Mesleğe Malatya’da başlayan hemşehrimiz gazeteci Fuat Kozluklu, henüz ilk yıllarında Adnan Oktar silahlı suç örgütünün içine sızmayı başararak sapkın yapılanmanın karanlık öyküsünü deşifrede önemli bir rol oynamıştı.
Kozluklu, Malatya Büyükşehir Belediyesi ve Malatya Valiliği iş birliğinde düzenlenen 10. Malatya Anadolu Kitap ve Kültür Fuarı’na örgütün adını duyurduğu 1980’lerden 2018’e geçirdiği evrimi tüm ayrıntılarıyla yazdığı “Kod Adı: Sapkın” adlı kitabıyla katıldı.
Fuat Kozluklu, kitabının yazım sürecini anlattı, tanıklık ettiği olayları anlattı. Kozluklu’nun söyleşisini Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, Yeşilyurt Belediye Başkanı İlhan Geçit de dinledi.
Kozluklu, bizzat şahit olduklarından ve belgelerden yola çıkarak kaleme aldığı “Kod Adı: Sapkın” kitabının hikayesinin 1985 yılında Bursa’da bir tekstilcinin oğlu senaryosuyla Adnan Oktar’ın örgütüne sızdığını kaydetti.
Fuat Kozluklu, “1985 yılında bir gazeteciydim, ama onlar bunu bilmiyorlardı. ‘Mürit kılığında’ ifadesini tırnak içinde kullanıyorum; çünkü dini bilgi ve pratik ile hassasiyetlerle alakaları bulunmayan bir yaşama sahiptiler. Genç bir gazeteci olarak, Adnan Oktar’ın konuşmalarını gizlice teybe kaydettim. O dönemde dini bilgi ve birikime tam anlamıyla sahip bir gazeteci değildim. Ancak İslami bir yaşam sürmedikleri aşikardı. Tek amacım, onları kaydederek ortaya çıkarmaktı.” şeklinde konuştu.
Kozluklu şunları söyledi:
“Eğer biri çıkıp, “Adnan Oktar, Harun Yahya takma adıyla kitaplar yazıyor ve bu kitapların çok faydalı olduğunu düşünüyorum” diyorsa, büyük bir yanılgı içindedir. Çünkü Adnan Oktar’a ait olduğu vurgulanan kitaplarda, insan fıtratına aykırı ilişkilerin de normal karşılanabileceği yazıyor. Ancak Harun Yahya takma adıyla pazarlanan, bedava da dağıtılan o kitapları Adnan Oktar yazmamıştı. Onlar, başını Oktar Babuna’nın çektiği, Mustafa Akyol’un da aralarında yeraldığı İngilizcesi iyi bir ekip tarafından Evanjelik Hıristiyanların yayınları Türkçeye çevrilerek İslami öğretiler harmanlanmış kağıt parçalarıydı.”
Adnan Oktar ve örgütünün İsrail ile yakın ilişki içinde olduğunu da anlatan Kozluklu şunları aktardı;
“Ben, Adnan Oktar’ı kayıt altına aldığım için bunları söyleyebiliyorum. Adnan Oktar dediğimiz kişi, İsrail devleti ve istihbarat yapılarıyla o dönem Netanyahu adlı soykırımcı başta olmak üzere birçok İsrail siyasetçisiyle ilişkiler kurmuş biriydi. Filistin’in topraklarından sökülüp atılması gerektiğini söyleyen birinden söz ediyorum. “Filistin’in darmadağın edilmesi lazım.” diyordu… Bu ülkenin zengin ve maddi imkanları son derece iyi olan gençlerini tuzağına düşürmüş bir örgüttü. Türk aile yapısının, Türk gençlerinin, kızlarının yaşamına tarifsiz zarar vermiş bir adamdı Adnan Oktar. FETÖ ile ilişkili, onlara şantaj kasetleri hazırlamış, FETÖ’nün internet sitelerinin yazılımını gerçekleştirmiş bir örgüttü. İsrail ve istihbarat örgütlerinin maşasıydı... 40 yılı aşkın bir yapısı olan korku ve şantaj, tehdit örgütünden söz ediyoruz. Masonluk karşıtı olarak ortaya çıkan sonrasında onlara hizmet eden, İslam’a darbe vuran Allah ile aldatan sapkın biriydi. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Kitaplarında da İsrail’in ne kadar değerli, Yahudilerin de kutsal bir kavim olduğunu belirtiyordu. “İsrail’in soyu mübarek bir soy ki çok saygı duyarım, benim soyumun da Hazreti Davut’a kadar uzandığını görürsünüz. İftihar ediyorum” diyordu. Adnan Oktar sapkın bir adamdı. Çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunmuş birine ‘hoca’ denmiş olması bile son derece vahim, büyük bir talihsizlik. Yazıklar olsun.”
Kozluklu, Adnan Oktar ve grubuna yönelik operasyonda tutuklanan, yargılama sonucu ömür boyu hapse mahkum olan Oktar Babuna'nın 1999 yılında düzenlediği ilik kampanyasına da değinerek, "Babuna için gerçekleştirilen kampanya sonrası gen haritamız çıkartıldı. Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş, “Muhtemel bir savaşta genlerimize duyarlı virüs üretip, Türk askerlerinde savaşacak güç bırakmayabilirler" demişti. Bence son derece anlamlı bir doğru tespitti. Babuna için babası Prof. Cevat Babuna, ilik bulunması amacıyla büyük bir kampanya başlatmıştı. Özellikle büyük kentlerde düzenlenen kampanyaya çok büyük destek verildi. Ancak toplanan 160 bin kan örneğinden 120 bin örnek kanın ABD'ye gönderildiği ortaya çıktı. Sonuçta halkımızın genetik bilgileri ABD'lilerin eline geçti. O dönem Sağlık Bakanı Osman Durmuş savcılığa yazdı ama ilgilenen olmadı."
Adnan Oktar’ın sadece iş dünyasındaki zengin ve siyasetçi aileninin çocuklarını değil, aynı zamanda medyanın tanınmış bazı isimlerinin çocuklarını da ‘müridi’ yaparak, gazetelerde kendisi aleyhinde haber yapılmasının önüne geçtiğini ifade etti.
Fuat Kozluklu, dinleyicilerin Gazze’deki İsrail soykırımına ilişkin soruları üzerine de “Filistinlilere yönelik katliamı gerçekleştiren askerlerin topçu atışlarına ve füze saldırılarına tanıklığını da anlattı;
“Katliamların nasıl coşkuyla gerçekleştirildiğine tanıklık ettim. Hahamlar askerlerin yanına geliyor çığlık çığlığa dans ederek ayinler düzenleyerek soykırımcı askerlerini kutladılar. Onlara desteklerini haykırdılar… Başıma da bir bela geldi. Bir tanesi beni öldürmekle tehdit etti canı yayın sırasında. Ben burada böyle şiirsel konuşacak kadar yetenekli değilim ama burada bir gazeteci olarak bulunuyorum. Eğer vatanları işgal edilen, zulmedilen istilaya uğrayan ve katledilen bir halkın üyesi olsaydım, gözlerimi işgal altındaki Doğu Kudüs’te ya da Filistin’in diğer topraklarında açmış olsaydım, kesinlikle direnişçi olurdum. Hamas’ın yanında yeralanları çok iyi anlıyorum. Kimse farklı davranmazdı ki, Hamas saflarında yeralırdı. Ya da oradaki başka bir direnişçi hareketin içinde bulunurdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürekli vurguladığı BM kürsüsünden haykırdığı gibi, 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti hayata geçirilmeden İsrail'in de aradığı huzuru, güveni bulabilmesi imkansızdır.
Orta Doğu'ya kalıcı barışın gelebilmesi ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulabilmesiyle mümkündür.
Filistin halkını ve devletini, uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemek insanım diyen herkesin boynunun borcudur. Çünkü 1967’de sınırları belirlenmiş küçücük bir toprak parçasında yaşadığınızı düşünün. Topraklarınızı çalmışlar. İsrail’in, Gazze’deki Nuseyrat Mülteci Kampı’nı vurduğunu söylüyorlar. Ne mülteci kampı kardeşim? Kendi topraklarındaki insanların hayatta kalmaya çalıştığı bir yere mülteci kampı denir mi? Mantık yürütsenize. Mülteci kampı, vatanından bir başka ülkeye sığınmak veya göç etmek ya da sürülmek zorunda kalanların barındığı yerdir. Kendi topraklarında zulme uğrayan, sıkıştırılan insanların yaşadığı bir yere mülteci kampı denemez. Orası, halkın kendi vatanında sıkıştırıldığı bir noktadır.” diye konuştu.
Soykırımcı Netanyahu ve ekibi, vadedilmiş topraklar uydurmasıyla büyük İsrail hedefiyle bölgeyi kana buluyor. Katliamlarına ABD desteğiyle devam ediyor. Gazze’den sonra Lübnan’a da bahanelerle saldırıyor. Meşru zemin oluşturmak için her türlü alçak yönteme başvurup katliam yapıyor. Bu uğurda 7 Ekim’de kendi insanlarını bile katletmiş bir İsrail var. Filistinliler için, Hamas için “Bebeklerimizin başını bile kestiler” yalanını uydurdular. Ama tek bir fotoğraf bile gösteremediler.”
Kozluklu sözlerini şöyle noktaladı:
“Psikolojik boyutuyla bakılırsa, şu anda bu savaşta üstünlük İsrail’de gibi görünüyorsa da aslında yenilmiştir. Vicdanlı insanlar İsrail”in soykırımını, barbarlığını görüyor ve Filistin halkının yanında yeraldığını haykırıyor. Gazzeliler savaşı kazandı. ABD sayesinde koskoca İsrail ordusuna 386 gündür diş söktürüyorlar. Gazze Şeridi'nden, işgalci ve soykırımcı İsrail ordusunun her gün yeni bir cesedi çıkıyor; ancak gerçekleri kamuoylarından saklıyorlar. Gazze Şeridi 363 km²’lik bir yer. Uzunluğu 41 km, genişliği ise 6 ile 12 km arasında değişiyor ve 2.5 milyona yakın bir nüfusu vardı. Zalimin, zulmedenin karşısında durmak onurdur, haysiyettir, insan olmaktır. Mazlumun yanında olmak insanlık görevidir. Ben de hâlden anlayarak diyorum ki, hepimiz Gazzeli olmalıyız. Ben Filistinliyim. Uluslararası kamuoyunda 1968'den bu yana ilk defa, Filistin'in mücadelesine böylesine inanılmaz bir destek var. Bu meseleye hamaset olsun diye değil, hakikat adına değiniyorum. Filistin’i bilmeyen insanlar bile artık Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın ne dediğine bakıyor, onu alkışlıyor. İrlandalılar, her maçta onurlu bir duruş sergiliyor ve Filistin’e destek veriyorlar. İrlanda’da bayraklar açılıyor, meydanlarda Filistin için ses yükseliyor. Gazze'deki soykırımın sorumlusu ABD, İsrail ve Avrupa Birliği'dir. İşgalci ve istilacı İsrail, Kudüs'e, Mescid-i Aksa’ya ve kutsallarımıza vahşice saldırıyor, sessiz kalmamalıyız. Filistinli kardeşlerimizin direnişini ve mücadelesini bizler de dünyanın dört bir yanında sürdürmeliyiz”.
malatyahaber.com