SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Bizimle Birlikte Bu Zanaat Tarihe Karışacak"

0
Güncellendi - 2017-09-17 18:41:26
A- A+ PAYLAŞ

Kaybolmaya ve unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatları arasında yer alan Tahta Çivili Ayakkabı imalatı işi Arapgir ilçesinde 61 yaşındaki Erol Hakan tarafından yaşatılıyor. Dedesinden babasına, babasından da kendisine miras kalan mesleğini sürdürerek Türkiye’deki tek Tahta Çivili Ayakkabı ustası olan Erol Hakan mesleğini devredeceği bir çırağı ise bulunmuyor. El emeği göz nuruyla günde sadece bir çift ayakkabı yapabilen Erol Usta'nın en büyük endişesi, kendisinden sonra bu mesleğin tamamen bitecek olması. Erol Usta; “El sanatları artık bizimle beraber bu iş tarihe karışacak. Arşivlerde, hatıralarda kalacak.” diyor.

Arapgir ilçesinde şuanda restore edilerek yeniden ayağa kaldırılan Millet Hanı’na inen cadde üzerinde mesleğini Erol Hakan’ın dükkanın önünde geçerken düzenli vurulan çekiç seslerinin adeta müziğe dönüştüğü bu dükkanda, dinlerken rahatsızlık duymadığınız, izlerken zevk aldığınız bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Erol Usta, her tahta çiviyi ayakkabı köselesine vurduğunda sanki ayrı bir ses çıkıyor. Bu karşılaşma sizi Erol Usta’nın gözünde geçmiş için bahara, bugün için sonbahara götürüyor. Bu karşılaşma aynı zamanda sizi el emeğinin 'Makine Öncesi' ve 'Makine Sonrası' durumunu da gösteriyor.

“ATÖLYELERDE OKUL DAĞILIR GİBİ ÇIRAKLAR ÇIKARDI”

Dedesinden babasına, babasından da kendisine kalan dükkanında geleneksel el sanatı ile tahta çivili ayakkabı yapımını sürdüren Erol Hakan, “Babadan dededen devraldığımız bu işi devam ettirmeye çalışıyoruz.” dedi.

Bir dönem Arapgir ilçesinde ayakkabı atölyelerinde akşam mesai bitiminde çıkan çırakların okuldan çıkan öğrencilerin dağılımını andırdığını hatırlatan Erol Usta, “70-80 yıl önce Türkiye’de bu iş her tarafta yapılıyordu, ama şimdi artık herhangi bir yerde yapılmıyor. Zamanında Arapgir’de bu işi yapan çok insan vardı. Bu bizim çarşıda en az aşağı yukarı 15-20 tane kunduracı atölyesi, bir 15-20 tane de köşker atölyesi vardı. Her atölyede 3-4 tane çırak vardı. Akşam belirli saatlerde çıraklar dükkanını terk eder, şurada dağıldıkları zaman bir okul dağılmış gibi böyle bir kalabalık olurdu. Önceden böyle mesleklere ayakkabıcılığa, terziliğe, kalaycı mesleğine, demirciliğe talep çoktu. Şimdi yok. Arapgir’de bir tane kalaycı var, 1 tane demirci var, bir de ayakkabıcı ben varım.” diye konuştu.

“BİZİMLE BERABER BU ZANAAT, BU İŞ TARİHE KARIŞACAK, ARŞİVDE KALACAK”

“El sanatları artık bizimle beraber bu zanaat, bu iş tarihe karışacak. Arşivlerde, hatıralarda kalacak” diyerek sözlerini sürdüren ve bu mesleğin son temsilcisi olduğunu belirten Erol Usta, “Makineler çıkınca, dikiş makineleri güçlü yapıştırıcılar çıkınca bu işi bıraktılar artık bu işi yapanlar. Babadan öğrendim, babam rahmetli oldu 5 yıl önce, bu işi devralarak sürdürmeye çalışıyoruz. Bizden sonra götürecek kimse yok. Kimse gelip çalışmıyor. Kimse öğrenmiyor. Bazı girişimler yapıldı, Halk Eğitim’de kurslar açıldı, yanımıza gelecek işçilere maaş ödenmesi için teşebbüs edildi, ama kimse gelmedi, kimse öğrenmiyor.” şeklinde konuştu.

“ŞİMDİ ‘DOĞAL’ DİYORLAR YA… DOĞAL AYAKKABI YAPIYORUZ”

Erol Usta; tahta çivili ayakkabının yapılışını şu şekilde anlattı:

“Özellikle, dikiş makineleri olmadığı zaman, güçlü yapıştırıcılar olmadığı zaman Türkiye’de yaygın bir iş kolu. Unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarını icra ediyoruz biz. Türkiye’de sadece biz yapıyoruz. Tahtalı çivili ayakkabı ustaları kalmadı. Çivileri köseleye monte ediyoruz. Kösele nemli iken çivileri çakıyoruz ayakkabıların tabanına. Nemli köseleye ağaç çivi girince orada genleşme yapıyor, çivi ile beraber kösele ve taban deri bütünleşiyor. Her hangi bir yıpranma olmuyor. Kösele aşındıkça çivide beraber aşındığı için çok sağlam oluyor. İçi ve dışı deri yapıyoruz, şimdi doğal diyorlar. Bizim ayakkabılar doğal. Tamamen hakiki deri ve köseleden imal ediyoruz. Ayakkabılarımız her hangi koku, terletme, şu bu yapmıyor.”

“ZOR VE SABIR İSTEYEN BİR İŞ”

Yapmış olduğu işin zor, aynı zamanda sabır isteyen bir meslek olduğunu ve günde sadece bir çift ayakkabı imal edebildiğini anlatan Erol Usta şöyle devam etti:

“Zor bir iş, bir sabır işi. Bunu sanatı yapmak çok zor. Bir tane delik deliyoruz köseleye yerine bir tane çivi çakıyoruz. Bir tane delik deliyoruz, bir tane çivi çakıyoruz. Bunu herkes yapamaz. Ben sabah 06.30-07.00’de dükkana geliyorum, illa maşallah. Akşam 06.30-07.00’ye kadar durmadan çalışıyorum. Günde bir çift ayakkabı yapabiliyorum. Zor bir sanat. Bir şeyde demiyorum. Bunu her insan yapamaz. Sevdiğim için yapıyorum ben bunu. Hoşuma gidiyor, çalışmak hoşuma gidiyor, bu işi yapmak hoşuma gidiyor, yapıyoruz. Allah canımızı sağ ederse, sağlığımız el verirse çivimiz bitene kadar yapacağım bu işi.”

“ŞUANDA TAHTA ÇİVİ BULMAKTA DA ZORLANIYORUZ”

İmal ettiği ayakkabıların en önemli malzemesi olan tahta çivilerin artık Türkiye’de bulunmadığını da anlatan Erol Hakan, “Ağaç çivileri Almanya’da getirtiyoruz. Türkiye’de artık bulunmuyor. Tahta çivi, Türkiye’de yapıldığı zaman kayın ağacından yapılıyordu. Sert ağaçlardan yapılıyordu, fırınlanmış ağaçlardan. Şu anda çivi bulmakta da zorlanıyoruz. Çivileri Almanya’da getiriyoruz, artık orada da yok. Şimdi benim elimde bir 5-6 sene yetecek çivi var. Ondan sonra çivi de yok.” şeklinde bilgi verdi.

“MÜŞTERİ VAR, İLGİ VAR, YAPAN USTA YOK”

Tahta çivili ayakkabıya yoğun bir ilginin olduğunu, ancak talebi tek başına karşılayamadığını belirten Erol Usta, “Çok şükür müşterimiz var. İlgi de var. Ama yapan adam yok. Artık günde bir çift ayakkabı yapınca nasıl hitap edeceksin, edemiyorsun. Olmuyor yani. Arapgir artık bu işle özdeşleşti. ‘Arapgir’de tahta çivili ayakkabı yapılıyor’ diye, dışarıdan gelenler, hemşerilerimiz, Arapgir’i ziyarete gelenler gelip dükkanımızı geziyor, bu işin nasıl yapıldığına bakıp, ilgiyle takip ediyorlar. Beğenenler ayakkabılarımızı alıyor. Bayan yemenilerimiz var, erkek yemenilerimiz var. Talep çok. Ama yapacak insan gücü yok. Yurtdışına da ayakkabı gönderiyorum. Bundan 3-4 sene önce Amerika’ya bayağı yemeni gönderdim. Orada bizim Türkler var, Arapgir’de bu işin yapıldığını öğrenmişler, Türkiye’deki hemşerileri vasıtasıyla bizden istediler. Gönderdik, Amerika’ya da gönderdik.” dedi.

Burhan KARADUMAN, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız