Söyleşi / Fotoğraf: Niyazi DOĞAN
Malatya Valisi Vasip Şahin ile yaptığımız söyleşinin ikinci ve son bölümünü yayınlıyoruz.
Söyleşinin "Malatya'nın En Güçlü Yanı.." başlığıyla yayınlanan ilk bölümünde 5 aylık Malatya deneyimini, Malatya’nın temel sorunlarına yaklaşımını ve geçmiş döneme yönelik eleştiriler konusundaki tutumunu anlatan Vali Vasip Şahin söyleşinin ikinci bölümünde mera ve yaylaların kiralanması ile ortaya çıkan toplumsal sorunlar, devlet hastanelerinin yıkılarak tek hastaneye dönüştürülmesi, kayısının kronik sorunlarına yaklaşımı, büyükşehir statüsüyle birlikte yerel birimlerde yaşanacak değişikliklere yönelik sorularımızı yantıladı.
Kişisel yaşamına dair sorularımız da oldu Vali Vasip Şahin’e. Vali Şahin bu konuda ketum davransa da, eğitim hayatına, müziğe, spora ve okuduğu kitaplara dair kısa açıklamalar yaptı.
Malatya Valisi Vasip Şahin makamında sorularımızı yanıtladı.
(2. VE SON BÖLÜM)
-Kamuoyunda tartışılan bir başka konu da devlet hastaneleri ile ilgili. Yeni bir hastane inşa ediliyor. Buna karşılık mevcut devlet hastaneleri yıkılacak ve arazileri ticari amaçlar için TOKİ’ye verilecek. Bu plan işlerse şehrin doğu yakasında devlet hastanesi kalmayacak. Bu konuda bir kampanya başlatıldı ve Malatya Devlet Hastanesi’nin faaliyetlerine devam etmesi isteniyor. Siz bu kampanyanın başlatılmasına dayanak olan endişelere katılıyor musunuz?
Sözünü ettiğiniz kampanyadaki ana fikre ben de katılıyorum. Doğudaki hastaneyi muhafaza edebilirsek muhafaza edelim. Ama edemezsek de en azından poliklinik amaçlı bir yapılanmaya gitmek zorundayız.
MERALARI KİRALAYANLAR ŞARTNAMEYE UYMAZSA MÜEYYİDE UYGULARIZ
-Siz burada göreve başlamadan önce Malatya’da yayla ve mera sorunları ciddi bir tartışma konusuydu. Çatışmalar yaşandı. Yaralanan insanlar oldu, yol kesme eylemleri yapıldı. Mera ve yaylaların uzun yıllar kiraya verilmesinin yarattığı toplumsal ve ekonomik sorunların giderilmesi konusunda bir planınız var mı?
-Olaya şöyle bakmak lazım. Bir defa meralar o yörede yaşayan insanların kullanımına sunulmak üzere hazineye ait maldır. Kural olarak budur. Ama bu arada ülkemizde bir başka sorun daha var. Hayvancılığın geliştirilmesi, yem bitkilerinin üretilmesi bir maliyet unsuru. Tabii beslenmesi de. Herkes artık organik gıdanın peşinde. Gelecek nesillerimiz için de tabii ki çok önemli bir konu. İdarecilerin vatandaşa yetmeyen, vatandaşın kullandığı alanı elinden alıp bir başkasına kiralamak yanlıştır. İlkesel olarak ben de bu konuda sizinle aynı fikirdeyim. Ama, vatandaşın kullanmadığı, fazla gelen geniş meralarımız varsa bunun da ekonomiye kazandırılması bir görev olmalı.
-Geçtiğimiz yaz aylarında en az 4-5 yayla gezdik. Sahadayız biz. Küçükbaş hayvan yetiştiricileri meraların kiralanması nedeniyle perişan vaziyette. Akçadağ’da mermer ocaklarının patlattığı dinamitler yüzünden yaylalarda sulak alan kalmamış ve hayvanlarına tankerle su taşıyorlar. Ya da sulak alanlar kiralanmış bazı firmalara. Buna karşın mera kiralayan firmalardan bir kaçı dışında kiralama sözleşmesindeki şartlara uymadığı belirtiliyor. Meralar üzerinde yapılan yatırımlar yeterince denetleniyor mu?
