Türk Ocakları Malatya Şubesi'nin haftalık sohbet programına konuşmacı olarak katılan Malatya Turgut Özal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Ali Koçyiğit, 24 Ocak ekonomik kararları ile ilgili açıklama ve değerlendirmelerde bulundu.
Türk Ocakları'nın binasında yapılan sohbet programının açılışında konuşan Başkan Nadir Günata, "Türk ekonomisinin önemli kırılma noktalarından biri olan 24 Ocak İstikrar Kararları konumuz. İthal ikame rejiminin terkedilip yabancı sermayeye, borçlanmaya ve ithalata bağımlı bir ekonomik modelin benimsendiği 24 Ocak kararları toplumsal değişimimiz açısından da önem arz etmektedir." dedi ve Prof.Dr. Koçyiğit'e söz verdi.
Koçyiğit şunları söyledi:
"24 Ocak kararlarının bu yıl 40. yıl dönümü. Ekonomik istikrar programları sadece ekonomik programlar değillerdir. Esasında istikrar programları toplumsal dönüşüm programlarıdır. Bir ülkede bir istikrar programı açıklanıyorsa bilin ki o toplum bir toplumsal dönüşüme tabi tutulacaktır. Olaya bu açıdan bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kararlar 24 Ocak 1980’de açıklandı. 80 öncesinin ekonomik tablosuna bakacak olursak; 70’li yıllarda Türkiye 5 tane seçim yaşıyor ve 5 farklı zayıf koalisyon hükümeti dönemi yaşıyor. Hem ekonomik hem de siyasi açıdan istikrarsız yıllar. Özellikle 77 sonrası ekonomik görünümün oldukça bozulduğunu görmekteyiz. 1977’de enflasyon %24,5 iken 1980’e geldiğimizde %100’leri aşıyor. 1979, 1980 yılları Türkiye’nin negatif büyüme sürecine girdiği yıllardır. Yine KİT’lerin harcamaları ve zararları 80 öncesinde hızla büyüyor. Bu zararları bertaraf etmek için KİT’lere aktarılan ciddi kaynaklar var. Mesela 1977 yılında KİT’lerin 31,7 milyar zararı var. 1979 yılında bu rakam 79,7 milyara çıkıyor. Aynı dönemde Türkiye’nin toplam konsolide bütçe açığı 1977 yılında 52,2 milyar lira, 1979 yılında ise 84 milyar lira olmuştur. Böyle bir ortamda alınmıştır bu kararlar.
24 Ocak kararlarının temel amaçlarından birisi Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi ile entegrasyonudur. İlk olarak Türk lirası devalue ediliyor. Burda amaç Türkiye’nin dışa açılma politikasını desteklemek üzere Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası rekabet gücünü artırmak. Türk lirasının değerini düşürdüğünüzde dış ülkelere sizin mallarınız daha ucuza gidiyor, bu da çok mal satılmasının bir yolu olarak görülüyor. 24 Ocak öncesi dönemde çoklu kur sistemi denilen bir sistem vardı. İthalata giriştiğinizde yeterli döviz rezerviniz olmadığı için bazı malların ülkeye girmesine izin vermek istemiyorsunuz veya caydırmak istiyorsunuz o yüzden mesela lüks grup ithal mallara uyguladığınız döviz kuru ile normal temel tüketim mallarına uyguladığınız kur arasında farklılık öngörüyorsunuz. Bu yolla lüks malları caydırmak istiyorsunuz. İthalat rejiminin liberalizasyonu söz konusu oluyor bu kararlarla birlikte. Ülkeye giren mal ve hizmetlere önemli serbestleştirmeler getiriyor. İhracata yönelik teşvikler var ki belli jenerasyonun çok iyi bildiği daha sonra bazı suistimallerin yapıldığı ortaya çıkan vergi iadesi konusu var. Yine tasarruflara yönelik faiz oranları yine bu kararlarla birlikte hayata geçen önemli konulardan biridir. 80 öncesinde enflasyon oranı çok yüksek fakat tasarruflara ödenen faiz oranı enflasyonun çok altında olduğu için millet tasarruf yoluna gitmiyordu. Bunu önlemek için enflasyon oranının üzerinde pozitif faize dönüş dediğimiz tasarruflara enflasyon oranının üzerinde faiz uygulamasına geçiliyor. Buönemli bir değişim. Yerli fiyat uygulaması kapsamında KİT’lerin bazı temel malları dışında büyük oranda maliyet ve döviz kurundaki gelişmeler doğrultusunda fiyatlarını belirleme özerkliğine kavuşturulması öngörülüyor. 24 Ocak kararları öncesi kamunun ürettiği mallar sübvansiyonlu olarak piyasaya veriliyordu. Yani maliyetinin altında piyasaya sürülmesi söz konusu. Yerli fayat uygulaması kapsamında bu sübvansiyonların azaltılması ve kaldırılması sağlanmıştır. İki istisnası vardır gübre ve dizel yakıt. KİT’lere maliyetleri ve piyasa şartları doğrultusunda kendi fiyatlarını belirleme özerkliği veriliyor. Ticaret ve döviz kuru politikası Türkiye’de bir istikrar programı uygulandığının uluslararası piyasalara verdiği bir mesaj iken yerli fiyat politikası ise yerli ekonomik aktörlere verilen bir mesajdır. Bu kararları Türk milletnin en çok hissettiği ayak bu yerli fiyat politikasıdır. Çünkü KİT’ler malları piyasaya sübvansiyonlu olarak süremeyecektir. Kararlar bağlamında iki tane kurumsal değişim söz konusu. Bunlardan biri iki tane yeni kordinasyon kurulunun oluşturulmasıdır. Bir tanesi kalkınma programları, yıllık programlar, ithalat ihracat rejimleri, uluslarası organizasyonlar ve ülkelerle ilişkiler, politikaların takip edilmesi ile ilgili olarak oluşturulan Ekonomik Koordinasyon Kurulu’dur. İkincisi para-kredi poitikalarının düzenlenmesi, özellikle ekonomide kredi dağılımının genel ekonomik politiklar ile uygunluğunu gözetmek amacıyla kurulan Para ve Kredi Kurulu’dur. İkinci yapısal-kurumsal düzenleme de Yabancı Yatırımlar Dairesi ile Yatırım ve İhracatı Teşvik VE Uygulama Dairesi adlı iki tane dairenin oluşturulmasıdır. Bunlardan amaç özellikle yabancı sermayenin ülkeye girişi konusunda kolaylık sağlamaktır. Buraya kadar anlattıklarım 24 Ocak kararalarının mekanik hedeflerive uygulamalarıdır. Ben burada bu konu ile ilgili üzerinde durulması gereken daha önemli konular olduğunu düşünüyorum. 70’li yıllarda biraz önce arzettiğim gibi kötü bir ekonomik tablo ile karşı karşıyayız. Buna bir de siyasi istikrarsızlığı ekleyin. 24 Ocak kararları tesadüfi değildir. Hatta çok daha iddialı bir şey söyleyeyim; 24 Ocakları Türkiye’ye empoze edilmek için Türkiye’de 12 Eylül ihtilali yapılmıştır. 24 Ocak kararları 24 Ocak 1980’de açıklanıyor. Fakat 12 Eylül 1980’e kadar bu kararların hiçbir uygulaması yok Türkiye’de. Hiçbiri uygulamaya koyulamıyor. 12 Eylül ihtilali olunca 5’li konseyin ilk açıkladığı karar 24 Ocak kararlarına sıkı sıkı bağlı kalınacak kararıdır.
1970’lerin başından itibaren dünyada altın standardına bağlı bir parasal sistemden vazgeçiliyor. Yani ulusal paraların karşılığının olması zorunluluğu ortadan kaldırılıyor. Bu sistemin çöktürülmesi Latin Amerika’da yeni bir istikrar programı furyasının yolunu açacaktır. 70’li yıllardan itibaren dünyada bir küreselleşme olgusu başlayacaktır. Sistem şuna dayanıyor; uluslararası şirketlerin ürettiği mal ve hizmetlere talep yaratılması gerekiyor. Bunun için de toplumları dönüştürmeniz gerekiyor. Bunu nasıl yapacaksınız peki? Bir yerde test etmeniz gerekiyor. Dünyadaki bütün istikrar programları öncelikle Latin Amerika’da test edilir. Burada bu programlar test edilir, toplum üzerinde yarattığı etkiler incelenir ve elde edilen sonuçlara göre dünyanın diğer ülkelerine uygulanır. İşte 24 Ocak kararları bu Latin Amerika uygulanan progamların bir türevidir. Bu neoliberal istikrar programlarının uygulandığı bütün ülkelerde ihtilaller oluyor. Antidemokratik ortamlarda hayat bulan politikalardır bunlar. Bu kararlar ile birlikte toplumsal bir dönüşüm başlıyor. Halk kırsaldan kentlere göçmeye başlıyor. Kültürel yapı biribiri ile çatışmaya başlıyor. İlk olarak enflasyon konusunda, bütçe konusunda, dış açıklar konusunda iyileşmeler olsa da bir süre sonra orta gelir düzeyine sahip insanlar süreçten çok olumsuz birşekilde etkilenmeye başlıyorlar. Toplumsal huzursuzluklar, işsizlik, üretimsizlik artıyor. Bu politikalar kısıtlayıcı ve daraltıcı para ve maliye politikaları içerdiği için bir süre sonra toplumda huzursuzluklar artıyor. Halkın bu politikalara dayanma imkanı olmadığı için bu programları demokratik, özgür ortamlarda uygulama şansınız yoktur. O zaman ne yapmanız lazım, ortamı uygun hale getirmeniz lazım. İşte bu yüzden bu politikaların uygulandığı tüm ülkelerde ihtilaller oluyor. Bu yüzden kararlar 24 Ocak’ta alınıyor ama hiçbir uygulama alanı bulmadan 12 Eylül’e kadar geliyor ve darbe ile birlikte uygulanmaya başlıyor. Latin Amerika’da olan hadiselerin bir benzeri de Türkiye’de oldu. Halk kırsaldan kentlere göçtü. Kırsalda tarımla uğraşan insanların kentlerde sanayi ya da hizmet sektöründe çalışma ihtimalleri yoktur. Ne yaptı bu göçen insanlar? Şehirlerin varoşlarına yerleştiler. Kırsaldaki aileler geniş, kalabalık aileler. Kente gelince ne oldu bu aileler? Küçüldüler, parçalandılar. Ailenin küçülmesi yetmedi. Ekonomik sorunlar ve kültür çatışması başladı. Aile kent hayatına uyum sağlayamadı. Kayıt dışı ekonominin birer parçası haline geldiler. 1980’li yıllarda kent yaşamına uyum sağlayamayan ailelerin geriye dönüş şanslarıda ortadan kalktı artık. Çünkü toplumun üretim yapısı değişti. Neden yapılıyor bu? Yukarıda belirttiğim gibi uluslararası şirketlerin ürettiği mal ve hizmetlere talep yaratılması gerekiyor. Bu talebin oluşabilmesi için halkın köyden çıkması gerekmektedir. O gün topraktan kopartılan insanların bir daha toprağa dönme şansı olmadı. Biz bugün tarımsal üretimin yetersizliğini konuşuyoruz. O toprağa insanların dönme ihitimali kalmadığı gibi o topraklarda kalmadı, parçalandılar. O günlerden başlayıp etkisi günümüze kadar devam eden çok ciddi bir toplumsal değişim yaşadık geçen 40 yıllık sürede”.
Daha sonra uzun bir soru cevap bölümü gerçekleşen programın bitiminde Ocak Başkanı Nadir Günata Prof. Dr. Ali Koçyiğit’e bir plaket verdi.
Bülten