Niyazi DOĞAN / dogannd@gmail.com
Füze Kalkanı Direnişi ya da Bireysellik Çağında Dayanışma Ruhunun Restorasyonu: Bulgur Gaziantep’den, Çay Mersin’den, Elektrik Faturası Ödemesi Bağışçılardan…
“Belki Türkiye kamuoyuna tam ulaştıramadık ama, bu çadırda bir dayanışma destanı yazılıyor. Amerika ile Türkiye arasında Füze Kalkanı’nın en önemli ayağı olan Radar Üssü’nün Kürecik’e kurulmasını öngören mutabakat zaptının imzalanmasından sonra, üssün yanıbaşında kurduğumuz Füze Kalkanı’na Karşı Direniş Çadırı Türkiye sınırlarını da aşan bir dayanışmanın sembolü oldu. Artık NATO ve Amerika resmi makamları da inkar etmiyor: NATO çatısı altında kurulan Kürecik Radar Üsüsü yüzyıllarca barış içinde yaşadığımız komşumuz İran aleyhine İsrail’i korumak için kuruldu. Radar Üssü’nü ve emperyalizmin Kürecik üzerinden Ortadoğu’ya uzanan yayılmacılığını protesto ediyoruz. Çadırda, nöbet tutmak neredeyse bir sevdaya dönüştü. Daha da önemlisi nöbet tutanlar ve kimi gün 100’ü aşan ziyaretçinin ihtiyaçları bir gönüllü ordusu tarafından karşılanıyor. Bu dayanışma küresel güçlerin yok etmeye çalıştığı direniş ruhumuzu her sabah yeniden tazeliyor ve daha güçlü yapılandırıyor”.
Bu sözler, heyecanlı, bir o kadar da direniş ruhunun iç dünyasında yarattığı coşkunluğu gizlemeye çalışsa da bunda başarılı olamadığı için kendini ele veren haklı bir gururla konuşan Füze Kalkanı’na Karşı Direniş Çadırı’nın 123. Eylem Günü nöbetçilerinden Taylan Alaçayır’a ait.
Uğur Cebe ve Abbas Köroğlu ile birlikte 123. eylem gününün nöbet ekibinde yer alan Taylan Alaçayır, aslında Direniş Çadırı’nın kurulduğu 29 Ekim 2011 tarihinden bu yana kesintisiz biçimde eyleme emek veren bir aktivist. Kürecikli ve çiftçilikle uğraşıyor.
…
Taylan Alaçayır ve Direniş Çadırı’nın nöbetçi ekibinde yer alan arkadaşları ile, eylemin 123. günü olan 29 Şubat’ta Kürecik Radar Üssü’ne NATO Bayrağı’nın asıldığı ve ABD askerlerinin üsse sevkiyatının başlandığı günün ertesinde, Malatya'ya Bakış Gazetesi Yayın Yönetmeni Güler Hazar ve Cumhuriyet Gazetesi Malatya Temsilcisi Selahattin Gökatalay ile birlikte Direniş Çadırı'na yaptığımız ziyarette buluşuyoruz.
Soğuk bir Malatya sabahında Füze Kalkanı Radar Üssü’nün ve Direniş Çadırı’nın bulunduğu Kürecik’e doğru yola çıktığımızda, bir gece önce istihbaratını aldığımız kar fırtınasının yaratabileceği sürprizlere hazır olmak için sıkı giyinmiş, tedbiri elden bırakmamıştık.
Malatya çıkışında verdiğimiz kısa bir çay molasından sonra bir süre öncesine kadar idari statüsü belde olan, şimdilerde ise daha geniş bir bölgeye adını veren Kürecik’e doğru seyrediyoruz Malatya-Ankara karayolunda.
28 Şubat günü NATO bayrağının göndere çekildiği Kürecik Radar Üssü yerleşkesi Malatya-Ankara Karayolu’nun 55. km’sindeki Karahan Geçidi mevkiinde. Üs yerleşkesi 2400 rakımlı Çat Dağı’nın zirvesinden itibaren yaklaşık 300 dönüm olduğu belirtilen büyük bir araziden oluşuyor.
Üssün bulunduğu mevkie / kış koşullarında sıklıkla ulaşıma kapanan çetin bir coğrafyanın parçası olan 1800 rakımlı Karahan Geçidi’ne yaklaştıkça kar yağışı hızını ve yoğunluğunu arttırıyor. Yükseklere tırmandıkça yol kenarındaki kar yüksekliğinin metrelerle ifade edilebilecek düzeyde olduğunu görüyoruz. Gazeteci arkadaşlarla bu sert kış koşullarında Direniş Çadırı’nda nöbet tutanların özverili tutumlarını övgülüyoruz bu arada.
Yolun önemli bir bölümünün buz ve karla kaplı olmasından dolayı 55 km’lik yolu yaklaşık 1 saatte alıyoruz. Vakit sabahın 10’u. Üzerinde, Karahan Geçidi: Rakım 1800 yazan karayolları tabelasının / dolayısıyla 124 gündür Füze Kalkanı’na Karşı Direniş Çadırı’nın kurulduğu noktadayız artık.
Direniş Çadırı Radar Üssü’nün kurulduğu Çat Dağı’nın eteklerinin son bulduğu karayolunun karşı tarafında. Üsse kuş uçuşu 500 metre mesafe biçiyoruz tahminen… Dağın zirvesi karşımızda, zirvenin hemen arkası artık yüzlerce Amerika askerinin bulunduğu bir Amerikan istihbarat merkezi niteliğindeki radar üssü…
Üzerinde ‘Hedef Türkiye’ yazan ve İsrail / ABD bayraklarının çizildiği maket füzenin yanıbaşındaki Direniş Çadırı’nın kapısı kapalı doğal olarak. Kapıyı iterek içeri giriyoruz. Yeni güne dair hayat henüz başlıyor çadırda.
Çadır soğuğa dayanıklı bir materyalden yapılmış. Yaklaşık 30 m2’lik bir genişlikte. İçeri girdiğimizde 123. Eylem gününün nöbet ekibinden bir aktivist çadırın tam ortasına kurulu sac sobaya odun atıyor. Şansımız varmış, geceden sönmeye yüz tutan soba bizim çadıra varışımızdan kısa süre önce yakılmış, çadırın içi sıcacık. Odunlar yanarken çıtır çıtır sesler ve alev sızıyor sobanın yarı açık kapağından. Isınan sobanın dışa vuran kızıllığı ise artık nostalji olan eski sobaların keyfine götürüyor bir an da olsa…
Selam vererek kendimizi tanıtıyoruz. Sobayı yakmakla uğraşan; Direniş Çadırı’nın emekçilerinden Taylan Alaçayır. Sabahın erken saatinde çadırdayız ya, Alaçayır’la birlikte nöbet tutan Uğur Cebe ve Abbas Köroğlu çadırda karşılıklı yerleştirilen kanepeler üzerinde uyuyor henüz. Üzerleri battaniye ile örtülü. Nöbetleşe uyuyormuş nöbet ekibi. Alaçayır arkadaşlarını da uyandırıyor bu sırada. Uyanıyorlar ve bize hoşgeldiniz diyorlar, sonra da el ve yüz yıkamak için çadır dışında DSİ’nin 24 saat buz gibi su akan çeşmesine gidiyorlar.
Bir yandan çadırın içini meraklı bakışlarla incelerken bir yandan da not defterimizi çıkararak Taylan Alaçayır’la nöbeti Radar Üssü ve Direniş Çadırı eylemine dair konuşmaya başlıyoruz.
Direniş Çadırının Bulguru Gaziantep’den, Çayı Mersin’den Gönderiliyor, Elektrik Faturası Bağış Kutusundan Çıkan Parayla Ödeniyor
Taylan Alaçayır, herşeyden önce Direniş Çadırı ekseninde başlayan ve büyüyerek devam eden kitlesel dayanışma ruhuna vurgu yapıyor: ‘Burada nöbet tutmak bir sevdaya dönüştü adeta. Kürecik bölgesi halkı başta olmak üzere, insanlarımız Amerikan emperyalizmine demokratik itirazını bildirmek için geliyor, eksi 20, eksi 30 derecelere kadar düşen soğukta nöbet tutuyor burada. Nöbet için sıraya giriyorlar kendi işlerini ihmal etme pahasına. Dün gece buradaki kar fırtınasının şiddetini anlatmam çok zor. Çadırımız neredeyse yıkılacaktı. Ama eylemimizin onurunu, demokratik direnişimizin bayrağını yükseltmek için insanımız elinden gelen her olanağı seferber ediyor’
Direniş Çadırı’nda hergün 3 ila 5 kişi arasında değişen bir ekip 24 saat nöbet tutuyor. Nöbet devir teslimi öğlen saatlerinde yapılıyor. Kimi zaman günde 50 ila 100 arasında değişen sayıda kişi çadırı ziyaret ediyor. Bu ziyaretçilere mutlaka çay ikram ediliyor. Nöbetçilerin 3 öğün yemeği, sayısı bugüne kadar binlerle ifade edilen ziyaretçilere yapılan ikramlar, ısınma için kullanılan odun, kömür… 24 saat elektrik kullanılıyor çadırda. ‘Kamu yararına eylem yapıyoruz’ bahanesine sığınmadan Direniş Çadırı elektrik abonesi yapılmış, her ay yüzlerce liralık fatura geliyor. Çadırın dünya ile bağlantısını sağlayan internet bağlantısı ücreti de cabası….
