Orhan ALKAYA
Bahar Malatya’ya, Beydağı’nın zirvesi karla kaplıyken, kayısı bahçelerine kar gibi beyaz çiçeklerle gelir. Öyle bir gelir ki ovalarından başlayıp dağlarına doğru adım adım, kayısı ağaçları tepeden tırnağa beyaza boyanır. Belki de dünyanın çok az yerinde tabiat böyle güzel çıldırır. Kışın soğuğu altında kapkara hale gelen ağaçların simsiyah dallarında öyle beyaz çiçekler açar ki tüm Malatya milyonlarca ak duvaklı gelinin olduğu bir düğün evine döner. İşte bu Halikarnas Balıkçısı’nın dediği gibi “doğanın düğünü” dür.
Ak ve cilalı çiçekleriyle güneşte ya da ay ışığında pırlantalara bezenmiş gibi pırıl pırıl ışıldayan kayısı yüz binlerce kayısı ağacını gözünüzün önüne getirin. İşte o ağaçların üzerinde düğünler kurulmuştur. Kayısı ağacı dev bir düğün evine dönüşmüş, her çiçek bir zifaf odası olmuştur. Orada güveyler gelinlerle balayını yaşar çünkü her çiçek bal yapar.
‘’Bahar olunca ağacın damarlarında akan yeşil ateş çiçeğin ortasında büyük bir sevgi alevi halinde parlar. Bir gelin bütün aklığının saflık ve doğruluğuyla orada ayakuçlarına kalkar. Gelinin çevresini sarı papa başlı adaylar ve alev dilleri sarmaktadır. Bunlardan birisi gelini öper. Gelin kavuşmadan sonra doğan yeni gün gibi taze, kuvvetlidir çünkü bağrında yeni bir hayat taşımaktadır. Ondan bir ateş küresi, ondan güneşin altın yumurtası, ondan eşsiz rengi ve şifası ile bir kayısı doğacaktır.’’
“Ne var ki bazen gelin başka güveyler de başka çiçekte olur. O zaman adaylar kopup açmak geline ulaşmak özleyişiyle rüzgârda hırçın hırçın çırpınıp dururlar. İnsanoğulları şiirlerinde sevgililerine kendilerinden selam götürsün diye rüzgârlara, kelebeklere ve kuşlara yalvarırlar. Çiçeklerde ise rüzgârın, kelebeklerin ve kuşların müjde taşıyıcılıkları, çöpçatanlığı gerçek olur. Çırpınan adayların havaya saçtıkları milyarlarca öpücükleri rüzgârlar, arılar, kuşlar ve kelebekler gelinlere taşırlar. Gelinlerin çiçeklerindeki bal bitki dilinde “kabulümdür” anlamına gelir.’’
Bilmem kentin günlük koşuşturmasının ve hengâmesinin içinde kaybolup giden insanların ne kadarı tabiatın bu deviniminin farkındadır. Farkında olsak da olmasak da Malatya bugünlerde dağından ovasına deresinden bozkırına kadar bu coşkuyu, bu cümbüşü yaşıyor. Kayısı çiçeklerinin düğününe ev sahipliği yapıyor. Yaprak açmadan çiçek açan ender ağaçlardan biri olan kayısı bir anda kar yağmış gibi tepeden tırnağa bembeyaz haykırınca yükseklerden bakanlar, Malatya’yı karla bezenmiş gibi görür. İşte bu görüntü dünyada her ile nasip olmayan dehşetli bir manzaradır.
Bahar aylarında hasbelkader uçakla Malatya semalarından geçen her insanın belleği bu kar çiçekleriyle süslenmiş görüntülerle dolar ve silinmez izler bırakır. Doğa bu eşsiz ve görkemli düğününü yapmak için bizim coğrafyamızı seçmesine seçmiştir ama bizler bunun ne kadar farkındayız?
Günümüz turizm dünyası sıradan bir güzellik küçücük bir farkındalık için yüzlerce tur, doğa yürüyüşleri ve fotomaratonlar düzenliyor. Binlerce insan kendilerine önerilen güzellikler için yollara düşüyor. Gittikleri yerlerde büyük bir turizm potansiyeli yaratıyorlar. Gittikçe doğa turizmi ve kırsal turizm daha cazip hale geliyor. Biz hala bu turizm potansiyelinin farkında bile değiliz. İş dünyası kar ve inşaat rantı iştahı ile kenti çevreleyen meyve bahçelerini ahtapot gibi sarıp yok ediyor. Dolayısıyla kenti yönetenlerin, doğa turizminin ilimize getireceği katkıları görmesi mümkün olamıyor.
Olsun bunu görmeyenler görmesin. Hiç değilse görenlerin yapacakları şeyler olmalı. Her yıl çiçek zamanı dostlarımızı, arkadaşlarımızı ve yakınlarımızı bu düğüne davet etmekle başlayabiliriz. Onlarla bahçelerde, kayısı ağaçlarının arasında düğün yemeği yiyebilir,”hayfene’’ kurabiliriz. Kim bilir belki de birçok doğa ve çevre toplulukları, sivil toplum örgütleri bunu her yıl yapılan bir festivale, şenliğe dönüştürebilir.
Doğanın bize sunduğu bu muhteşem görsel zenginliği şehrimiz ve kayısımızın tanıtımı açısından paha biçilmez zenginliktir. Sıra dışı bu görselliği fotomaraton ve belgesel film çalışmaları ile ulusal ve uluslararası platformlara taşınabilir.
Öyleyse gelin bu şehrin sakinleri olarak doğanın bu şenliğini önce kendi içimizde ve ruhumuzda kutlayalım. Gönlümüzü, gözümüzü tabiatın bu eşsiz düğününe çevirelim. İlk fırsatta herhangi bir kayısı bahçesine misafir olalım. Kayısı çiçeklerinin apak görüntüsünü o asil kokusunu içimize sindirelim. Çocuklarımızın yüreğini doğanın saflığı ve temizliğiyle yıkayalım. Onları gelin ve güveylerin beyaz coşkusuyla tanıştıralım. Böylece doğanın bu düğününü bir şenliğe bir festivale dönüştürelim.
Sadece gönül değil akıl ve sağduyu da ister ki hey bahar kayısı çiçeklerin düğününe ülkenin ve dünyanın her yanından insanlar aksın, tabiatın bu coşkusu ve cümbüşü bütün insanların yüreğini doğa ve ağaç sevgisiyle yoğursun.
Bu sevginin insanlığı barışa götürmesi dileğiyle…
NOT: “Çiçeklerin Düğünü” adlı öyküsü ile bana esin kaynağı olan HALİKARNAS BALIKÇISI’nı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) saygıyla anıyorum.
FOTOĞRAFLAR: Orhan ALKAYA
(Fotoğrafları büyütmek için üzerine tıklayınız)