SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Donat'ın Malatya İzlenimleri..

A- A+ PAYLAŞ

Sabah Gazetesi Yazarı Yavuz Donat, Malatya izlenimlerini "Vitrin" adlı köşesinde hafta sonunda da yazdı.

Donat, kendine anlatılan şekli ve kendi saptamaları ile Malatya'ya ilişkin ilginç anekdotlar aktardı. Yazı içerisinde "Malatya Şivesi"ni yansıtmak isterken, daha çok "Diyarbakır- Urfa Şivesi" olarak aktardığı dikkat çeken Donat'ın, Cumartesi ve Pazar günleri Sabah'taki köşesinde yer alan Malatya notları şöyle:

....

HEYKELDEKİ YAPRAĞIN HİKAYESİ
Malatya'da iki heykel var. Biri Atatürk heykeli. Hürriyet Parkı (eski İnönü parkı) ile Orduevi'nin bulunduğu yerde. Diğeri İsmet İnönü'nün heykeli. Belediyenin önünde.
İnönü'nün heykelinin kaidesinde şunlar yazılı: " Adın temiz, hatıran aziz kalacak. "

Atatürk heykelinde bir de " genç " var. Gencin elinde bayrak. Atatürk, elini gencin omzuna koymuş. Bu heykelde genç " çıplak. " Ancak " önü " yaprakla kapatılmış.

İlk yapıldığında heykeldeki gencin önü " açıktaymış. " Yaşlı Malatyalılar anlattılar.
Malatyalı kadınlar, meydandan geçerken heykele bakıp, şöyle derlermiş:
- Uy anaaa. Bu da ne böyle?.. Ayıp ayıp... Edep yeri görünüyo... Anaaa... Giyecek don mu bulamamış?.. Vay başımıza gelenler.
Yine yaşlı Malatyalılar anlattılar:
- Heykeldeki gencin önü daha sonra hükümet kararıyla yaprakla örtüldü.

Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, Malatyalı. " Yaşı, başı " eski dönemi bilmeye müsait.
Malatya'dan onu aradık. " İki heykel " diye söze başladık. Recai bey sözümüzü kesti:
- Siz çok geziyorsunuz... Bizim partinin durumu nasıl görünüyor?.. Halk, hükümet için ne diyor?.. Diğer partilerde neler oluyor?

- Recai bey iki heykel.
- İkisi de Malatya Valisi Ahmet Kınık tarafından dikildi... Ahmet Kınık kim, biliyor musun?
- Kim?
- Prof. Dr. Uğur Alacakaptan'ın kayınpederi... CHP döneminde (1950'den önce) valiydi... Daha sonra Demokrat Parti'den milletvekili oldu... 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra da Yassıada'da yargılandı.

- Sayın Kutan, heykelin hikayesi?
- Atatürk heykelindeki genç, çıplak... Önü ise açıktı... Bir gece ne oldu, biliyor musunuz?
- Ne oldu?
- Kırdılar.
- Neyi kırdılar?
- Şeyi işte canım.
- Heykeli mi?
- Hayır hayır... Heykele kimse elini sürmedi... Gencin önünü kırdılar.
- Erkeklik organını mı?
- Bana söyletme şimdi... Maalesef öyle oldu... Onu kırdılar.
- Neden?
- Gelip, geçen kadınlar görüyordu... Vış, bu da ne böyle diye tepki gösteriyorlardı.
- Kim kırdı?
- Kıranlar bulunamadı.
- Sonra?
- Sonra hükümet karar aldı... Heykelin önü büyük bir yaprakla kapatıldı.
Heykele yaklaştık. Çıplak gencin önündeki yaprağın resmini, yakın plan, çekmeye çalıştık.
Bu sırada yaşlı bir teyze " ne yapirsen oğlim " diye çıkıştı:
- Neyin fotirafini çekirsen?.. Utanmir misen?
- Teyze... Eskiden yaprak yokmuş.
- Hee ya, öyleydi.
- O zaman gördün mü?
- Get ocağı batasıca... Bu da sorilir mi?.. Hee, gördim... Sana ne?.. Anaaa... Tövbe tövbe.

* * *

MALATYA'YA DENİZ GELDİ
Malatya'da çok kişi bizi " tekne gezintisine " davet etti:
- Denizimiz var... Denizde teknemiz var... Martılar uçuşuyor... Yüzenler, su kayağı yapanlar...
O kadar çok ısrar edildi ki... Gittik.

Battalgazi ilçesini geçtik. Hasırcılar beldesini aştık. Ve kendimizi sahilde bulduk. Malatya'nın merkezinden 12 kilometre kadar uzaklaşmıştık.
Bulunduğumuz nokta eski " Malatya-Sivas yolu. " Yol geliyor ve sahile dayanıyor.

Bu yolun üzerinde " Kırkgöz köprüsü " vardı. 4. Murat yaptırmış.
Köprünün 40 kemeri olduğu için, " Kırkgöz " adı verilmiş. Tekneyle dolaşırken, suyun altındaki köprüyü görebiliyorsunuz.
Sadece köprüyü mü? Suyun altında evler var, cami var, minare var.

Burası, Tohma Çayı'nın Fırat'la buluştuğu bölge. Karakaya Barajı yapılınca su " şişmiş. " Malatya'nın bitişiğinde göl oluşturmuş. Oluşan baraj gölünde tekneler, balıklar, balıkçılar, yüzenler, su kayağı yapanlar... Daha ne ararsanız var.

Su hayattır. Göl, bölgeye hayat vermiş. Çay bahçeleri, lokantalar, villalar, piknik yapanlar...
Köylüler etrafımızı sardı:
- Begim, gayrı Malatya'nın da denizi var... Rüyamızda görsek hayra yormazıdık, inanamazıdık.

* * *

AMAN NE İYİ
Mücahit Fındıklı, Malatya Ticaret Odası Başkanı.
- Sayın Başbakanımıza söyledim... Bakanlarımıza da söyledim... Ticarette bir tıkanıklık var.

Mücahit bey:
- Allah'a şükürler olsun, ihracat iyi... Fakat iç ticarette sıkıntı var... Esnafın kaşı çatık... Nakit para yok... Eylüle, ekime böyle girilirse iyi olmaz.

- Mücahit bey, hükümet ne yapmalı?
- Özal döneminde de böyle bir durgunluk olmuştu... Özal hemen inşaat sektörünü lokomotif yaptı... Kriz aşıldı.

Biz sohbet ederken Mücahit beyin birkaç kez cep telefonu çaldı.
Fındıklı " hayırlı haberler " aldı.
Ve yüzü biraz güldü. Aldığı haberlere gelince...
- Suriye, kanepe, koltuk yayı istiyor... Irak, çimento başta olmak üzere her türlü inşaat malzemesi... Şimdi arkadaşlar haber verdiler... Aman ne iyi.

* * *

ESNAF DERTLİ: "ÖZAL GİTTİ MALATYA BİTTİ"
Çarşının adı " Ayakkabıcılar Çarşısı. " Halkın arasındaki adı ise " Şeytan Pazarı. " Esnafa " neden buraya Şeytan Pazarı diyorlar " diye sorduk. Kimi " o eskidendi " dedi.
Kimi de " buraya şeytan giremezdi de ondan... Buranın esnafı şeytanın ta kendisiydi " yanıtını verdi.
- Ya şimdi?
- Şimdi esnafın şeytanlığı mı kaldı?.. Öğle oldu, hala siftah etmeyen esnaf var... Esnaf artık melek oldu... Parasızlıktan göğe uçacak.

Esnaftan Ali Rıza Güngör konuştu:
- Kış geçti, bahar geçti... Yaz mevsiminin ortasına dayandık... Hala işler açılmadı... Turgut Özal gitti, Malatya bitti... Bunu aynen böyle yaz.

Esnaftan Nevzat Koç konuştu:
- Bu işlerin çaresi var... Siyasetin alternatifi var... Gelip düzeltecek kadro var... Ama ne çare ki, kendi içimizde sorun var.
- Nedir sorun?
- Biz MHP'liyiz... Çare MHP... MHP'de de bayrak var, fakat hareket yok.

Çarşının berberi Yılmaz Gürsel konuştu.
Ayakkabıcı Mehmet Güngör konuştu.
Derviş Toprak konuştu. Ötekiler konuştu. Neler mi söylediler?

* Büyük marketler bizi perişan etti.
* Biz ucuza ve peşin parayla satıyoruz... Ama müşteri gidiyor, kredi kartıyla alıyor... Kredi kartları bizim aleyhimize oldu.
* Enflasyon düştü ama piyasa kitlendi... Herkes sitemkar.
* Bu çarşıdan AKP birinci çıktı ama, Tayyip bey sayesinde çıktı... Kişi olarak Tayyip beye oy verdik... AKP'li değil, Tayyip'çiyiz.
* Seçim olsa AKP'nin oyu düşer... Belki yine birinci gelir... Fakat Malatya'da eski oyu zor alır.

- Ali Rıza bey... Bu gelişte esnafı biraz tedirgin gördük... Neden? Ayakkabıcı Ali Rıza Güngör'ün yanıtı:
- 20-25 yıldır bu çarşıdayık... İşler kesat... Ödeme sıkıntılı... Esnafın başı çok ağrımasa sizi bugün dertleriyle bu kadar yormazdı.

* * *

KREDİ KARTLARI
Kuyumcular Çarşısı, Belediye'nin karşısında. Çarşıya girdik. Kuyumcunun biri " vakit öğle oldu, yemeğimizi tadın " dedi.
Diğeri " çay içirmeden bırakmam " diye yolumuzu kesti.
Sonunda oturduk. Bir bardak sularını içtik. Ve kuyumcuları dinledik.

" Olay " biz gitmeden az önce olmuş.
Müşteri, kuyumcuya gelmiş.
1 milyarlık altın almış. Kredi kartıyla ödemeyi yapmış. Sonra da kuyumcuya demiş ki:
- Bu altını peşin parayla, 800 bine geri al.
Kuyumcu " olmaz " diye tepki göstermiş. Adam ısrar etmiş:
- Paraya ihtiyacım var... 750 bine al.

Bu olay yaygın. Pek çok kişinin cebinde " 8-10 kredi kartı " var. Sağdan soldan kredi kartıyla altın alıyor, beyaz eşya alıyor.
Aldığını " peşin parayla " ucuza satıyor. İyi de " kredi kartı borcu " birikince ne oluyor?

Kuyumcu esnafı dedi ki:
- Bizim için sorun yok... Bankadan paramızı alıyoruz... Ama kredi kartıyla alışveriş yapan, borç birikince ya evde karısıyla kavga ediyor ya da sokağa çıkıp bağırıyor: Böyle devlet olur mu?.. Böyle hükümet olur mu?

* * *

SAHİPSİZ MEZARLAR
Yolun sağında ak sakallı, bastonlu bir adam yürüyordu.
Yaşar Öncan "alalım şu garibi" dedi.
Sağa yanaştık, durduk.
Arkamızda "Özel Turgut Özal Okulları" vardı.
Önümüzde "Petrol Ofisi" istasyonu.
- Dede, yürüme, gel seni gideceğin yere götürelim.
Dede "sağol oğul" dedi:
- Gittiğim yer aha şurası... Oraya da taksiyle girilmez.
Eliyle "işaret ettiği yere" baktık.
"Merkez Sancaktan Mezarlığı"ydı.

Dede devam etti:
- Oğul... Burası sahapsizlar kabristanıdır... Eskidir... Artık cenaze gömülmez... Burada böyük adamlar yatar, kimse bilmez... Gidirem... Sahapsızlara bir fatiha okuyam.
Yaşar Öncan'la birbirimize baktık.
Birer fatiha da biz okuyalım dedik.
"Eski mezarlığa" girdik.
Bir mezartaşı dikkatimizi çekti:
"İsmet Paşa'nın oğlu Ali İzzettin'in kabridir... 28 Teşrinevvel 1337."
Herkes İsmet İnönü'nün "iki oğlunu" bilir.
Erdal ve Ömer İnönü.
Bir de kızını:
Özden Toker.
Biz bunları düşünürken...
"Dede" bir başka mezarı gösterdi:
- Oğul, oğul... Batı Cephesi Gumandani İsmat Paşa hazretlerinin bubasının kabri aha şurasidir.