-Bu firmalara şartname ve sözleşme karşılığı kiralanmış meralar. Bu sözleşmede bütün bu hükümler açıkça yazıyordur. Sözleşmeye aykırılığın bir müeyyidesi de vardır. Sözleşmelere ve şartnameye aykırı bir durum tespit edilirse bu müeyyideler uygulanacaktır. Bunlar uygulanmak zorunda. Tamam, meraların bir bölümü ihtiyaç fazlası tespiti ile bazı firmalara kiralanmış olabilir. Ama bu durum ‘Al sen meraları istediğin gibi kullan’ anlamına gelmiyor. Ekonomiye hiçbir katkısı yoksa, sözleşme şartlarını yerine getirmiyorsa ‘Biz de göz yumalım’ şeklinde bir yaklaşımımız olamaz. O insanlara neden verildi bunlar? Ekonomiye bir katkı sağlasın diye. Tabi ki o insanlar da kâr edecekler, kazanç sağlayacaklar. Ama bu kazanç sağlama oradaki meraların ıslahını da beraberinde getirmeli. Yoksa öyle oraları tarumar edeceksek, bunu kabul edemeyiz. Devletin zaten böyle bir amacı yok.
-Yine eski dönemde Uçbağlar Mahallesi’nde bir araziye ‘acilen okul ihtiyacı var’ denilerek üzerindeki meyveli kayısı ağaçları polis operasyonuyla kesildikten sonra temel atıldı. Ancak aradan iki yıla yakın süre geçmesine ve Malatya Valiliği ile bağışçı arasında iki kez protokol yapılmasına rağmen temel atıldıktan sonra tek bir çivi çakılmadı.
-Bu konuyu inceliyorum. Gereken işlem neyse yapılacaktır.
EMNİYET BÜLTENLERİNDEKİ BİLGİ KISITLAMASINI YENİDEN GÖRÜŞECEĞİZ
-Malatya medyasının halkın özgürce bilgi almasını önemseyen kesimi son aylarda ciddi bir sorun yaşıyor. Emniyet ve jandarma bültenleri sansürlenmeye başlandı. Emniyet bültenlerinde maalesef suçun oluştuğu yer, suçu işleyen kişiler artık belli değil. Bir şahıs bir şahsı dövdü, erkek şahıs şikâyetçi oldu, kadın şahıs şunu dedi, bunu dedi gibi ifadelerle açıkça bir sansür uygulanıyor. Fuzuli Caddesi’nde çevik kuvvetin katılacağı kadar önemli bir operasyon yapılıyor, ertesi gün emniyet bülteninde bu olaya dair tek kelime yer almıyor. Sağlıklı bir bilgilendirme yapılması gerekiyorken sansür var. Sansür halkın bilgi alma ve medyanın bilgi yayma özgürlüğüne bir darbe değil midir? Siz bu sansürü onaylıyor musunuz?
O konu şu: Biliyorsunuz Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu değiştikten sonra adli konularla İlgili, - ki bütün suçlar aslında işlendiğinden itibaren adlidir- Cumhuriyet savcısının kontrolüne geçmiştir ve o süreç savcının talimatıyla yürütülür. Yani bir kişi bir kişiye yumruk atmaya bile yelteniyorsa o konu artık adlidir. Eski kanuna göre biz bunu yapıyorduk. Ama bu değişiklikten sonra sıkı şartlar getirildi.
- CMUK yeni değiştirilmedi ki, yıllar oldu.
-Eyvallah, ama benim arkadaşlara talimatım şöyle oldu: Gidin, başsavcımızla görüşün. Emniyet bültenlerinde verilecek bilgilerin sınırlarını onlarla belirleyin. Ayrıca şunu vurguladım ‘Basınımızın haber alma imkanını azami derecede genişleten bir yaklaşım içinde olalım’. Dolayısıyla biz bu konuyu onlarla (Başsavcılık) belirlemek zorundayız.
-Siz ‘Sınır belirleme’ diye tanımlıyorsunuz, fakat haber alma imkanı tamamen ortadan kaldırılmış durumda. Kaldı ki sayın başsavcı da ‘Benim böyle bir talimatım yok’ diyor.
Biz bu konuyu bir kez daha görüşeceğiz. Fakat az öncede söylediğim gibi, konu bir başka kurumun yetkisi ve sınırları içindeyse biz ona müdahale etmez isek daha başarılı oluruz.
KAYISI MALATYA’NIN STRATEJİK ÜRÜNÜ
-Bir süre önce kayısı ile ilgili bir toplantı yaptınız. Kayısının temel aktörlerinden birisi Ziraat Fakültesi ve İnönü Üniversitesi Kayısı Araştırma Merkezi’dir. Kayısı ile ilgili önemli çalışmalara imza atan bu merkezden ya da Ziraat Fakültesi’nden bir yetkili bu toplantıda yoktu. Bu büyük bir eksiklik değil midir?
Kayısı ile ilgili sorunları görüştürdüğümüz ya da kayısı ile strateji belirlemeye yönelik bir toplantı değildi. Kayısı Araştırma Vakfı o gün, kayısı ihracatçılarının sorunlarıyla ilgili bir toplantı düzenlemişti. Kayısı ihracatçıları ile ilgili o gün toplandık. Öbür arkadaşlarımızla da irtibattayız. Bakın elimde bugün itibariyle bir rapor var. Üniversiteden akademisyen bir arkadaşımızdan rica ettim. Sağolsun hazırlamış, getirdi. Kayısı ile ilgili bilimsel çalışma yapan arkadaşlarımızla sürekli irtibattayız. Kayısı buranın önemli bir sektörü ve ekonomisinin motor gücü. Alternatifini de üretmek lazım ama kayısı tabi bizim stratejik bir ürünümüz. Biz kayısı konusunda her zaman ilgili olacağız. Bunun için de gereken zaman ve zeminlerde işin uzmanlarının, sektörün bileşenleri ve aktörlerinin katılacağı toplantılar, arayış toplantıları düzenleyeceğiz ve sizin de vurguladığınız bilim insanlarından istifade edeceğiz.
-Kayısı ile ilgili bugün yapılan tartışmaların Pütürge kaymakamlığı yıllarınızda, yani 20 yıl öncesinde de benzer sorunlar etrafında yapıldığını gözlemlediniz mi?
-Ürün aynı tabi sorunları da aynı. En büyük sıkıntı şuradan kaynaklanıyor. Siz dış satımınızı, yeni pazar alanlarını ne kadar genişletirseniz sorunlarınız o kadar azalıyor. Gelirinizi, ekonomik girdinizi ne kadar yüksek tutarsanız sorunların çözümü de o derece hızlı olur. Malatya kayısısı dünya çapında bir üne ve kaliteye sahip. Bu bir şehrin ekonomisi için büyük bir avantaj. Şayet sektörün sorunları, yetiştiricilerin, üreticilerin problemleri mümkün olan en alt düzeye indirilebilirse hem üretim hem de ekonomik girdinin niteliği daha da kaliteli hale gelecektir. Sorunların çözümü de sektörün içinde yer alan tüm bileşenlerin biraraya gelerek, çözülebilir. Biz valilik olarak Malatya kayısıcılığının gelişmesi, şehir ekonomisine, Malatya halkına ekonomik katkısının büyümesi için üzerimize düşen her çabayı göstereceğiz.
KAYISI ARAŞTIRMA GELİŞTİRME VE TANITMA VAKFI DAHA CİDDİ PROJELERE ODAKLANACAK
- Kayısı Araştırma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı’nın amacı dışında birçok işe mali bir kaynak olarak kullanıldığı çokça gündeme geldi. Vakfın amacı dışında kullanıldığı yolundaki eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Kayısı Araştırma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı’nın daha işlevsel, daha verimli hale getirilmesi için gereken çalışmayı yapacağız. Vakfın daha verimli, daha ciddi projeler üretecek bir kurum haline getirilmesi gerekiyor. Vakıf konusundaki hedefim bu.
-Malatya 2014 yerel seçimlerinden itibaren büyükşehir statüsü ile yönetilecek. Statü değişikliği yerel yönetim birimlerinin de yeniden yapılanmasını zorunlu kılıyor. İl Özel İdaresi’nin kaldırılması, Malatya Belediyesi’nin Pütürge’ye kadar hizmet verecek olmasını da kapsayan bütün bu değişimler Malatya’yı nasıl etkileyecek? Devletin yıllara dayanan tecrübesi olan İl Özel İdaresi kaldırıldığında bir kaos yaşanabilir mi?
-Bir kurumun bir başka kuruma devredilmesinden kaynaklanan bazı sıkıntıların yaşanması normaldir. Tecrübe tümden ortadan kalkmayacak. Bu taraftaki tecrübe kurumsal olarak diğer tarafa aktarılacaktır. Belediyenin kendi kurumsal tecrübesiyle birleşecektir, yani inşallah hayırlı bir sonuç doğar. Yapılan her işte hayır ararız. Biz de kurumsal olarak, valilik olarak destek vereceğiz. Tabi başta olacak bu aktarmalar nedeniyle bir takım sıkıntıların yaşanması da doğaldır. Aktarmanın da sınırı yasada belirlendi. İnşallah en az sorunla Malatya bu sorunu atlatır. Çünkü büyükşehir statüsü sayesinde, bütçeden daha fazla bir pay alacak Malatya.
