Başbakan Binali Yıldırım, “AB'nin bugünkü aldığı kararın bizim açımızdan hiç önemi yok. Ümit ederim ki, Avrupa'da hala vizyoner, Avrupa’nın geleceğini Türkiye ile beraber inşa etmek isteyen güçlü bir liderlik ortaya konur. Avrupa ile ilişkileri zehirlemek, kopma noktasına getirmek Türkiye'ye zarar verir ama Avrupa'ya 3 misli, 5 misli daha çok zarar verir” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü’nde TRT Haber ve TRT 1 ortak yayınında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Fırat Kalkanı Harekatı'nın, güney sınırlarının emniyet altına almak, teröristlerin geçişini engellemek, DEAŞ unsurlarının Türkiye’ye attığı roketlerin önüne geçmek için başlatıldığını ve başarılı şekilde devam ettiğini kaydeti. El-Bab'ın etrafının kuşatıldığını dile getiren Yıldırım, dün geceki hava saldırısında 3 askerin şehit olduğunu, 10 askerin de yaralandığını belirtti. Genelkurmay Başkanlığı’nın muhataplarıyla gerekli askeri temaslarının devam ettiğini söyleyen Yıldırım, “Nereden kaynaklandı, nasıl kaynaklandı; tekrarı olmaması konusunda da en kesin ve net şekilde uyarılar yapıldı muhataplara. Bu yaşanan olay, bizim oradaki hedeflerimizi, amaçlarımızı asla vazgeçirecek bir konu değildir. Orada amaç sadece DEAŞ'ı bölgeden temizlemek değil, aynı zamanda Münbiç ve Afrin bölgesinden hareket edip, güneyde PYD unsurlarının bölgeyi birleştirme amaçlarının da önüne geçmektir” diye konuştu.
“Halep’e yürümek gibi bir hedefimiz yok”
Türkiye 'nin Halep'e yürümek gibi hiçbir hedefin olmadığını belirten Yıldırım, “Böyle bir hedefimiz yok. Hedefimiz; DEAŞ başta olmak üzere PYD, YPG gibi PKK'nın yeni versiyonlarının bölgede oluşturacağı istikrarsızlığı ortadan kaldırmaya yönelik, Özgür Suriye Ordusu’nun öncülüğünde başlatılan bir harekattır” değerlendirmesinde bulundu.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye kararı
Avrupa Parlamentosunun, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile sürdürdüğü müzakerelerin geçici olarak dondurulmasını tavsiye eden tasarıyı kabulüne ilişkin karırını değerlendiren Yıldırım, Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin bir süreden beri gergin olduğunu, bu durumun sır olmadığını söyledi. Avrupa Birliği’ne eleştirilerde bulunan Yıldırım, “Başkalarının ayar vermeye kalkışması, yönlendirmelerle, işaretlerle, talimatlarla hizaya getirmeye çalışması bizim karakterimize uygun değil. Biz, kendi kararını veren, en büyük dayanağı da milleti olan bir devletiz. Geleneğimizde hep özgürlüğümüzü canımız kadar önemli bilmişiz. Esaret altına girmeden 16 devlet değiştirerek bugünlere gelmişiz. Bu hassasiyetimizin herkes tarafından görülmesi lazım” şeklinde konuştu.
“AB'nin bugünkü aldığı kararın bizim açımızdan hiç önemi yok”
PKK ve FETÖ’nün Avrupa’da Türkiye’yi kötülemek için müthiş bir çalışma başlattığını sözlerine ekleyen Yıldırım, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye kararıyla ilgili, “AB'nin bugünkü aldığı kararın bizim açımızdan hiç önemi yok. Ümit ederim ki, Avrupa'da hala vizyoner, Avrupa’nın geleceğini Türkiye ile beraber inşa etmek isteyen güçlü bir liderlik ortaya konur. Bu hiçbir anlam ifade etmeyen, Avrupa ile Türkiye arasında zaten çok kırılgan olan ilişkileri daha da olumsuz noktaya taşıyacak bir sonuca varmaz. Varırsa ne olur? Türkiye'nin AB yolculuğu dün başlamış değil. Neredeyse kara sevdaya dönüşmüş, 60 yılı geçmiş ama katettiğimiz mesafeye baktığımızda AK Parti iktidarı döneminde ciddi ilerleme var, müzakereler başlamış… Bu kararın pratik anlamı şu: ‘Biz, müzakere faslı açmayacağız.’ Zaten uzun zamandan beri açılmıyor, canları sıkılınca açıyorlar kapatıyorlar, keyifleri gelince açıyorlar. Böyle bir belirsiz süreç uzun süredir devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“İlişkileri kopma noktasına getirmek Avrupa'ya 3 misli, 5 misli daha çok zarar verir”
Türkiye'nin bölgede Avrupa'nın güvenliğini de sağlayan bir ülke olduğuna dikkat çeken Yıldırım, “Türkiye olmazsa ne olacak? Bütün bu Ortadoğu'dan, kargaşanın, savaşın yaşandığı bölgelerden akın akın mülteciler Avrupa'yı istila edecek ve çok büyük bir sorunla yaşamak zorunda kalacaklar. Türkiye buradan bütün bu sorunları, kendi içerisinde yönetebilen bir ülkedir. Avrupa’nın bunu görmesi lazım. Avrupa ile ilişkileri zehirlemek, kopma noktasına getirmek Türkiye'ye zarar verir ama Avrupa'ya 3 misli, 5 misli daha çok zarar verir” açıklamalarında bulundu.
Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkiler
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün AB'nin alternatifi olarak görülmemesi gerektiğini dile getiren Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin bulunduğu bölgenin ve coğrafi şartların önemine dikkat çekti. Türkiye 'nin yıllardır AB üyeliği nedeniyle diğer ülkelere sırtını dönmediğini vurgulayan Yıldırım, şunları ifade etti:
“AB olmazsa Asya birliği olur gibi bir zorunlu tercih peşinde değiliz”
“İlişkilerimiz Rusya ile de gelişiyor, Kafkas bölgesiyle de gelişiyor, Ortadoğu ile hele hele son yıllarda Afrika ile de çok yoğun bir ticari, siyasi, ekonomik ilişkileri geliştirmekteyiz. Dünyanın gidişatına da bakmamız gerekiyor. Bugün Çin, Hindistan, Japonya, Endonezya, Malezya gerçeği var. Bu ülkeler şu anda yükselme trendi hızla devam eden ülkeler. Avrupa 'da ise uzun süreden beri bir durgunluk var, hatta büyüme yok denecek kadar az. Doğu ile ilişkilerimizi geliştirmemiz gayet doğaldır. Buradan şunu söylemek lazım: Bu bir tehdit değil, Avrupa 'ya karşı bir meydan okuma da değil; burada karşılıklı irade var. Uzakdoğu ülkeleri, Çin, Rusya, Orta Asya ülkeleri bunlar, ilişkilerimizi hem siyasi hem ekonomik olarak geliştirmek istiyorlar, biz de geliştirmek istiyoruz. Olay bundan ibaret. Yoksa 'AB olmazsa Asya birliği olur' gibi bir zorunlu tercih peşinde değiliz, bunun böyle görülmesinde fayda var.”
“Darbeciler darbeye maruz kaldı”
Ekonomideki gelişmelere değinen Yıldırım, “Gezi olayları öncesi Türkiye yüzyılın daha ötesinde faizlerde rekor bir inişe 4,60 seviyelerine kadar geriledi. Dolayısıyla, çok uzağa gitmeye lüzum yok. 2016'ın ilk yarısında da benzer olayları yaşadık, yine çıkışlar oldu. 15 Temmuz'u düşünün, zirve yaptı. Türkiye'de bir darbe teşebbüsü var, bu darbede alışılmışın dışında hiçbir darbede rastlanmayacak şekilde vatandaş, siyasi irade ve ülkenin Cumhurbaşkanı tavır koydu; darbeciler darbeye maruz kaldı. Böyle, bir süreç yaşadık. Dolayısıyla, bu şok bizim ürettiğimiz bir şok değil. Bugün yaşadığımız şey, sadece bizim şartlarımızdan kaynaklanan bir durum değil” diye konuştu.
“Trump’ın gelmesi ekonomik dengeleri değiştirdi”
“Özellikle 8 Kasım Amerikan seçiminden sonra Cumhuriyetçi aday sayın Trump'ın sürpriz sayılacak bir şekilde iş başına gelmesi, dünyadaki bütün ezberleri, bütün oyunları bozdu. Ekonomik hikaye de değişti” diye Yıldırım, şöyle devam etti:
“Dünyanın ekonomik senaryosu değişti. Ne dedi Trump? ‘Ben dışarıdaki Amerikan parasını içeri çekeceğim. Bunun için tedbirler alacağım. Çin’in ticaretine yüksek vergiler koyacağım. Meksika'dan gelişleri yasaklayacağım. Mültecileri göndereceğim. Amerika’nın bütün altyapısını, üstyapısını yeni baştan yapacağım. Dolayısıyla içeriye yoğunlaşacağım.’ Bu ne demektir? Gelişmekte olan ülkelerdeki, gelişmiş ülke sermayelerinin, paralarının geriye çağrılması demektir. Bu beyanlar hemen hayata geçecek diye küresel dalgalanma başladı. Son bir ay içinde bütün gelişmekte olan ülkeler, İngiltere hariç gelişmiş ülkelerde de dahil Avro da buna dahil, Amerikan Doları karşısında biliyorsunuz değer kaybetti. Değer kayıplarını en fazla yaşayan ülkeler Latin Amerika ülkeleri, gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye. Zannediyorum, biz en fazla bir ay içinde değer kaybeden ikinci ülkeyiz. Dolayısıyla, Türkiye’nin ayrışmasının temel sebebi de az önce bahsettiğim son zamanlarda başka ülkelerde olmayıp da biz de meydana gelen olaylar.”
“Her ülkede merkez bankası ve hükümet ilişkilerinde sorunlar yaşanır”
Başbakan Yıldırım, Merkez Bankası’nın faiz kararıyla ilgili, “Her ülkede merkez bankası ve hükümet ilişkilerinde sorunlar yaşanır. Bu bize has bir şey değil. Onun sebebi, ekonomide her şey yolunda olduğunda kimse kimseye bir şey demez ama ekonomik göstergelerde bozulmalar olunca sorumlu aranır. O bağlamda, bu hep gündeme gelir. Merkez Bankası’nın bağımlılığı, bağımsızlığı konusu sıkça dile getiriliyor. Onun arkasında da Cumhurbaşkanımızın, bizim hükümet olarak da ‘faiz artırmanın sürdürülebilir büyümeye bir katkısının olmadığının, bunların kısa vadeli şoklarda alınacak kararlar olduğunu' söylememizden kaynaklanıyor. 2001 yılında Merkez Bankası’nın görevi, sorumluluğu belirlendi ve bir bağımsız yapıya dönüştürüldü. Bu yapı, neyi öngörüyor? Para politikalarını Merkez Bankası belirleyecek ancak yıllık enflasyon hedefini hükümet ile beraber kararlaştıracak. Bu sistem, devam ediyor ve belirli sürelerle de Merkez Bankası geliyor ve hükümete faaliyetlerini, ekonominin genel gidişatını, büyüme, faiz, enflasyon, riskler ve alınması gereken tedbirler konusunda sunum yapıyor. Dolayısıyla o bağımsız, ben bağımsız. Öyle bir bağımsız anlayış yok. Ekonomi bir bütün” değerlendirmelerinde bulundu.
Devletin imzalayacağı yeni sözleşmeleri Türk Lirası üzerinden yapacağının altını Çizen Yıldırım, bu yeni uygulamanın yabancılar için geçerli olmadığını kaydetti.
“Beklentimiz odur ki, vatandaşlarımız da ticari mukavelelerini milli para üzerinden yapsın”
Vatandaştan da ticari işlemlerini Türk Lirası üzerinden yapmasını beklediklerini kaydeden Yıldırım, “Tercihimiz, beklentimiz odur ki vatandaşlarımız da ticari mukavelelerini milli para üzerinden yapsın. Burada tabii bir mecburiyet olmaz ama Alışveriş merkezlerinde kiralar var, büyük rezidanslarda, ofislerde niye dolar bazında olsun, yani bu bir çağrıdır, temennidir, kendi paramıza hak ettiği itibarı önce ulus olarak bizim göstermemiz lazım. Daha sonra başkalarından beklememiz lazım. Türk parasına dönülmesi sadece paramıza değer kazandırmayacak aynı zamanda diyelim ki dövizde dalgalanma sürüyor, ödeyemeyecek. Ödeyemeyince bırakacak, bırakınca boş kalacak. Aslında işin sonunda daha fazla kayıp var” diye konuştu.
“Rejim değişikliği meselesi 1923'te bitti”
Yıldırım, belirsizlik ortamlarının yatırımcıların en büyük kaygısı ve ekonominin de en büyü düşmanı olduğunu belirterek, Başkanlık Sistemi tartışmaları üzerinden yürütülen ‘Rejim değişikliği’ tartışmalarına şu şekilde cevap verdi:
“Bir kere belirsizlik, öngörülemezlik ekonominin en büyük düşmanı, yatırımcının da en büyük kaygısıdır. Onun için belirsizliğin ortadan kaldırılması lazım. Sayın Kılıçdaroğlu takıldı, 'rejim değişikliği' deyip duruyor. Padişahlıktan cumhuriyete geçtik, şimdi cumhuriyetle idare ediliyoruz. Rejim değişikliği meselesi yok, 1923'te bitti bu mesele. 1923'ten bugüne kadar yönetim sistemimize baktığımız zaman her ne kadar parlamenter sistemle idare edilmiş olsak da cumhurbaşkanı yakın tarihimizde çok güçlü bir irade olmuştur. Hatırlayın cumhuriyetin kuruluşundan sonra Atatürk, İnönü, Menderes döneminde cumhurbaşkanı partili, partisi var. Yani bu getirmek istediğimiz yapı aslında yabancı olduğumuz bir şey değil. Yeni bir yönetim sistemi ihdas etmiyoruz. 2007’de tarihi bir hata yapıldı. O da yani alışılmış, bilinen cumhurbaşkanlığı seçimini maalesef ana muhalefet partisi bazı aklıevvel veya çokbilmiş hukukçuların telkiniyle engellemeye çalıştı. Ondan sonra buraya geldik. Millet doğrudan seçti, millet her şeyin ilacı. Yanlışları düzelten hep millet oluyor. İyi ki böyle bir milletimiz var. Hakikaten önünde şapka çıkartılacak, aziz milletin bir evladı, bir ferdi olmaktan hepimiz gurur duyuyoruz.”
“Bir ya da iki başkan yardımcısı olabilir, henüz kesin karara bağlanmadı”
Mevcut sistemin yıllardır bir sorun teşkil ettiğini söyleyen Yıldırım, bunu MHP’nin de fark ettiğini belirterek, “Seçimle iş başına gelmiş bir Cumhurbaşkanı var. Devam edemeyeceğini söylüyoruz, yıllardır. Milliyetçi Hareket Partisi de bunu gördü. Açıkça her türlü siyasi hesapları bir kenara bırakarak Sayın Bahçeli dedi ki; ‘Biz her ne kadar parlamenter sistemi benimsiyorsak da bu durum sürdürülebilir değil. Biz milletimizden vekalet aldık, bizim görevimiz sorunları çözmek. Bunu da siyasi hesaplara kurban etmek istemiyoruz.’ Bu yolu açınca biz de oturduk, konuştuk, daha değişik bir değişiklik teklifi ile gittik. Haklı olarak, ‘Şu anda ihtiyacımız olan kadarını yapalım, daha sonra gerekirse diğerleri için de yine zemin hazırlarız, çalışırız’ diye bir öneride bulundu. Şu anda yoğunlaştığımız tek şey, büyük ana hatlarıyla yürütme, yani icranın şekillendirilmesi. Cumhurbaşkanı, altında başkan yardımcısı, altında bakanlar kurulu, diğer yandan meclis… Bir ya da iki başkan yardımcısı olabilir henüz kesin karara bağlanmadı” açıklamalarında bulundu.
Yıldırım, anayasa değişikliği halinde Meclisin ve Cumhurbaşkanlığının alacağı konum hakkında ise “Birisi, memleketin iki seçim arasında işlerini görüyor. Günlük işlerini, projelerini, milletin refahı, kalkınması, güvenliği, sağlığı vesaire... Biri de ihtiyaç olan denetlemeyi yapıyor, icrayı bir şekilde denetliyor, ihtiyaç olan kanunları çıkarıyor, cumhurbaşkanının, yürütmenin getirdiği bütçeyi görüşüyor, karara bağlıyor, yasama faaliyetleri sürüyor. Cumhurbaşkanı Partili olarak seçime giriyor. Parti ile ilişiği de devam ediyor. Bizim öngördüğümüz modelde” dedi.
“Cumhurbaşkanlığı, MHP ile ortak kararımız”
Yıldırım, ‘Cumhurbaşkanı’ tanımından vazgeçilmeyeceğini belirttiği konuşmasında, “Cumhurbaşkanlığı, MHP ile ortak kararımız. Niye ‘başkanlık’ diyelim, başkan çok. Yoldan geç, herkes başkan. Dernek başkanı, vakıf başkanı, belediye başkanı... Cumhurbaşkanı, çok anlamlı bir şey… Cumhurun başkanı, milletin başkanı. Dolayısıyla cumhurbaşkanı olarak ismin devam etmesi ortak bir benimsemeyle, MHP ile bizim aramızda karar alındı” ifadelerini kaydetti.
“Türkiye’de tek başına iktidar çıkaran bir siyasal sisteme ihtiyaç var”
Türkiye’nin her koşulda tek başına iktidar çıkarabilen bir sisteme ihtiyacı olduğuna değinen Yıldırım, şunları kaydetti:
“Tek parti iktidarının garantisi var mı? 7 Haziran’da gördük. O, beş buçuk ayda Türkiye nelerle karşılaşacağını gördü. Her kafadan bir ses çıkıyor. Türkiye’nin geçmiş tarihine baktığımızda, istikrar ve güven olduğu dönemlerde büyüme olmuş, refah artışı olmuş. İstikrarın kaybolduğu dönemlerde kazanımlarını kaybetmiş. Tamam, AK Parti 14 yıldır iktidar ama bunun ilanihaye devam etmesi gerçekçi değil. Dolayısıyla kim gelirse gelsin ama Türkiye’de tek başına iktidar çıkaran bir siyasal sisteme ihtiyaç var. Bu cumhurbaşkanlığı sisteminin ana gayesi, hedefi budur. Çünkü istikrar ancak tek başına güçlü siyasi bir iktidarla sağlanır. Meclis, tamamen yasamayla daha da güçlenecek. Kanun teklifini milletvekilleri veriyor. Meclis faaliyetleri biraz, yürütme faaliyetlerinden de bağımsız hale gelecek. Dengeleyici bir yapı da oluşacak ama iki seçim arasında kesintisiz yürütme, önündeki vaatlerini, planlarını gerçekleştirecek. Bu az bir şey değil. Bu önemli bir kazanım. Bunun sürekli olması önemli. Biliyorsunuz ki Türkiye’de artık koalisyon yok, filan seçimde şu olacak diye bir endişe taşımayacaksınız. Getirdiği bu cumhurbaşkanlığının... Bu tabii ekonomi de öngörülebilirliği getirir, büyük projelerin planlanmasında da ciddi anlamda bir rahatlamayı getirir.”
“Katiyen bir erken seçim yok”
Cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin anayasa değişikliği için atılan adımlar hakkında konuşan Yıldırım, “Öyle zannediyorum ki çok kısa sürede bir mutabakata aksilik olmazsa varacağız ve bu teklif Meclise gelecek. Mecliste geçmiş tecrübelere baktığımız zaman bir hafta ya da iki hafta komisyonda görüşülür daha sonra Genel Kurula gelir, Genel Kurulda 330’u bulup kabul edilirse Cumhurbaşkanı’nın onay süreci var ve ondan sonra referandum süreci var. Referandum için yasaya göre 60 gün. Dolayısıyla 60 günden geriye doğru geldiğimiz zaman, referandumu da diyelim ki mart sonu yapacağız, mevsim şartları itibarıyla, geri geldiğimiz zaman, ocak ayı sonlarına kadar Meclisteki komisyonlardaki çalışmaları tamamlamayı hedefliyoruz. Takvim bu. Artık referandumumuzu da inşallah yapacağız, önümüzde bakacağız, işimize gücümüze yapacağız. Burada açıkça söylüyorum, katiyen bir erken seçim yok. Seçimler 2019’da yapılacak. Milletvekilleri seçimiyle cumhurbaşkanı seçimi birlikte yapılacak ve 2019’da olacak. Yerel seçimler ayrı. Onlar kendi tarihinde. Onlar da 2019 Mart sonu biliyorsunuz” açıklamasında bulundu.
“Seçilmiş cumhurbaşkanının filen göreve başlaması 2019 seçimlerinden sonra olacak”
Halkın referandumda vereceği karar doğrultusunda ‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’ne geçiş sürecinin tamamlanması halinde mevcut sistemin 2019’a kadar süreceğini söyleyen Yıldırım, “Mevcut sistem devam edecek. Belki bazı maddeler bakımından, o konuşulacak, uygulanabilecek yeni sistem ama yeni sisteme göre, seçilmiş cumhurbaşkanının filen göreve başlaması 2019 seçimlerinden sonra olacak” ifadelerini kullandı.
“CHP’de FETÖ’cülere sahip çıkma refleksi, suçluları koruma refleksi var”
CHP içerisinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarına sahip çıkma refleksi olduğunu kaydeden Yıldırım, “Birçok konuda farklı düşünüyoruz ama anlatırız, desteklemesini arzu ederiz ama etmiyorsa da en azından bilgi sahibi olsun. Bu anlamda mutlaka her zaman diyaloga açığız, görüşmeye, konuşmaya açığız. Biz konuların konuşarak, görüşerek, uzlaşarak çözümünden yanayız. Son zamanlarda CHP’de gariplikler var. Neredeyse 15 Temmuz’un olmadığını, 15 Temmuz’un AK Parti’nin bir senaryosu olduğu gibi, bu kadar ifrata varan düşünce hakim. FETÖ’cülere bir sahip çıkma refleksi, suçluları koruma refleksi, HDP ile bir araya gelip nümayişler yapma, sokak hareketlerini teşvik etme… Diyor ki; ‘Benim istediğim olmazsa, demokrasi olmaz. Siz ikiniz, iki parti mutabık kalsanız da yapamazsınız. Biz bunu fiziki olarak engelleriz.’ Öyle bir şey yok. Bu demokrasiyi içselleştirmemek demektir. Kılıçdaroğlu’na şunu teklif ettim; ‘Peki parlamenter sistem mi istiyorsunuz, buyurun siz de teklifinizi getirin, hepsini onaylayalım. İkisini de onaylayalım milletin önüne koyalım.’ Millet sizin teklifinize olur derse ‘eyvallah’, bizimkine derse o zaman siz de buna rıza gösterin’ şeklinde konuştu.
Yıldırım, Avrupa Birliği ile müzakerelerin donmasının ticari ilişkileri de etkileyeceğini söyledi.
Ankara, iha- AA