SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Arslantepe Ömrümü Aldı Ama..'

0
Güncellendi - 2015-12-27 23:57:52
'Arslantepe Ömrümü Aldı Ama..'
A- A+ PAYLAŞ

O, hakikaten artık bizden biri. Bir İtalyan bilim insanı ama tam 38 yıldır Arslantepe kazıları için düzenli olarak Malatya’ya geliyor ve yılın en az 2 ayını Arslantepe’de kazı programını yöneterek geçiriyor. 

Malatya’yı çok seviyor. Ekibiyle birlikte vaktinin büyük bölümünü kazı alanında geçiriyor. ‘Arslantepe ömrümü aldı’ derken son derece mutlu. 

İtalya La Sapienza Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Marcella Frangipane’den söz ediyoruz. 

1930’da Fransızların başlattığı Arslantepe kazılarının 1961’de İtalya La Sapienza Üniversitesi’nin devralmasından sonra, 1976’da genç bir doktora öğrencisi iken,  Arslantepe kazı heyetinin başkanlığını yapan hocası Profesör Doktor Salvatore Puglisi ile birlikte ilk defa Malatya’ya gelen Marcella Frangipane, o gün bugündür her yıl Malatya’ya geliyor ve en az 2 ayını Arslantepe kazılarını yöneterek geçiriyor. 

‘Arslantepe benim ikinci evim’ diyecek kadar Arslantepe’ye ilişkin yoğun ve içten bir aidiyet duygusu taşıyan Prof. Dr. Marcella Frangipane, Profesör Salvatore Puglisi’den sonra kazı heyeti başkanlığına getirilen Alba Palmieri’nin 1990 yılında genç yaşta ölmesinden sonra Arslantepe Kazı heyeti başkanlığını üstlenmiş. 

Marcella Frangipane, Arslantepe’deki kazıların arkeoloji ve dünya tarihi açısından olağanüstü önemde olduğuna vurgu yapıyor ve burada yapılan kazılarda bilim dünyasına kazandırılan yeni bilgi ve bulgular nedeniyle geçtiğimiz yıl ABD Ulusal Bilim Akademisi’nin ödülüne layık görüldüğünü hatırlatıyor. 

Arslantepe’nin M.Ö. 6000’lere tarihlendiğini, şu ana kadarki kazılarda M.Ö. 3000-3500’lere ulaşıldığını belirten Marcella Frangipane, Arslantepe’nin iktidar, bürokrasi, devlet ve toplumsal sınıfların doğduğu merkez olduğuna vurgu yapıyor. 

Arslantepe’de ortaya çıkarılan arkeolojik bulgular sayesinde, devletin, bürokrasinin ve iktidar ilişkilerinin yeniden yorumlandığını belirten Arslantepe Kazı Heyeti başkanı ve İtalya La Sapienza Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Marcella Frangipane ile, Malatya serüvenini ve bir bakıma kendisinin bireysel tarihiyle de örtüşen Arslantepe kazılarını konuştuk: 

-Arslantepe kazıları 1930’da başladı. Ancak, 1961 yılından itibaren İtalyanlar devralıyor bu kazıları. Siz de tam 38 yıldır bu kazı heyetinin içindesiniz. 1990 yılından bu yana da heyetin başkanlığını yürütüyorsunuz. Arslantepe’de bugüne kadar yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan bulgular ve bu bulguların anlamı, önemi nedir? 

-Arslantepe’de Milattan Önce 3 binlerde başlayan bir hayat var. Burada yaşayan aileler başlangıçta kendileri için çalışıyorlar. Tarımsal üretim yapıyor, seramik imal ediyorlar. Zamanla insanlar değişiyor, toplumsal sınıflar ortaya çıkıyor ve hiyerarşi ortaya çıkıyor. Bu aşamada ortaya devlete benzer bir yapı çıkıyor. Önce kendileri için çalışan aile büyük bir aile için, onların başında olan, belki kral değil ama, kral gibi diyelim birisinin yönettiği aile için çalışmaya başlıyor. Biz burada çok önemli şeyler bulduk. Bunların başında yaklaşık 2250 adet mühür baskı geliyor. Bunları saray kazılarını yaptığımız yerlerde bulduk ama sarayın içinde özelikle birkaç yerde daha fazla bulduk. Mühür baskılar bize memurların varlığının olduğu bir sistemi gösteriyor. Demek ki saray içerisinde bürokrasi başlamış. Çok sofistike (gelişmiş, karmaşık) bir sistem. Henüz yazı yok çünkü hiç tablete rastlamadık. Ama mühür ile not almışlar. Her mühür bir imza gibi işlev görüyor. Torbalar ve kapı üstlerine konulmuş bu mühürler. Ne zamanki mührü açıyorlar, kırıp o mührü ayırmışlar. Peki, arkeoloji bunları nasıl biliyor? Biz burada çok dikkatli kazı yaptık. Tam arşiv gibi değil ama gruplar halinde arşivlenmişçesine mühürler bulduk. Demek önce hesap yapmışlar ve hesap bitince bu mühürleri bir kenara atmışlar. Yaptığımız çok dikkatli kazılar sonrasında rekonstrüksiyon (yeniden yapım, onarma) yaptık. Buna dayanarak tam bir devlet sisteminin başladığını söyleyebiliyoruz. 

