SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Halkı Kandırmak En Büyük Günah"

0
Güncellendi - 2017-02-19 05:50:51
A- A+ PAYLAŞ

  • AKP'li Çalık'a yanıt veren CHP'li Küçükşahin, "Halkı aldatmak ve kandırmak günahların en büyüğüdür" dedi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Öznur Çalık'ın geçtiğimiz hafta Malatya'da yaptığı açıklamalara CHP Yeşilyurt İlçe Başkanı Ahmet Küçükşahin'den yanıt geldi.

CHP'li Küçükşahin, Çalık'ın açıklamalarına ilişkin şunları söyledi:

"30 ve 31 Ocak 2017 tarihli Malatya yerel gazetelerinde AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Öznur Çalık’tan ilginç ifadeler okudum. Bunları cümle cümle irdelediğimizde halk adına üzüntü duymamak elde değil!

Halka kelime oyunu yapmadan daima doğruyu söylemek gerekir. Zira devlet yönetme sanatı olan siyasetin gerçek olmayan sözlerle yürütülmesi doğru değildir, mümkün de değildir. Halkı aldatmak ve kandırmak günahların en büyüğüdür.

1.“Siyasi, ekonomik istikrarı sağladık. Demokratik istikrarı sağlamak içinde var gücümüzle mücadele ediyoruz.”

“Siyasi istikrar” demek, yönetimsel istikrar demektir. 2007 yılından beri ülkenin başına gelmeyen kalmadığı halde böyle bir istikrardan bahsedebilmek için UNUTKAN olmak gerekir. Hatırlatalım:

- Başbakan’ın da savcısı olduğu ERGENEKON uydurması,

- Başbakan Yardımcısının “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” dediği BALYOZ adlı TSK’ni 15 Temmuz sürecine hazırlama operasyonu,

- 12 Eylül 2010 referandumu esnasında Yargı’nın FETHULLAH MÜRİTLERİNE teslim edilme pazarlığı,

- İzmir ASKERİ CASUSLUK adlı, TSK’nin BALYOZ rezaletinden sonra kalan unsurlarını da tasfiye etme operasyonu,

- Habur’dan giren PKK’lı teröristler için kurulan ÇADIR MAHKEMELERİ,

- Başbakan’ın “PKK ile görüşen şerefsizdir” dediği OSLO GÖRÜŞMELERİ,

- Valilere operasyon yapmama talimatı verildiği PKK’nın Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki şehirlere hendekler kazdıkları ve öz yönetim adı altında giriştikleri kalkışma girişimlerde bulundukları ÇÖZÜM SÜRECİ rezaleti,

- 17/25 Aralık 2013 Hırsızlık ve Rüşvet iddiaları ile Fethullah müritlerinin siyasi ortağı olduğu AKP’yi diz çöktürme girişimleri,

- Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davaları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde boşaltılan kadrolara Fethullah müritlerinin terfi ettirilmesi ve atanması süreci,

- ABD elinde esir bulunan ve bir türlü Türkiye’ye gelemeyen Fethullah Gülen’in “Hoca Efendi” ve “Türkiye’nin yetiştirdiği değerli insanlardan biri” diyerek tarih ve insan tanımama hastalığına yakalanılması,

- ve 15 TEMMUZ 2016 DARBE GİRİŞİMİ.

Bütün bunlar, siyasi istikrarın var olduğu iddia edilen dönemde gerçekleşmiştir.

“Ekonomik istikrar” denen istikrara gelince; 2002 – 2017 arası ekonomik veriler aşağıya çıkarılmıştır. İstikrar bunun neresinde? Veya ekonomik istikrardan ne anlamalıyız?

Dolar kuru:

Kasım 2002     1,5880 YTL

15 Ocak 2017    3,8062 TL

Çeyrek Altın:

Kasım 2002       32 YTL

16 Ocak 2017     240 TL.

Benzin

Kasım 2002      1,64 YTL

15 Ocak 2017     5,12 TL.

Motorin

Kasım 2002       1,25 YTL

Ocak 2017          4,07 TL

2002-2016 dönemi işsizlik oranları:

Kasım 2002    11,4 (%), 2 milyon, 636 bin işsiz,

Ekim 2016      11,8 (%), 3 milyon, 647 bin işsiz,

Ekim 2016      21,2 (%), (15-24 yaş grubunda)

“Demokratik istikrar”: AKP’nin 2023 Siyasi Vizyonu adlı kitapçıkta; “AKP demokrasiyi, halkın geniş boyutlu katılımı ile sürekli geliştirilmesi gereken bir süreç olarak görmektedir. Hoşgörü, diyalog ve müzakere rejimi olan demokrasi, hukuk kurallarının ve yönetim ilkelerinin vatandaşların rızasıyla ve iradesiyle şekillendiği yönetim biçimidir (s.9)” yazmaktadır. Oysa mevcut durumdan da görüleceği üzere 15 yıldır hoşgörü, diyalog ve müzakere olmadı. Bunların olmadığı bir ortamda demokratik istikrar sağlanabilir mi? “Benim yüzde 50’m” diyen, yönettiği ülkeye bir bütün olarak bakamayan bir başbakan demokratik istikrarı sağlayabilir mi? Eğer demokratik istikrar sağlanacaksa, tepeden tırnağa AKP yöneticilerinin kendini yenilemesi gerekir.

2.“15 Temmuz Türkiye’nin ikinci Kurtuluş Savaşı’dır.”

15 Temmuz 2016 ülke tarihimiz için önemli bir gündür. 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim gibi önemli bir gündür. Halkın “ben varım” dediği bir gündür. Ancak 15 Temmuz a kadar gelen süreç, birinci maddede ifade edildiği üzere, AKP’nin yüz karasıdır. Bu leke AKP’nin alnındadır ve silinmeyecektir.

3. “Kadının adının olmadığı bir toplumdan, kadının adının var olduğu bir Türkiye’ye doğru emin adımlarla ilerliyoruz.”

Türk kadınının toplumdaki varlığı, 05 Aralık 1934 tarihinde tescillenmiştir. Bu tarihten sonra Türk kadını hep yücelmiştir. Bunun farkında olunmaması tuhaf bir şey, kadınlarımız bu toplumda vardı ve var olmaya devam edecektir. Statüsünü 83 yıl önce almış olan kadınlarımız toplumumuzun vazgeçilmezidir. AKP, kadınlarımıza gölge etmesin, kadınlarımızı evlere kapatma politikası uygulamasın yeter. İlk kadın milletvekilinin 1935 yılında TBMM’de olduğunu da hatırlatmak isterim.

4. “CHP, HDP’nin arkasına takıldı. HDP, bugün PKK’nın meclisteki izdüşümüdür. ’Hayırcı’ cephenin kimler olduğunu hepimizin çok iyi görmesi lazım. ‘Evet’ diyen kesimin milli ve çok iyi duruşunu bütün vatandaşlarımızın çok iyi görmesi lazım. Parlamenter sistem iflas etmiş ve bu sistemin garabet bir sistem haline dönüştürüldüğü çok net görülmekte, bunun müsebbibinin Cumhuriyet Halk Partisi ve onun zihniyetinin olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim.”

CHP’nin ilkeleri bellidir. Kimsenin arkasına takılmamıştır. HDP’den önce de CHP vardı, AKP’den önce de CHP vardı. CHP hep ileridedir. HDP ile PKK arasındaki ilintinin “izdüşüm” olduğunun yeni fark edilmiş olması akıllara durgunluk vermektedir. İnsanın aklına üç dört yıl önceki hikâyeler geliyor. Dolmabahçe’de AKP’li bakanlarla fotoğraf çektirirken HDP “izdüşüm” değil miydi, Kandile mektup götürüp getirirken HDP “izdüşüm” değil miydi, Bebek Katili ile AKP arasında aracılık yaparken HDP “izdüşüm” değil miydi?

Halk “hayır” diyen kesimin kim olduğunu biliyor. Ancak “’Evet’ diyen kesimin milli ve çok iyi duruşu” olduğu söylenenlerin kim olduğunu henüz çok iyi bilmiyor. Ben hatırlatayım: “Evet” diyen kesimin bir bölümü, Amerikan Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) Eş Başkan olmuş ve milliyetçiliği ayaklar altına almış bir ekibin üyeleridir.

Osmanlı yönetim sistem tercihini parlamenter sistemden yana kullanmıştır. Bu tercih Türkiye Cumhuriyeti tarafından da kabul görmüştür. Parlamenter sistem Kurtuluş Savaşında, Kıbrıs Barış Harekâtında, 15 Temmuzda kendisini test etmiştir. Başta Siyasi partiler Kanunu ve Seçim Kanunu olmak üzere düzeltilmesi gereken yönleri vardır. Mutlaka elden ve gözden geçirilmelidir. Ancak “garabet” değildir. Asıl “garabet”, 15 yılın olumsuzluklarını üstlenip, kendine çeki düzen vermeyip, bunun yerine SİSTEM ve CHP demektir. Parlamenter sistem konuşmayı bilen, söz söylemesini bilen, uzlaşmayı bilen aydın fikirli insanların rejimidir. Buna tu-kaka demekten ziyade kendi standartlarımızı yükseltmek daha isabetli olacaktır.

5. “Türkiye’yi yeniden inşa ediyoruz”. “Yeni bir Türkiye’nin inşası için ihtiyaçlarımız var. Bunun en önemli gereksinimlerinden bir tanesi anayasada yapılacak değişiklikler.”

Türkiye’nin neyi yeniden inşa edilecek? Yani anayasa değişirse inşaya başlanacak, değişmezse bu iş olmayacak mı demektir? İnşa işi para ile gerçekleşir. Anayasa değişirse para nereden bulunacak? Bundan bir iki yıl önce “Yeni Türkiye” deniyordu. Şimdi o nerede? Yeşilyurt mahallelerinin ihtiyacı, Türkiye’nin yeniden inşasından ziyade “içecek ve abdest alacak temiz bir su”dur. Mahalle sakinleri “su olmadığı için abdestsiz dolaşıyoruz” diyor. Hayali şeylerden bahsetmekten ziyade mahallelerin sorunlarını konuşmak daha doğru olur.

6. “Cumhurbaşkanlığı sistemi gerek ve şart diyoruz.”

Cumhurbaşkanlığı sistemi ülkemiz için hangi gerekçelerle “gerek” ve “şart”? Bu sitem gelince uçacak mıyız? Bu sistem parasıyla birlikte mi gelecek? 15 yıldır ne yapmak istenildi de Anayasa engel oldu? Ayrıca ülkemizin 03 Şubat 2017 tarihi itibariyle en önemli sorunları terör, ekonominin kötü gidişi ve işsizliktir. Oysa yeni anayasa kabul edilirse 03 Kasım 2019 tarihinde yapılacak seçimlerden sonra geçerli olmaya başlayacaktır. Bizler, gittikçe büyüyen bu sorunlarla en az üç yıl daha yaşayacağız demektir. Bunu halk adına kabullenmek mümkün değildir.

7. “2023, 2053, 2071 vizyonlarını yakalayabilmemiz için güçlü devlet, güçlü ekonomi, güçlü sosyal politikalar üçlüsünün oylanacağı bir referandum sürecine gireceğiz. Cumhurbaşkanlığı sistemi demek, kalıcı siyasi istikrar demek, hızlı ve etkili bir yürütme demek, Yasamanın asıl işlevine ulaşması demek.”

Yukarıdaki sözler, arkada çok şey varmış izlenimi veren ve ancak geçerliliği olmayan sözlerdir. Öncelikle “Cumhurbaşkanlığı sistemi” denen şey, bir sistemin özelliklerini yansıtmamaktadır. Tasarlanan bu yapı, yürütmenin tek kişiye verildiği, yasa yapma yetkisinin büyük bir bölümünün yürütmeye verildiği veya kontrolüne girdiği, tek kişiden oluşan yürütmenin yaptığı atamalar nedeniyle yargının minnet duygusu içerinde hareket edeceği bir yapıdır. Zira 30 Eylül 2012 tarihli “AK PARTİ 2023 SİYASİ VİZYONU” adlı kitapçıkta yer alan bilgiler de tasarlanan bu metin ile “AKP 2023 Vizyonu”nun çeliştiğini göstermektedir. Anayasa, hukuk ve adalet ile ilgili olarak şunlar yazmaktadır:

ANAYASA

“AK Parti kurulduğu günden bu yana ileri demokrasi anlayışını yansıtan, mümkün olan en geniş mutabakatla ve demokratik yöntemle hazırlanan, toplumun bütün kesimlerinin sahipleneceği yeni bir anayasa yapma azim ve kararlılığındadır”. (s.17)

“Mümkün olan en geniş mutabakatla ve demokratik yöntemle” hazırlanacak denmesine rağmen referanduma sunulma aşamasına gelen anayasa teklifi, kapalı kapılar ardında hazırlanmış ve görücüye çıkarılmıştır.

