkin soru üzerine Türkiye'nin demokratik parlamenter sistem içerisinde güçlü bir kuvvetler ayrılığıyla yönetileceğini dile getirdi.

Tüm tarafların benimseyeceği bir anayasa yapmak istediklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Bir yönetmelik gibi değil, evrensel hukuk kurallarını barındıran, özgürlükçü güçlü bir kuvvetler ayrımı, hatta eğer ikna edebilirsek, medya da dördüncü güç olarak Anayasa'ya yazılabilir. Böylece medyanın da bağımsızlığını sağlamak zorundayız." dedi.

Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin geçmişte güzel işler yaptığını ancak partinin şu anda "buzdolabında" olduğunu savundu.

MHP'nin hükümete desteğine ilişkin bir soru üzerine Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Bahçeli destekliyor, ben gerçekten milliyetçi olan, gerçekten ülkesini, vatanını, bayrağını seven MHP'lilerin destek verdiğine inanmıyorum. Çünkü MHP'lilere de açıkça söyleyelim; eğer bir saray iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin silahlı kuvvetlerine ait bir fabrikayı götürüp Katar ordusuna peşkeş çekiyor ve benim bilmediğim, benden saklanan bütün bilgileri Katar ordusuna veriyorsa onu desteklemek vatana ihanettir. Hiçbir milliyetçinin de buna 'evet' diyeceğini düşünmüyorum. Birileri buna 'evet' diyorsa kimse kusura bakmasın, ben onun milliyetçiliğinden şüphelenirim. Milliyetçi falan değildir."

CHP ve İYİ Parti'ye yönelik eleştiriler

CHP ve İYİ Parti'nin, HDP ve terör örgütü PKK ile hareket etmekle suçlandığının anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "Siz bir siyasal partiyi PKK'lı diye suçlarsanız ona oy veren 6,5 milyon vatandaşı da PKK'lı diye suçlamış olursunuz? Bundan daha ağır bir suçlama olamaz. Bir ülkenin 6,5 milyon oy kullanan vatandaşını siz nasıl terör örgütünün mensubu diye suçlayacaksınız, insaf denen, ahlak denen bir şey var, demokrasi diye bir kavram var. Bu insanlar sandığa gitmiş oy vermişler." değerlendirmesinde bulundu.

Düşünceleri ne olursa olsun her vatandaşa saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Selahattin Demirtaş niye hapiste? Bir siyasetçiyi niye hapse atarsınız? 'Farklı düşünüyor' diye. İnsan 21. yüzyılda düşüncesinden dolayı hapse atılır mı? Farklı düşünüyor diye birini hapse atarsanız, bu yanlıştır, doğru değildir. Bırakılması lazım." diye konuştu.

Yargının bağımsız olmadığını, talimatla karar verdiğini öne süren Kılıçdaroğlu, son günlerde Anayasa Mahkemesinin evrensel hukukun gereği kararlar aldığını ancak alt mahkemelerin bunlara uymadığını söyledi. Türkiye tarihinde bu durumun ilk kez görüldüğüne işaret eden Kılıçdaroğlu, "Gücü, hukuktan almıyor, saraydan alıyor." ifadesini kullandı.

"Canımı acıtıyor"

Bazı belediye başkanlarının görevden alınmasına da değinen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gerçekten canımı acıtan bir şey var. Bunları, üç belediye başkanını alıyorsunuz. Ellerini kelepçeliyorsunuz, her birini ayrı ayrı yerden cezaevi aracına koyuyorsunuz, 10 saat elleri kelepçeli başka bir yere götürüyorsunuz, insaf diye bir şey var. İnsanlık ölmemeli."

İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki işten çıkarmalara ilişkin soru üzerine de Kılıçdaroğlu, konunun ayrıntısını bilmediğini ancak belediyelerde devletin genel müdüründen daha fazla maaş alanlar bulunduğunu söyledi.

Partisinin TBMM'deki grup toplantısında gündeme getirdiği "bir bakanın adının bazı uluslararası yasa dışı uygulamalara karıştığını yönündeki" iddiaların hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bu haberler yabancı basında da çıktı. Bu konuda Ukraynalı bir politikacının itiraflarının olduğu ortaya çıktı. Tabii elde bir şey olmadığı için bu haberleri dikkatle izlediğimizi söyledim. Bu haberlerin dikkatle izlenmesi lazım, nedir ne değildir diye."

Trump'ın mektubu

ABD Başkanı Donald Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı mektup ile ABD Temsilciler Meclisi'nde alınan sözde Ermeni soykırımı tasarısı hatırlatılarak, "Erdoğan sizce Amerikaya gitmeli mi?" sorusunun yöneltilmesi üzerine Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Amerika'ya niye gidiyor? Suriye politikası için. Oturdular anlaşma da yaptılar, niye gidiyor? Mektubu götürmek için gidiyor. Trump davet ediyorsa önce şunu söylemeli, 'Arkadaş sen beni davet ediyorsun ama bu mektup ne? Bu mektup ne demektir, 'gelme' demektir. Bir toplumun bir ulusun aşağılanması demektir. Önce bu mektubu iade edecek. Mektup için bir şey söylemiyorum. Nasıl iade edecek? Nasıl mektup geldiyse aynı yollarla, mütekabiliyet esasına göre, karşılıklılık ilkesine göre aynı usulle iade edecek."

Büyükelçi aracılığıyla mektubun Beyaz Saray'a gönderilmesi gerektiğine değinen Kılıçdaroğlu, "Bu mektubu aldıktan sonra niye gidiyor? Gidip orada ne yapacak, ben merak ediyorum. Zaten telefonda konuşuyoruz, diyor. Niye gidiyor? Zaten Trump söyleyeceğini söylemiş. 'Yırttık çöpe attık'. Palavra olduğu çıktı. Allah aşkına milleti kandırmayın. Oturduğunuz makam yalan söylenecek bir makam değildir." dedi.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) firari "imamı" Adil Öksüz'ün serbest bırakılmasıyla ilgili soru üzerine Kılıçdaroğlu, "Adil Öksüz bulunmadıkça, konuşmadıkça 15 Temmuz darbe girişiminin bütün ayrıntıları ortaya çıkmaz. Ama bilinen bir şey var, 15 Temmuz darbe girişiminden dönemin hükümetinin önceden haberi var." ifadesini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanlığına ilişkin soru üzerine de Kılıçdaroğlu, kışlaya, camiye ve adliyeye siyasetin sokulmaması gerektiğini sözlerine ekledi.

Ankara, AA

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

1 yorum yapılmış

  • Mülayim (4 yıl önce)
    Kışlaya, camiye, adliyeye ve stadlara siyaset girmemeli.
    0
    0
    Yanıtla