SON DAKİKA
SON DEPREMLER

CHP Kongresi ve Anımsattıkları

0
Güncellendi - 2015-12-27 13:06:42
CHP Kongresi ve Anımsattıkları
A- A+ PAYLAŞ
Niyazi DOĞAN
dogannd@gmail.com
 
Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Merkez İlçe Başkanlığı kongresi tartışmalı bir hazırlık sürecinden sonra geçtiğimiz Cumartesi günü, zaman zaman gerilimli geçen bir atmosferde belediye konferans salonunda yapıldı. 
 
Anasol-D koalisyonu döneminde Malatya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü görevinde de bulunan eğitimci kökenli Abdulvahap Ayzabar ve avukat Feridun Önal’ın kıran kırana, ama eşit olmayan şartlarda yürüttüğü mücadelede ipi göğüsleyen aday, beklendiği gibi Abdulvahap Ayzabar oldu. 
 
Eşit olmayan yarış şartları konusuna gelmeden önce vurgulanması ve takdire değer bulunması gereken husus, tüm olumsuzluklara karşın, iki adayla kongreye gidilmesine yönelik demokratik zeminin korunmuş olmasıdır. 
 
Bir siyasi partinin kongresinde birden fazla adayın rakip olarak yarışmasını ve parti yönetiminin delegenin farklı tercihlerde bulunma hakkını kullanabilmesini engellemeyen tutumunu takdire değer bulmamız aslında trajik bir durumdur. 
 
Ancak, AKP’nin egemen kıldığı tek tipçi, tepeden inmeci, parti içi demokrasinin asgari şartlarını yok eden siyaset tarzı ve bu durumdan daha vahim olmak üzere, yaratılan ucube siyaset anlayışının geniş kitleler nezdinde kabul görmesi ve artık normal karşılanması, CHP’nin bir hayli defolu parti içi demokrasisinin bile takdir edilmesini zorunlu kılıyor maalesef. 
 
Acı, trajik ama gerçek… Bir bakıma ölümü görüp, sıtmaya razı olmak durumu...
 
AKP kurulduğu günden bu yana, Türkiye genelinde olduğu gibi Malatya’da il ve merkez ilçe kongrelerinde, hatta ilçe ve belde kongrelerinde tiyatrovari seçimler yaptı. Hemen her kongre öncesi belirli mahfiller tarafından bir isim belirlendi, ardından belirlenen isim masa başında yazılmış delegelere dikte edildi ve tek liste ile yapılan sözde kongrede, sonucu aylar önceden belli olan oy verme işlemi yapılarak parti içi demokrasinin köküne kibrit suyu döküldü bugüne kadar. 
 
Somutlaştıralım: 
 
AKP Malatya merkez ilçe başkanlığı görevini kurucu başkan Hasan Demez’in 3-4 aylık geçiş döneminden sonra yaklaşık 10 yıl Celal Ekici yürüttü. Ekici’nin 10 yıllık görev süresince yapılan kongreler sonucu önceden tayin edilmiş, delege iradesinin kuklalaştırıldığı sözde kongrelerdi. 
 
Kısa süre önce AKP tüzüğünün ‘3 dönem şartı’ nedeniyle görevinden ayrılmak zorunda kalan Ekici’nin yerine seçilecek merkez ilçe başkanlığı için, 10 yıl boyunca yaşanmayan, yeni bir durum ortaya çıktı: Parti yönetim kurullarında görev yapan Gazi Ergün, partisinde parti içi demokrasinin işletilmesi gibi bir gelenek olmadığını biliyor olmasına rağmen, en azından şansını denemek amacıyla olsa gerek, yapılacak kongrede aday olabileceği gibi bir ham hayale kapıldı ve adaylığını ilan etti. 
 
Oysa,  parti içi demokrasi AKP için sadece bir slogan ve sahte bir söylemdi. 
 
Önceden belirlenmiş bir isim vardı ve kongre tiyatrosunda belirlenen isim onaylattırılacaktı delegeye. 
 
Ergün uzun süre ikna edilmeye çalışıldı. Ama başarı sağlanamadı. Sonuçta, hiç şaşırmadığımız plan devreye sokuldu, merkez ilçe kongresi iptal edildi ve Ergün’ün adaylığının engellenmesi konusunda gereken işlemler yapıldıktan sonra Osman Güder’in merkez ilçe başkanlığı delegeye dikte ettirilerek onaylattırıldı. 
 
