Niyazi DOĞAN
dogannd@gmail.com
Önce bir alıntı:
Bir tabela üzerine yazılarak hukuk bürolarına ve barolara asılan, çoğunlukla da altındaki imzanın sahibi, tabelayı asanlar tarafından da tanınmayan ve fakat avukatlık mesleğinin / avukatın mesleği adına sahip olması gereken bağımsızlık ruhunu veciz biçimde ortaya koyduğu için sıklıkla kullanılan bir çerçeve söz vardır:
"Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!"
Hukukun temel / kurucu unsurlarından biri olan savunmanın felsefesini ve avukatlığın meslek ilkelerini anlatan, ilk baskısı 1947 yılında yapılan ‘Baroya Giriş’ (Intiation au Barreau) adlı kitapta yer alan bu söz, kitabın müellifi, bir dönem baro başkanlığı da yapan Fransız hukukçu Jean Moliérac’a ait.
Hukukun, iktidar sahiplerinin hukuk dışı tüm iş ve işlemlerinin meşrulaştırılması ve hesap sorulmazlığın kurumsallaştırılması uğruna paspas yapıldığı / bu arada üretilen kirlenmede avukatlık kurumunun da kendine düşeni fazlasıyla aldığı Türkiye’de, Jean Moliérac’ın bu veciz sözü Türkiye pratiğinde her ne kadar yeterli / anlamlı bir karşılık bulmasa da, özellikle baro seçimlerinin yapıldığı bu günlerde yaşanan tartışmalar için bir deniz feneri işlevi üstlendiği de söylenebilir.
Öyleyse bu deniz fenerinin aydınlattığı yoldan Malatya Barosu seçimlerine odaklanalım ve Eyüp Kutlubay’ın ülkenin her kurumunu ele geçiren AKP, yani iktidar desteğine karşın 54 oy farkla (204- 150) kaybetmesini, Enver Han’ın ise Eyüp Kutlubay’a karşı değil, iktidara karşı neden kazandığını analiz etmeye çalışalım.
Malatya Barosu, 19 Ekim Pazar günü olağan genel kurulunu yaptı. Genel kurulda Eyüp Kutlubay ve Enver Han baro başkanlığı için kıyasıya bir mücadele verirken, çok sayıda avukat da yönetim kurulu ve baronun diğer kurullarına seçilmek için yarıştı.
Eyüp Kutlubay, genel kurula ‘mevcut başkan’ sıfatıyla ve kimi avantajlarıyla girdi. Kutlubay ve Han’ın ikinci kez karşı karşıya geldiği baro başkanlığı seçimlerinin bir başka özelliği, her iki adayın da daha önceki denemelerinde birer defa yenilgi duygusunu yaşamış olmalarıydı. Eyüp Kutlubay, 2008 yılında yapılan seçimde Selahattin Sarıoğlu’na karşı (138-134) kaybetmiş, Enver Han ise 2012 seçiminde Eyüp Kutlubay karşısında (161-113) yenilgiye uğramıştı.
Kutlubay, 2008, 2010 ve 2012 seçimlerine, ülkeyi 11 yıl boyunca beraber yöneten / beraber paylaşan, bugün ise ‘pastanın kremalı / kaymaklı ve büyük parçasının kimin tarafından yenileceği’ tartışması yüzünden birbiri ile kanlı bıçaklı olan AKP + Cemaat iktidarının desteği ile girdi. Bu büyük destek ilk seçimde (2008) başarı sağlanması için yeterli olmasa da, 2010 için umut verici bir tablo ortaya çıkarmıştı.
Ülkenin tüm kurumlarını ele geçirme / memleketi sadece kendine ait kılma / kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayarak her alanı milim milim parselleme yolundaki doyumsuz iştahları ile, 17-25 Aralık sürecine kadar Türkiye’yi, ‘Ülkenin en hakiki sahibi olan biz ve ötekiler’ başlığı altında bölme başarısıyla “Ötekileştirme Oscarları’nı kazanmayı hak eden AKP + Cemaat Koalisyonu, 2010, 2012 baro seçimlerinde güçbirliği yaparak, her iki dönemde de Eyüp Kutlubay’ın seçilmesini sağladı.
Tüm bunlar, Eyüp Kutlubay’ın önceki 2 dönem baro başkanı seçilmesini sağlayan dinamiklerin kendi iç işleyiş ve mantığı açısından bakıldığında son derece normal gelişmeler ve sonuçlardı.
Kitlelerin güçlü olandan yana saf tutması kadar, Jean Molierac’ın idealize ettiği avukat tipinin artık sayılabilir düzeye indiği Malatya’da, avukatların çoğunluğunun da, 11 yıl boyunca ülkenin ve kentin tüm kurumlarını elinde tutan AKP + Cemaat Koalisyonu’nun tekelindeki iktidar nimetlerinin dağıtımından faydalanmak için bu koalisyondan yana tercih kullanmasından da şaşılacak bir durum yoktur.
Fakat görünürde ‘şaşılası’ gibi algılanıp, yüzeyselliğin kabuğunu kırma zahmetine katlanıldığında anlaşılır olmaya başlayan durum ise, Türkiye ölçeğinde kanlı bıçaklı olan AKP ve Cemaat’in, bu kavgayı baro seçimlerine bulaştırmadan, ‘güçlü bir ittifak’ yaparak seçime girmelerine karşın, ciddi bir farkla yenilgiye uğramış olmasıdır.
Peki bu ittifaka, seçim gününe kadar birebir markaja ve iktidarın maddi-manevi tüm desteğine / mesleki vaadlere / iktidarın yargı üzerindeki tam saha presine karşın, açıkça deklare edilmese de AKP + Cemaat adayı Eyüp Kutlubay neden kaybetti? Malatya Barosu’nda sol + sosyal demokrat çizgideki avukat sayısı 130-150 arasında bir sayısal niceliğe sahip olmasına ve bu niceliğin herhangi bir güç odağını kontrol edememesine rağmen Enver Han neden / nasıl kazandı?
Tam da burada, 1969 yılındaki kuruluşundan 1980 yılına kadar Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) başkanlığını yapan, efsane avukat Faruk Erem’i selamlayıp, baroların bağımsızlığının savunma hakkının bağımsızlığı ile ne kadar sıkı bir ilişki içinde olduğuna dair sözlerini aktarmak gerekiyor.
Ama önce, bir geri dönüş yapıp, girişteki alıntıyı hatırlayalım
Ne diyordu Jean Molierac?
"Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, hele ne iktidara tabiyiz. (…) Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!" (Baroya Giriş, 1947: 96)
İlk baskıları TBB tarafından 1970’li yılların başında yayınlanan Meslek Kuralları adlı eserinde sık sık Jean Molierac’a atıfta bulunan Faruk Erem ise, baroların bağımsızlığının anlam ve önemini bakın nasıl anlatıyor: “Baro kanunla değişebilecek geçici bir müessese değildir. Çünkü tabii hukuktan gelen bir müessesedir. Bu itibarla istiklali (bağımsızlığı) şarttır. İstiklali yok ise, baro da yok demektir. Baro mukaddes müdafaa hakkına bağlıdır. Baro müstakil (bağımsız – bağlantısız) değil ise müdafaa hakkı ölmüştür” (Meslek Kuralları, 2007: 7)
Jean Molierac ve Faruk Erem’den ilhamla Malatya Barosu seçimlerine gelebiliriz artık.
Eyüp Kutlubay, AKP+Cemaat ittifakına rağmen kaybetti.
Çünkü:
Eyüp Kutlubay dönemi yönetimi (2010-2014) Malatya Barosu’nun, hem bağımsızlığını yitirerek savunma hakkının örgütlü gücünü zayıflatılmasına, hem de mesleki örgütlenme işlevinden uzaklaşarak mesleki sorunlara çözüm üretebilme yeteneğinin minimum düzeye indirilmesine yol açtı.
Diğer yandan, baro, yine bu dönemde yerel siyasetin gündelik çıkar çatışmalarının enstrümanlarından ve alanlarından biri haline getirildi. Gündelik siyasetin basit çıkar hesapları baronun üstlendiği hukuki misyonun adım adım yok edilmesine zemin hazırladı.
Baro, AKP iktidarının arka bahçesi konumuna sokuldu. Avukatlık mesleğinin ve baronun sahip olması gereken bağımsız / bağlantısız duruş mesleki temsil bağlamında buharlaştırıldı. Baronun etkinlik katsayısı hani neredeyse ‘Kantinci Esnafı Derneği’nin gücüne indirildi.
Baronun sahip olması gereken, bağımsız / cesur / sadece adaletten / hukuktan yana taraf / yenilikçi / yenileyici / kentin ve toplumun, kısaca kamu yararına kanaat önderliği yapabilme irade ve sorumluluk duygusuna sahip olma özellikleri hiçbir zaman hayata geçirilmedi.
Son örneği, çoğunluğu bugüne kadar hiçbir zeminde bir araya gelmemiş 130’ü aşkın dernek / cemiyet ve vakfın ‘çözüm sürecini kurtarmak’ adına bir gecede bir araya gelmesinde (getirilmesinde) görüldüğü gibi, Malatya’da kendini sivil toplum kuruluşu olarak nitelendiren oluşumların ezici çoğunluğunun, gerçekte sivil toplumu değil, devleti büyütmek / statükoyu güçlendirmek / bu arada da devletten geçinmek gibi bir misyona ve vizyona sahip oldukları bilinen bir gerçektir.
Malatya Barosu da özellikle son 4 yılda sivil toplumun, devleti büyüten ve devlet statiğini iktidar ideolojisi araçları ile yeniden üreten bir işlev üstlenmiş, bu yönüyle, tümüyle bir anayasa ihlali suçu oluşturan idarenin yargıya talimat vermesine seyirci bile kalmamış, idarenin Anayasayı ihlal suçunu destekleyerek, bu suça ortak olmuştur.
Şöyle ki;
Dönemin Malatya Valisi Ulvi Saran, görevde bulunduğu 2009-2012 yılları arasında Malatya’da, imparatoru kendisi olan, T.C. Anayasası ve meri yasalardan yalıtılmış, bağımsız bir şehir devleti idaresi kurmuş, Malatya’yı kağıt üzerinde değil ama, defacto biçimde T.C. idari yapısından bağımsız yönetiyordu.
Devletin Anayasa, yasa ve yönetsel teamüllerini yok sayan / ayak altına alan / Malatya’daki kamu yönetimi sistemini alt-üst eden / yetkisi olsun ya da olmasın, iktidarın tepesine ve elindeki kamusal araçların yok edici gücüne dayanarak Anayasa ve yasalara aykırı talimatlar yağdıran Vali Ulvi Saran, yetki aşımını o kadar normalleştirmişti ki, Malatya Adliyesi’ne bir konuyu ilgi tutarak aynen şunları yazmıştı: “…Konunun ilgili personele tebliğ edilmesi, aksine hareket edenler hakkında yasal işlem yapılacağının bilinmesi hususunda bilgi ve gereğini önemle arz ve rica ederim”.
Vali Ulvi Saran’ın il ve ilçe adliyelerine gönderdiği bu talimat yazısında ‘İlgili personel’ ifadesi ile hâkimleri kastediyordu. Yani diyordu ki, ‘Şu konuda benim belirlediğim çerçeve dışında karar veremeyeceksiniz’...
Bu talimat yazısı, idarenin yargıya apaçık müdahale etmesi, hatta tehdit etmesi anlamına geliyordu ve tüm boyutlarıyla bir skandaldı.
Anayasa’nın “Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz” şeklindeki 138. maddesi açıkça ihlal ediliyordu.
Malatya Barosu eski başkanlarından Avukat Niyazi Ergin Gökçe, başta baro olmak üzere yargının tüm unsurlarının yargıya talimat veren idareye tepki koyan bir irade göstermesi için mücadele başlattı. Baro yönetimini, olağanüstü genel kurulu toplayarak, yargı bağımsızlığına yapılan bu saldırının püskürtülmesi için göreve davet etti. Bununla kalmadı, 140 avukattan imza toplayarak baro olağanüstü genel kurul toplantısının yasal zeminin hazırladı. Ancak, Malatya Barosu Başkanı Eyüp Kutlubay, bu girişime destek vermek ve yargının temel / kurucu unsurlarından biri olarak sahiplenmek yerine, imza veren avukatların imzalarını geri çekmesi için çaba harcadı. Gerekçesi ise, genel kurulun kendisini başkanlıktan düşürme amaçlı toplantıya çağrıldığı iddiasıydı. AKP Malatya İl Teşkilatı’ndan da gelen güçlü telkinlerle imzalarını geri çeken yaklaşık 40 avukatın yerine, Niyazi Ergin Gökçe ve aralarında Enver Han'ın da bulunduğu grup, yeni imzalar toplayarak, olağanüstü genel kurul toplantısı için çağrı yapabilme yeter sayısını aşan bir çoğunluk oluşturdu. Ancak tüm bunlara rağmen Baro Başkanı Kutlubay genel kurulu toplantıya çağırmadı. Hatta, avukatlara telefon mesaji göndererek "Baronun görüşmeleri sonucunda valinin yazısını geri çektiği ve sorunun çözüldüğü" şeklinde yanıltıcı bir davrınış sergiledi. Sonuçta, Malatya Barosu yönetimi, yargıya karşı yapılan bu saldırıyı püskürtmek konusunda üstüne düşeni yapmak yerine, saldırıya ortaklaşarak Malatya Barosu tarihine kara bir lekeyi miras bırakmayı tercih etti.
Malatyahaber.com ve bugün yayında olmayan Malatya'ya Bakış Gazetesi'nin ısrarlı takibi ile Malatya gündeminde tutulan bu 'hukuk sefaleti', baronun iktidar ve otorite ile girdiği ilişkinin yarattığı bir kirlenmeydi ve bu kirlenme Malatya Barosu'nda ciddi ayrışmaların temelini oluşturdu.
Kutlubay'ın iktidar aygıtının tüm avantajlarına rağmen kaybetmesinin bir başka nedeni, AKP'ye yuvalanmış / AKP yönetiminde yer almış / AKP yönetimine yakın bir grup avukatın, merkezi ve yerel yönetim kurumların yanı sıra iktidara yakın büyük holdinglerin, özelleştirme ile özel sektöre geçen eski KİT'lerin Malatya'daki avukatlıklarını ya da hukuk danışmanlıklarını yüksek ücretlerle ve savaş ganimeti taksim edercesine paylaşmalarıdır.
Bir başka boyut ise, yargının iktidar tarafından ablukaya alındığı yolundaki yaygın kanaatin, halk tarafından da paylaşılması anlamına da gelen 'Davamızı AKP'li avukatlara verirsek lehimizde karar çıkar' şeklinde bir saikle, AKP'li olmayan avukatların işsiz kalmasını sonucunu doğuracak bir davranış modelinin oluşmasıdır.
Malatya Barosu'nun genç jenerasyonu artık önemli ve tayin edici bir çoğunluğa sahip. Genç avukatların yadsınmayacak bir bölümü, az önce ifade ettiğimiz nedenlerle ofis masraflarını bile karşılayacak gelire sahip değilken, aralarında AKP İl Başkanı Bülent Tüfenkçi'nin de olduğu bir grup avukatın merkezi yönetim kurumlarını, Malatya Büyükşehir Belediyesi'ni, Battalgazi Belediyesi'ni, Yeşilyurt Belediyesi'ni, avukat, hukuk danışmanı, danışman unvanları ile kendi aralarında pay etmelerinden doğan 'adaletsizlik', AKP destekli Eyüp Kutlubay'a seçimde bir dip dalga tepkisi olarak, Enver Han'a ise oy olarak yansıdı.
Kutlubay'ın yönetim ve temsil kabiliyetindeki sorunlar da kaybettiren bir başka unsur oldu. Özellikle, baro seçimleri öncesinde, sözde 'muhafazakar', gerçekte ise AKP'nin kontrol ettiği ya da kontrol etmeye çalıştığı avukatlar arasında yapılan temayül yoklamalarında eski baro başkanlarından Mehmet Görgeç'in bir vasi imajı ile algılanması, Kutlubay'ın seçimi kaybetmesine katkı sağlayan faktörlerden biridir.
Temsil kabiliyetinde zayıflık, avukatların mahkemeler nezdindeki saygınlığını da olumsuz yönde etkiledi. Ayrıca, belki küçük bir ayrıntı gibi görülebilir ama, avukatlara ait otoparkın bile adliye personeli tarafından kullanılması, avukatları rahatsız eden ve tercihe bile etki eden rahatsızlıktı.
Temayül yoklamasında 3 aday adayının çıkması (Eyüp Kutlubay - Niyazi Tokmak - Özcan Çetin), aday adaylarından birinin kesin üstünlük sağlayamaması da iktidar destekli grubun kendi arasında parçalanmasına / her aday adayı etrafında kümelenen bazı avukatların kafa karışıklığına düşmesine / bunun sonucu olarak en az 20 avukatın Enver Han'a oy vermek yönünde tercih değişikliğine gittiği genel olarak paylaşılan bir kanaat...
Diğer yandan, seçim sürecinde aday olacağı yönünde bilgiler gelen, ancak aday olmaktan vazgeçen MHP kökenli Faik Demez'in aday olmaması ve MHP'li avukatların blok halinde Enver Han'ı desteklemesi de Kutlubay'ın aldığı oyun 2012 seçiminden bile geride kalmasını sağladı.
Eyüp Kutlubay hatırlar mı bilmem, ama o fotoğraf arşivlerdedir : Kutlubay'ın 2010 yılında ilk defa baro başkanlığına seçildiği günlerdi. Baro genel kuruldundan kısa süre sonra, aralarında bir AKP Malatya Milletvekili'nin de olduğu AKP heyeti baroyu ziyaret etmiş, Kutlubay'ı tebrik etmişti. O ziyaret sırasında Kutlubay başkanlık masasında oturmamış, AKP Malatya milletvekilinin yanına konuşlanmıştı. Ziyaret sırasında sohbet devam ederken, AKP Malatya Milletvekili elini Baro Başkanı Eyüp Kutlubay'ın dizinin üzerine koymuş, muhabbet bir süre bu manzara ile devam etmişti. Beden dilini azıcık okumayı bilen herkes, o elin başkanın dizinin üzerine konulmasının bilinçli bir davranış olmasa bile, bir refleksin alt metni olarak şu mesajı verdiğini iyi bilir: "Buranın sahibi biziz ve bizim sayemizde burdasın"....
Bu fotoğrafla Kutlubay'ın daha illk yönetim günlerinden itibaren somutlanan baro-iktidar ilişkisi, Jean Molierac'ın "Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!" sözünün en azından ikinci bölümüne tümüyle aykırıydı.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün artık: Hangi gerekçe ve motivasyonlarla olursa olsun, geçtiğimiz hafta yapılan Malatya Barosu Genel Kurulu'nun kimi çevrelerde şok etkisi yapan sonucu, efendisiz / bağımsız bir baro arayışına yönelik yapılan ciddi bir katkı olarak yerel hukuk tarihi kayıtlarına geçmiştir.
AKP ve başkanı avukat olan AKP Malatya örgütü, avukatların yargı yılı açılış törenlerindeki konuşma hakkının gaspına yönelik yasalaştırma çabasının sürdüğü bu günlerde, Malatya Barosu seçimlerini doğru ve objektif biçimde irdelerse, bugüne kadar hiç yapmadığı özeleştiri gibi bir faydalı eylemle tanışma şansını yakalayacaktır.
Peki, tümüyle Jean Molierac ve Faruk Erem'in vurgusuyla, efendisiz ve bağımsız bir baro mümkün mü?
Bunu yeni başkan Enver Han'ın yönetim tarzı belirleyecektir.
Malatya Barosu'na kayıtlı 204 avukat efendisiz ve bağımsız bir baro için kendisine ağır ve başarılması halinde Malatya için son derece işlevsel değer üretecek bir görev yükledi.
Ancak, daha ilk günden itibaren, baro yönetim kademelerinin partilerin ya da grupların verdiği desteğe göre dizayn edilmesi yönünde bir iradenin ortaya çıkışı ve asıl yönetime seçilen bazı isimlerin bu tavra tepki olarak istifa girişimleri geleceğe yönelik pozitif bir projeksiyon çizmemizin 'şimdilik' kaydıyla zor olduğunu gösteriyor.
FOTOĞRAF: Seçimi kaybeden Eyüp Kutlubay (soldaki), yeni başkan Enver Han'ı (sağdaki) Baro ofisinde görevi devretmek üzere karşılarken..