-Arslantepe’deki arkeolojik bulgular ile Mezopotamya’nın tarihselliğini kıyaslarsak nasıl bir tablo çıkar karşımıza?  

-Aynı dönem Mezopotamya’da, yani Fırat ve Dicle’nin geçtiği yerlerde, bu sistem başlıyor. Ancak Arslantepe’deki değişik sistem onu diğerlerinden önemli kılıyor. Mezopotamya’da büyük tapınaklar var. Sistem tapınaklarda başlıyor ancak Arslantepe’de karşımıza ilk defa bir saray yapısı çevresinde organize olmuş sistem çıkıyor. Saray Mezopotamya’da daha sonra ortaya çıkıyor ama burada çok erken başlamış. (Gülerek) Belki fazla erken. Bunun için devrilmiş ve bitmiş. Bu çok ilginç bir şey. Saray çok büyük bir kompleks yapı. Büyük tapınak, büyük binalar, avlu, koridor, depolar, hepsi bir arada ve birbiriyle bağlantılı. 

- Arslantepe’nin kentsel kimliği hakkında ne söylenebilir elde edilen bulgulara göre? 

Geçen sene yeni bir şey bulduk. Büyük bir bina var ve bu sarayın koridoruna bakıyor. Arkada bir kapı var ve bu kapı Saray’daki elit sınıfın evleriyle bağlantılı. Bu bize Arslantepe’nin, Milattan önce 3 bin 500 veya 3 bine kadar büyük bir merkez olduğunu gösteriyor. Belki büyükşehir değil, şehir küçük ama bütün ovayı kontrol ediyor. Mezopotamya ile ticaret bağlantısı vardı. Bunun dışında metalürji var. Dağlarda bulunan bakır, arsenik ve gümüş madenlerinden yapılmış güzel eserler bulduk. Bunların içerisinde en önemli olan kılıçlar. Şu ana kadar bulduğumuz 9 kılıç dünyada şimdiye kadar bulunan en eski kılıçlar. Buluntular arasında mızrak uçları da var ama bu kadar uzun kılıcı ilk defa burada kullanmışlar. Belki bundan sonra daha eskisini bulacaklar ama şimdiye kadar dünyada bulunan en eski kılıçlar Arslantepe höyüğünde ortaya çıktı. Arkeoloji böyledir. Küçük bir sondaj varsa bilgi azdır. Kazı yapıldıkça ortaya çok bilgi çıkıyor. Kazılar ise çok zaman ve çok para alıyor.

-Kazı alanının korunması da çok önemli. Bu konuda ne tür tedbirler alıyorsunuz? 

Haklısınız, kazı alanının korunması çok hassas bir konu. Biz her sene koruma yaptık. Yukarıda bin veya bin beş yüz yıllık tabakalar var. Çok uzun sürdü ve çok zaman aldı. Ve benim de (gülerek) hayatımı aldı. Yavaş yavaş çalışıp saray kapısını bulduğumuzda burada çok önemli arkeolojik zenginlikler olacağını anladık. Önceleri hemen üzerini, yağmur ve kardan etkilenmesin diye, sacla korumaya aldık. Kazı için gelince açıyorduk, giderken kapatıyorduk. Kerpiç için en tehlikeli unsur su. Ama ne zaman ki kazı sonrası sarayın büyük kalıntısı ortaya çıktı, proje yaptık ve buranın örtülmesi için Koruma Kuruluna başvurduk. Malatya Valiliğinin desteği ile şimdiki çatı yapıldı. Bu çatı şimdiye kadar çok iyi iş gördü, ortaya çıkardığımız yerleri sudan korudu.  Arslantepe'de ortaya çıkardığımız bu eser tümüyle orijinal. Turistler buraya geldiğinde tamamıyla eski, M.Ö 3 bin 500 -3 bine dayanan bir eserin koridorunda yürümüş olacaklar. Duvarlar 5 bin 300 yıllık. O dönem çok iyi mimarlar olduğunu anlıyoruz. Çok iyi bir teknik ile çok dayanıklı bir malzeme olan kerpiç kullanılmış. Mezopotamya'da, Irak'ta da kerpiç yapı var ama savaş nedeniyle ya yıkılıyor ya da bozuluyor. Biz sadece olduğu gibi sarayı ortaya çıkardık. Duvarda orijinal sıva ve resimler var. Sürekli korumalarını da yapıyoruz. Her sene restoratör geliyor, konservasyon yapıyor. Küçük bir kırık varsa hemen kapatmak durumundasınız. 

-Ortaya çıkardığınız bulgulara göre, Arslantepe’deki saray büyük bir yangın geçiriyor. Yangın nasıl etkiliyor Arslantepe’yi? 

(Duvardaki yangın izlerini göstererek) Saray'da daha sonra büyük bir yangın olduğunu görüyoruz. Ne oldu bilmiyoruz ama belki dışarıdan bir saldırı veya belki doğal bir yangın veya belki bir isyan sonucu. Ama sonuçta bir yangın oldu ve saray yok oldu. Sarayın içinde çok ağaç vardı. Biz bunları analiz ettirdik. Kavak, dişbudak, çam, meşe ağaçları olduğu ortaya çıktı. Sarayın içinde kanalizasyon var. Kanalizasyon koridoru takip ediyor ve dışarı çıkıyor.

-İtalya'dan Malatya'ya uzanan serüveniniz nasıl başladı? 

-Ben öğrenciyken hocam Profesör Doktor Salvatore Puglisi ve sonra Alba Palmieri kazıları yönetiyordu. Her ikisi de hocamdı. Kazı benden önce başlamış. Ben o zaman öğrenciydim. Doktoramı yapıyordum. Her iki hocam beni birlikte çalışmak için davet ettiler. O zamana kadar Malatya'yı veya Arslantepe'yi bilmiyordum. 1976'da ilk kez geldim ve 38 yıldır Arslantepe'de kazı çalışmaları yapıyorum. Arslantepe benim ikinci evim oldu. Hocam Alba Palmieri’den çok şey öğrendim. Arkeoloji çok zaman istiyor. Mesela biz aynı tepede, aynı yerde yaklaşık kırk yıldır çalışıyoruz, her sene de yeni bir şey buluyoruz, yeni bir sürprizle karşılaşıyoruz.

Başlangıçta her şeyi bilmiyorsunuz çünkü bilginiz az. Zamanla, daha çok sondaj ve kazı yaptıkça, ışık geliyor, her sene yeni bir buluntuya ulaşıyor, karanlık yeri aydınlatıyorsunuz ve bulduğumuz her şey bizi aydınlatıyor. Ben o dönem kazılara başladım ve bırakmadım. Maalesef hocam Alba Palmieri genç yaşta ölünce, Kültür ve Turizm Bakanlığı bana yetki verdi ve 1990 yılında kazı başkanı oldum. Tam 24 yıl oldu. Aklıma gelmişken, bakanlığa teşekkür etmek istiyorum. Bana çok destek verdiler. İlk sene benim için çok zor olmuştu çünkü o zaman çok gençtim. Bakanlık bana çok destek verdi, hiç problem yaşamadık, her zaman birlikte çalıştık.

Arslantepe’de ilk kazılar 1930’da Fransız arkeologlar tarafından başlatıldı. İtalyan kazı heyeti ise 1961’de geldi Malatya’ya. Biz İnönü Üniversitesi’nde, 2011 yılında kazıların 50. Yılı anısına ‘Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu’nun Malatya’da düzenledik, dünyanın farklı ülkelerinde çok sayıda arkeolog katıldı ve çok verimli geçen bir çalışma oldu. 

-Arslantepe'de kazı çalışmaları sizin akademik hayatındaki yeri nedir, buradaki çalışmaları İtalya'daki çalıştığınız üniversitede kullanıyor musunuz?

-Arslantepe benim için çok önemli bir yer. Burada bulduklarımıza dayanarak öğrencilerimize ders veriyoruz. İtalya’daki öğretim üyeliğim için büyük öneme sahip. Amerika Ulusal Bilimler Akademisi beni üye yaparak çok büyük onur verdi. Nisan ayında Washington’a gittim ve büyük bir törenle üyeliği verdiler. Bu üyeliği sırf Arslantepe’de ortaya çıkan sonuçların bilim adına çok önemli olduğu gerekçesiyle verdiklerini söylediler. Arslantepe buluntuları bilim tarihinde yeni bir şey. Kazı ve araştırma sonuçları hem bizim hem de genel tarihe katkısı açısından çok önemli.

-Arslantepe'de ortaya çıkartılan eserlerin dünya tarihini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Dünya genel tarihi için önem taşıyor. Milattan önce 6 binden itibaren başlıyor ve Bizans’a kadar sürüyor. Doğu Anadolu’da tarih buradan, Fırat’tan, çıkıyor. Bu tamam ama başka bir şey daha var. Saray içerisindeki buluntular, bürokrasinin nasıl başladığını, devletin ve gücün (iktidar) nasıl başladığını gösteriyor. O zaman bu bulgular Doğu Anadolu’nun tarihi için değil dünya tarihi için de önem taşıyor. Topluluklar nasıl oluştu, değişime uğradı, sınıflar ortaya çıktı, bunlar ortaya çıkıyor. Arslantepe’de bulunan eserler, toplumun evrimini, toplumsal dinamiklerin nasıl geliştiğini ve bütün bu dinamikleri yansıtıyor. Saray, bize sistemin ve toplumun dinamiklerini, nasıl olduğunu, ne olduğunu, dünyada ilk defa ortaya çıkan bürokrasi ve devlet sistemini anlatıyor. 

Burada her şey güzel korunmuş, devam etmiş, ta ki Milattan önce 3 binde bir yangın çıkana kadar. Tabi bu yangın o insanlar için korkutucu, ama biz arkeologlar için önemli. Sarayı bu yangın yok etmiş. Saraydan önce büyük bir tapınak bulmuştuk. Orada da yiyecek, mühür baskılar vardı ama orası sadece bir tapınaktı. Saray sonradan ortaya çıktı ve burada sistemin daha gelişmiş hale geldiğini gördük. Arslantepe’de MÖ 5 bin ve 6 binlerin olduğunu biliyoruz. Şimdi ortadaki bir tarihteyiz. Daha eskisinin olduğunu düşünüyoruz.15 metrelik bir katman var ve hepsini çıkarabilir miyiz, bilmiyoruz. Geleceğe yönelik bir kazı stratejisi belirlemek lazım. 

Ben Hitit dönemini de çalışmak istiyorum. Hititler döneminde Arslantepe çok önemli bir merkez durumundaydı. Kral Tarhunza (son Malatya kralı) Geç Hitit döneminde kraldı ama Hitit İmparatorluğu daha önceden başlamıştı. Muhtemelen burası Hititlerin çok önemli bir merkezi ve bu sebeple Hitit dönemini çalışmak istiyorum. İtalyanlar başta, 1961 yılından 1970’e kadar, Hitit dönemi buluntularına ulaşmak için kazı çalışmalarını yürütmüşler. O zamanlar kazıda daha değişik teknik ve metotlar vardı şimdi başka teknikler var. O halde Hitit bölümünü yeniden çalışmak lazım.

-Bulunan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Malatya müzesinde sergileniyor. Neler var  bu müzelerde?

-Arslantepe’de, önce Delaporte çalışmış. 2. Dünya Savaşı araya girince çalışmalar durmuş ve savaş sonrası Fransız Schaeffer yaklaşık 4 yıl çalışıp bırakmış. Malatya’da o zaman müze yok, müze 1969 yılında yapılıyor, o nedenle eserler Ankara’ya gönderilmiş. İtalyanların 1961’de yaptığı kazılardan müze yapılana kadarki dönemde bulunan eserler de Ankara’ya gönderilmiş. Bu tarihten sonra yapılan kazılarda çıkarılan eserler Malatya Müzesi’nde sergileniyor.  Ama Ankara'da sergilenen eserlerin bazıları tekrar Malatya'ya getirildi. Büyük heykeller Ankara'da kaldı.

-İtalya kamuoyun Arslantepe'deki kazılarla ilgili neler biliyor? İtalyan Devlet Televizyonu belgesel de yapmıştı.

-Bir kere çalıştığımız üniversitedeki bilim adamları burayı çok iyi biliyorlar. Halk fazla bilmiyordu. Bunun için 2004 yılında, Arslantepe ile ilgili, Roma'da büyük bir sergi düzenledik. Eserler Malatya’dan Roma’ya getirildi. Panolar, fotoğraflar hazırladık. 2 ay kalan sergiyi yaklaşık 25 bin kişi ziyaret etti, çok güzel bir sergi oldu.

-Arkeoloji uzun soluklu bir çalışma alanı dediniz.  Siz daha uzun süre çalışmayı düşünüyor musunuz? Sizden sonra bu kazı heyetinin başkanlığını yürütecek bir isim sizin kafanızda var mı?

-Benim için uzun sürmeyecek, tabii emekli olacağım. Ama bu işi yürütecek arkadaşlar var. İnşallah devam edecekler. İnşallah bu proje devam edecek. Bu ekipte benim bir yardımcım var, adı Francesca Balossi. 20 yıldır benimle çalışıyor, burayı çok iyi biliyor. Türkçe biliyor. Şu an kazıda çalışıyor. Olur mu bilmiyorum ama benden sonra kazı başkanlığını yürütmesi için onu önereceğim. 

Biliyor musunuz, arkeoloji okul gibidir ve o zaman devam etmesi lazım. Bu kazının Türkiye ile işbirliği içerisinde devam etmesi lazım. Bu anlamda İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'nden araştırmacı arkadaşlarımız var. Türk ve İtalyan ekibi strateji, metot belirleyip bu işi birlikte yürütmesi lazım. Ben böyle olmasını ümit ediyorum. Ne olur bilemiyorum ama çok güzel şeyler ortaya çıkacak diye düşünüyorum.

Burada en büyük problem para. İtalya’da, Avrupa’da kriz var ve kriz anında ilk önce kültür için ayrılan parayı kesiyorlar. Proje büyük olduğundan, devam etmesi gerektiğinden paraya ihtiyaç duyuyoruz. Sponsor bulmamız lazım. Uzun soluklu sponsorluklar olmaz ama belki kısa aralıklarla yardım ve sponsor bulabiliriz. Kazı ekibimizden, İtalya’da doktora yapan Hülya Çalışkan ile Arslantepe Derneği (Arslantepe Destekleme ve Geliştirme Derneği ) adında bir dernek kurduk. Sponsor bulmak, destek alabilmek için bir şeyler yapmaya çalışacağız. 

İnşallah bu proje devam edecek. Ekipte çok sayıda arkadaşımız var. Bizim üniversitemiz,   La Sapienza Üniversitesi, bu projenin önemini çok iyi biliyor ve en çok parayı üniversite veriyor. Biraz da İtalya Dışişleri Bakanlığı veriyor.

-İnönü Üniversitesi'nde Arkeoloji bölümü yok, açılmış olsaydı buraya nasıl bir katkısı olurdu?

-Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, arkeoloji bölümü açılmasını çok istiyor. Biz bu konuyu konuştuk ama zor. Türkiye’nin her tarafında çok üniversite olduğundan personel bulunmuyor. Arkeoloji alanında eğitim alan gençler çalışıyorlar, doktora yapıyorlar ama iş bulamıyorlar. Herkes kültür-kültür diyor, söyleme gelince kültür çok önemli diyorlar ama uygulamada kültür en sonda geliyor. Maalesef İtalya’da da öyle, dünyada da öyle… Kültür, her zaman ilk kısıntıya gidilecek alan olarak görülüyor. Bizim ekipte 20 yıldır kazı çalışmalarına katılan, çok iyi bir arkeolog olan ve Türkçe de bilen Julio Palombi şu ana kadar İtalya’da sürekli bir iş bulamamıştı. Geçen sene Fransa’da bir sınava katılıp birincilikle kazandı. Kasım’da orada işe başlayacak. Onun için iyi ama (gülerek) bizim için iyi değil.

-Bu sene şu ana kadar sürdürülen kazılarda neler ortaya çıktı?

-Bu yıl Ankara’dan bana, çökme tehlikesi olduğu gerekçesiyle, sarayın çatı kısmının üst tarafında çalışmamız söylendi. Orada küçücük bir alanda koruma amaçlı kazı yaparken, Bizans dönemine ait 30 tane mezar çıktı. Çocuk, genç ve yaşlılara ait, üst üste konulmuş kemikler bulduk. Mezarların altında Geç Hitit dönemine ulaştık. Onun üstünde küçük bir ev, mutfak olabilecek bir yapı ve fırın çıktı. Ancak bu bir koruma kazısı olduğundan ve sert toprağa ulaştığımızdan kazıyı orada bırakacağız. 

-Bu yıl ki kazı programı ne zaman sona erecek?

-Bu yıl biraz erken geldik. 2 Ağustos'ta başladık. Ama Kurban Bayram'ında sona erdireceğiz. 6 Ekim'de bitireceğiz.

SÖYLEŞİ- FOTO:  Selahattin GÖKATALAY- Güler HAZAR, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız