PKK'NIN 5,5 YIL REHİN TUTUP ŞEHİT ETTİĞİ ÖZBEY, AİLESİNE BU MEKTUBU YAZMIŞTI.. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, toplam 51 PKK'lı teröristi ölü, 2'sini sağ olarak ele geçirdiği Kuzey Irak'ın Gara Bölgesi'nde gerçekleştirdiği Pençe- Kartal 2 Harekatı sırasında, terör örgütü tarafından şehit edilen 13 kişiden biri olan, Malatya Ticaret Borsası eski başkanı Gürsel Özbey'in Jandarma Astsubayı olan oğlu Semih Özbey, 2019 Nisan ayında ailesine gönderdiği mektupta, "Bizim elimizden de hiçbir şey gelmiyor, sadece yıllardır beklediğimiz gibi bekliyoruz. Biz de artık devletin bir şeyler yapmasını istiyoruz. Bizim içinde bulunduğumuz durum, üç buçuk yıldır çözüm bulunamayacak, bu kadar uzun yıl çözümü olmayacak kadar çözümsüz bir sorun mu? Gerçekten istenilirse bu soruna çok kısa bir zamanda, çok basit bir şekilde çözüm bulunabilir." demişti.
Cenazeleri otopsi için geçtiğimiz Cumartesi gecesi Malatya'ya getirilen 13 kişiden biri olan 28 yaşındaki Semih Özbey, 18 Eylül 2015'te görev yaptığı Rize'den Malatya'ya gelirken, Erzincan- Tunceli karayolunu kesen PKK'lı teröristlerce kaçırılmıştı.
Terör örgütünün, 2015 ve 2016 yıllarında doğu ve güneydoğu bölgesinde kaçırarak rehin tuttuğu, TSK'nın harekatı sırasında teröristlerce başlarına kurşun sıkılarak şehit edilen 13 asker, polis ve vatandaştan biri olan Öbey'in, ailesine gönderdiği 15 Nisan 2019 tarihli mektup, Sözcü Gazetesi Yazarı Saygı Öztürk'ün köşesinde 1Eylül 2019'da "4 yıl önce kaçırılan askerden mektup var" başlığıyla okuyucularla paylaşılmıştı.
Saygı Öztürk’ün yazısındaki mektupla ilgili kısım şöyleydi:
“Terör örgütünün kaçırdığı güvenlik görevlilerimizle bağlantı kuran bir dernek yöneticileri geçen nisan ayında mektupları ailelerine verdi. Onların, terör örgütünün elinde yıllardır tutulduğu gerçeğini de dikkate alıp Astsubay Semih Özbey’in mektubundan bölümler okuyalım:
“Aileme; bu mektubun size ulaştırılıp, ulaştırılmayacağını bilmeden size yazıyorum. Bütün aile üyelerim umarım hepiniz iyisinizdir. Beni soracak olursanız, iyi olmaya çalışıp kavuşacağımız gün için sabrediyorum. ‘Ben buradayım, sağım, ölmedim, yaşıyorum’ demek için yazıyorum. Sesimizi artık birileri duysun diye yazıyorum. Burada bize mektup yazma imkanı yıllar sonra çok geç olsa da verildi. ‘Mektup yazabilirsiniz biz ileteceğiz’ denildi. Ben de bu imkanı değerlendiriyorum ve size yazıyorum.
Sakın üzülmeyin, umudunuzu kaybetmeyin, hep taze tutup, koruyun. Dışarıda hayat normal seyrinde devam ediyor, bunun farkında ve bilincindeyim. Ben buradayım diye kendinizi hayattan ve olaylardan soyutlamayın, uzak tutmayın, hayatın normal akışına ve seyrine uyun istiyorum. Anne ve babamın ellerinden, kardeşlerimin yanaklarından öperim. Büyük küçük herkese selam söylüyorum. Allah’a emanet olun.”
Semih Özbey, 15 Nisan 2019’da yazdığı mektupta, kendi durumlarıyla ilgili düşüncelerini de şöyle aktarmıştı:
“Bizim için yoğun bir şekilde uğraştığınızı ve çaba sarf ettiğinizi duydum ve gördüm. Daha sonra 22 Haziran 2017’de yine Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Şubesi’nde sizler konuşurken, görüntülerinizi canlı olarak izledik. Tabii burada sürekli TV izlediğimiz anlaşılmasın, biz üç buçuk yıl içerisinde bir buçuk ay TV ya izledik ya da izlemedik. Bu görüntüler bize özel olarak izletildi. Videolardaki konuşmalarına baktığımda genelde devletin bizim için bir şeyler yapmadığından yakınıp bahsederken ‘sabredin’ diyerek sizi hep oyalamasından yakınmaktasınız. Bizim için yapılması gerekenler veya oluşması gereken ortam için kurumların, STK’ların devletin çağrı yaparak kamuoyu oluşturması gerekiyor. Ama anlaşılan buna pek fırsat tanındığı söylenemez. Fakat onca çabaya rağmen, tam anlamıyla yeterli kamuoyu oluşmuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan, hükümetten bizim için bir şeyler yapmasını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir vatandaşı olarak istemekte, talep etmekte ve beklemekteyim. Bunun dışında tüm siyasi partiler, başta; CHP, HDP, İYİ Parti ve Saadet Partisi olmak üzere, İnsan Hakları Derneği yöneticilerine de bizim için bir şeyler yapmalarını beklediğimizi önemle iletmek isterim. Şimdi biz örgüt ve devlet arasında sıkışıp kalmış durumdayız. Örgüt ‘Devlet istemezse bırakmayız, yoğun bir kamuoyu oluşmazsa bırakmayız’ diyor.
Bizim elimizden de hiçbir şey gelmiyor, sadece yıllardır beklediğimiz gibi bekliyoruz. Biz de artık devletin bir şeyler yapmasını istiyoruz. Bizim içinde bulunduğumuz durum, üç buçuk yıldır çözüm bulunamayacak, bu kadar uzun yıl çözümü olmayacak kadar çözümsüz bir sorun mu? Gerçekten istenilirse bu soruna çok kısa bir zamanda, çok basit bir şekilde çözüm bulunabilir.
Devlet, biz vatandaşlarını, askerlerini ve polisini yıllardır böyle zor şartlar altında, büyük bir bilinmezliğe terk etti. Burada bize sürekli İsrail’in askerlerinin serbest bırakılması için yaptıklarının neler olduğu anlatılıp duruyorlar. Kendisiyle uzaktan ya da yakından alakası olmayan kişiler için bir şeyler yapan devletin, ben ve buradaki diğer vatandaşları için hiçbir şey yapmaması, adımızdan dahi bahsetmemesi, yokmuşuz gibi davranması çok manidar ve çok düşündürücü!
Buradan ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bizim için elinden gelen ne varsa yapması hususunda çağrıda bulunuyorum. Hiçbir şey yapmıyorsa da, bizim akıbetimizi Devletten cevap alıncaya kadar sormasını istiyorum. Yine HDP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve İnsan Hakları Derneği yöneticilerine ve başkanına bizim için bir şeyler yapmaları konusunda taleplerimi iletiyorum. Biz buradayız ve bizim için devletin veya sizlerin bir şeyler yapmasını bekliyoruz ve istiyoruz.
Yıllardır ailelerin bizimle ilgili yaptıklarının, CHP’nin birkaç milletvekilinin bizim için yaptıklarının, İnsan Hakları Derneği’nin bizim için yaptığı girişimlerin ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ailelerle yaptığı görüşmelerin alt yazısı dışında, hiçbir kimsenin bizim için bir şeyler yaptığını duymadım ya da şahit olmadım. Sözlerime son verirken, artık özgürlüğüme ve özgürlüğümüze kavuşmayı, büyük bir sabırsızlıkla bekliyoruz. Cevaplarınızı sabırsızlıkla bekleriz.”
malatyahaber.com