“Temel hak ve hürriyetler, demokrasi, hukuk devleti, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi kavramlar, 1982 Anayasası’nda evrensel anlamlarıyla yer almamaktadır”. (s.17)

2012 yılında yukarıdaki şekilde denmesine rağmen 2017 yılında bu esaslar unutulmuş ve yeni anayasa değişiklik taslağına yukarıda eleştirilen temel hak ve hürriyetlerden herhangi bir madde ilave edilmemiştir.

HUKUK VE ADALET

“AK Parti iktidarında Türkiye, hukukun hâkim olduğu, her vatandaşın hakkını arayabildiği bir ülke haline gelmiştir”. (s.20)

Hukuk, AKP yöneticileri tarafından böyle görülebilir. Ancak mevcut durum, ülkemiz, hukukun dibe vurduğu bir dönemi yaşamaktadır. Ergenekon, Balyoz, Casusluk vb davaları, hukukun dibe vurduğu davalara birer örmektir. Toplumun yargıya olan güveni yok denecek kadar aşağı inmiştir. Dünya hukuk endeksinde Kore 19’ncu sırada yer alırken Türkiye 99’ncu sıradadır. Bu durum, içte ve dışta devletimizi güçsüz göstermektedir.

“Yargının insan kaynakları önceki dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde güçlendirilmiştir. Yargıtay ve Danıştay’a yeni daireler kurulmuş, üye sayıları artırılarak davaların daha hızlı sonuçlanması sağlanmış, hâkim ve savcı sayısı yüzde 29 oranında artırılmıştır”.(s.22)

Bu paragrafta ifade edilen dönem, Yargının Fethullah müritlerine teslim edildiği dönemdir. İşin garipliği, AKP yönetiminin bunun farkında olmamasıdır. Dün, “Yargıtay ve Danıştay’a yeni daireler kurulmuş, üye sayıları artırılarak davaların daha hızlı sonuçlanması sağlanmış” derken, bugün toplumun onayına sunma aşamasına gelmiş olan anayasa değişiklik tekliflerinde ifadelerin tam tersi yapılmaktadır. AKP her yaptığına “iyi” diyerek ve “toplumu uçuracak” diyerek halka sunmaktadır.

8. Sonuç olarak; halk anlamaz diye düşünülerek halka hayal anlatmaya gerek yoktur. Her koşulda halka doğruları söylemek gerekir. Halkı doğru ve bilimsel bilgi ile donatmak gerekir. Örneğin, AKP 2023 Vizyon Belgesinde “Türkiye, siyasi istikrarın ve güçlü iktidarların olduğu dönemlerde her alanda büyümüş ve gelişmiştir. Menderesli yıllar, Özallı yıllar ve AK Partili yıllar bunun en somut örnekleridir (s.15)” denmektedir. Oysa Vizyon Belgesinde örnek olarak gösterilen yılların en kötüsü AKP dönemidir. Anılan varsayım doğru olsa bile, AKP dönemi verileri bunu geçersiz kılmaktadır.

Veriler aşağıya çıkarılmıştır.

- CHP dönemi (1923-1950) ortalama büyüme oranı 8,1.

- Menderesli yıllar (1950-1960), ortalama büyüme oranı 6,4.

- Adalet Partisi dönemi (1965-1971), ortalama büyüme oranı 5,6.

- Adalet Partisi dönemi (1975-1977) ortalama büyüme oranı 7.

- Özallı yıllar (1983-1991), ortalama büyüme oranı 5.

- AK Partili yıllar (2002-2016), ortalama büyüme oranı 4,6.

- AKP’nin tam kadro iktidara sahip olduğu yıllar (2007-2016), ortalama büyüme oranı 3,3’tür.

Halkın süslü sözlere ihtiyacı yoktur. CHP olarak halkın kandırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Söylenen her sözün takipçisi olacağımızın bilinmesi gerekir."

Bülten

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız