Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Konseyi’nin verilerine göre 2011-2016 arasında DEAŞ’a 42 bin kişi katıldı. Bunların 5 binden fazlasının Avrupa’dan geldiği tahmin ediliyor. DEAŞ’a katılan 4 bin batı Avrupalının üçte biri ülkelerine döndü; kalanlar ise ya öldü ya izini kaybettirdi ya da tutuklu olarak hâlâ Irak ve kuzey Suriye'de bulunuyor. Egmont Enstitüsü’nün yayınladığı son güncel rakamlara göre, Suriye ve Irak’ta toplam 500-550 civarında kadın ve erkek DEAŞ’lı bulunuyor. Bunlara ek olarak, 700-750 çocuğun da kamplarda tutulduğu düşünülüyor. Tahmini olarak 130 yetişkin ve 300’ü aşkın çocukla, Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ta en çok DEAŞ’lı bulunduran ülke olan Fransa’nın ardından, 124 yetişkin ve 138 çocukla Almanya geliyor; onları ise Belçika, Hollanda ve İsveç izliyor.
Avrupa DEAŞ’lı savaşçıları uzun süre yok saydı. Radikalleşme süreçlerini büyük ölçüde Avrupa ülkelerinde tamamlamış olan ve iç güvenlik için ciddi bir tehdit olarak görülen bu kişilerin ülke dışına çıkması, adeta güvenlik tehdidinin "dışarı atılması" olarak görüldü. İçeride aşırı sağ terörü dahil pek çok sorunla boğuşan Avrupalılar, vatandaşları olan DEAŞ’lıların bir gün ülkelerine geri döneceği gerçeğiyle uzun süre yüzleşmek istemedi.
Rakamlarla DEAŞ belirsizliği
Fakat Avrupa vatandaşı DEAŞ’lıların sayısının tam olarak tespit edilmesi epey zor. Nitekim ilgili rakamlar da oldukça çelişkili. Ancak çifte vatandaşlığa sahip DEAŞ’lılar da hesaba katıldığında, toplamda en az bin 200’ü aşkın DEAŞ ilişikli Avrupa vatandaşının Suriye ve Irak’ta bulunduğu tahmin ediliyor. Almanya istihbarat ve güvenlik birimlerinin rakamlarına göreyse 2013 tarihinden bu yana bin 50 kişi Almanya’dan DEAŞ’a katıldı; bunların yüzde 75’i erkek, yüzde 25’i ise kadın. Savaşmaya gidenlerin çoğunluğu ise 30 yaşın altında. Bunlardan 220'si çatışmalarda ölmüş; yaklaşık 350'si ise Almanya'ya dönmüş. Alman güvenlik birimleri geri dönen 110’dan fazla DEAŞ’lının Suriye’de nerede savaştıkları ve nasıl bir eğitimden geçtiklerine dair ellerinde bilgi olduğunu söylüyor. Almanya’nın verdiği son rakamlar ise Mart 2019 tarihi itibarıyla, sadece kuzey Suriye’de 56 Alman vatandaşı kadın ve erkeğin ve 59 çocuğun bulunduğu yönünde.
Avrupa'nın DEAŞ iadelerine tepkisi
Avrupa DEAŞ’lı savaşçıları uzun süre yok saydı. Radikalleşme süreçlerini büyük ölçüde Avrupa ülkelerinde tamamlamış olan ve iç güvenlik için ciddi bir tehdit olarak görülen bu kişilerin ülke dışına çıkması, adeta güvenlik tehdidinin "dışarı atılması" olarak görüldü. İçeride aşırı sağ terörü dahil pek çok sorunla boğuşan Avrupalılar, vatandaşları olan DEAŞ’lıların bir gün ülkelerine geri döneceği gerçeğiyle uzun süre yüzleşmek istemedi. Ancak DEAŞ’ın nüfuzunu kaybetmesi ve DEAŞ’lı teröristlerin hapishane veya kamplarda kontrol altına alınmasıyla birlikte, bunlar içindeki Avrupa vatandaşlarının ne olacağı sorusu da tartışılmaya başlandı.
Hukukun etrafından dolaşmak
Sadece elinde yaklaşık 2 bin 200 DEAŞ’lı bulunduran Türkiye ve ABD değil, DEAŞ örgütüne katılan çocuk ve gençlerin aileleri de, çocuklarının ülkelerine getirilmesi ve burada yargılanmaları konusunda hükümetlerine baskı yapıyor. Almanya’da pek çok aile, sokak eylemlerinin yanı sıra, Alman devletini mahkemeye vererek vatandaşlarına sahip çıkmamakla suçluyor. Nitekim iki oğlu küçük yaşta DEAŞ’a katılan bir Alman baba, 3SAT televizyonuna yaptığı açıklamada, Alman devletinin kendisine öldü dediği çocuklarından 5 yıl sonra haber aldığını belirterek devletin kendisini aldattığını iddia etti. Aileler Alman hükümetini çeşitli bahaneler ve bürokratik oyunlarla meseleleri uzatarak, çocuklarının ölmesini ya da kaybolmasını beklemekle suçluyor.
Avrupalı DEAŞ’lılar meselesini önce yok sayan Avrupa devletleri, dışardan gelen baskılar sonucunda, bu kez de bu kişileri ülkeden uzakta tutmak için çeşitli yollar aramaya başladı. Öncelikli olarak uluslararası bir yargılama platformu oluşturma fikri öne atıldıysa da hem AB ülkeleri arasındaki yasal farklılıklar hem de böylesi bir adımın Esed rejimiyle işbirliği olmadan atılamayacak olması, bu ihtimali ortadan kaldırdı. Diğer yandan Irak ve kuzey Suriye’de tutuklu Avrupa vatandaşı DEAŞ’lıların Irak mahkemelerinde yargılanmaları ve cezalarını da burada çekmeleri bir seçenek olarak değerlendirildi. Ancak hem Irak’ın 2 milyar dolara yakın ön ödeme talep etmesi hem de Irak’ta yasal olarak uygulanabilecek cezaların arasında idamın da bulunması ve hapishanelerde işkencenin yaygınlığı, Avrupa devletlerini bu seçeneği savunma konusunda zor durumda bıraktı. Fransa ve Almanya’nın vatandaşlarına yönelik idam cezalarının müebbette çevrilmesi yönündeki talepleri basına yansısa da, Avrupa devletlerini Irak’a bağımlı hale getirebilecek bu pazarlıkların Avrupa kamuoyunda savunulabilir olmadığı görüldü. Avrupa devletlerinin başvurduğu son çareyse bu kişileri vatandaşlıktan çıkartarak geri alma yükümlülüğünden kurtulmaya çalışmak oldu.
DEAŞ’lıların savaş bölgelerinde daha da radikalleşecekleri ve Avrupa için daha büyük bir tehdit oluşturabilecekleri kanaatini taşıyan çoğu uzman, bu kişilerin ülkeye getirilerek burada kontrol altına alınmaları ve rehabilite edilmeleri gerektiği görüşünde. Ancak işlenen suçların ispatı ve delillendirilmesi epey güç olduğu için, halihazırda dönüş yapan DEAŞ’lıların çok azı hakkında tutuklama veya soruşturma kararı bulunuyor. Türkiye’nin bu hafta içinde iade ettiği kişiler hakkında Almanya’da çıkarılmış bir tutukluluk kararı bulunmadığı için, bunların da ilk etapta serbest kalacağı düşünülüyor.
Bu amaca yönelik olarak, bu kişilerin vatandaşlıktan çıkartılmaları yönünde kanuni düzenlemeler yapılmaya başlandı. Fakat Yahudilerin Hitler döneminde kolaylıkla vatandaşlıktan çıkartılmasının ardından, vatandaşlık yasasının politik bir enstrümana dönüşmemesi için, başta Almanya olmak üzere pek çok Avrupa devleti vatandaşlıktan çıkartılmayı güçleştirmiş, hatta imkânsız hale getirmişti. Almanya dahil pek çok Avrupa ülkesinin yasalarına göre, bir kişinin “vatansız” kalacağı durumlarda vatandaşlıktan çıkarma yasası uygulanamıyor. Bu nedenle, sadece çifte vatandaşlığı bulunan ya da başka bir vatandaşlığa geçme durumu olan DEAŞ’lıların vatandaşlıktan çıkartılmaları mümkün. Vatandaşlık hakkı kazanırken yanlış bilgi verdiği ya da bilgilerini gizlediği tespit edilen kişilerin geriye dönük olarak vatandaşlıklarının ellerinden alınması mümkün olsa da, ispatı hayli güç olduğu için, bu da hızlı ve uygulanabilir bir çözüm olarak görülmüyor.
Bu nedenle, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri vatandaşlıktan çıkartmayı kolaylaştıran yasal değişikliklere gitmeye başladılar. Almanya 18 yaşını Almanya’da doldurduktan sonra Suriye’de çatışmalara katılan kişilerin vatandaşlıktan çıkartılmasını mümkün hale getirdi. Ancak Nisan ayında yürürlüğe giren yasa sadece gelecekteki eylemleri kapsadığı için, şu anki soruna bir çözüm sunmuyor. Son olarak, Berlin İdari Mahkemesi’nin DEAŞ’lı bir militanın üç çocuğunun anneleriyle birlikte ülkeye dönme hakları olduğuna dair verdiği hüküm, Dışişleri Bakanlığı’nın itirazına rağmen, üst mahkeme tarafından da onandı. Şimdilik Avrupalı devletler için geriye, DEAŞ’lıların geri alınması ve ülkelerinde mahkeme önüne çıkarılmaları dışında bir yol kalmamış görünüyor. Nitekim Almanya ve Hollanda, Türkiye ile işbirliği yapmayı kabul ettiklerini açıkladılar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da işbirliği için bu ülkelere teşekkür etti.
Avrupalı DEAŞ üyelerini dönüşte ne bekliyor?
Aslında DEAŞ’lı Avrupalıların geri dönüşü meselesi yeni değil. Almanya İç İstihbarat Dairesi’nin verilerine göre, 2013’ten beri Suriye ve Irak’a DEAŞ saflarında savaşmaya giden bin 50 savaşçının üçte biri halihazırda bireysel olarak ülkeye geri dönmüş durumda. Fakat büyük yankı uyandıran Paris ve Brüksel saldırılarının dönüş yapan DEAŞ’lılar tarafından gerçekleştirilmiş olması, Avrupalı devletleri bu konuda daha hassas hale getirdi.
Avrupa devletleri ciddi bir güvenlik tehdidi olarak gördükleri DEAŞ’lı teröristleri dönüşlerinden sonra mümkün olduğunca hızlı bir şekilde kontrol altına almak istiyor. Bu nedenle Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas Alman vatandaşlarının geri dönme hakları bulunduğunu, ancak Almanya’ya girerken göz altına alınmaları ya da tutuklanmaları halinde geri kabulün mümkün olduğunu açıkladı. Alman Dışişleri’nin Türkiye’den DEAŞ’lılarla birlikte dosyalarını ve suç işlediklerine dair verileri istemesinin nedeni, tutuklama veya gözaltı işlemlerini sınırda hızlı bir şekilde gerçekleştirebilmek. Ancak bu düşünüldüğü kadar kolay değil; zira dönen DEAŞ’lıların bulundukları bölgede suç işlediklerine dair güçlü sabit deliller gerekli. Nitekim kamplarda ve cezaevlerinde bulunan kişilerinin kimlik tespitlerinin yapılması ve veri toplanması için Alman istihbarat ve güvenlik birimlerinin bu yıl içerisinde Suriye ve Irak’a gittikleri resmi ağızlardan doğrulandı.
DEAŞ’lıların savaş bölgelerinde daha da radikalleşecekleri ve Avrupa için daha büyük bir tehdit oluşturabilecekleri kanaatini taşıyan çoğu uzman, bu kişilerin ülkeye getirilerek burada kontrol altına alınmaları ve rehabilite edilmeleri gerektiği görüşünde. Ancak işlenen suçların ispatı ve delillendirilmesi epey güç olduğu için, halihazırda dönüş yapan DEAŞ’lıların çok azı hakkında tutuklama veya soruşturma kararı bulunuyor. Türkiye’nin bu hafta içinde iade ettiği kişiler hakkında Almanya’da çıkarılmış bir tutukluluk kararı bulunmadığı için, bunların da ilk etapta serbest kalacağı düşünülüyor. Fakat güvenlik birimleri, dönen tüm DEAŞ’lıların sıkı kontrol altında tutularak izleneceğini açıkladı. Geri dönen DEAŞ’lıların işe yarayıp yaramadığı şüpheli “deradikalizasyon” programlarına alınmasının ve tüm gün gözlemlenmelerinin Avrupa ülkeleri için oldukça yüksek bir maliyeti var. Sadece tek bir DEAŞ’lının izlenmesi için bile 25 memur görevlendirilmesi gerektiği düşünülürse, bunun uzun vadede sürdürülebilir bir yol olmadığı açık. Bu nedenle, Türkiye’nin kararlı tavrı neticesinde gönderilecek DEAŞ’lıları geri almak dışında bir seçeneği kalmayan Avrupa ülkeleri, daha büyük sayıda DEAŞ’lının ülkeye girişi söz konusu olduğunda, bunu engellemek için farklı arayışlara gireceklerdir.
Avrupa devletlerinin, bu kişilerin örgüte katılım süreçlerindeki etkenleri, “teolojik bir radikalleşme” ve “Ilımlı İslam-Radikal İslam” karşıtlığına indirgeyerek bu sorunla baş edemeyeceklerini görmeleri gerekiyor. DEAŞ’a katılan Avrupalıların beyanları, bu kişilerin kendilerini ait hissettikleri üst kimliklerin ve toplulukların maruz kaldığı haksızlıklarla kendilerini özdeşleştirdiklerini ve sorunun çok daha derinde olduğunu gösteriyor.
DEAŞ'lılar neden geri istenmiyor?
Almanya dahil Batı Avrupa devletlerinin terörle mücadele yasalarının oldukça zayıf olması, DEAŞ’lı teröristlerle mücadeleyi güçleştiriyor. Alman Ceza Kanunu’nun 129b maddesine göre terör örgütü üyesi olmak suç. Fakat şu ana kadar verilen cezalara bakıldığında, sadece terör örgütü üyesi olmak suçlamasından, ortalama olarak 3-5 yıl hapis cezası verildiği görülüyor. DEAŞ’lıların, bulundukları bölgelerde sivil ölümlerine veya işkenceye karıştıkları ispat edilebilirse, ek cezalarla bu tutukluluk süresi uzatılabiliyor; fakat bu suçların ispatı son derece güç. Birkaç yıl önce ülkeye dönen DEAŞ’lıların aldıkları kısa süreli cezalar sonrasında yakında serbest kalacakları gerçeği ise güvenlik birimlerini endişeye sevk ediyor. DEAŞ’lıların geri alım süreciyle oluşacak ekonomik ve siyasi maliyeti ve güvenlik risklerini hiçbir yetkili ya da politikacı üstlenmek istemiyor. Nitekim DEAŞ’lılar faktörü, Avrupa genelinde yükselen aşırı sağ için de yeni bir propaganda malzemesi olabilir; onların elini güçlendirebilir ve karşı aşırı sağ terör saldırılarını tetikleyebilir.
Bu nedenle, kısa ve orta vadede DEAŞ’lılar, yakın bir gelecekte ise ülkelerine dönecek PKK/YPG üyesi Avrupalı teröristler, Avrupa’da güvenlik riskini artıracak. Bunlarla ve aşırı sağ terör örgütleriyle mücadele için ise Avrupa devletlerinin “terör” kavramının tanımında değişikliğe giderek kapsamını genişletmeleri ve daha ağır cezaları yürürlüğe koymaları gerekebilir. Nitekim Almanya 2015 yılında "devlet güvenliğini tehdit eden eylem hazırlamak ve yürütmek amacıyla Almanya’yı terk" etmeyi suç kapsamına aldı. Ayrıca çatışmalara katılmasa bile, aşçı veya temizlikçi olarak çalışan kadınların da DEAŞ terör örgütü üyesi olarak kabullerini mümkün kılan yasal değişikliklere gidilmeye başlandı.
Ne var ki iade edilen DEAŞ’lıların tutuklanmaları da güvenlik tehlikesini ortadan kaldırmıyor. Aksine, hapishanede radikalleşmelerin daha da artması mümkün.
Avrupa devletlerinin, bu kişilerin örgüte katılım süreçlerindeki etkenleri, “teolojik bir radikalleşme” ve “Ilımlı İslam-Radikal İslam” karşıtlığına indirgeyerek bu sorunla baş edemeyeceklerini görmeleri gerekiyor. DEAŞ’a katılan Avrupalıların beyanları, bu kişilerin kendilerini ait hissettikleri üst kimliklerin ve toplulukların maruz kaldığı haksızlıklarla kendilerini özdeşleştirdiklerini ve sorunun çok daha derinde olduğunu gösteriyor. DEAŞ’a katılan kişilerin çoğunun daha evvel kriminal bir geçmişi olduğu düşünüldüğünde, meselenin sosyoekonomik ve entegrasyonla ilgili boyutlarının da göz ardı edildiği anlaşılıyor.
Özellikle dini motivasyonla DEAŞ’a katılan fakat pişman olanların tekrar topluma entegrasyonu ve rehabilitasyonunda dini cemaatlere ihtiyaç duyacak olan Avrupa devletleri, Müslüman azınlıkları ötekileştirmekten vazgeçmeli. Bunun yerine, nevzuhur dini referanslı modern terör örgütlerine karşı, Avrupa’daki köklü dini geleneklere saygı göstererek, özellikle DEAŞ’a katılımın son derece düşük olduğu DİTİB ve benzeri Türk STK’larıyla işbirliğine gitmeli ve bunları desteklemeli.
[Şarkiyatçılık, Avrupa ve Müslüman toplumlarda azınlıklar, İslamofobi ve Almanya’nın dış siyaseti konularında çalışan Zeliha Eliaçık SETA Avrupa Araştırmaları Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır]
AA