Böylelikle Gazi Ergün’ün aday olma ve seçilme hakkı, Osman Güder’in de medeni ve siyasi bir rekabet ortamı içinde rakibini geçerek aday makamına delegenin siyasi desteğiyle oturma hakkı elinden alınmış, yani parti içi demokrasinin ruhuna fatiha okunmuş oldu..
 
Merkez İlçe başkanlığı kongrelerinin yanı sıra AKP il başkanlığı kongrelerinde de manzara farklı değildi; ilk il başkanlığı kongresi haricinde.
 
Ali Osman Başkurt’un kurucu başkanlık dönemi sonrasında, 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili adayı olmak amacıyla istifa etmesiyle boşalan il başkanlığı için Temmuz 2003’de kongre yapıldı. Bu kongre, AKP’nin Malatya’da ilk il başkanlığı kongresiydi ve parti içi demokrasi söyleminin sahteliği henüz test edilip onaylanmamıştı. 
 
Kongrede parti yönetiminin adayı İhsan Koca’ydı. Parti içi, fakat ana akımdan bağımsız olarak temiz siyaset yapmayı hedeflediğini açıklayan bir başka kanat da aday gösterme kararı almış, aday olarak da Güner Öğütcen’in ismi üzerinde ittifak edilmişti. Güner Öğütcen’e adaylıktan çekilmesi yönünde büyük ve ağır baskılar yapıldı, müzakere masasına oturtarak pazarlık yapılmak istendi, ama ikna edilemedi. Sonuçta Öğütcen, adaylıktan vaz geçmedi ve kongreye iki adayla gidilme zorunluluğu doğdu. 
 
Böylelikle Malatya AKP’nin 11 yıllık tarihinde ilk ve tek, iki adaylı seçimi yapıldı. Seçimi İhsan Koca kazandı doğal olarak. Çünkü delege listesi kendileri tarafından ve masa başında hazırlanmıştı. Güner Öğütcen’e de siyasi ve ekonomik bedeller ödetilerek, AKP’de önceden belirlenen isme karşı aday olmanın faturası kesildi. 
 
İhsan Koca’dan sonraki il başkanları Ahmet Çakır, Mustafa Şahin ve Bülent Tüfekçi de devlet memuru mantığı çerçevesinde atamayla geldi. Mustafa Şahin, atamadan sonra formalite bir kongreyle il başkanlığına seçildi. 
 
AKP’nin parti içi demokrasi konusundaki sahte söyleminin tek örneği Malatya değil elbette. Hangi il veya ilçede birden fazla adayla kongreye gidilmek zorunda kalınmış ve önceden belirlenmiş isim dışındaki bir isim kazanmışsa, kazanan, mutlaka istenmeyen adam ilan edilmiş ve kısa süre sonra da hiçbir gerekçe gösterilmeden ya görevden alınmış ya da istifaya zorlanmıştır. 
 
Parti içi demokrasi kavramının özellikle AKP’nin siyaset tarzından dolayı artık unutulmaya, değersizleştirilmeye, gereksizleştirilmeye ve Kaf dağının ardına gönderilmeye başlandığı işte bu ahval ve şerait içinde, CHP’de iki rakip adayın kıran kırana mücadelesi, kim kazanmış olursa olsun Malatya siyaseti için önem, anlam ve umut taşıyor. 
 
Çünkü, Malatya siyaseti kuraklaşıyor, tek tipleşiyor, yoz kültürün esiri oluyor. 
 
Yani bir bakıma, politika yolu ile apolitik bir kent üretiliyor. 
 
Bu şehrin genetiğindeki özgün, çok sesli, çok renkli, rekabetçi, direngen, özgürlükçü ve nitelikli politikacı yetiştiren siyaset tarzı, artık yok olmak tehlikesi ile karşı karşıya…
 
Bu nedenle, kimin kazandığından bağımsız olarak, CHP’deki siyasi mücadele heyecanı, canlılığı ve kendini yeniden üretme gücünü içinde barındıran karşıt grupların siyasal zeminde demokratik çatışması CHP’den öte Malatya’da zirve yapan siyasal kuraklığın / siyasal yetersizliğin yarattığı sorunların giderilmesine katkı üretebilmesi açısından bir kıvılcım olarak nitelendirilebilir. 
 
Kimileri, CHP kongresine gereğinden fazla önem atfettiğimi ileri sürebilir. Haklı da olabilirler. 
 
Fakat özellikle vurgulamalıyım ki asıl önem atfettiğim husus CHP kongresi değil. 
 
Asıl önemli olan: 
 
Parti içi demokrasinin tüm ağır kusurlarına karşın işletilmiş olması, karşıt grupların birbiri ile mücadelesine olanak sağlanması, rakip aday ve listelerin AKP’deki gibi engelleme ile karşılaşmadan seçme ve seçilme haklarını kullanabilmesi, kongrede grupları temsil eden, ya da bağımsız olarak kişisel görüşlerini açıklamak isteyen her delegenin, eski parti yöneticilerinin kendilerini özgür biçimde ifade edebilmesi, kongrede partinin tek milletvekilinin sıradan delegeler tarafından sert ifadelerle eleştirilebilmesi, parti yönetimini yerden yere vuran eleştirilerin bile herhangi bir engele takılmadan dillendirilmiş olması ve rakip adayların sert söylemlere sahip olsalar da olgunlukla mücadele etmesinin Malatya yerel siyasetinde kalitenin yükseltilmesine yönelik yaratabileceği umuttur. 
 
Bu umuda vurgu yapmak istiyorum. 
 
Gelelim kongre özeline…
 
Kongre süreci ‘Muhalafetin adayı’ olarak etiketlenen ancak bu etiketi kongredeki konuşmasında reddeden, genç jenerasyondan Avukat Feridun Önal için dezavantajlı, seçimi kazanan Abdulvahap Ayzabar için avantajlı bir süreçti. 
 
Taraflar ne kadar reddederse etsin, Ayzabar il yönetimi ve milletvekili Veli Ağbaba’nın desteğini arkasına alan aday, Önal ise il yönetimine muhalif bir kesim tarafından desteklenen adaydı. 
 
Feridun Önal, kongre yarışında dezavantajlı taraftı, çünkü özellikle delege listesinin oluşturulmasında bütünüyle devre dışıydı. Dolayısıyla kongrenin kaderini elinde tutan delegelerin belirlenmesi sürecindeki gelişmelere müdahale edebilme kabiliyeti yoktu. Kendini delegeye anlatabilmesi ve destek talep edebilmesi için delegeye ulaşması gerekiyordu. Delege listesini bir hayli gecikmeli elde edebildiği için, delegeye ulaşmada sorunlar yaşadı. 
 
Tüm bu dezavantajlarına karşın kongreyi sadece 36 oyla kaybetmiş olması kısa sürede organize bir çalışma yaptığını gösteriyor. Fark 36’dır, bu doğru, ancak bir başka okumayla baktığımızda, 36 oydan 19’unu daha alabilseydi, kongreyi kazanan aday olacaktı. 
 
Ayzabar, bir hayli zorlu geçen kongrede delegenin tercihi ile merkez ilçe başkanlığına oturma hakkını elde ederken, il yönetimi ve Veli Ağbaba yakın gelecekteki il başkanlığı kongresini tehlikeye sokacak bir sonucun bertaraf edilmiş olması bakımından da göreceli bir rahatlama sağlamış oldu. Ancak, tüm dezavantajına karşın ‘Parti içi muhalefetin adayı’ Önal’ın güçlü bir çıkış yapmış olması, il yönetimi ve Veli Ağbaba için ‘Kazanan tarafın başka bir zafer kazanamayacak kadar fazla yıprandığı’ sonucunu da yaratabilir. 
 
Kongrede, başta eski milletvekili Muharrem Kılıç, eski yöneticiler, milletvekili adayları ve çok sayıda delege özgürce konuştu. Herkes eteğindeki taşı döktü. Herhangi bir sansüre takılmadan, isteyen herkes il yönetimi ve Milletvekili Veli Ağbaba’yı sert ifadelerle eleştirdi. Tabii eleştiri olduğu gibi, övgü ve takdir de vardı aynı isimlere. 
 