-Valilik bünyesinde Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi kuruldu. Bu birimin valilik ya da bürokrasi içerisindeki pozisyonu nedir?
- Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi, yeni bir kurum. Kurul valiye bağlı olarak çalışacak. Türk kamu idaresi gün geçtikçe koordinasyon ve denetim konumuna doğru evriliyor. Merkezi idarenin taşra teşkilatından beklediği böyle bir misyon olarak görünüyor. Hoş bizim bu sistemi aldığımız Fransa’da da bu yöne bir kayış var. Yerel yönetim ve yerinden yönetim tartışması içerisinde yerinden yönetim daha çok yerel yönetime doğru evriliyor.
Türkiye’de valilik, sanki biraz daha koordinasyon noktasına doğru çekilecek. Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi de bu anlamda bir görevi yerine getirmek üzere kuruluyor. Merkezde ilk defa bizim idari sistemimize giren denetmenler var. Bu çok önemli bir ihtiyaçtır. Çünkü siz daha önce denetiminizi diğer kurumların bu işi çok da fazla bilmeyen personeli ile yapmak durumundaydınız. Ama şimdi işi tamamen denetim olan bir kurum merkez içerisinde yer almış olacak. Bununla daha rahat denetleyeceksiniz ama belediyelerin ve yerel idarelerin denetlenmesi noktasında vesayet yetkisini aşmayan bir denetim yapabilirsiniz. Şu anda bizim belediye meclislerinin aldığı kararların çok azını artık onaylıyoruz.
Valilerin seçimle gelmesi tartışmalarına ne diyorsunuz?
-Vali, merkezi idarenin temsilcisidir. Vali seçimle gelmez. Valinin seçimle geldiği yerlerde ona artık belediye başkanı dersiniz.
LİSEDEN İTİBAREN KAYMAKAMLIĞI KAFAMA KOYMUŞTUM
-Malatya halkının sizi daha yakından tanıması için ana hatları ile kendinizden söz eder misiniz? Vali kimliğinizden öte vatandaş Vasip Şahin kimdir, nasıl bir aile ortamında büyümüştür? Eğitim hayatı nasıl geçmiştir? Kişiliğinizi, zihinsel dünyanızı besleyen kaynaklar nelerdir?
-Orta gelir grubuna mensup bir ailede yetiştim, Allah’a şükür. Şayet ‘Ben çok sıkıntı çekerek büyüdüm, okudum’ dersem yalan olur, nankörlük olur. Ben evimden ayrı eğitimi ilk defa kaymakam adayı olduktan sonra gittiğim İngiltere’de yaşadım. Zaman zaman İstanbul’da yurtta kaldım. Fakat bu arkadaşlarımla birlikte ders çalışmak içindi. Yoksa bilinen anlamıyla öğrenciliğimde yurt hayatı görmedim. Dolayısıyla şanslı insanlardan biriyim.
Ailemiz birbirine bağlı huzurlu, değerlerine kimliğine bağlı, bir Anadolu ailesidir. Bu topraklara da o yüzden hiç yabancılık çekmiyorum.
Hukuk Fakültesi’ni tercih ederken hukukçu olmayı mı hedeflemiştiniz?
Hayır. Ben henüz lisede iken kaymakamlığa karar vermiştim. Tamamen bir sosyal görev olduğunu fark ettiğim için bu kararı verdim. Üniversite sınavlarına girdik tercihimizi yaptık kaymakam olabilmek için Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni yazmıştım. İkinci sırada da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi vardı. Çok az bir puanla Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kaçırdığımda üzülmüştüm. Hukuk fakültesinden mezun olunduğunda kaymakam olunduğunu bilmiyordum sınava girerken. Bilseydim zaten onu ilk sıraya yazardım.
Kaymakamlığı daha liseden itibaren düşünüyordum. Bu anlamda avukatlık stajımı da tamamlamadım. Hakimlik sınavını kazandığım halde mülakata gitmedim.
Sporla aranız nasıl?
Yürümekten hoşlanıyorum. Belki biraz da yaşımızın getirdiği şeyler. Arkadaşlarla masa tenisi falan oynardım.
Müzik?
Müziği dinleyici olarak severim ama icracı olarak hiç yeteneğim yok.
Neler okuyorsunuz bu aralar?
Okuma noktasında da olabildiğince roman türü, dinlendirici, biraz daha bu topraklara ait değerlerin ifade edildiği kitapları eserleri, denemeleri okumayı seviyorum. En son olarak elimde Ahmet Ümit’in ‘İstanbul Hatırası’ elimde. Ahmet Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinliği’ni okumamıştım. Onu okuyorum.