TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AKP Malatya Milletvekili Taha Özhan, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) liderinin Türkiye’ye iadesiyle ilgili olarak “Amerika, bu işin bir tercihe zorlanacak noktaya gitmeden kararını vererek, hem kendisi açısından hem Türkiye-Amerika ilişkileri açısından hem de terörizmle mücadele açısından alınabilecek en sıhhatli kararı alabilir, almalıdır” dedi.
AKP Malatya İl Başkanlığı’nda gündeme ilişkin değerlendirmede bulunan Özhan, “Yıllardır devam etmekte olan ama geçen sene Temmuz ayından buyana sistematik bir şekilde Türkiye’ye saldırıya dönüşen; bunu yaparken de binlerce vatandaşımızın, kardeşimizin kanına giren terör dalgasını tekrar lanetliyorum. Ne yapana, ne yaptırana hiçbir şey kazandırmayan ama son tahlilde büyük bir yara açan bu kan dalgasının bir an önce durması için hem devlet nezdinde hem de milletimiz nezdinde gereken her şeyin yapılacağını ümit ediyorum. Gaziantep’teki son kanlı saldırıda, ondan önce Elazığ, Van ve Siirt’teki saldırılarda hayatlarını kaybeden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet yaralılara acil şifa diliyorum. Bu dalga ne kadar sistematik gelirse gelsin; kan dalgasını, terörizmi kanıksamamız mümkün değil, bize bunu alıştırmaları mümkün değil. Gereken cevabı her ortamda ve şartta alacaklar, bundan sonrada almaya devam edecekler. Bir düğün yerine olabilecek en vahşice saldırıyı hem de bir çocukla yapmayı göze alan bu çıldırmış, elleri kanlı insanlara karşı nasıl mücadele edilmesi gerekiyorsa inşallah o mücadeleyi vereceğiz. Tıpkı 15 Temmuz gecesi çok daha kanlı bir saldırıyı ülkemizi ele geçirmek üzere, milletin iradesini ele geçirmek üzere yapmaya çalışanlara hem milletimizin hem de devletimizin verdiği cevap gibi. İnşallah tüm bunların hepsi geçmişte nasıl muvaffak olamadıysa, bugünde muvaffak olamayacak. Barış, kardeşlik, huzur iklimine bir şekilde ulaşacağız. Bu mücadele, o iklime ulaşıncaya kadar devam edecek. Malatya’mızda, özellikle Temmuz’dan beri devam etmekte olan bu kanlı saldırılar neticesinde artık sayıları onlara ulaşan şehit cenazelerinin defnedildiği, evlere ateşin düştüğü bir ilimiz. Bundan dolayı da büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Her bir kardeşimizin cenazesini görmek çok ağır geliyor. Ama bir taraftan da bu şanlı mücadeleyi büyük bir pahayla verdikleri için kendilerine minnettarız. O anlamda Malatya’nın da bu mücadelede önemli bir yeri var” ifadelerini kullandı.
“BİRÇOK ÜLKEYE HEYET GÖNDERDİK”
15 Temmuz sürecinden sonra birçok ülkeye heyet gönderildiğine dikkat çeken Özhan, “15 Temmuz kanlı darbe girişiminin hemen ardından meclis açılır açılmaz, ilk tepkiyi veren unsurlardan birisi olduk. TBMM Dışişleri Komisyonu olarak ilk toplantıyı yaptık, ardından da hızla heyetler organize ederek, sadece Amerika’ya değil, bu örgütün etkinlik alanları olan ülkeler başta olmak üzere birkaç ülkeye heyetler gönderdik. Amerika, İngiltere, Kanada, Fransa, Belçika bu ülkelerden bazılarıydı. Daha da göndermeye devam edeceğiz. Amerika’ya ilk giden heyet bizim heyetimiz oldu. Benim başkanlığımda 6 gün süren yoğun bir trafikle geçti. Amerika’ya gidiş sebebimiz çok açık. Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) lideri ama sadece lideri değil bütün üst düzey yöneticilerinin ciddi bir kısmı artık Amerika’da yaşıyor. Dolayısıyla bizim açımızdan Türkiye’ye kast etmiş, milletin iradesine kast etmiş bir terör örgütünün lideri ve lider kadrosu Amerika Birleşik Devletleri’nde. Bunu kendilerine çok açık bir şekilde ifade ettik. 11 Eylül’ün nasıl Afganistan’daki bir mağaradan Usame Bin Ladin tarafından yapıldığına inanıyorlarsa ve dünyadan da buna empati duymalarını bekledilerse ve dünyada bunu gösterdiyse, bizim açımızdan da Amerika’da Pensilvanya’da küçük bir kasabada Fetullah Gülen orduya, polise, yargıya, devletin diğer kurumlarına sızmış; yüzlerce, binlerce silahlı-silahsız elemanıyla böylesine bir darbe girişimini gerçekleştirdiğine dair zihnimizde zerre şüphe olmadığını kendilerine çok açık bir şekilde söyledik. Fetullah Gülen’in Amerika içinde ciddi bir yük olduğunu söyledik. Böylesi bir terör örgütü liderinin Amerika’da bulunmaya devam ettiği sürece Amerika-darbe ilişkisini millet tarafından çok ciddi anlamda sorgulandığı ve sorgulanmaya devam edeceğini de kendilerine ifade ettik. Türk-Amerikan ilişkileri tarihsel derinliği ve birçok dinamiği olan ilişkilerdir. Bu kadar yapısal anlamda güçlü olan ilişkileri böylesi Fetullahçı Terör Örgütü’nün rehin almasına müsaade edilmemesi gerektiğini söyledik. Aynı şekilde bölgesel ve küresel terörizmin bu kadar zirve yaptığı bir dönemde Fetullahçı terörizminde hem bu mücadeleden ayrı tutulamayacağını eğer ayrı tutulursa, küresel ve bölgesel terörle mücadelenin de iktifaya uğrayacağını, zaafa uğrayacağını kendilerine çok açık bir şekilde ifade ettik. Bizim ilk aldığımız cevapta işbirliği şeklindeydi. Bizim görüşmelerimizden sonra belirli açıklamalar geldi, ardından bir heyet gönderme kararı aldılar. İki gün sonra ABD Başkan Yardımcısı Biden, Ankara’ya gelecek ve mecliste kendisiyle görüşeceğiz. Amerika’daki gözlemlerimizi, ardından yaptığımız görüşmeleri kendisine aktarma fırsatımız olacak” dedi.
“AMERİKA, TERCİHE ZORLANACAK NOKTAYA GELMEDEN KARARINI VERMELİ”
Amerika’nın sürecin başlatılıp, FETÖ Terör Örgütü’nün Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini ifade ederek, “Amerika, bu işin bir tercihe zorlanacak noktaya gitmeden kararını vererek, hem kendisi açısından hem Türkiye-Amerika ilişkileri açısından hem de terörizmle mücadele açısından alınabilecek en sıhhatli kararı alabilir, almalıdır. Aynı şekilde bizim Amerika’yla 1981 tarihli bir iade anlaşmamız var. Bu iade anlaşması da yıllardır rutin bir şekilde uygulanmaktadır. Dolayısıyla bizim açımızdan bizim Amerika’ya teslim ettiğimiz sıradan bir teröristle, Fetullah Gülen’in bir farkı bulunmamaktadır. Aynı şekilde Amerika’nın bize teslim ettiği sıradan bir suçluyla, Fetullah Gülen arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Bu anlaşmanın 9. ve 10. maddeleri gayet açık, ‘taraftarlardan biri bir suçluya dair bildirimde bulunduğu andan itibaren ilgili tarafın harekete geçip, bir kere bu kişiyi gözaltına alıp, tutuklaması gerekiyor.’ Kendilerinden biz bunu çok açık bir şekilde talep ettik. Sadece iadesi değil, hızla gözaltına alınıp, tutuklanması gerektiğini söyledik. Zira bu terör örgütü lideri hala çok rahat bir şekilde medyaya ulaşabilmektedir, örgütüne emirler, talimatlar yağdırabilmektedir. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bir kere anlaşmaya göre hızla bunun hayata geçmesi, gözaltına alınıp, tutuklanması lazım. Ardından da iade sürecinin başlatılıp, iade edilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
“İADE EDİLMEZSE ÇOK CİDDİ NETİCELERİ OLUR”
Özhan, FETÖ terör liderinin gözaltına, alınıp tutuklanmasının ardından Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini kaydederek, “Peki, bunlar olmazsa ne olur? Sürekli sorulan, Amerikalılarında sürekli sorduğu soru bu. Bunun cevabı çok gizli saklı değil. Çok ciddi neticeleri olur. Amerika-Türkiye arasındaki bütün güven ilişkisi zedelenir. Yıllardır devam etmekte olan terörle mücadeledeki ortaklıklar çok ciddi anlamda ortadan kalkabilir. Aynı şekilde Türkiye-Amerika ilişkilerinin hem karşılıklı ilişkiler hem de küresel örgütler anlamında bütün mahiyeti ciddi anlamda darbe alır. Biz bunu söylerken, kast ederek söylüyoruz. Ya da kast ettiğimiz şeyi söylüyoruz. Burada bizim ikili bir dil kullanma ya da birilerini harekete geçirmek için bir şeyler söylemek için söyleme durumunda değiliz. Gerçekten fiili durum budur. Bizim açımızdan bütün ülkenin kaderini esir alacak çok vahim bir terör girişimi yaşanmıştır. Amerikalılar bu konuda gereken adımları görüşmeler neticesinde ya atarlar ya da atmadıkları zaman ciddi netçilerin ne olacağı kendilerine çok açık bir şekilde defaatle, altı çizilerek kendilerine ifade edilmiştir. Onlarda durumun ne olduğunu biliyorlar. Kaldı ki Amerikan resmi belgelerine de Fetullahçı Terör Örgütü yıllar öncesinden girmiştir. Wikileaks’e bakıldığında Amerika’nın farklı yerlerdeki büyükelçilerinin be terör örgütünden ve onun liderinden yapılanmasından yıllar öncesinden bahsetmiştir. Biz kendilerine de bunu söyledik. Burada bilgi ya da ikna eksikliği olduğunu düşünmüyoruz. Burada bir karar verme süreci var. O karar verme sürecinin hızla hayata geçmesi gerekiyor. Kimse bizim zekâmıza hakaret etmeden, ikili ilişkileri de bozacak adımlar atmadan, ivedilikle nasıl sıradan bir terörist alış verişi Amerika’yla defalarca yapılmışsa, nasıl bir suçlunun alış verişi defalarca yapılmışsa, Fetullah Gülen ve diğer örgüt liderlerinin de alış verişi aynı hızla ve aynı pratiklikle yapılmalıdır” dedi.
“KİMSENİN TAKDİRİNE YA DA HİMMETİNE İHTİYACIMIZ YOK”
15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili Batı’nın tavrını da değerlendiren Özhan şunları söyledi: “Sadece Avrupa değil, Batı’nın Türkiye’de yaşananlar, en sonunda darbeyle yaşanan süreçle ilişkisi tabiatıyla çok sorunlu. Bunun iki tane dinamiği var. Birincisi, sadece Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimi değil, toplamda Avrupa ve Batı’nın genel anlamda küresel siyasi gelişmelere dair çok derin bir ilgisizliği var. Çok ciddi anlamda siyasetsizliğe gömülmüş durumdalar. Sadece bu mesele değil, herhangi ciddi bir meselede artık kanaat bildiren, provokatif bir şekilde adım atan, politika üreten bir adım göremiyoruz. Hızla Avrupa’nın her tarafında sağcı eğilimler, ırkçı eğilimler ciddi anlamda yükselişte, belki önümüzdeki bir ay içerisinde ilk kez aşırı sağcı, ırkçı bir liderin seçim kazandığını bile göreceğiz. Birçok yerde ana muhalefet partisi durumuna dönüşmüş durumdalar. Popülizm gerçekten en büyük sorunlara dönüşmüş durumda. Bu Amerika’ya da sirayet etmiş durumda. Özellikle Amerikan Başkanlık seçimlerindeki ortaya çıkan aday profilleri ve söylemleri de bundan 10-15 yıl önce kimsenin tahmin edemeyeceği şeylerdir. Birincisi bu, yani Batı’nın kendi iç krizi ve dünyada yaşanan gelişmelere dair siyasi bir dil geliştiremiyor oluşu. İkincisi de, elbette ki Türkiye’ye karşı takınılan gerçekten hem gayri ahlaki hem de olumsuz tavır. Biz, Batı’nın bir tepki vermediğini, Batı medyasının darbe girişimini neredeyse görmediğini ya da gördüyse de adeta fikir hürriyetiyle, darbe yapma hürriyetini eşitlediğini, neredeyse birilerinin darbe yapma hürriyetini ellerinden alındı tadında meseleyi gördüğünü söylerken, oradan bir taktir falan beklemiyoruz. Biz, bu darbe girişiminin gerçekten tankların altına yatarak, canlarını feda eden, şehit olan kardeşlerimizin ortaya koydukları büyük bir fedakârlıkla yaptık. Biz zaten nereyi taktir edeceğimizi, bu işin kimin himmetiyle olduğunu gayet iyi biliyoruz. Dolayısıyla bizim ne Batı’nın taktirine ne de bu şehitlerimizin kanlarıyla engellenen darbe girişimine dair onlardan eleştiren cümlelere asla ihtiyacımız yok. Batı niye görmedi? Derken, buradaki büyük demokrasi mücadelesini, bu fedakarlıkları niye taktir etmedi anlamında söylemiyoruz. Bu bizatihi kendileriyle ilgili bir meseledir. Eğer siz, 21. Yüzyılda 2016 senesinde bu kadar vahim ve vahşi girişim karşısında bu kadar şanlı ve ahlaklı durabilen aktörleri görmemeyi becerebiliyorsanız, burada sizin söylediğiniz şey ‘biz siyaseten ve ahlaken bir tefessüh içerisindeyiz’ demektir. Gönül isterdi ki böyle olmasın. Öyle olmasaydı bölgesel işbirliği bölgesel siyaset anlamında, küresel işbirliği anlamında daha olumlu bir atmosfer olabilirdi, daha olumlu bir zemin olabilirdi. Dolayısıyla bu işin yüzde 90’ı kendilerinin ahlakı, siyasi basiretleriyle ilgilidir. Yüzde 10’u da bizim onlarla küresel anlamda kurmak zorunda kaldığımız ilişkilerin kalitesini nasıl etkileyeceğiyle ilgilidir. Kızdığımız, eleştirdiğimiz noktada orasıdır. Yoksa bizim kimsenin ne taktirine nede himmetine ihtiyacımız yok. Biz, bu zaferi nasıl kazandığımızı ya da bu felaketi nasıl önlediğimizi, Allah’ın inayetinin de yardımının da, şehitlerimizin kanının da sonuna kadar farkındayız. Dolayısıyla bu konuda ne kimseden bir himmet bekliyoruz ne de taktir bekliyoruz.”
“SAKALLI AMCALAR KOVALANIRKEN, FETULLAHÇI SUBAYLAR ASKERİYENİN KORİDORLARINDA FİNK ATTI”
Özhan, vesayet rejiminin ideolojik filtresinden Fetullahçıların çok rahat bir şekilde geçip, istedikleri her yere geldiklerini iddia ederek, “Şöyle bir okuma başını aldı gidiyor; ‘bu iş bir din eğitimi sorunu, bu iş bir İslam sorunu’ deniliyor. Böyle bir şey söz konusu değil. Bu işin ne sorunu olduğunu konuşabiliriz. Ne sorunu olduğunu da, eğer meseleye biraz ciddi yaklaşıyorsanız cevabı basittir. Bu iş baştan aşağı vesayet rejiminin oldukça ilkel, pozitivist, seküler ideolojisinden kaynaklanmıştır. Bu iş özünde aslında bir Kemalizm sorunudur. Bu ilkle vesayet rejimi ideolojisi, bir yandan PKK’yı büyütmüştür diğer yandan da bu örgütü doğurmuştur. Bunun ne İslami yapılarla ne İslami cemaatlerle bu anlamda doğrudan bir bağlantısı yoktur. İslami cemaat ve yapıların ne halde olduğu, yapılarının ne durumda olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Bu konuda gereken ciddiyet ve şeffaflık kesinlikle sağlanmalıdır. Ama bu tarz örgütlerin ortaya çıkışındaki ana beslenme kaynağı ne İslam’dır ne dindarlardır ne de Müslümanların kendileridir. Bizatihi vesayet rejiminin ideolojisidir. O ideolojiyi zoraki bir şekilde kendi ilkel zeminiyle o bataklıktan bir taraftan PKK’nın bir taraftan da bu FETÖ’nün büyümesinin önünü açmıştır. Onlarda bütün İslami yapılar, Türkiye’nin her tarafında 90’larda 28 Şubat darbe rejimiyle inim inim inletilip, ezilirken ki bunu en iyi bilenlerin başında Malatya gelir, bu yapıların hepsinin önü açılmıştır. Bunlar büyütülmüş, serpilmişlerdir. Dolayısıyla bu yapıların en son ilişkisinin olacağı şey, bu memleketteki İslami geçmiştir bu memleketin mayası, dindarlığı, milli ve manevi değerleridir. En çok benzediği yerde bu memleketin darbecileridir. Geçmişte sivil iradeye kast eden katilleridir. Dolayısıyla devletin geçmişteki darbecilerden kurtulduğu gibi bu darbecilerden de kurtularak, daha şeffaf, adil, denetlenebilir ve herkese açık bir şekilde varlığını sürdürmesi bunların en iyi panzehirdir. Bunlar zaten fitnelerin olduğu, insanların kılık-kıyafetinden dolayı, düşündüğü şeylerden dolayı, konuştuğu dilden dolayı, akrabalarından dolayı doğal hakkı olan yerlere kazanarak gelmelerinin engellendiği dönemlerde serpilip, büyüdüler. Çok basit bir teknolojiyi kullandılar. Askeriyede sızma girişimleri raporları ortaya çıkıyor. Aslında vesayet rejiminin bizatihi iflası, Kemalizm’in iflasıdır. Adam namaz kılıyor mu? Başörtüsü var mı? Askeri lojmanda havuza giriyor mu? Komik şeyler. Bir Fetullahçı da bunların hepsini yapıyordu, istediği yere geliyordu. Böylesine komik bir vesayet rejiminin ideolojik filtresinden Fetullahçılar çok rahat bir şekilde geçip, istedikleri her yere geldiler. Vesayet rejimi makul insan tipi olarak kimi görmek istiyorsa, Fetullahçılık onun on katını onlara verdi. Bütün basamakları hızla aşarak, geldi. Unutulmasın ki 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenlerin en tepe rütbelilerinin neredeyse tamamı 1980’lerin sonunda ancak askeriyeye girmiş olsalardı bu rütbelere gelebilirlerdi. Öyle de oldu. General olabilmesi için birisinin, o rütbelere gelebilmesi için ancak 80’lerin ikinci yarısında askeriyeye girmesi lazım ki aradan geçen 30 yılda bu noktalara gelsin. Şimdi kalkıp vesayet rejiminin 30 yıllık günahını kimse son 3-5 senenin içerisinde hayata geçmiş gibi göstermeye kalkmasın. Bu kadar üst düzey rütbelere gelmek için sizin neredeyse çeyrek yüzyıllık doğrudan bir yatırıma ihtiyacınız var. Bu yatırımda yapılmıştır. Yapılırken de, Kemalizm’in koruması altında yapılmıştır. Çünkü orası çok güzel ideolojik bir kamuflaj sağlamıştır. Cami önünde sakallı amca kovalarken, askeriyenin koridorlarında Fetullahçı subaylar fink atmışlardır. Kalkıp kimse bu vesayet rejiminin ahmaklığını yıllardır bu mücadeleyi en canla başla sürdürmüş olan bir iktidara fatura etmeye kalkmasın. Bir yönüyle 15 Temmuz gecesi, Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde ortaya konulan irade, gerçekten memleketimizin geleceğinin ipotek altına alınmasını engellemiştir. 15 Temmuz bir felaketle sonuçlansaydı ve bugün bir Fetullahçı cuntanın altında yaşıyor olsaydık, emin olunuz 1980 darbe rejiminden çok daha felaket bir rejimle karşı karşıya kalacaktık” diye konuştu.
Ferdi DURDU, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com