Eleştirilerin odak noktasını, CHP Malatya İl Örgütü’nün, 26 Şubat Tüzük Kongresi ile yeni bir değişim ve dönüşüm evresine giren parti genel merkezinin gerisinde kaldığı, genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun hedef ve vizyonunun henüz Malatya örgütü tarafından özümsenemediği, en önemlisi de dar kadroculuk ve ötekileştirme hastalıklarından kurtulamayan bir anlayışın egemenliğinin devam ettiğine yönelik eleştiri ve suçlamalar oluşturdu. 
 
Uzun süre sakin bir atmosferde geçen kongreye damgasını vuran olay ise CHP yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Çakır’ın, Hüseyin Baştürk yönetiminin düşmesine yol açan olaylar dizisine ilişkin konuşması sırasında eski il başkanı Baştürk’ün müdahalesiyle başlayan ve zaman zaman yumruklaşmaya varan kavga oldu. Mevcut yönetime yakın isimler ile Baştürk taraftarları arasındaki bu kavga, düşüncelerin çarpışması gereken bir platformda kaba kuvvetin devreye sokulması, siyasetin çözüm üretme sanatı olduğu teziyle çelişen bir olumsuzluktu. Hüseyin Baştürk, İbrahim Çakır konuşmasını bitirdiğinde divandan ‘Sataşma olduğu gerekçesiyle’ cevap verme hakkı talep edebilir ve eleştirileri kürsüden cevaplayabilirdi. Ancak, bunun yerine kürsüdeki konuşmacının konuşmasını kesmek için müdahalede bulunma girişiminde bulunmak, haklı olsanız bile haksız pozisyona düşmenizden başka işe yaramayacaktır. 
 
Merkez ilçe başkan adaylarının konuşmalarını kritize ettiğimizde ise, genç aday Feridun Önal’ın bu konuda da iyi bir hazırlık yaptığını söyleyebiliriz. Konuşması uzun, ancak teknik anlamda mantıksal çerçeveye ve akışa sahipti. Ancak kontrollü bir heyecanla yaptığı konuşmasının içeriğine baktığımızda, ‘Merkez ilçe örgütü, partinin kalbidir’ önermesinin doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, Önal’ın ‘Merkez ilçe başkanlığına seçilirsem CHP’nin Malatya’daki tüm sorunları bitecek ve büyük zaferler elde edeceğiz’ kıvamındaki cümleleri ayakları yere basmayan coşku psikolojisini yansıtıyordu sanki. CHP’nin Malatya’da başarısız olduğu tezi için mahalle ve köy bazında seçim istatistikleri kullanarak irdeleme yapması matematiksel mantık açısından iyi bir örnekti, ama mevcut il yönetimini eleştirirken, delegenin masa başında yazıldığını söylemesinden hemen sonra yine il yönetiminin delegeyi ikna odalarına aldığını ileri sürmesi çelişkili bir suçlama gibiydi. İkisinin aynı anda doğru ihtimali bir hayli zayıftır çünkü. Masa başında yazılan delege neden ikna edilmeye ihtiyaç duyulsun? sorusunun cevabı konuşmasında yoktu. 
 
Bir de şu: Feridun Önal CHP yönetiminin imar yolsuzluğu konusunda suskun olmasını içine sindiremediğini söyledi. Doğru tespit, haklı eleştiri. İmar yolsuzluğu konusunda Saadet Partisi ve Ömer Ekici’nin il başkanlığı döneminde MHP dışında konuşan hiçbir parti duymadık görmedik şu ana kadar. SP ve MHP’nin Ekici dönemi hariç, tüm partiler üç maymunu oynadı imar yolsuzluğu konusunda. MHP’nin özellikle Malatya Park AVM konusunda Malatya Belediyesi’nin yası dışı ve usulsüz işlemlerini mahkemeye taşımasını ve ısrarla takip etmesini burada vurgulamak gerekir. Aynı şekilde, Arif Yıldız’ın MHP il başkanlığına atanmasından sonra ise, derin bir sessizliğe gömülmesinin bir hayli anlamlı olduğunu belirtmek gerekir.
 
İmar yolsuzluğu konusundaki bu yaygın ve kahredici suskunluğu hatırlattıktan sonra şunu da sorma hakkımız var sanırım bir hayli iddialı söylemleri olan Feridun Önal’a: Siz bir hukukçu olarak, bu şehre karşı sorumluluk duyduğunu söyleyerek politika yaptığını vurgulayan bir avukat olarak bireysel anlamda imar yolsuzluğu konusunda bugüne kadar neden sesinizi çıkarmadınız? Yoksa konuştunuz, eleştirdiniz de biz mi duymadık? İmar yolsuzluğunu eleştirmek için illa da bir partinin il ya da merkez ilçe başkanlığı koltuğunda mı olmak gerekiyor? Örneğin, kamusal çıkarların zarara uğratıldığı savı ile bir avukat olarak Malatya Belediyesi’nin imar yolsuzluğunu koruyup kollayan tavrı için suç duyurusunda bulunamaz mıydınız? 
 
Kazanan aday Abdulvahap Ayzabar’ın konuşması ise dağınıktı, anlamlı bir çerçevesi yoktu. Ne demek istediği de çok anlaşılmadı zaten. Daha çok eğitimci ve CHP’li aile geçmişine, merkez sağ partilerin iktidarları sırasında sürülmüşlüklerine ve listesindeki isimlerin CHP sevgisine vurgu yaptı. Rakibine ‘Kim kazanırsa kazansın birlik beraberlik içinde mücadele edelim, birlikte fotoğrafı verelim. Kavga bekleyenleri hayal kırıklığına uğratacak şekilde kucaklaşalım’ şeklindeki çağrısı centilmenceydi. 
 
İki dönem, yani 10 yıl gibi uzun bir süre CHP Malatya Milletvekili olarak parlamentoda görev yapan şimdilerde ise CHP İstanbul Milletvekili olan Mevlüt Aslanoğlu’nun kongrede olmaması not edilmesi gereken bir husustur. Davet edildiği halde gelmemiş ise Aslanoğlu’nun tutumu şık değildir, davet edilmemiş ise CHP il yönetiminin ayıbıdır. 10 yıl boyunca bu şehrin milletvekilliğini yapan Aslanoğlu’nun adının kendi partisinin kongresinde saatler süren konuşmalarda sadece bir defa anılmış olması da üzerinde düşünülmesi gereken bir detaydır.
 
Kongrede konuşan hemen her konuşmacı, ulusal ve uluslar arası sorunlar üzerinden iktidara sert eleştiriler yöneltti. Bu elbette anlaşılabilir bir durumdur, ancak yerelde politika yapan insanların yaşadıkları şehrin sorunlarını umursamadan / söz konusu etmeden ulusal ve uluslar arası konulara uzanması da problemli bir tutumdur. Çünkü yerelde politika yapıyorsanız, yerel sorunlara bigane kalmak gibi bir lüksünüzün olması düşünülemez. Bu anlamda, 12 Haziran seçimlerinde CHP milletvekili adayı olan Ali Dağdelen’in konuşmasını diğerlerinden içerik açısından ayırmak gerekiyor. Dağdelen belediye meclis üyeliği yapmış olmanın deneyimi ile yaptığı konuşmada Malatya’nın çevre düzen planına, depremselliğine, çevresel sorunlarına vurgu yaparak Malatya’nın yerel yönetim bağlamında iyi yönetilmediğini dikkat çekmesi bir farklılıktı. 
 

 
Sonuç olarak, birden fazla adaylı, parti içi farklı grupların demokratik mücadelesine sahne olan, parti içi demokrasinin partiyi elinde tutan güçlere rağmen muhalif grupların baskısıyla ve tüm defolarına karşın işletildiği, delegelerin parti yönetimini ve milletvekillerini hiçbir çekince gözetmeden özgürce eleştirebildiği bir kongre yapıldı Malatya’da, uzun yıllar sonra. 
 
CHP kongresi, neredeyse unutulan parti içi siyasi mücadele ruhunun hatırlanması /  katılımcı siyaset tarzının yeniden üretilmesi ve delege iradesine ipotek konulmadan gerçekleştirilecek sahici ve demokratik kongreler babında, başta AKP olmak üzere tüm partiler için kışkırtıcı bir etki yaratmalıdır diye düşünüyorum. Böyle bir kışkırtıcılığa, dibe vuran / yerlerde sürünen Malatya yerel siyasetinin düzey sorunu bağlamında şiddetle ihtiyacımız var çünkü. 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız