SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Adnan Işık

Malatya'da Türk Ocağı Tarihi-I

Malatya'da Türk Ocağı Tarihi-I
A- A+ PAYLAŞ

Adnan IŞIK

MALATYA'DA TÜRK OCAĞI TARİHİ..

(26 Haziran 1340/1925-16 Nisan 1931)

-Sevgili dostum, ağabeyim ve Sümerbank’da daire amirim Arif Türkdoğan’ı rahmetle anarak-

Birçok dost ve arkadaşım, yıllardır bana, “-Ne olursun Adnan abi- Malatya’da Türk Ocağı Tarihini yaz!..” diyorlardı. O sıralar yoğun çalışmalarımdan dolayı, konuya yaklaşma fırsatı bulamamıştım.

Ayrıca bu konuda tedkik ve tahlillere girişmek de istemiyordum ve istemiyorum.

Şu anda yapmak istediğim şey; incelemek ve irdelemek de değildir. “Malatya’da Sinema Tarihi”nde yaptığım gibi, bu konuda da 6-7 yıllık bir dönemi, sadece gazete haberleriyle vermekdir. Araştırma yapmak isteyenlere belge bırakmak istiyorum. Olumlu ve olumsuz düşünceleri okurlara bırakıyorum.

Meraklılarının okuduklarını kolaylıkla anlamaları için konuya girmeden önce bir sözlük eklemeyi de faydalı buldum.

İstanbul’dan selâm ve sevgilerle!..

Adnan IŞIK

***

SÖZLÜK

Ân’ânat: An’ânenin çoğulu, gelenekler

Ânasır: Unsur’un çoğulu, elemanlar

Ahvâl: Durum

Âkabe: Tepe, yokuş, tehlikeli yol

Atî:Gelecek zaman

Akaîd: İnanılan şeyler

Âdem:Yokluk

Âtalet: Hareketsizlik, işsizlik,

Âmâl: İş, emek, ümit

 

Bilâ-perva: Korkmadan, çekinmeden

Ber vech-i zîr: Aşağıda olduğu gibi

Beşaşet: Güler yüzlülük, güler yüz

Batıl: Boş, beyhude, yalan

Ber vech-i âti: Aşağıda olduğu gibi

Bâhir: Belli, besbelli, açık, apaçık

Bi-gâne:Kayıtsız, ilgisiz, 

Ba’is: Sebeb olan

Badî: Sebeb

Beyyine: Kanıt

Becâ: Yerinde, uygun

 

Celâdet; Kahramanlık, yiğitlik

Civanmerdi: Temiz, âsil, cömert

Celile: Büyük, ulu

Cezri: Radikal

Ceberût: Aşırı büyüklük, pek ziyâde kibir

 

Didâr: Yüz, çehre,

Dar’ül-fünûn: Üniversite

Destar: Sarık, tülbent, imâme

Dereke: En aşağı kat

 

Enin: İnilti, inleme

Evzâ: Hâl, vaziyet, tavır, duruş

Etvar: Hâl ve hareket, tavır, işler

 

Fevt: Bir daha ele geçirmemek üzere kaybetme, kaçırma

Fıtrat: Yaradılış, tabiat, huy

Fevâid: Faidenin çoğulu

Fütursuz: Korkusuz

Felâh: Kurtuluş, mutluluk

Fahr: Öğünme, şeref, onur

 

Garabet: Tuhaflık, gariblik

Garaz: Hedef, gaye, istek, maksad

Gaşy: Kendinden geçme, bayılma

Gulüvv: Haddini aşma, ileri gitme, hücum

 

Hatve: Adım

Hulûl: Gelib çatma, girme

Handan: Gülen, sevinçli

Hırz-i can; Canı gibi saklama

Hâlâs: Kurtuluş

Hâmâset; Cesaret, yiğitlik

Halâs-kâr: Kurtarıcı

Hars: Kültür

Huzzâr: Bizzât bulunanlar, hazır olanlar

Hilâl-i âhmer: Kızılay

Himaye-i etfal: Çocuk Esirgeme

Hengâme: Kavga, gürültü

Hasene: İyi hâl, iyi iş, hayırlı iş

Hidemât: Hizmet

 

İntizac: Uygunluk, kaynaşma

Îttihâd: Birleşme

Înkısâm; Ayrılma, taksim olma

İlticagâh: Sığınılacak yer

Înfirâd: Yalnız olma

Îhtirâmât: Hürmetler, saygılar

İhtifâlât: Merasimler, törenler

İhtirâm: Saygı, hürmet

İmlâ: Doldurma, söyleyib yazdırma

İnhitât: Düşme, aşağı inme

İstihfaf: Küçük görme

İstihzâ: Alay etme

İzmihlâl: Yok olma

İ’tilâ: Yükselme

İbdâ: Yaratma, icad

İrfân: Kültür, bilme, anlama

Îbtidar: Bir işe başlama

İhrâz: Kazanma, elde etme

İ’zâz: İkram etme, saygı gösterme

Îsmet: Temizlik, mâsumluk

İ’sâl: Ulaştırma

Îstîmâ: Dinleme, birinin ziyaretine gitme

İnbisât: Yayılma, açılma

İbzâl: Esirgemeyib bol bol harcama

İrşâd: Uyarma

İhdâs: Meydana getirme

İzâz: İkram etme, ağırlama

İrticâlen: İçine doğduğu gibi söyleme, düşünmeden

İvâz: Karşılık

İnşirâh: Ferahlık, açıklık

İbtidâr: Çabuklukla başlama

 

Kaziyye: Husus, madde, mesele, dava

Kurun-u Vusta: Ortaçağ

Küşâd: Açılış, açma

Ka’r: Dib, nihâyet

Keşide: Çekilmiş, çekiliş. Yazılmış

Kaimen: Ayakda olarak

 

Lâ-yemût: Ölmez

Lâhuti: Uluhiyet âlemi ile ilgili

 

Müsadif: Tesadüf eden

Medlül: Gösterilen şey

Mefküre: Ülkü

Memâlik: Memleketler, ülkeler

Mütemeddine: Medenî, medenî bir halde bulunan

Mürevveci: Geçiren, yürüten

Muvazaâ: Bahse girişme, danışıklı dövüş

Mübrem: Kaçınılmaz, vazgeçilmez

Mukteza: Lâzım gelmiş, iktizâ etmiş

Masruf: Sarfolunmuş

Mümarese: Alışma, alışıklık, el yatkınlığı

Mahrek: Yörünge

Müşevvike: Teşvik eden

Müteenni: Ağır davranan, acele etmiyen

Mârûzat: Küçükden büyüğe bildirilen

Mekâdib: Mektebin çoğulu

Muteriz: İtiraz eden

Mürşid: Doğru yolu gösteren

Mürebbi: Terbiye eden

Mâlî: Dolu

Medid: Uzun, çok uzun

Müradif: Eş anlam, bir manada olan kelime

Mübeccel: Yüce, ulu

Mütehâllik: Huy edinen

Mefnâret: Övünme, iftihar duyma

Münci: Kurtaran

Mevhum: Kuruntuya dayanan

Menfur: İğrenç, nefret edilen

Mecmâ: Toplanılacak yer

Mütehalli: Boşalan, boş kalan, 

Muvacehe: Karşı, ön, yüz yüze gelme

Mââli: Yüksek, derin fikirler

Musaddar: Çıkmış

Müşarûn-ileyh: Adı geçen, anılan

Müttehid: Birleşik

Mübâhi: Övünen

Medyûn: Borçlu, verecekli

Müftehir: İftihar eden

Mutantan: Debdebeli, gürültülü, çok parlak

Mütevessi: Genişleyen, geniş

Mütefessih: Çürümüş, bozulmuş

Mütehayyirâne: Şaşkınca, şaşkın şaşkın

Ma’şer: Cemaât, topluluk

Musâhâbe: Konuşma

Münakasa: Eksiltme

Mâlûl: Sakat

Mübeşşir: Müjdeci, tebşir eden

Meduvvin: Davetliler

Münderic: İçinde bulunan

Meşbu: Doymuş, tok

Mefahir: Övünülecek şeyler

Münşerih: Gönlü açık, eğlenen

Mübâhâse: Karşılıklı konuşma

Meşkûr: Teşekküre değer, beğenilmiş

Mevâni: Mâni’in çoğulu

Murahhas: Delege

Mekşufe: Keşfolunmuş, meydana çıkarılmış

Müzehheb: Yaldızlanmış, altın suyuna batırılmış

 

Necib: Soyu, sopu temiz

Nimetşinaslık: İyilik bilir

Nefais: Nefisin çoğulu

Nağâmât: Nağmenin çoğulu

Nısf-ül leyl: Gece yarısı

Nikbin: İyimser

Nâ-tamam: Tamamlanmamış, bitmemiş

Nâşi: Dolayı

 

Prestişkâr: Tapan, tapınan, çok seven

Pir: Dolu, çok fazla

Pişvar: Reis, başkan

Peey-der-pey: Yavaş yavaş

 

Reâya: Hıristiyan tebea

Revnak: Tazelik, parlaklık, süs

Rasime-i ihtirâm: Saygı töreni

Rasîme: Âdet, merâsim, tören, anma töreni

Rehakâr: Kurtarıcı

Ref: Yüceltme, lağvetme, kaldırma

Riyâset: Reislik, başkanlık

Rüchâniyyet: Üstün olmaklık

 

Salîsen: Üçüncü olarak

Sürûr: Sevinç

Ser-nigün: Baş aşağı olmuş, ters dönmüş, talihsiz, bahtsız

Sakf: Tavan, çatı, dam

Sa’y: Emek, gayret

Samedan: Allaha ve onun ezeli kuvvet ve kudretine mensub olan

Sebil: Yol, büyük cadde, su dağıtılan yer

Sebk: Bir şeyi eritme, kalıba dökme

Sıyânet: Koruma, korunma

Sâmi: Dinleyen, dinleyici

 

Şâd: Sevinçli

Şehâmet: Yiğitlik

Şetaret: Neşe, şenlik, sevinç

Şerâit: Şartın çoğulu, şartlar

Şadân: Sevinçli, keyifli

 

Tamim: Genelge

Teshir: Zabt ve istilâ etme

Tecrit: Ayırma, bir tarafda tutma

Teâli: Yükselme, ululanma

Teeyyüd: Kuvvetlenme, doğru çıkma

Talibat; Mektebli kız

Tazimkâr: Saygı gösterme

Tezyin: Süsleme

Tetevvüc: Taçlanma, taç giyme

Tâzîz: Şerefli, kutlu kılma

Terkim: Saygı gösterme

Tebcil: Ululama, ağırlama

Takdis: Kutsallaştırma, yüceltme

Tehslûk: Can atma, istek

Tebellür: Billurlaşma

Tagallüb: Zorbalık, zorbalıkla hüküm sürme

Tenvir: Aydınlatma

Temeddün: Medenileşme, medeni olma

Tekafül: Dayanışma

Tekvin: Var etme, yaratma

Takrib: Yaklaştırma, tahmin

Terennüm: Şarkı söyleme

Tezyid: Ziyadeleştirme, artırma

Tekeşşüf: Açılma, inkişâf

Talîk: Gecikdirme, tehir

Tenmiye: Nemalandırma, artırma

Tavzih: Açıklama, aydınlatma

Tevafuk: Uyma, uygun gelme

Tekâsüf: Yoğunlaşma

Teşrih: Açma, yayma

Tevfik: Uydurma, uygunlaştırma

Tefyiz: Verme

Tasdi: Rahatsız etme, baş ağrıtma

Taban: Uyarak

 

Umde: İlke, prensib, destek, dayanak

 

Ünsiyet: Alışkanlık, arkadaşlık

 

Vasi: Geniş

Vusûl: Ulaşma, yetişme, erişme

Vecd: Kendinden geçecek derecede dalgınlık, aşırı heyecan, kendini kaybedercesine ilâhi aşka dalma

Vahded: Teklik, birlik, yalnızlık, Allah’a yakınlık,

Velûd: Doğurgan, çok eser veren

 

Yakaza: Uyanıklık, uyku ile uyanıklık arasında

 

Zillet: Alçaklık, aşağılık, horluk

Zâhir: Açık, belli, meydanda

Züvvâr: Ziyaretçiler

Zir: Alt, aşağı

 

MALATYA (Gazetesi) Numro:36

26 Haziran 1340 (1925)

TÜRK OCAĞI

İlân-ı meşrutiyetden pek az sonra İstanbul’da açılan bu yegâne müessese; tarih-i an’ânat-ı milliyemizin vasıta-i neşr ve tamimi olmuşdur. O ana kadar medlül-ü hakikisini lâyıkıyla bilemediğimiz ve yalnız bir isim ve ilm olarak kabul etdiğimiz Türklüğü –zirâ idaremizde anâsır-ı muhtelifenin bulunması yüzünden- terk ile başka sıfatların sahib ve malîki görünmeyi, bu siyaset ve ser-muvaffakiyyet telâkki ediyorduk!.. Hatta reâya; bilâ-perva milliyetlerini itiraf ve bu uğurda mücadeleye dahi yeltendikleri halde biz zavallılar –sahte hakimiyet hülyasıyla- aslımızı inkâra kadar varıyorduk!.. Ne zillet?.. Ne garâbet?..

Bu düşkünlüğe sebeb; şühbe yok ki; milli terbiye ve mefkürenin yokluğudur. Memâlik-i mütemeddineye göz gezdirelim. Bu acib düstura riâyetkâr kaç hükûmete şahid olabiliriz?..

Elbet hiç. Belki cümlesi, aksi kaziyenin mürevveci olduğunu görürüz. İşte Almanlar, Amerikalılar, İngilizler meydandadır.

Ahvâl-î umumiyelerini tedkik edecek olursak, saha-i siyasetde temin-i menfaât ve muvaffakiyet için bilâ-istisna her şeye katlanan ve her kisveye bürünmekde beis görmeyen bu şahsiyet-i maneviyelerin –milliyetlerini ihmâl etdiklerine tesadüf etmek şöyle dursun- tebalarına bile evvelen kendi milliyetlerini tanıtdıklarını anlarız. Bunlar; yed-i zabt ve teshirlerine geçen ve fakat ırk, anâne, terbiye ve ruh itibarıyla gayri kabil imtızâc-ı akvâmı daire-i ittihâda idhal için milliyetlerinden tecrid ve kendi hiss-i millileriyle aşılıyorlar. Şu hakikata nazâran, kurun-u vustaiye aid o eski zihniyet, asr-ı hazırda nasıl yaşar ve icrâ-i hüküm eder? Bi-t-tabi edemez.

Her dürlü muvazâa… göğüs gererek, bu lüzûm-u mübremi, milli duyguyu bizlere ihsâs etdiren ve bu hususda yakaza-i fikriyenin husulüne vesile olan kuvvet; Türk Ocağı’dır. Hepimiz teslim ederiz ki; umuma müteâllik işlerde teşebbüsat-ı müştereke lâzımdır. Ferdi teşebbüsler, mahkuûm-u akametdir. Vakıa meslek ve taksim imâl-i kaide katiyesi muktezası inkisam eden uzvuyetlerin kendi aralarında idame-i hayat için teşkilât yapmaları zaruridir. Lâkîn bu inkîsam, gaye-i mahsusa masrufdur. Gaye-i umumiyede bunların ilticagâhı olacakdır. Biz yalnız ayni yüksek ve şümullu emelin hadimi olan bazı müesseselerin yurd, dernek ve cemiyet gibi muhtelif ünvanlar tahtında arz-ı didâr etmelerini münasib görmüyoruz. Bu def’a, hayat-ı cemiyetle ünsiyet ve mümarese peyda edemiyen bizler; ifa-i vazife zımnında bir mahrek ve müşevvike direktif verecek bir kuvvete muhtacız. Saniyen: Bu vaziyet, mucib-i infirâd ve mani-i irtibatdır. Salisen; merkez-i umumiden mâda her tarafa dal budak salan ve her yerde şubeler küşadıyla muntazam teşkilat vücuda getiren ve takib etdiği hedefe doğru müteenni ve fakat emin hatvelerle yürüyerek muvaffakiyetini ve revnakiyet-i istikbâlini isbat eden “ocak” gibi müessese-i âzimeye karşı hürmetsizlikdir.

Misâl ve “Rehber-i Teâli”nin bu günki hâl ve vaziyeti nâzâr-ı tedkikden geçirilirse, maruzât-ı sabıkamız teeyyüd eder. Temenni ederiz ki; muhit, sapdığı çıkmazlardan dönerek, milli merbutiyet dolayısıyla Türk Ocağı ihtiyacını idrâk etsin ve vakit fevt etmeden şube küşâdına rağbet göstersin.

H.Nuri

MALATYA Numro:54

30 Teşrin-i evvel 1340

ZİYA GÖKALP BEYİN CENÂZE MERÂSİMİ

İstanbul (A.A.)- Büyük üstad Ziya Gökalp beyin cenâze merâsimi bugün İstanbul’da bulunan bütün meb’ûslar, hariciye murahhası, vali vekili, şehremini, Halk Fırkası, Türk Ocağı, matbuât erkânı, Dar’ûl- Fünûn heyet-i teâliye ve talebesi, kıtaat-ı askeriye, polis ve jandarma müfrezeleri ve bi-l-umum kız ve erkek mektebler talebe ve talabatıyla sınıf-ı muhtelifeye mensub gayet güzide bir halk kitlesinin iştiâkiyle, fevkalâde ihtirâmât ve ihtifâlât ile icrâ edilmişdir. Başdan başa Türk Sancağına sarılmış olan tabut binlerce talebe ve perestişkârlarının tâzimkâr elleri üstünde, üstada son rasime-i ihtirâmı ifa için caddelerde ahz-ı mevki eden mekteblilerin ve halkın gözyaşları arasında istirahatgâh-ı ebedisine götürülmüşdür. Mezârın başında Türk Ocağı namına doktor Fethi, Dar’ül-Fünûn nâmına İsmayil Hakkı, …zâde Mehmet Emin beyler, Mekâtib-i Âliye ve tıb nâmına birer efendi ile Fahreddin bey taraflarından üstad, müşârün-ileyhin meziyet-i âliyesinden ve millete ifâ etdiği hizmetlerden bahisle birer hitâbe irâd olunmuşdur.

Bugünki gazeteler, Ziya Gökalp beyin vefatına tahsis etdikleri makalelerde bu ziyâ-ı elimden mütevellid teessürleri beyân etmekdedirler. Vakit diyor ki “Büyük üstad, uzun mahrekli asırlar süren sorguçlu yıldızlar gibi, ender tesadüflerle parlayan bir dehâ şulesi idi. Kendi hakkında tam ve etraflı bir tahlil yapmak çok kuvvetli ve hele çok geniş bir ihataya metavakkıfdır. Yalnız şurasını ilâve edelim ki Ziyâ beyin memleketde bırakdığı iki büyük varlık vardır. Biri, şuurlu milliyetperverlik, diğeri de hakiki ilim mefhumu. Ziya beyin vefatı öyle bir hadisedir ki, kendisine muteriz olanlar, tenkid edenler bile, bu ölüm karşısında derin bir teessür duyacaklardır. Çünkü dediğimiz gibi, bu zâyi bütün Türk âlemine aiddir. Memleket, çalışkan ve âlim bir evlâdını gaybetdi. Bu boşluğu imlâ için çok çalışmalıyız” diyor. Vatan: Ziya Gökalp memleketimizde Türklük ve milliyet hayatı için, neticeye kadar hasr-ı mesâi etmiş mütefekkir, bir âlim ve ayni zamanda büyük bir vatanperver idi. Felsefeden, ictimaiyâtdan mülhem olduğu fikirleriyle memleketimizde milliyet ceryanının en başında bulunmuşdur. Bu nokta-i nâzârdan, Türkiye’nin son inkilâb tarihinde Ziya beyin ismi büyük bir mevki işgâl edecekdir, diyor. Tevhid-i Efkâr: Hakiki ilim adamı yetişdirmekde çok kıskanç olan muhitimiz, merhumun ufulüyle büyük bir üstad, mühim bir adam gayıp etdi, demektedir. Cumhuriyet diyor ki; dün Türk milleti için sayılı keder günlerinden biri oldu. Bugün tabutunu hürmetle omuzlarda taşıyacağız. Ziya Gökalp, hiç şübhe yokdur ki, Türkiye’nin son asırdaki büyük adamları arasında pek mümtaz bir mevki ihrâz etmiş bir üstad idi. Bu üstad, Türklüğü, Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı arasından çıkararak, istikbâlin canlı ve kuvvetli, mes’ud Türkiyesine doğru sevketmek yolunda başlıbaşına büyük devrim yaratmış bir zekâ idi. Akşam: Ziya Gökalp, vucudu, ilim ve zekâsı, kendine değil, memlekete ve millete ait bir fıtrat-ı nadire idi. O Türkiye’ye, henüz varlığını öğreten bir mürşid-î ictimâî, bir rehber-i vicdani, bir mürebbi-î ruh idi. Ziyâ-ı nurundan muhitini feyzdar eyliyeceği zaman, mukadder ecel hulûl eyledi idi, diyor.

MALATYA Numro:54

MALATYA TÜRK OCAĞI

Shf.2

Cumhuriyetin ilânı gününe müsadif dünkü gün Malatya Türk Ocağı’nın resmi küşâdı; cihet-i mülkiye ve askeriyenin, ahali-î muhteremenin, mekteb talebesinin huzuruyla küşâd edilmiş ve nutuklar teâti olunmuşdur.

Bu ocağın velûd ve cezri bir siyaset takibi ile Türklüğün ilâhi menbâlarından kuvvet alarak muhite nur ve imân saçmasını yalnız süs olarak kalmamasını temenni ederiz.

MALATYA Numro:91

16 Temmuz 1341. Shf.4

Yarınki Cumâ günü, ezâni saat onda, TÜRK OCAĞI-ORTA MEKTEB fudbol takımları arasında nâmazgâh (cebhânelik) da müsabaka icrâ ve sporun fevâidi hakkında bir nutuk irâd edilecekdir.

MALATYA Numro:93

30 Temmuz 1341. (1926)  Shf.4

TÜRK OCAĞI MENFAÂTINA MÜSÂMERE

Piyes

BURSA’NIN KURTULUŞU

30 Temmuz 341 Salı akşamı İstiklâl Tiyatrosu’nda

MALATYA Numro:110

26 Teşrin-isâni 1341. Shf.2

TÜRK OCAĞI KONGRESİ

Bir müddetden beri devam eden Malatya Türk Ocağı kongresi nihâyete ermiş ve yeni heyet-i idare ber-vech-i zir teşekkül etmişdir.

İDARE HEYETİ

Reis:Orta Mekteb Müdiri İbrahim bey

Muhasebeci: Orta Mekteb muâllimlerinden Hasan Hulki bey

Murahhâs-ı Mes’ul: Orta Mekteb muâllimlerinden Bahri bey

Veznedâr: İsmet Paşa Mektebi muâllimlerinden Mustafa bey

Kâtib: Cumhuriyet Mektebi Müdiri Mevlûd bey

Azâ: Haşimbeyzâde Talât bey

Azâ: Tapu Müdiri Behcet bey

MURAKABE HEYETİ

İlk tedrisât müfettişlerinden İbrahim bey

Hidâyet Mektebi Müdiri İsmayil bey

Orta Mekteb Muâllimlerinden Hüsnü bey

MALATYA Numro:127

15 Mart 1926. Shf.1

TÜRK OCAKLARININ YIL DÖNÜMÜ

Milliyet fikirlerini doğuran ve millete Türk câmiâsının her şeyin fevkinde olduğunu ihsâs eden Türk ocaklarının yıldönümü bayramına tesadüf eden Mart’ın onsekizinci günü; kaynağın Malatya şubesi de tesid etmişdir. Daha gündüzden ocak binası fevkalâde tezyin etmişdi. Saat yirmibirde toplanmaya başlayan ocaklılar, şâd ve Handân olarak aralarında samimi hasb-ıhallar de bulunmuşlar ve yaşadıkları bu sürûrlu anda vazife-i şükrânı edâ etmek üzere Riyâset-i Cumhur’a tâzimi, Türk Ocakları Merkez-i Riyâseti’ne de tebriği mutâzâmmın telgraflar keşidesini müttefiken kabul ve icra etmişlerdir. Saat yirmiiki idi. Mekteblilerin tertib etdiği mutantan bir fener alayı- kendilerine iltihak eden büyük bir kitle-i halk ile beraber- önlerinde bando olduğu halde, ocağın bulunduğu mahâle geldiler ve parlak bir suretde karşılandılar. O zaman bütün kalplerde bir heyecan, çehrelerde bir beşaşet mevcud idi. Merâsime cehl ve sefâletin kar-ı bi pâyânı içerisinde yuvarlanarak, hamallıkla temin-i mâişet eden ve fakat gece mektebine devamı sayesinde iktisâb-ı feyz ederek söz söylemek kudretini kazanan, kırkbeşlik bir zâtın, cumhuriyet’in fâziletlerinden bâhis nutkuyla başlanmış ve Türk Ocağı nâmına da mukabelede bulunularak hitâm verilmişdir. Bu hâl, halkın hissiyâtı üzerinde derin izler bırakmışdır.

Bu tesir iledir ki; tarihin karanlıklarına karışan Türk’ün medeniyet devrinden bila-itibar inhitâtlara kadar geçirdiği safahât-ı muhtelife-i kavmiyesini ve son inkilâb-ı mes’ûd ile bu gününü insan hayâlhânesinden geçiriyor ve bi-l netice ızdırabla karışık ve sevinçle mâlî olarak medid bir oh çekiyor ve geniş bir nefes alıyor.

Biz o itikaddayız ki; Türk’ün atisi, bekası, ancak kendisiyle ve fakat benliğini ilmi ile takviye etmek şartıyla kaimdir. Biz de kısmen körleşen ve uyuşan secaya-yı ırkiye ve kavmiyemizin- mihrakı ve ruh ve fikirlerimizin güneşi olan ocakların saçdıkları ilmi nurlar, milli hararetler şübhe yok ki; Türklüğü yükseltecek ve ona bir saâdet bahşedecekdir.

H.Nuri

MALATYA TÜRK OCAĞI RİYÂSETİNE

Ocaklıların, yıldönümü münâsebetiyle hakkımda buyurulan hissiyâta teşekkür ederim.

Reis-icumhûr

Gazi Mustafa Kemal

MALATYA TÜRK OCAĞI RİYÂSETİNE

Tebrikâtınıza teşekkür eder ve ocaklarımıza muvaffakiyetle tetevvüc edecek yıl dönümleri dileriz.

Türk Ocakları Merkezi Heyet Reisi

Hamdullah Subhi

MALATYA Numro-136

MALATYA TÜRK OCAĞI BİNASI

27 Mayıs 1926- Shf.1

Malatya Türk Ocağı’na mahsus bir bina olmaması, güzel ve zengin Malatyamız için hakikaten çok elîm idi. Ocaklıların teşebbüsü ve muhterem valimizin de yüksek müzâhâretiyle, jandarma kışlası ve orta mekteb arasındaki arsa üzerine en son terâkkiyât-ı fenniye dairesinde, mükemmel bir Türk Ocağı binası inşâsı taht-ı tesise alınmışdır.

MALATYA Numro-145

Yazan:Dr. Kâşif Ömer 29 Temmuz 1926

MALATYA’DA TÜRK OCAĞI

Çok uzak değil, daha dün denecek kadar yakın bir mâzide, hemen “istihfaf” “istihzâ” hatta “hakaret”in müradifi gibi- hem de yalnız yabancı unsurlar tarafından değil, bizzât Türkoğlu Türkler tarafından- mânâlarda kullanılan “Türk” ünvânı mübecceli, bugün herkes için, hattı ırkı, dini ayrı adamlar için bile hırz-ı can edilecek tarzda mütehâlik-âne, mefhâret ünvânı diye kullanılmağa başlandı. Güzel ve lüks isimli yüzler ve yüzlerce teşkil edilen, hatta bazen başlarında zamana göre mühim simâlar bulunduran cemiyetlerin bugün nâm ve nişânı kalmadığı halde “Türk Ocağı” diye açılan bir cemiyet, eski asırlardaki mâbedler kadar canlı ve câzib bir rol oynadı. Türkleri kendisine çekdi ve çekdi.. Halâ da Türkler ocaklara bir kâbe-i halâs gibi koşuyorlar.

Hepimizin bildiğimiz son harblerde, hele tarihe vakıf olanların pek âlâ bildikleri birçok harblerde, hep mübârek Türk kanı akdığı halde, mütemadiyen mağlubiyetden mağlubiyete sürüklendik. Arasıra Türklüğün tarihi celâdet ve hamasetini gösteren levhalar görülmekle beraber, bütün bunlar, nihâi mağlubiyet ile Türk vicdân-ı millisinde mefharetle karışan birer sızı bırakarak müdhiş âkabelere, milli münyeyi mütemadiyen çürüten hüsranlara dayandı. Türk’ün en kuvvetli orduya, teşkilâta mâlik olduğu o devirlerde, her teşebbüs halâsını, izmihlâl çukuruna yaklaşdıran o talihsizlik ne idi?

Tamamiyle ilâm-ı idamımız imza edildiği bir zamanda, son istiklâl cidâlinde o pûr şehâmet safhalar, bütün Avrupa’yı bütün bir cihan husumeti arkasında gizleyen Yunanlıları, daha doğrusu bu cihan-ı husumeti harikavi sürât, beşeriyet tarihinde bir misli daha görülmemiş bir hamâsetle mağlub ve ser-nigûn eden mübârek âmil ne idi?

Ve en nihâyet, Osmanlı İmparatorluğu da dahil olduğu halde, bütün Türk devlet teşkilâtındaki muvaffakiyetsizlikler ne idi? Bugünki en ufak köylüye, en vâzıh Türk halkına kadar lezzet-i istiklâli tatdıran nedir?

Bütün bu ve buna benzer suâllerin cevabını hep birden verelim: Gayesizlik.. Ve gaye ile hareket.. Evet.. Âziz Türk’e ferd veya cemiyet halinde bir müncî çıkıb da gayesini vermemişdi. İşte bu zamana kadar “Türk” vicdân-ı millisinden bile korkarak tâziz ve terkîm eylediği varlığını, dili ile ikrâr ve kalbiyle tasdik edememişdi ve işte bunun için han ve hakanların, derebeylerinin, herhangi bir zümrenin hatır, zevk ve keyfi uğrunda, mübârek kanını akıtmış ve nihâyetinde tabii, hüsrân görmüşdü. Kanıyla ödediği zafer günlerinde bile, yabancı unsurlar, zafer ve galibiyet semerelerini toplarlarken, âziz Türk’e bir “sevinmek” hissesi bile verilmemişdi. Çünki Türk câmiâsı, mevhum isimler arasında âdeta gaib olmuşdu. O hüsranlı günlerin, hamdolsun zevâlinden sonra, bugün tahakkuk etmiş bir hâlâs; medeniyete, terâkkiye, irtilâya doğru tayyare sürâtiyle yürüyen bu seri inkîlâb, yalnız Türk’ün bir şeyi bilmesiyle ve o bildiği şeyin, bir dahi tarafından, hâlâs günlerimizde gaye olarak gösterilmesiyle hâsıl oldu:

O şey: Türk’ün Türklüğünü bilmesi ve sevmesidir. 

Türk bildi ki, Türk nâmı, bütün milliyetlerin fevkinde büyük bir varlığın; şâyân-ı tebcil, pek âsil ve pek tarihi bir mevcudiyetin adıdır ve işte “bunu kurtaralım” gayesi büyük hâlâskârımız tarafından hedef olarak verildiği gün, Türk kurtuldu, istiklâlini, hâlâsını aldı ve şimdi artık irtilâya doğru yürüyor.

Türk’ü kendine getiren, halâskâlarımıza bile bu gayeyi, bu hedefi verdiren, Türk Ocakları teşkilâtıdır ve sadece Türk Ocaklarıdır. Bu seneki kurultay münâsebetiyle âziz ve âsîl simasını bir daha gördüğümüz büyük müncimiz, Malatya’mızın âsil ve halâskâr evladı olan pek muhterem başvekilimiz de ocaklarımıza, gelecek seneye kadar mesâi hedefi verirlerken, kendilerinin de birer ocaklı olduklarını söylemişlerdir. Bizi halâsa, istiklâle nâil eden ve bundan sonra da, medeni bir mevcudiyet haline getirmek için pek necib, pek seri hamlelerle inkilâblar ibda eden bu iki büyük Türk de herşeyi ocaklarda gördükden ve herşeyi ocak mesâisinden bekledikden sonra, Türkler için “Türk Ocağı”nın, bu şayân-ı takdis cemiyetin ne olduğunu artık uzunca izâha lüzûm kalmaz.

Türk ocakları son inkilâb-ı mesudumuzdan evvele kadar Türklere Türklüğünü öğretdi. Şimdi de milletler arasında, esâsen lâyık olduğumuz en yüksek mevkie çıkmak için, ictimâi sahada sar-fı mesâî edecekdir ve ediyor.

Hiçbir suretle siyasi ve menfur ihtirâsatın giremediği ve giremeyeceği bu kudsi ocağa, Türk’ün bu hâlâs-ı mecmâına Malatya’mızın da elbet lâyık olduğu tebcil ve terkim mevkiini vereceği şübhesizdi. Âziz ve münevver Türklerden mürekkeb bir ocak heyetimiz var. Malatyamızda âzimkâr bir de rehberimiz var. İçlerinde en vazî-i…bu âciz olduğum halde, pek kıymetli, muhterem zevâtdan mürekkeb bir inşaât heyeti de, Malatya’mıza lâyık bir “Türk Ocağı” inşâsı için her türlü çarelere başvuruyorlar, tedbirler alıyorlar ve inşallâh pek yakında Türk vatanının kıymetdar bir yıldızı kadar sevimli ve âtisi pek parlak olan Malatya’mızın hâiz olduğu yüksek mevkiyle mütenasib bir de ocak binasına mâlik olacağız.

Ocaklıların bu mesâi ile âlâkadar olmaları ve henüz kendini iyice bilmeyen Türklere, mensub olduğu yüksek ırkı öğreterek onu da ocak camiâsına idhâle gayret sarfeylemeleri, vazife-i asliyeleri olmakla beraber, herşeyi derin bir zekâ ile ve adeta milli vicdanıyla pek çabuk anlayan sevgili ırkdaşlarımızın her şeyden ve her şeyden evvel kendisine ilk hâlâs ışığını veren ocaklara koşmaları icab eder. Vefakârlık, nimetşinaslık ve merdlik milli hâsletinden olan âziz Türkler, esasen ocağa karşı vazife-i civanmerdilerini de ifâ ediyorlar ve onu bir mâbed kadar dini bir hüşû ile severler ve ona yardım da ederler. Münevverlerden, münevver ocaklılardan harsî faâliyetlerde, halka doğru yürüyen bariz ve zâhir eserler göstermek hususunda himmet beklerken, âziz Malatya’lılardan da esasen mütehalli oldukları zekâlarıyla mütenâsib seri bir idrâk ile ocak işini her şeyin fevkinde tutarak, onu kendisine en lâzım bir müessese gibi derhal meydana getirmek hususunda muâvenet ve tehâlük bekleriz. Esasen sevgili Malatya’lılar, bu tavsiyemize muhatab olmakdan çok uzak olmakla beraber, ocak inşâtına başlayacağımız şu sırada kendilerini hiç şübhesiz pek âlâkadar edecek olan bu mühim ve kurtarıcı tesisatdan sürâtle haberdar etmek gayesini takib etmiş bulunuyoruz.

MALATYA- 145 Shf.2

TÜRK OCAĞI MÜMESSİLLİĞİ

Türk Ocakları Merkezi heyetince Malatya ve havalisi Türk Ocakları mümessilliğine gazetemizin ictimâiyyat ve sıhhiyât kısımları muharriri, belediye doktoru, kehhâl (Göz hekimi) Kâşif Ömer bey intihâb ve tayin edilmişlerdir.

Türkcü ve pek eski ocakcı olan refikimizi tedbir ederken birinci derecede Türk hârsının büründüğü akaid-i batılâdan tecridini ve ateşin bir milliyetciliğin husulü için de, Türk dilinin hassâten süratle tamimini temenni ederiz.

MALATYA Numro-146

5 Ağustos 1926-Shf.2

TÜRK OCAĞI BİNASI

Medeni inkişaflar içinde Malatya’nın; bu yeşillikler ve güzellikler yuvası olan memleketin, eyi bir Türk Ocağı binasına âdem-i malikiyeti, câlib-i nâzâr bir noksan idi. Memleketin münever gençliği ve hassas halkı, bu noksanı telâfiye âzmederek, ruh-u müşterekin ilhâmiyle bu faydalı işle meşgul olmak üzere, bir inşaât komisyonu teşkil edilmişdi.

Vakî olan taleb üzerine, Türk Ocakları merkezi heyeti tarafından gönderilen plânlardan birisi, komisyonca intihâb edilmiş ve orta mektebin karşısına, taşdan, muhteşem bir bina ve tam manâsıyla bir abide-i milliye inşâsına karar vermişdir.

MALATYA Numro-148

19 Ağustos 1926-Shf.1

İSMET PAŞA HAZRETLERİNİN CEVABÎ TELGRAFLARI

Malatya Türk Ocağı binasının temel atma merâsimini müteâkib, Türk’ün hakiki rehberlerinden sevgili hemşehrimiz başvekil İsmet Paşa’ya ârz-ı mâlûmât ve tâ’zimâtı havi keşide kılınan telgrafnâmeye verdikleri cevabı, maâ-l-şükrân ber-vech-i âti dercediyoruz.

Malatya Türk Ocakları mümessili doktor Kâşif beyefendiye:

Malatya Türk Ocağı temelinin atılmasında hissetdiğim sürûr ve iftiharı ifâde etmek müşküldür. Malatya Türk Ocağının, vatanın vâsi bir mıntıkasına ilim ve hars merkezi olması, büyük muradımdır. Muvaffakiyetler dilerim.

İsmet

MALATYA. 148

Shf.2

MALATYA TÜRK OCAĞI BİNASININ TEMEL ATMA MERÂSİMİ

Malatya’nın, bu güzel, yeşil yurdun Türk irfân ve harsiyatında, muhite mütemadiyen fikir yayan ve nur saçan bir kaynak olabilmesi için, muhterem valimizin nurlu insanlardan teşkil buyurdukları özlü bir heyetin ilk işi.. buraya muhteşem ve asrî bir ocak evi yapmak teşebbüsü oldu.

Evet, muhteşem ve asrî.. Çünki, hepimiz de kailiz ki, çok yerlerimizde olduğu gibi, muhutimiz dahi beş on sene ömürlü binalarla şimdiye kadar vaziyetden gayri emin insanların göçebelik panoramasını ilân edib duruyordu. Buna nihayet vermek ve bi-hakkın oturucu şeklini almak, artuk zaruri olmuşdu. Heyet, bu esaslar dahilinde ve samimiyetler içinde her çıplaklığı fütursuzca yekdiğerine anlatmış, nefâis-i ictimâiyemizi de, velev ki acı kısımları da bulunsa, ince duygularla birbirlerine söyleyerek tebellür eden kanatlarla- evvel emirde, kerpiç, “toprak dondurma” usulünden sarf-ı nâzârla “Yontma Taş” sisteminde bir “Türk Ocağı” binasının inşâsına karar vermişdir.

Bu karar dolayısıyla, heyet-i muhteremeye o kadar candan teşekkür ederiz ki, heman da çadırlarda sakîn aşiret tarz hayatına işbu eserlerle nihâyet veriyorlar ve Türk’ün bu memleketde lâ-yemût olacağına işaret ediyorlar.

Bu hayırlı işe başlangıç olmak üzere, plânına kevkifen orta mekteb karşısındaki meydanın vasatına kazılan hendeklerin pür samim muvacehe-i sükûnunda 14.8.1926 tarihinde saat onyedide bir bölük askerin, yüksek imanlarının şevki ile gelen muâllim hanım ve beylerin mââliyyatperver binlerce halkın huzurunda “Malatya ve havalisi Türk Ocakları mümesili âziz doktorumuz Kâşif Ömer beyin nutkuyla merâsime ibtidâr edilmişdir.

NUTUK

Muhterem hanımefendiler, beyefendiler:

Sevgili ve âsil sinesinde, Türkiya için, Türklük için kurtarıcı ve âziz İsmet’ini yetişdiren güzel Malatya’mız, bugün şurada toplanmaya muvaffak olduğu için iftihar edebilir. Türkü Ergenekon’dan, âziz Türkiya’yı saltanatdan, derebeyliği, tegallüb vesaire gibi dahili badirelerden ve mutlaka imhaya, taksime matuf kitlevi bir husumet cehaletinden kurtaran ve bizi halen ve atiyen felâh ve saâdet bahş ve vaâd eden sevgili cumhuriyetimizi ihdâ eden büyük müncimiz Gazi Paşa hazretleri, daima kendisinden ilham ve kuvvet aldığını, her münasebetle beyân buyurduğu âziz millete, dahiyâne bir hedef gösterdi. Malatya’nın öz ve necib evlâdı halaskâr İsmet’imiz de aynı hedefi tekrar eyledi.

Türkler, Türklüğün inkişâfı, hâlâsı, Türk ocaklarındadır. İşte bugün, bu hedefe müteveccih çalışmalarımıza fiilen başlamış olduğumuz memleketimize de, her tarafa da ilân eden bir râsimeyi ifâ için toplanmış bulunuyoruz.

Sevgili Malatya’mızın ve çok yüksek zekâ ve idrâke malik sevgili Malatyalıların, âziz Türk memleketleri arasında en yüksek mevki’i ihrâza nâmzed ve lâyık olan bu yeşil yurda, gıbta artırıcı bir tarzda ancak faâliyeti göstermesi, Türklüğün kaynağı olan bu güzel memleketin şerefiyle, mevkiiyle mütenâsib bir Türk Ocağı binasına malîk olması pek âziz bir borçdur.

Muhterem huzzâr:

Ankara Türk Ocakları merkez heyeti, Malatya merkezinde, Malatya ve havalisi Türk Ocakları mümessilliği teşkilâtını kabul ve tasdik etmişdir. Bu, başlıbaşına, Malatya’ya atfedilen kıymet ve ehemmiyetin bariz ve bahir bir nişânesidir.

Binâen-âleyh milli şuuru pek yüksek olan hemşehrilerimiz için merkezin bu ihtimâmı karşısında şimdi ârzeylediğim borcun sürâtle ve büyük bir âzim, himmet ve civân-merdi ile edâsı daha lâzım bir hale gelir.

Malatyamızın öz ve necîb evlâdına karşı da onun yüksek ve kurtarıcı mesâisine ve fedakârlığına bir şükrân mukabelesi olmak üzere, gösterdiği hedefe yürümesi, ocak faâliyeti itibarıyle Türkiyamızda en yüksek mevki’i almaya çalışması icab ediyor. Bütün vatanın kurtarıcısı olan İsmet’imiz, bize verdiği hedefleri, kurtarıcı umdeleri tatbik etdirmek üzere fâl, âzimkâr bir de vali ihdâ etmiş bulunuyor. İşte muhterem valimiz Nevzad beyefendi, Malatya’lıları âziz borcunu vatana ve halâskârına karşı ödemiş bir hale getirmek için mütemadiyen tenvir, mütemadiyen teşvik suretiyle, büyük bir feragât ile çalışan bu muhterem rehberimiz; Malatya’da bir “Türk Ocağı Bina inşaât heyeti” teşkili buyurmuşlardı. Bugün bu heyet, sarfetdiği mesâinin “temel atma merâsimine” kadar bir neticeye varılmasıyla büyük bir sürûr hissetmekdedir.

Büyük halâskârımızın verdikleri yüksek hedefe vusül için daimi ve sarsılmaz bir sebat ve faâliyetle çalışmağa âzm bulunan heyetimiz, muhterem valimizin himmetlerine ve âziz halkımızın yüksek idrâk ve civan-merdisine istinâdla pek yakında güzel Malatya’mıza lâyık, pek mükemmel bir Türk Ocağı binasına mâlik olacağından ve bu netice-i mesudeye vusülden sonra da ocağın resmi küşadına da muvaffak olacak bu sürûrun Lâ-yezâl bir iftihara inkilâb..edeceğinden tamamiyle emindir.

Şimdi, temelini atmalarını, muhterem valimiz Nevzad beyefendiden rica eylediğimiz, Malatya Türk Ocağı Binası’nın pek yakında hitâma ererek, Malatya için hayırkâr ve rehâ-kâr faâliyetlere musaddar olmasını temenni ederken, bizi istiklâlimize nâil eden ve bu suretle böyle hayırlı tesisat için zemin ve zaman ihzâr eden büyük Gazimize ve muhterem başvekilimize bi-l-vesile tâzimât ve tekrimâtımızı ârz ve iblağ eyleriz.

-Muhterem Valimiz Nevzat beyefendi de, aşağıya yazılı nutuklarıyla mukabelede bulunduktan sonra, müşârûn-ileyh tarafından ilk temel taşı konuldu ve kurban kesildi.

NUTUK

Muhterem hanımefendiler, beyefendiler,

Bugün yüksek bir zevk ve imân ile temel taşını koyduğumuz Malatya Türk Ocağı binası, Malatya’da milli rüşdümüzün, milli idrâk ve şuurumuzun canlı bir müsessesesi olacakdır. Her millet, temeddün ve terâkkiye ancak böyle ictimâi müesseselerin yüksek ve nurlu kapularından girmişlerdir.

Pek yakında, Malatya’nın temiz ve faziletkâr halkını Türk Ocağı binasının münever sakfı altında müttehid ve mütesânid görmekle mübâhi olacağını, kuvvetle ümid etmekdedir.

Binâen-âleyh tarz-ı inşâ ve şekl-i mimarisi itibariyle de şehrimizin milli mâbedi olacak olan bu binanın inşâsına teşebbüs hususunda, halkımızın umumiyetle gösterdikleri arzu ve iştiyaka karşı hükümet nâmına arz-ı tebrikât ve takdirât ederim.

Merâsimi müteakib zuvvâr, orta mektebde Türk Ocağı tarafından ihzâr olunan cigara ve soğuk vişne şurubları ile izâz edildiler.

Mümessil bey; Türk’e yaşatıcı hedefler veren büyük Gazi ile sevgili hem-şehrimiz İsmet Paşa’ya ve Türk’ü benliğine kavuşduran Türk Ocakları merkezi heyetine; elde ederek, iftiharla gazetemize dercettiğimiz, tâzim telgraflarını yazdılar:

Ankara’da:

Shf.2

Büyük Gazi’ye

Malatya Türk Ocağı binasının temel atma merâsiminin bugün icrâ edildiğini ârz vesilesiyle, umûm Türk Ocakları gibi inkişâf ve itilâsını dahiyâne ve halaskârâne işaret ve müzâhâret-i devletlerine medyûn bulunan Malatya ocaklıları âziz müncimizi derin bir hürmetle selâmlar ve ref’i tâzimât eyler, büyük gazimiz.

Shf.2

Ankara’da muhterem başvekilimiz İsmet Paşa hazretlerine

Asil sinesinde kurtarıcı İsmet’ini yetişdirmekle müftehir bulunan Malatya, müzâhâret-i devletlerine istinâden, bugün Türk Ocağı binasının temel atma merâsimini icrâya muvaffak olmuşdur. Malatya ve Malatya ocakları bi-l-vesile derin hürmet ve tekrimâtını ârzeylerler, muhterem ve hâlâskâr paşamız.

Shf.2

Ankara’da Türk Ocakları Merkez Heyeti Riyâset-i Celilesine

Bugün, Malatya Türk Ocağı binasının temel atma merasiminin mutantan bir suretde icrâ edildiğini arz ve ocağımızın kardeş selâm ve hürmetini takdim eyleriz.

Malatya ve havalisi Türk Ocakları mümessili

Doktor Kaşif Ömer

MALATYA: Bu ocağın kutlu olmasını ve hassâten muhit-i daireleri mütemadiyen mütevessi müttehid-el-merkez nur ve irfân mevceleri yaratmasını temenni eder.

(DEVAM EDECEK)