Niyazi DOĞAN
dogannd@gmail.com
Şimdilerde Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic ile gazetelerin spor sayfalarına ideolojik bir renk de katan sosyalist futbol akımının öncü ismi, Liverpool efsanesinin yaratıcısı, dünya futbol medyasının ortak kabulü ile, dünyanın gelmiş-geçmiş en iyi 10 teknik direktöründen biri olarak gösterilen Bill Shankly, bir teknik direktör olarak hakemlere ilişkin yargısını futbol tarihine geçen şu ifadeleri ile anlatır: “Hakemlerin sorunu, kurallardan anlamaları ama futboldan anlamamalarıdır”.
…
Kimi zaman kafamda kurguladığım, hatta son noktasını bile koyduğum bir yazının giriş koridorunu inşa etmek konusunda yaşadığım gerilim, yazıların ertelemeye kurban gitmesine neden olur.
Bu yüzden günlerce ertelediğim, hatta ‘yazıya giriş sorunsalı’ nedeniyle güncelliğini yitirdiği için rafa kaldırmak zorunda kaldığım yazılar bile olmuştur.
Yeni Malatyaspor (Eskisi, yeterince sömürüldükten ve ilikleri kurtulduktan sonra teammüden cinayete kurban giden hakiki Malatayaspor’dur) ile Gümüşhanespor arasında geçtiğimiz Pazar günü oynanan karşılaşmayı ve her iki takımın teknik patronlarının basın toplantılarını izledikten hemen sonra kafamda kurguladığım yazıyı de işte böyle bir sorunsalı bahane ederek beklettim.
İyi ki beklemişim.
Şiddetle ihtiyaç duyduğum ilhamı, çok önceleri NTV ya da CNN Türk’de Bill Shankly’nin futbol felsefesinin çözümlemesini yapan bir belgeseli izlediğimde, Liverpool’un efsane hocasının aklıma takılıp kalan yukarıda hatırlattığım cümlesinde keşfettim.
Hemen belirtmeliyim: Bill Shankly bir teknik direktör olarak hakemlerin futbolla olan ilişkisine / ilişkisizliğine dair konuşuyor alıntıladığım cümlesinde.
Fakat bu yazıda, mevzu hakemler değil.
Bill Shankly’nin hakemlerle ilgili yargısını ilham kaynağı olarak alıp, bu yazının kaldıracını oluşturacak cümleyi kurmak amacım: Kimi teknik direktörlerin sorunu, futboldan anlamaları ama aynı zamanda bir antrenör olarak yönettikleri takımların lideri olmak konusunda yeterli psikolojik ve yönetsel donanıma sahip olmamalarıdır.
Mesela; Yeni Malatyaspor-Gümüşhanespor karşılaşması sırasında ve sonrasında gözlemlediğim Yeni Malatyaspor Teknik Direktörü Özcan Kızıltan.
Hiç kuşkusuz, 1994 yılından bu yana, yani yaklaşık 20 yıldır bir kurtlar sofrası olan Türkiye futbol arenasında antrenör olarak varlığını kabul ettiren, 2. ligden 1. lige, 1.ligden süper lige takım yükselten bir futbol insanının futbol birikimine yönelik yargılar geliştirmek gibi bir amacım yok.
Böyle bir şey, sportif iktidarların kirli çamaşırlarını deşifre eden spor medyasının aykırı kimi yazarlarını takip etmek, düzensiz de olsa Galatasaray’ın Avrupa arenasındaki karşılaşmalarını izlemek, özellikle kriz dönemlerinde Malatya yerel televizyon kanallarındaki futbol muhabbetlerine, ‘kim kime ne mesaj gönderiyor ya da kim hangi göreve gelmek için kime selam gönderiyor?’ sorularına cevap bulmak amacıyla göz atmak dışında futbolla ilişkisi olmayan birinin haddi de değildir zaten.
Öyleyse üzerinde kalem oynatabileceğimiz konuya gelelim:
Hatırlayalım, az önce ne demiştik? Kimi teknik direktörlerin sorunu, futboldan anlamaları ama aynı zamanda bir antrenör olarak yönettikleri takımların lideri olmak konusunda yeterli psikolojik ve yönetsel donanıma sahip olmamalarıdır.
Örneğin, Yeni Malatyaspor Teknik Direktörü Özcan Kızıltan, demiştik.
Yeni Malatyaspor – Gümüşhanespor karışlaşması takımların birer golle birer puan kazanmaları ile, bir başka deyişle Yeni Malatyaspor’un ligin 2. haftasında da 2 puan kaybetmesi ile sonuçlandı.
Karşılaşma sonrasındaki rutin basın toplantılarının ilkini konuk takımın Teknik Direktörü Metin İlhan yaptı. İnönü Stadı’ndaki basın toplantısına iki futbolcusu ile birlikte gelen Metin İlhan maça ilişkin açıklamalarını yaptıktan sonra, toplantıya katılan iki futbolcusuna söz verdi. Gümüşhanesporlu iki futbolcu maça ilişkin değerlendirmeler yaptı, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Tüm bu süreçte, teknik direktör Metin İlhan öğrencilerini canlı yayın da yapan medya karşısında yalnız bırakmadı, futbolcusunu sadece sahada değil, maç sonrası ortamda da yönettiğini / yönlendirdiğini ve futbolcularıyla kesintisiz bir diyalog, iletişim ve dayanışma içinde olduğunu gösterdi.
Konuk takımın basın toplantısından sonra Yeni Malatyaspor Teknik Direktörü Özcan Kızıltan’ın toplantısı vardı. Kızıltan da iki futbolcusu ile birlikte geldi toplantıya. Önce 2 puan kaybettikleri karşılaşmaya ilişkin değerlendirmesini yaptı. Ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kızıltan değerlendirmelerinde, diplomatik bir dille futbolcularını eleştirdi, rakip takımı ‘Aslanlar gibi mücadele ettiler’ şeklindeki sözlerle onore eden bir objektif tespitte bulundu, bununla kendi takımına mesaj gönderdi. Futbolcularının aşırı özgüven içinde hareket ettiğini, rakibi kadar direnç göstermediğini, mücadele etmediğini anlattı. ‘Nasıl olsa kazanırız” düşüncesini oyuncularımın kafasında engelleyemedim’ şeklindeki sözleri ile de bir bakıma zihinsel bağlamda oyuncularına yükleme yapamadığını itiraf etmiş oldu.
Buraya kadar her şey normaldi.
Anormal olan teknik bir görev olan antrenörlüğü ile kimliğinde ve kişiliğinde takımın liderliğini de birleştirmesi gereken YMS Teknik Direktörü Özcan Kızıltan sözlerini bitirdikten hemen sonra futbolcularını medya karşısında yalnız bırakarak kaçarcasına basın toplantısının yapıldığı odadan ayrıldı.
Kızıltan’ın ayrılmasından sonraki sahne de ilginçti. Toplantıya katılan futbolculardan Necdet Kaba da maça ilişkin kısa bir değerlendirme yaptı, ardından bir gazetecinin sorusunu da cevapladıktan hemen sonra, hocası Kızıltan gibi bir anda odadan çıkıverdi.
Geriye Serkan Göksu kaldı. Önce hocası gitti, ardından takım arkadaşı yalnız bıraktı. O da kısa bir değerlendirme yaptı, bir iki rutin soruyu cevaplandırdı ve salondan ayrıldı.
Dikkatinizi iki takımın teknik patronu ile futbolcuları arasındaki ilişki, diyalog, dayanışma ve iletişim farkına yoğunlaştırın lütfen...
Bir yandan binbir ekonomik güçlükle, Yeni Malatyaspor’a göre son derece mütevazı bir bütçeyle mücadele eden ve biricik hedefi lige tutunmak olan Gümüşhanespor’un takım kültürü, diğer yandan her yıl şampiyonluk hedefiyle yaklaşık 10 milyon TL’yi çöpe atan, kamunun parasıyla yöneticilik yapmanın dayanılmaz keyfini yaşayan şahsiyetlerin yönettiği Yeni Malatyaspor’un takım kültüründen / dayanışmasından yoksunluğu…
Özcan Kızıltan’ın kendi sahasında bir başarısızlık maçı sonrasındaki basın toplantısında öğrencilerini yalnız bırakması, kimileri tarafından basit bir fotoğraf karesi olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu fotoğraf karesi bize göre, kökü derinlerde olan sorunları yansıtması bakımından, sorunların teşhisi bakımından önem taşımaktadır.
Antrenör, teknik adam aynı zamanda takımının sosyo-psikolojik liderliğini içerecek kumaşa sahip olma özelliğini de taşımalıdır.
Bu fotoğraf karesi, Özcan Kızıltan’ın takıma mentalite ve şekillendirip dönüştüren anlamda liderlik yapamadığına / yapmadığına işaret ediyor.
Lidersiz bir takım maestrosuz orkestraya benzer. Maestrosuz bir orkestranın üreteceği şey müzik değil, kakofoni olacaktır.
Takım içinde, bir diyalogsuzluk ve iletişimsizlik krizi olduğunu gösteren bu sahne, güçlü bir biçimde takım içinde teknik direktör-futbolcu ilişkisinin takım kültürü düzeyine yükseltilmediğine / diyalogsuzluğa / dayanışmadan yoksunluğa / daha da önemlisi ortak bir amaç etrafında kenetlenmediğine, şampiyonluk iddiasını destekleyecek söylemin eylemle örtüşmediğine dair ciddi bir dışa vurumdur.
Oysa spor dünyasında genel-geçer bir kural vardır: Sporcular ilk ve önce… Kazanmak ikinci ve sonradır.
Siz sporcuyu kazanamazsanız, sporcu sadece aldığı para için size maç kazanmaz. Para başat aktördür ama sonuç odaklı oynayan takımların sportif süreçlerinde her şey değildir.
Takım içinde moral motivasyonu sağlayamıyor, maçı değerlendirirken açıkça söylediğiniz gibi problemleri çözme yeteneğinden yoksun iseniz, takım ruhunu ateşleyemiyor ve hayati derecede önem taşıyan 2 puan kaybettiğiniz maçta rakip takım üzerinden kendi öğrencilerinize mesaj gönderme yöntemini seçiyorsanız, bu takımda yanlış giden işler olduğu yolunda bir hayli veri üretmiş olursunuz.
Yeni Malatyaspor’un basın toplantısının henüz başlamadığı anlarda, “Hocaya uçak biletini ne zaman alacağını soralım”, “Uçak biletini ben alayım, yeter ki bıraksın” şeklinde diyalogların yaşandığı basın toplantısı odasında, öğrencilerini medya karşısında yalnız bırakıp giden bir futbol adamının, süreçleri okuma, öngörme ve yönetme kabiliyeti de tartışılır.
Genç futbolcularının medyanın muhtemel bir kontra sorusu karşısında zor durumda kalabileceğini, bu durumda kendisinin de sorun yaşayabileceğini öngöremeyen bir teknik adamın liderliğin öngörü özelliğinden yoksun olduğunu gösterir.
Toplantıya katılan iki futbolcunun bile birlikte hareket etmemesi, birinin diğerini yalnız bırakması ise futbolcuların da kendi aralarında bir dayanışma ruhuna sahip olmadığını göstermesi açısından ilginç bir başka kare olarak not edilmelidir diye düşünüyorum.
GECİKMİŞ BİR CEVAP YERİNE
Ama asıl tartışılması gereken elbette, Malatya Belediyesi’nin herhangi bir denetime tabi tutulmadan her yıl Yeni Malatyaspor’a harcandığı iddia edilen trilyonlar karşısında, her yıl istikrarlı biçimde tekrarlanan başarısızlıkların hesabının neden verilmediğidir.
Geçtiğimiz sezon Play-Off karşılaşmalarında 1,5 milyon TL bütçeli Fethiyespor’la yaptığı yarı final karşılaşmasında, topu ayağında bulundurma süresi bağlamında % 78’e karşı % 22’lik skandal bir istatistikle oynamanın ardından ‘Siyaseten yenildik, hakemin kurbanı olduk’ savunmasının gülünçlüğünü eleştirenlere ‘Futbol cahili’ ithamında bulunan Belediye Başkan Yardımcısı ve YMS Başkanı Ertan Mumcu, bir gün belki cevap verme zahmetine katlanabilir diye düşünüyorum.
O dönemde benim de gülünç savunmaya yönelik bir eleştirim olduğu için, ‘Futbol cahili’ ithamına karşılık YMS Başkanı Ertan Mumcu’ya şunu hatırlatayım gecikmeli de olsa: Futbol, İngilizce’de ayak ve top kelimelerinin birleşmesinden doğan ‘Football’ kelimesinin Türkçe’ye geçmiş halidir. Yani etimolojik olarak, futbol ayak topu demektir.
Ayak topunu da, ayağınızda top olduğu sürece oynayabilirsiniz.
Karşılaşmanın % 78’inde ayağınızda top yoksa ve hala ‘Biz çok iyi oynadık, lakin hakeme ve siyasi oyunlara kurban olduk’ diyorsanız ayak topu değil, ayak oyunları oynuyorsunuz demektir.
Her yıl halkın 10 milyon TL’sini bir yönetim ve mali disiplin / denetim olmamasının verdiği özgüvenle adeta çöpe atarcasına harcayacaksınız, sonra Fethiyespor gibi 1,5 Milyon TL bütçesi olan son derece mütevazı bir takımla yaptığınız karşılaşmada topu ayağınızda ancak % 22 oranında bulundurabileceksiniz. Mukadder olan yenilgiyi tatmanız kaçınılmazdır bu durumda.
Sonra da gülünç bir biçimde hakeme hakaretler yağdırıp, siyasi ayak oyunlarına kurban olduğunuzu savunarak engin (!) futbol bilginizi konuşturacaksınız… O karşılaşmalarda siyasi bir koruma var olsaydı Fethiyespor değil, hükümetin en güçlü bakanlarından Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in memleketinin takımı Hatayspor 1. lige terfi ederdi.
Tüm bunlar, Yeni Malatyaspor’un yönetsel anlamda bir sorunlar yumağı olduğunu gösteriyor. Ne ki sorunlar, kamu kaynaklarının denetimsiz harcanması sayesinde ötelenmekte, kulüp yöneticileri hiçbir maddi / manevi sorumluluk üstlenmeden, Yeni Malatyaspor’da yöneticilik yapmanın keyfini sürdürmenin mücadelesini vermektedir.
Malatya Belediyesi’nin özellikle imar işlerini bazılarına ‘kolaylaştırma’ formülünün araçlarından biri olarak da konumlandırılan Yeni Malatyaspor’a bu yolla aktarılan sözde bağışlar, gerçek anlamda araştırılmaya ve denetlenmeye muhtaçtır.
Sonuç olarak, bu bir futbol yazısı değildir.
FOTOĞRAFLAR: Yeni Malatya- Gümüşhane maçından sonraki basın toplantılarından.. (İsmail KARATAŞ -Orta Saha Gazetesi)