"Mezartaşını" okuduk:
"Malatyalı Abdülfettah Efendi Zade Harbiye Nezareti Muhakemat Dairesi Mümeyyizliğinden Müteakait Merhum Hacı Reşit Efendi Bey'in Ruhuna Fatiha... 8 Eylül 1336 (1921)"
Dede "oğul, oğul" dedi:
- Ölmeyegör oğul... Unutulirsen... Sahapsız kalirsen... Bak Paşa hazretlerinin bubasi ile evladinin kabrine... Kilit bilem vurilmiştir.

Hacı Reşit bey ile Ali İzzet'in mezarları yanyana.
Etrafı demir parmaklıkla çevrilmiş.
Kapısına vurulan kilit pas tutmuş.
Arayanı, soranı, çiçek dikip sulayanı yok.
Az ötede bir dut ağacı var.
Fatiha okuduk, dut yedik, mezarı suladık.
Sonra da "ak sakallı dedeyle" vedalaştık.
- Oğul, oğul... Cebinde pulun varsa, herkes sana dosttur... Pulun yoksa vay halına... Hele bir de öldün mü?.. Tam sahapsızsın... Ölmeyegör oğul.

* * *

NE ARAYANI VAR, NE SULAYANI..
Battalgazi, "eski Malatya."
Heryer "tarihi kalıntılarla dolu."
Malatya'ya uzaklığı 8-10 kilometre.
Yaşar Öncan Ankara'da yaşıyor ama...
Malatya doğumlu.
Başladı Battalgazi'yi anlatmaya:
- Burada doğdu.. Doğduğu yer şimdi ilçe oldu... Battalgazi'nin iki komutanı vardı... İsimleri Alibaba ile Karababa.
Battalgazi'de iki mezarlık var.
İsimleri Alibaba ve Karababa.
Yüksek Mühendis Yaşar Öncan devam etti:
- Turgut beyin babası Karababa Mezarlığı'nda yatar.
Önünden geçmişken, bir fatiha okuyalım bari...
Direksiyonu, mezarlığa çevirdik.
Çocuklar etrafımızı sardı:
- Abe, su kökem ki?.. Abe mezari temizleyem mi?
Çocukları sıraya dizdik:
- Herkes adını söylesin.
Mahmut, Özkan, Fatma, Feyhan, Gülcan, Bergen, Kazım, Okan, Ali, Ayten, Mustafa........

Başladık mezarlığı dolaşmaya.
Biz önde, çocuklar etrafımızda.
- Amca mezere su dökem mi?.. Amza mezeri temizleyem mi?.. Amca kimin mezarını ariyesen?
Yaşar Öncan "işte burası" dedi.
Mezartaşı:
"Mehmet Sıddık Özal... 1900-1953."
Ot bürümüş.
5-6 yaşındaki kız çocuğu öne fırladı:
- Amca sulayam mi?
- Kızım, burası kimin mezarı?
- Turgut Özal yatiir... Onun mezeri.
8-9 yaşındaki bir erkek çocuk "yok gız" diye onu tersledi:
- Onin bubasi yatıyi.
Küçük kıza döndük:
- Turgut Özal kim?
- Malatya'nin valisi.
Çocuklardan biri yine kızı tersledi:
- Vali degildir, Cumhurbaşkanidir.

- Çocuklar, bu mezara ziyarete gelen oluyor mu?
- Bazen maceracı geliy... Turist geliy.
- Nasıl maceracı, nasıl turist?
- Sizin gibi adamlar... Otomobille gelirler.
- En son kim geldi?
- Sakallı bir turist.
- Korkut bey (Özal) olmalı.
- Yok... Kimseyi korkutmadi... Bize bağırmadi... Okudu, üfledi, gitti.

Çocuklara "üç, beş kuruş" verdik.
Bölüşmek için birbirlerine girdiler. Mezarlıktan çıkarken bir köylü "selamünaleyküm efendi ağalar" dedi:
- Yolinizi mi gaybettiniz?.. Sahapsızlar gabristaninde ne ariyseniz?

* * *

MALATYA'DA YAŞAYAN BİR TARİH
Abdülhadi Çekirdek, Malatya'nın "canlı tarihi." Hamidiye Mahallesi'nin 55 yıllık muhtarı.
İsmet İnönü'nün akrabası.
- İsmet Paşa'nın amcası oğlunda benim teyzem kızı var.
Akrabalık o kadarla kalmıyor.
- Benim gelinim, İsmet Paşa'nın amca kızı. Hadi beyin torunun adı "Mevhibe."

Malatya'da kimin cenazesi olsa, Hadi bey orada.
Bu yüzden, mezarlığa giden yola onun adı verilmiş:
"A. Hadi Çekirdek" Caddesi.
- Yavuz bey... Bugüne kadar 26 bin 283 cenazeye katılmışem.
Yavuz bey madem ki örgenmek istirsen, şimdi beni iyi dinlirsen.
Albay İsmet, Batı Cephesine komutan oldi.
Hanimi ile oğli İzzettin'i, Malatya'da amcası Fettah Efendi'nin evine bırakti.
İzzettin hestalandi.
7 yaşinda vefat etti.
Dedesinin yanina gömüldi.
Atatürk dedi ki, İsmet oğlin Malatya'da öldi.
İsmet Paşa dedi ki Batı cephesinde hergün benim oğillarim öliy.
Atatürk üzüldi, İsmet Paşa ağladi.
Ne zaman ki 9 Eylül'de Yunan İzmir'de denize dökildi, vatan kurtuldi, barış sağlandi, İsmet Paşa Malatya'ya geldi.
Babası ile oğlinin kabrini ziyaret edip, gözyaşı dökti. Yavuz bey, dediklerimi iyi not etmiş misen?

Abdülhadi Çekirdek sordu:
- İsmet Paşa'nın babasının mezar taşının yanında, bir taş daha var... Büyük... Yuvarlak... Görmüş müsen?
- Gördük... Üstünde eski Türkçe yazılar var.
- Birgün bir adam geliy... Mezar taşını kıriy... Habar ettiler, vardım... Yenisini yaptırdım... Onu da kırdılar... Senin ziyaret ettigin mezar, üçüncü mezar.

Mezarın etrafını demir parmaklıkla çeviren de Hadi beymiş.
- Kilit bilem taktım... Kimse girip de kırmasın deyi... Sen nasıl girmişsen?
- Demirin üzerinden atlayarak.
- Vış... Demir yükseğidi?.. Nasıl tırmandın?

Turgut Özal Başbakan Yardımcısı olunca... (1980... 12 Eylül ihtilalinden sonra.)
Malatya'ya gitmiş.
Hadi beyi bulmuş:
- Babamın kabrine gideceğim... Ama yerini bilen yok... Ancak sen bilirsin.
- Bilirem Turgut bey... Haydi barabar gidek.

Hadi Çekirdek:
- Daha sonra Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. 9 defa baraber, babasının kabrine gittik... Derdi ki, sabah erkenden gidek, aman kimseye deme.
- Özal'ın babasını tanır mıydınız?
- Eyi adamdı... Ziraat Bankası'ndaydı... Sonra belediyeye muhasebeci oldu... Emme pek tanınmazdı... Turgut beyin anası daha meşhurdu... Mektepte müdür muaviniydi... Çok talebe yetiştirdi.

Siz hiç "55 yıllık muhtar" gördünüz mü?
Hiç "26 bin 283 cenazeye katılan insan" duydunuz mu?
İşte o Abdülhadi Çekirdek.
Yaşayan tarih:
- Malatyalı Hacı Reşit bey İzmir'e tayin oldi... Hanimi Cevriye'yi aldi, İzmer'e getti... Orada Mustantik Yardımcısı (Sorgu yargıcı) iken İsmet doğdi... O İsmet böyüdü, goskoca İsmet Paşa oldi.......

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız