Saadet Partisi (SP) Malatya İl Başkanı Mustafa Canbay, partilerinin kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Milli Görüş hareketinin tarihinden bahsederken, güncel siyasi konular hakkında da görüşlerini bildirdi.
Canbay şunları söyledi:
"Bu gün 20 Temmuz. 20 Temmuz tarihinin bizim açımızdan 2 önemli yeri var. Birincisi Bundan 22 yıl önce 20 Temmuz 2001 yılında Saadet Partisi kuruldu. 54 yıllık Milli Görüş Hareketinin 5. Partisidir Saadet Partisi. Milli Görüş Hareketi yeryüzünden zulüm kalksın, bütün dünyada hak ve adalet yerini bulsun diye 1969 yılında Merhum Liderimiz Necmettin Erbakan Hocamız tarafından başlatılmış bir harekettir. Zaman içerisinde 4 tane partisi kapatılmış, 5. Olan Saadet Partisi ise aynı hedefler doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedir. Hemen hemen her şeyi öngören ve olacakları bilen birisi olarak Erbakan Hocamız vefat ettiğinde partimizin Genel Başkanı idi. Merhum Liderimiz Erbakan Hocamız bu konuda da olacakları önceden öngörerek Milli Görüş’ün tek bir partisi vardır. O da Saadet Partisi’dir. Bundan başka birisi de çıkar da ben de Milli Görüşçüyüm derse palyaçoya benzer demişti. Kuruluş yıldönümümüz camiamıza, milletimize hayırlı olsun. Bu davaya hizmet eden tüm geçmişlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaşayan ve hizmet etmeye devam edenlere, hayırlı uzun ömürler diliyorum.
20 Temmuz tarihi ayrıca Kıbrıs Zaferi’nin yıldönümüdür. Ülkemiz Milli Görüş tarihi için önemli bir zaferdir. Erbakan Hocamızın emri ile yıllardır soydaşlarımıza zulmeden Rumların zulmüne son verildi. Bu vesile ile şanlı tarihimiz boyunca şehit olan tüm şehitlerimiz başta olmak üzere, emeği geçen başta Erbakan Hocamız olmak üzere, tüm devlet adamlarımıza, geçmişlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimize sağlık, ve hayırlı uzun ömürler diliyorum.
Yıllardır birçok şeyi, defalarca söyledik. Ancak ne problemler değişti? Ne problemlerin bizzat kaynağı durumundaki iktidarın tutumu değişti? Artık sözün de bir ağırlığı kalmadı. Geçmiş yıllardaki ekonomiye, tarıma, eğitime, ahlaka, hukuk sistemine ilişkin açıklamalarımızı bir açın okuyun. İktidarda bulunduğu süre içerisinde iktidar; ülkenin problemlerine dair önce medya gücü ile bir kamuoyu oluşturup vatandaşı da ikna ederek yanlış adımlar atıyor.
