İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Yrd.Doç.Dr. Vehbi Bayhan, Malatya'da Malatyalılar Derneği (MMD) tarafından yayınlanan 'ŞEHER' dergisinde "Malatya'da Kentlileşme ve Malatyalı Kimliği" başlıklı makalesinde, Malatya'nın sosyal ve kültürel yapısı, kentlileşme, göç, örgütlü toplum yapısının yanı sıra "Malatyalı Kimliği"ni irdeledi.
Bayhan'ın makalesinin 'Malatyalı Kimliği' ara başlıklı bölümünde şu saptamalar yeraldı:
.. Malatyanın kentsel sosyal dokusunda kentlileşme eğilimleri çerçevesinde, Malatyada yaşayanların yaşadığı şehir ile ne kadar bütünleştikleri ya da Malatyalıların ne kadar kentlerine sahip çıktıkları, yani Malatyalılık bilinci ve Malatyalı kimliği konusunda şu saptamalar yapılabilir:
1- Malatyanın yerlileri ve çoğunlukla yüksek gelire sahip aileler, başta İstanbul olmak üzere metropollere göç etmişlerdir. Malatyadan büyük şehirlere Malatyalılar göç ederken, Malatyaya da yakın iller ve Malatyanın ilçelerinden göç sürmektedir. Malatyada ikamet eden Malatyanın yerlileri azalmaya başlamıştır. Öyle ki, kurulan Malatyada Malatyalılar Derneği bu ironik durumu betimlemektedir.
2- Kentleşme, nicel olarak kentte outran nüfusun fazlalığı iken; kentlileşme, kent kültürünü içselleştiren, kentli gibi davranan ve yaşayan nitelikteki nüfusu ifade etmektedir. Bu bağlamda, salt kentte ikamet etmek ile kentli olunmaz. Kentli gibi düşünmek, davranmak ve yaşamak gerekir. Kentin kurallarını ve kültürünü öğrenmek, dolayısıyla modern olmak kentlileşmenin özünü oluşturur. Trafik kurallarından, konuşma tarzına, yeme içme kültüründen, sokakları kullanmaya kadar kentin kültürünü öğrenmek önem taşımaktadır.
3- Yaşadığın kente nankörlük etmemek, kentlilik bilincinin başka boyutudur. Doğduğun yer değil, doyduğun yer memleketindir. Söylemi, hayatını kazandığı ve sürdürdüğü kente sahip çıkmakla ilgilidir. Hiç kimse kendi doğduğu ve yetiştiği kökeni olan kentten ayrılmak istemez. Ancak, hayatın şartları, kentleşme, modernleşme ve küreselleşme, insanları doğduğu değil, işini ve hayatını kazandığı yerlere sürüklemektedir. Aslında bu değişimin de bir şartıdır. Farklı kültürlerin bir arada yaşaması, kültürlerin çatışmaması koşuluyla, o kente değişim ve dinamizm getirir. Zaten, kent heterojen nüfus özellikleriyle öne çıkar. Doğaldır ki insanları, kendi kökeninden ve yerlerinden tümüyle soyutlamak olanaksızdır. Etnosentrizm (biz merkezcilik), her zaman olacaktır. Ancak, bu biz merkezcilik salt kendi kökeni için değil, yaşadığın kent için de olmalıdır.
4- Yaşadığı yerin kentlisi olabilmek sorunsalı, İstanbulda yaşayanlara, Nerelisin? diye sorulduğunda, geldiği yeri söylemektedir. İstanbulluyum demek, kentlileşmeyle ilgilidir. Aslında, metropollerde kendini geldiği yere gore tanımlamak ve var olmak. Kendilerini yaşadığı yere gore tanımlayanların dayanak noktası, yaşadığı kentin sunduğu ya da sunmadığı sosyal, ekonomik ve kültürel yapıyla da ilgilidir.
5- Sosyal psikolojik açıdan, Malatyalılar Malatyada birlik olamıyorlar. Malatya dışına çıktıklarında daha fazla biz duygusuna sahip ve daha fazla birlik oluyorlar. Malatyalı kimliği, Malatya dışında bir cemaat ruhu oluşturuyor. Bu aslında sosyolojik bir gerçekliktir. Nasıl ki, Türkiyenin değerini yurt dışına gidenler daha çok anlıyorsa Malatyalılar da, Malatya içinde Malatyalılık bilinci taşımıyorlar, Malatya dışına çıktıklarında, kimliklerinin bir parçası olarak Malatyalılık ruhunu taşıyorlar ve birbirlerine sahip çıkıyorlar. Sürekli yaşanılan yer kanıksanıldığı için değeri anlaşılmıyor. Malatyadaki Malatyalıların birbirini çekememesi, hasetlik ve bencillik, yaşanılan yerin değerini bilmemeyle ilgilidir. İstanbuldaki Malatyalıların daha fazla duyarlı olması sıla özlemini de yansıtmaktadır.
6- Siyasi görüşü, mezhebi, ideolojisi, etnisitesi, kökeni ne olursa olsun yaşadığı kente sahip çıkabilmek, kentli olabilmek ve Malatyalı olabilmek farklılık içinde birlik olmak önem taşımaktadır. Malatyanın kentsel sosyal dokusundaku bu heterojenlik önceden beri mevcuttu. Ancak, nüfus hızlı yer değiştirince beraberinde uyum sorunlarını da getirmektedir. Uyum sorunlarını en aza indirmek için, devlet ve sivil toplum örgütlerinin birlikte yürütecekleri sosyal politikalara ihtiyaç vardır