Malatya dışından yönetilen, kimi zaman ödülleri bile İstanbul’da verilen bir festival..
Güler HAZAR
Son yıllarda çok sayıda Anadolu kenti, kentin adıyla anılan film festivalleri düzenlemeye başladı. Antalya’nın Altın Portakal’ı, Adana’nın Altın Koza’sı ve İstanbul Film Festivali’nin bir gelenek oluşturmasından sonra, aralarında Ankara’nın da bulunduğu birçok Anadolu kenti kısmen de özentili bir tutumla film festivallerini keşfetti. Ankara, Eskişehir, Bursa, Malatya, Mardin, Elazığ, Van ve birkaç şehir daha…
Dünyanın çeşitli şehirlerinde düzenlenen binlerce film festivalinden uluslararası kimlik ve nitelik kazanan, kalıcılaşan, sinema ve görsel sanatlara dair bir gelenek inşa eden, kendine ait bir özgün konsept yaratan çok az sayıda film festivali var.
Bu yıl 7.’si düzenleniyor olmasına karşın, kent ile film festivali arasında bir bütünsellik duygusu, aidiyet ilişkisi yaratamayan, kent kimliğine değer katma ve görsel sanatlar alanında bir marka yaratma konusunda etkisiz kalan festivallerden biri de Malatya Uluslararası Film Festivali (MUFF).
Çünkü düzenlendiği ilk yıldan itibaren, festivalin organizasyonu kapsayan tüm iş ve eylemler, Malatya kent kimliğine değer katacak düzlemde değil, daha çok, o yıl festival yönetimini elde eden ekibin bireysel ilişkileri, kurumsallaşma karşıtı iş yürütme üslubu, ticarileşme kaygıları ve Malatya’daki yerel yöneticilerin bu türden sanatsal organizasyonların nasıl yapılacağına dair bildikleriyle yürütüldü.
Böyle bir anlayışın bu yıl yaklaşık 3 milyon TL bütçe ile organize ettiği Malatya Film Festivali, 8 yaşında olmasına ve 7’ncisi düzenleniyor olmakla birlikte, kendisini Antalya, Adana ve İstanbul’dan sonra 4.büyük festival olarak konumlandırma çabasının bir hayli uzağında kaldı. Anılan bazı festivallere kıyasla, MUFF elbette genç bir festivaldir ve alınacak bir hayli yol vardır. Ancak konulan hedef ile festival yönetimlerinin iş görme biçimi birlikte analiz edildiğinde, harcanan para bağlamında ‘profesyonel’, ortaya konulan ürün bağlamında ise, ‘taşralı’ bir vizyondan söz edilebilir.
Defalarca yazdık; biz yazarak klavye eskittik, ama Malatya Film Festivali’ni düzenleyen kurumlar ve bu kurumların maaşlı atanmışları asla pes etmedi ve festivalin Malatya’dan kaçırılması, işlerin kapalı kapılar ardında yürütülmesi için takdire şayan! bir çaba gösterdi.
Festivalin yöneticileri, genel koordinatörleri, organizatörleri değişse de, değişmeyen tek şey var: Festivalin Malatya kenti ve Malatya halkından kopuk biçimde yürütülmesi.
Söz konusu gerçeklik bu yıl da değişmedi.
Düzenlendiği ilk yıldan itibaren festivalin organizasyonu kapsayan tüm işler Malatya’da değil, çoğunlukla İstanbul’da, kimi zaman da Ankara’da kotarıldı.
Festivalin bu yıl son toplantısı, valisinden belediye başkanlarına kadar tam kadro katılımı ile yine İstanbul’da yapıldı. Bir yandan, Büyükşehir Belediyesi bir yılda Güneş Enerjisi Santralinden 2.5 milyon TL kazanacağız diye sevinirken, diğer yandan aynı kurumca Malatya’nın 3 milyon TL parasının harcanmasının planlandığı Film Festivali’nin basın toplantısının İstanbul’da yapıldığını, Malatya halkı ancak yerel medyaya akşam saatlerinde gönderilen bir bültenle öğrendi. Yani bir yabancı gibi dışarıdan öğrendi.
Çünkü bu kentin adıyla ve bu halkın vergileri ile finanse edilen, toplam 268 bin TL tutarında ödül verileceği açıklanan festivalin yöneticileri, ‘Yerel kodlardan’ söz edip, kendi kentine yabancı muamelesi yapmak konusunda pek yaratıcı! işler çıkarmayı başardı..
Bu tuhaflıklar için yapılan eleştirilere verilen yanıtlardaki gerekçe ise hep aynı… “Yaygın medya kuruluşlarını Malatya’ya getiremiyoruz. Ulusal ve uluslararası arenada daha görünür olabilmek için işleri İstanbul’da yürütüyoruz” oldu.
Şayet siz, festivali bir şehir ile bütünleştirmek, sinemaya destek verirken, sanatsal araçlarla şehrin tanıtımına katkı vermek istiyorsanız ve bu konuda bir başarınız var ise, sözünü ettiğiniz medya kuruluşlarının temsilci ve araçlarını Malatya’ya getirebilmelisiniz. Bunu beceremiyorsanız zaten, festivalde yerinizin ve görevinizin olmaması gerekir.
Diğer açıdan bakıldığında ise, hadi diyelim ki yaygın medyanın ayağına gidiyorsunuz ve tüm işleri bu nedenle İstanbul’da yürütüyorsunuz. Bir an için hak verelim bu gerekçeye. Bu gerekçe haklı ise, işin çıktılarının yapılan işi değerli hale getirmesi gerekmez mi? Örneğin, festivale ilişkin ulusal medyada gündem oluşturabiliyor musunuz? Birkaç 'esnaf' eleştirmen dışında festivalinizi layıkıyla değerlendiren, sizi hesaba alan, buradan film izleyip eleştiri, yazı, yorum yapan, bu vesile ile Malatya’yı da gündeme taşıyan kaç yazı gösterebilirsiniz?
Daha düne kadar Malatyalı iş adamının sahibi olduğu televizyonu-kanalı olmasa, festivalin ödül töreni bile yayınlanmayacak iken, hangi medya ilişkilerinden bahsediyorsunuz?
Festival yöneticileri her festival sonrası, Malatya’nın tanıtımına çok büyük katkı sunduklarını söyleyerek avuttular bu kenti.
Bir istatistik verelim. Bu festivalin olmadığı yıllarda, örneğin 1980’li yıllarda Malatya’ya gelen yabancı turist sayısı resmi rakamlara ortalama 50 – 60 bin civarında.90’lı yıllarda 50 bin civarında. Yol, otel, konaklama gibi alt yapı hizmetlerinin standartlarının yükselmesine, iletişim çağında tanıtım araç ve organizasyonlarının artmasına karşın bugün bir yılda Malatya’ya gelen turist sayısı 300-500 (yazı ile üçyüz-beşyüz) kişi arasında…
MUFF başladı, Malatya’ya turist gelmemeye başladı anlamına gelmiyor elbette. Ama MUFF yöneticilerinin iddia ettiği gibi MUFF’un Malatya’nın dünya ölçeğinde tanıtımına büyük katkı sunduğu anlamına da gelmez herhalde. MUFF yöneticilerinin internet üzerindeki arama sayfalarında imal ettiği tanıtım iddialarının gerçekte bir karşılığı olsaydı, dünya ülkelerinin kültür ekonomisi üzerinde yükselmeye başladığı bir dönemde Malatya’nın turist sayısı sıfıra yakın olmazdı.
Tüm bunlara rağmen, ‘Malatya’da iyi şeyler de oluyor’ diyebilmek adına yıllarca bu festivalin devamını istedik. Yine istiyoruz, ama Malatya ile duygudaşlık, empati, ilişki ve aidiyet kuran, festivalin niceliğin değil niteliğini besleyen, itibarı olan bir festival istiyoruz.
Her şeyi, Malatya dışında yönetilen, hatta kimi zaman ödülleri bile İstanbul’da verilen, festival profesyonllerinin!, festival esnafının yönettiği, sadece günün konjonktürüne uygun söyleme sahip olanların varlık gösterebildiği bir festival değil…