Değerli Kardeşlerim; bir muhalefet partisi olarak biz Saadet Partililer; ülkemiz, milletimiz adına endişelerimizi belirtmişiz. Ülkenin çözülmeyecek hiç bir problemi yok! Tek problem AK partinin bizatihi kendisidir. Problemin ana kaynağı kendileridir. Allah’ın izniyle biz; bu problemleri çok kısa sürede çözeriz. Bizim için basit meselelerle vatandaşa eziyet ediliyor. Vatandaşımızda bu duruma rıza gösteriyor. Değerli Kardeşlerim; Ülke olarak yeni bir seçimden çıktık. AK parti hükümeti seçime kadar birçok problemi vatandaşın gözünden kaçırdı. Seçim oldubitti ve yasaklar kalktı. Sabit tutulmaya çalışılan kur, faiz serbest kaldı. Özgürlüklerine kavuştular. Tabi ki faize, kura af gelir de vergi ve zamlar durur mu? Bugüne kadar adalet terazisini elinden düşürmeyen hükümet vergi ve zamları da özgürlüğüne kavuşturuverdi. Tarım! Ülkemiz ve şehrimiz için hayati bir mesele. Ekonomiye olan faydasını bir kenara bıraksak bile; ekmeğimiz, unumuz, etimiz, sütümüz, yağımız, meyvemiz, sebzemiz, kuruyemişimiz kısacası yediğimiz, içtiğimiz her şey çiftçimizin ayakta kalmasına bağlı. Bununla beraber sanayimiz, nakliye sektörü de tarıma bağlı. Çalışması onun çalışmasına bağlı. Daha ötesi inşaat, giyim, mobilya, menkul değerler de çiftçimizin çalışmasına para kazanmasına bağlı. Ama maalesef ülkemizde çiftçi hepimiz için bunca önemine rağmen, zannedersem başta kendileri değerlerinin farkına varamadılar. İdare edenler farkındadırlar da bile bile çiftçimizi yılardır ezilmesine müsaade ettiler. Yaptıkları şu! Aynı bugün olduğu gibi hem fiyatla, hem vade ile hem faizcinin, tüccarın, bankanın eline mahkûm ederek, ofis önlerinde rezil ederek canından bezdirdiler. Ürünü, tarlayı, ihtiyacı planlamadılar. Çiftçimizin bir kısmı pes ederek şehirlere göç etti. Bir kısmı ekmekten vazgeçti. Bir kısmı da zaten ekemedi. Haliyle piyasa daraldı. Ürün kıtlığı ortaya çıktı. Ne yapalım? Hemen ithalat kapılarını açtılar. İthalat izni olan 3-5 kişi ithal etti. Dolaylı veya direkt olarak belki ülke nüfusunun %70-80’inin bölüşeceği, evini geçindireceği pastayı ithalatçı 3-5 kişi bölüşüverdiler. Bunu da vatandaşa lütuf olarak sundular. Yıllardır çiftçinin ürününün para etmesinin önüne geçtiler. Birçok ürünü hasat zamanı dışarıdan ithal ederek çiftçimizi ezdirdiler. Kurban önü hayvan ithal ederek besicimizi öldürdüler. Bunu da güya tüketiciyi korumak adına yapıyorlar. Anlayalım artık. Nasıl bir dümen döndüğünü? Her ithalat; hem cari açığı artırıyor, hem de döviz ihtiyacını artırıyor. Kuru yükseltiyor. Dövizi olanlar da daha çok taviz istiyor. Haliyle domino taşı gibi her şey birbirini tetikliyor. Yani bugün kendi çiftçimizden, besicimizden; görünürde dünya piyasalarından pahalı olsa bile onları da zarar ettirmeyecek bir fiyattan ürünü almış olsak inanın birçok ürünü bugünkünden çok daha ucuza yemiş olacaktık. Çiftçimiz ayakta kalacağından hem ürün bolluğu olacak, bu sayede fiyatlar düşecek hem de paramız kendi ülkemizde kalacak bu kadar kur ve faiz farkı ödememiş olacaktık Ülke gerçekleri bunu gerektirir. Memnun olması gereken rantiyeci değil, çiftçimiz, besicimiz, tüccarımız, vatandaşımız olmalıdır. Kısa vadede ilk birkaç yıl içinde zorlanabiliriz. Ama sonrasında hepimiz rahatlarız, hepimiz memnun oluruz.
Özellikle bu iktidara oy veren, destek veren vatandaşlarımız gitsin hakkını arasın. Oy verdikleri milletvekillerinin yakasına yapışsın. Verdikleri oyun hesabını sorsun. Hem kendilerini hem de diğer vatandaşlarımızı bu çıkmazdan kurtarsınlar.
Aksi halde son dönemde şahit olduğumuz ve geçmişi aratır duruma gelen başta akaryakıt zamları olmak üzere, ağır vergiler karşısında halkımız nefes almakta zorlanacak yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik alıp başını gidecektir. Enflasyon, hayat pahalılığı aynı zamanda büyük bir ahlaki çöküşü de tetikleyecektir.”
Bülten