Bu saydıklarımız Direniş Çadırı’nın hayli yüksek miktarda giderinin olduğunu gösteriyor. Peki çadırın bu denli gideri nasıl karşılanıyor? Tayfun Alaçayır asıl heyecanlı vurguları bu sorumuza verdiği cevapta yapıyor: ‘Bakın asıl dayanışma işte burada kendini gösteriyor. Türkiye’nin her yerinden destek veriliyor eylemimize. Nöbetçilerin 3 öğün yemeği çadırda yapılıyor. Bulgurumuz Gaziantep’de eylemimizi destekleyenler tarafından gönderiliyor. Çayımızı Mersin’den gönderiyorlar. Bakliyatı başka bir şehirden gönderiyorlar. Almanya’dan, İstanbul’dan destekleyen Kürecik hemşehri derneklerimiz var. Daha değerli olanı söyleyeyim, kadınlarımız evlerinde yemek yapıp getiriyor nöbetçilerimiz ya da ziyaretçilerimiz için. Bu dayanışma demokratik direnişimizin halk nezdindeki karşılığını göstermesi bakımından çok değerlidir. Ayrıca, burası Malatya-Ankara karayolu üzerinde olduğu için çadırı piknik çadırı olduğunu düşünerek gelen çok sayıda yolcu oluyor. Eylem çadırı olduğunu öğrenince de şaşırıyorlar. Anlatıyoruz tabii konuyu çay ikramı eşliğinde. Çoğu desteğini bildiriyor, çadır günlüğüne yazıyor. MHP’li olduğunu söyleyen bir kamyon şoförü geldi mesela, çadırın işlevini anlattık, şaşırdı. Ama memleketi Kırıkkale’ye gittikten sonra Füze Kalkanı’na Hayır kampanyamız için 350 imza toplayıp gönderdi’ .
Direniş Çadırı’nın internet üzerinden yayın yapan radyosu eylemin sesini protest müzikler eşliğinde dünyaya duyuruyor. Zaman zaman halk ozanlarının katılımı ile canlı yayınlar bile yapılıyor.
Çadırın bir de bağış kutusu var. Çadıra gelip eyleme destek verenler bağış kutusuna yaptıkları küçük parasal desteklerle çadırın elektrik faturası ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sunuyor. Çadırdaki buzdolabını açıp bakıyoruz, ne var ne yok, ne yiyip içiyor eylem nöbetçileri diye merak ediyoruz. Biraz peynir, zeytin. Yumurta, tereyağı, domates ve biber. Kimi zaman menemen, kimi zaman bulgur pilavı yapıyorlarmış. Biraz daha becerikli nöbetçiler değişik yemek çeşitleri de deniyorlar ama en başarılı oldukları alan tereyağlı bulgur pilavıymış.
Çadır Günlüğü ise 29 Ekim’den bu yana tutulan kalın 2 defterden oluşuyor. Günlükte hem nöbetçilerin o güne dair değerlendirmeleri hem de ziyaretçilerin düşüncelerini, desteklerini ifade eden yazılar bulunuyor. Kimi ziyaretçi Füze Kalkanı ekseninde çadırda yapılan tartışmaların ulusal ve küresel sorunlara yönelik zihin açıcı bir yanı olduğunu yazarken, kimi de Brecht’in Dayanışma şiiriyle aktarmış duygularını:
“Haydi unutmayalım / Nereden biz gücü alırız / Hem açken hem de tokken / Haydi unutmayalım / Bu dayanışmayı.
Zenci, beyaz, sarı, esmer / Birleşen özgür olur / Kendileri konuşsalar / Halklar hemen dost olur”.
Amerika İsrail’den Başka Kimi Korumuş Bugüne Kadar?
Taylan Alaçayır, Füze Kalkanı Radar Üssü’nün işlevine de vurgu yapıyor ve asıl işlevin Türk makamlarınca gizlendiğini düşünüyor. Ona göre Kürecik Radar Üssü’nün asıl hedefi İsrail’i korumak. ‘Türkiye’nin korunması için kuruldu deniyor. Amerika mı bizi koruyacak? Amerika bugüne kadar İsrail’den başka kimi korumuş? İsrail’i korumak uğruna bizi komşularımızla düşman ediyorlar. Malatya’yı, Kürecik’i İran ve Rusya füzelerinin hedefi haline getirdiler. 1964’de de aynı yerde yine bir NATO Üssü kuruldu. Sözde Sovyet tehdidine karşı Amerika emperyalizmi o günlerde buraya uzandı. Şimdi yine NATO şemsiyesi altında kurulan bir radar üssü var artık. Gerçekte ise burası 1964’de olduğu gibi Amerikan istihbarat üssü. Hoş, çok fark etmez. NATO bugüne kadar hep Amerika’nın güdümünde hareket etti zaten’
Alaçayır ‘Sonuç alsak da almasak da bu eylem devam edecek’ diyor ve ekliyor: ‘Ülkenin, Malatya’nın Kürecik’in, çocuklarımızın geleceği için bu eylemi devam ettireceğiz. Bu, bizim emperyalizme karşı ülkemizi ve çocuklarımızı koruma adına demokratik hakkımızdır. Çocuklarımız yarın bize ‘Baba bu Amerikan Üssü’nün köyümüze kurulmasına neden engel olmadınız?’ diye sorduklarında onlara artık vereceğimiz onurlu bir cevabımız, onurlu bir direnişimiz var’.
Çadırdaki konuşmamızı tamamlayarak dışarı çıktığımızda ise, ABD’nin Adana’daki İncirlik Üssü’nden Kürecik’e sevkedilen Amerikalı kadın ve erkek askerlerin ciplerle radarın bulunduğu dağa doğru tırmanışını gözlemliyoruz. Amerikalı askerler Direniş Çadırı’nın yanından geçerken tepkisiz bir tavır takınıyorlar ve çevreye ilgisiz davranıyormuş izlenimi veriyorlar. Çadırdaki eylemcilerle bugüne kadar hiçbir temasları olmamış.
Dönüş saatimizde yerde bir metreyi aşan kar ve karın üzerinden parıltı yaratmaya başlayan güneş vardı.
Yürüyerek bir saatte ulaşacağımız dağın ardında ise, AKP’li Radar Mücahitleri’nin tam desteğini arkasına alan, Kürecik üzerinden, başta İran olmak üzere İslam Coğrafyası’nda yeni işgallere / kan ve gözyaşından oluşan küresel işgal endüstrisi operasyonlarına materyal üretecek yüzlerce Amerikan askeri vardı…
…
Füze Kalkanı’na Karşı Eylem Çadırı’nda ‘Kürecik’te ABD Radarına Hayır’ kampanyası için bugüne kadar 10 binden fazla imza toplandı. İmzalar, bu ay içinde yapılacak Büyük Ankara Yürüyüşü’nün son noktası olan TBMM’de CHP ve BDP’li milletvekillerinin de katılımı ile Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e teslim edilecek.
Füze Kalkanı’na karşı ilk büyük miting geçtiğimiz yıl onbini aşkın göstericinin katılımı ile Kürecik’te yapıldı. Binlerce insan radarın kurulduğu dağın zirvesine çıkarak Füze Kalkanı Anlaşması’nı protesto etti.
Yakın Tarih İçin Bir Hatırlatma:
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın serbest bırakılmasını sağlamak için 31 Mayıs 1971’de Kürecik’teki Radar Üssü’ne saldırı hazırlığı yapan Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan Nurhak Dağları’nda, yapılan ihbar sonucu çıkan çatışmada vurularak öldürüldü. Bu gurubun içinde bulunan Mustafa Yalçıner ise çatışmadan yaralı kurtuldu. Yalçıner, Kasım 2011’deki Füze Kalkanı’nı protesto eylemine katıldı.