Malatya Aydınlar Ocağı tarafından yapılan açıklamada, son günlerde tırmandırılmaya çalışılan terör ve anarşiye dikkat çekildi ve "çıban büyümeden devletin otoriter yüzünün gösterilmesi gerektiği" savunuldu.
Yazılı açıklamada özetle şöyle deniliyor:
"Terör, temelinde sosyal, siyasî, iktisadî ve psikolojik faktörlerin yer aldığı korkutma, yıldırma ve kaos oluşturmaya yönelik, şiddet içerikli meşru olmayan bir ihanet yoludur. Bu yolda yürüyenlerin, PKK adı altında Türkiyeye verdiği zararlar ortadadır. Bugün bu zararlar şiddeti artan bir şekilde ve yeni taktiklerle tekrar karşımıza çıkmaktadır..
..Şimdi ise kanlı örgüt, söz konusu emellerini gerçekleştirmek üzere, şiddete ilave olarak yeni yollar ve taktikler uygulamaya çalışmaktadır. Öyle ki, gayri meşru taleplerini ifade etmek üzere, meşru zeminler oluşturmaya gayret sarfedilmiştir. Millet nezdinde asla meşru kabul edilemeyecek olan talepler, siyasî yapının çatlaklarından sızılarak gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bazı gazeteci ve yazarların ise bu çatlakların genişlemesine hizmet etmeleri sağlanmaktadır. Zaman zaman sözde bilimsel ispatlarla ya da demokratik ilkelerle terör örgütünün talepleri dile getirilmektedir. Öyle ki, şaşılacak şekilde kanlı örgütün talepleri ülke menfaati ile de birleştirilerek, mantık bile darmadağın edilmektedir. Bir taraftan bizatihi PKK'nın kendisi, diğer taraftan söz konusu çevreler, Türkiye'nin istikbalini zarara sürükleyebilecek olan bu terörü, akıl almaz bir masumiyete büründürerek takdim etme yoluna gitmişlerdir. Bütün bunların sonucunda da Türkiye ciddi bir uçuruma sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Meselenin bu boyutlara sürüklenmesinde siyasî iradenin ciddî hataları olmuştur. Bu hataları şu şekilde sıralamak mümkündür:
Anayasada da tanımı belirli olan Türk kelimesini telaffuz etmemek suretiyle, birlik ve beraberliğin yegane ifadesinden uzak durulmuştur.
İkinci büyük hata, AB ilişkileri çerçevesinde yapılmıştır. Bu süreçte sergilenen acziyet görüntüsü ve verilen tavizler, Avrupalı devletleri bölücülerin hamisi durumuna getirmekle kalmamış, bölücülük hareketine hiçbir zaman kabul edemeyeceğimiz bir sözde meşruiyet zemini sağlanmıştır.
Üçüncü büyük hata, azınlıklar raporunun hazırlatılmasıyla yapılmıştır. Söz konusu raporla terör örgütünün talep ve planları sözde bilimsellik kazanmış, hükumet tarafından söz konusu rapora gerekli tepki verilmemiştir.
Dördüncü ve en büyük hata, bölücülüğü destekleyen ve çarpık teorilerini inşa etmeye çalışan sözde aydın, özde bölücülüğün misyonerliğini yapan kişilerle aynı masaya oturup, bir zamanlar onların dahi ifade etmekten çekindikleri sözleri meydanlarda haykırmak olmuştur. Türk Devletinin şimdiye kadar ifade ettiği bütün tezler ve dayanaklar son derece hatalı bir üslupla adeta çöpe atılıp, bölücübaşı ve onun destekçilerinin tezleri ve sözde dayanakları üzerinde vurgu yapılarak dile getirilmiştir. Söz konusu talihsiz miting bölücüleri cesaretlendirmiş, milliyetperver vatandaşları da infiale sürüklemiştir. Terör örgütünün yıllardır devam eden ama elde edilemeyen emelleri, siyasî gaflet sonucunda sadece birkaç saat içerisinde onlara teslim edilmiştir. Terör hareketlerinde en önemli unsur psikolojik cesaret, muhatapları için de psikolojik yılgınlıktır. Söz konusu cesaret siyasî acziyet ve gafletle fazlasıyla verilmiştir. Böylece Türk Devletinin yıllar süren etkili mücadelesi sonucunda sinmiş bulunan militanlar açığa çıkmışlar, sempatizanlar da militanlaşmaya başlamışlardır.
Unutulmamalıdır ki Türkiyenin bir Kürt meselesi yoktur, terör meselesi vardır. Sözde demokratikleşme çabaları, demokrasiyi geliştirmemekte, tersine onulmaz yaralar açmaktadır. Sözde demokratik vaatler, terörün demokratik zırha bürünmesine yol açmıştır. Bu durumda zırh her halükarda zarar görmektedir.
Nihayet bugün gelinen noktada bölücülerin hedefleri şu şekilde belirmektedir:
Evvela, sivil itaatsizlik sergilemek suretiyle, bir karmaşa ve kaos ortamı oluşturmak,
Oluşturulan karmaşa dolayısıyla dünya kamuoyunda Türkiyeyi mahkûm ettirmek,
Türk milletini kışkırtıp galeyana getirmek suretiyle, çatışma ortamının içine çekerek, terörü etnik mücadele görüntüsüne dönüştürmek,
Nihai olarak da Türkiyenin bölünmesini sağlamaktır.
Bütün bu olup bitenler karşısında alınacak tedbirler vardır ve büyük bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunları gerçekleştirebilecek güç ve iradeye sahiptir. Terör karşısında gerçekleştirilebilecek söz konusu tedbir ve taktikleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
Derhal siyasî acziyet görüntüsüne son verilmelidir. Terörü azdırmakta olan ifadeleri çok geç olmadan düzeltmek gerekir.
Terör sosyal olduğu kadar psikolojik boyutu da olan bir hadisedir. Terörün amacı bir taraftan psikolojik yılgınlığa sürüklemek, diğer taraftan ise kendi içlerine yönelik motivasyon sağlamaktır. Bu bakımdan devleti zaafiyet ya da çaresiz halde gösterecek durum ve uygulamalardan kaçınmak gerekir. Son dönemlerde Avrupa Birliği eksenli sözde kürt meselesi tartışmaları böyle bir ortamda cereyan etmektedir. Örgüt mensuplarının taleplerini dile getirirken AB böyle istiyor, TC mecburdur yönündeki propagandalarına dikkat etmek gerekmektedir. Esas olan milletin iradesi olmalıdır ve bu, devletin bütün müessese ve temsilcileri tarafından bu şekilde ifade edilmelidir.
Devletin muhataplarına karşı iki yüzü olduğunu bilmek ve bunları doğru kullanmak gerekir: Söz konusu olan devletin şefkat ve otorite yüzleridir. Terörü kitle olaylarına dönüştürenlerle emniyet güçlerinin mücadelesinde, dış dünyaya karşı iyi görünmek ya da halka şefkatle yaklaşmak adına, devleti aciz durumda göstererek, teröristlerde cesaret, Türk milletinde de infial uyandırmamak gerekir. Türk Milleti sağduyuludur. Ancak bu duyguyu tahrip edecek tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Milletin sağduyuya, siyasî iradenin ise gerekli tepkiyi göstermesine ihtiyaç vardır.
Teröristlerin, bölücülük gibi gayri meşru taleplerini gerçekleştirme imkânlarının olmamasına rağmen, terör faaliyetlerine sürüklendiklerini düşünecek olursak, hareketi siyasîleştirmek suretiyle dağıtmak uğruna, gayri meşruluğu, meşru hale getirmek büyük bir hatadır. Terör, istekleri yerine getirilerek bertaraf edilemez, maalesef görüldüğü üzere, aksine güçlendirilmiş olur. Bu, ancak sosyolojik tedbirler üzerine bina edilecek emniyet tedbirleri ile yapılabilir. Yani bir taraftan bataklık kurutulmalı, diğer taraftan da haşarat yok edilmelidir. Bu bakımdan, siyasî platformda yer almaya çalışan hareketin Kürdistana barış şiarıyla ortaya çıktığı göz önünde tutulursa mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Bölücülüğü teşvik eden ve kışkırtan hareketlerle, irticaî terörü kışkırtmaya yönelik eylemlerin eş zamanlı olarak gelişmesine milletin dikkati çekilerek, sürüklenmek istenen uçurum açıkça anlatılmalı ve devletin otoriter yüzü çıban büyümeden herkese gösterilmelidir.."