İsmet YALVAÇ
Kurulduğu 1966 yılından 1980’li yılların ortasına kadar genellikle 2. Ligde oynayan (o yıllarda profesyonel ligler 1, 2 ve 3. Lig diye ayrılıyordu) Malatyaspor, o dönem efsane başkan merhum Nurettin Soykan ve ekibinin işbaşına gelmesiyle futbolda çok ciddi başarılara imza atmaya başlamış; Malatyaspor olgusu kentin spor tarihinde olmadığı kadar yer tutmaya başlamıştı.
1983-84 sezonu 2. Türkiye Liginde grubunu yenilgisiz tamamlayıp 1. Türkiye Ligine yükselen, kümede kalma savaşı verilen 2 sezonun ardından averajla lig altıncılığı, lig üçüncülüğü yaşayan, vasat geçen bir sezonun ardından 1989-90 sezonu küme düşen, 11 sezon 2. Ligde oynadıktan sonra Belediye Başkanlığının yanı sıra kulüp başkanlığı görevini de üstlenen Mehmet Yaşar Çerçi’nin döneminde play-off maçlarıyla tekrar, bu kez adı Süper Lig olan, 1. Lige dönen Malatyaspor 5 sezonun ardından tekrar küme düşmüştü.
Sonrasını hiçbirimiz hatırlamak istemiyoruz. Bunun özeti bugün gelinen noktadır.
Malatyaspor artık yerlerde sürünmektedir; kulüp ayakaltı olmuştur; tarihinde tanık olmadığı rezillikleri yaşamak, yaşatılmaktadır; kendisini yönetmekten aciz insanların oyuncağı edilmiştir; en yoksul günlerinde dahi maça çıkmazlık etmeyen sarı-kırmızılı ekip, doğunun dişleri sökülmüş, pençesi kesilmiş kaplanları (!), sporun da ruhuna aykırı bir şekilde, mücadele gücünü de tümüyle yitirmiştir.
Aslında Malatyaspor’u spor olgusuyla sınırlı tutmak doğru değil. Malatyaspor sportif başarıları veya başarısızlıkları, kent ekonomisi ve tanıtımına katkısı bir yana kenti sosyal açıdan ciddi biçimde etkiledi.
Denebilir ki Malatyaspor hangi görüşten, hangi kesimden, kökenden olursa olsun Malatya içinde veya Türkiye’nin ya da dünyanın her tarafında yaşayan tüm Malatyalıların “ortak paydası” olmuştur. Çok lafı edilip de olmayan “birlik ve beraberlik” ifadesi bir tek Malatyaspor kimliğinde cisimleşmiştir.
İşte bu camia tek kelimeyle “büyük çöküşü” yaşamaktadır.
Bugün için bizler farkında olamayabiliriz ama belki ileride birileri bugünün tarihini yazacaksa kullanacakları ifade yukarıdaki ifade olacaktır.
Malatyaspor’un çöküşünü basitçe bir spor kulübünün maç kaybedip küme düşmesiyle sınırlı tutamayız. “Büyük çöküşü” yaşayan sadece Malatyaspor değil Malatya’nın ta kendisidir…
Neden mi?
Öncelikle en başa, kulübün kurulduğu 1960’lı yıllara göz atalım. Kulübün bu hallere düşeceği sanki o tarihte belli gibi. Malatyaspor 4 amatör kulübün birleşmesiyle kuruluyor. Daha ortada fol yok yumurta yokken kulüpler “kurulacak takıma yok benim rengim verilecek yok senin rengin verilecek” diye kavgaya tutuşuyor. Sırf bu anlamsız kavga yüzünden rengi sarı-kırmızı olarak tescil ettirilen kulüp 16 sene sarı-siyah formayla oynuyor.
Bu tipik bir bize özgü davranış değil de nedir?
Malatyaspor’un tarihi boyunca çok iyi yönetildiği söylenemez. Belirli dönemlerde iyi yönetildiği olmuştur ama bu süreklilik kazanamamıştır. Ama son yıllarda yönetim bazında yaşanan “rezillikler” hiçbir dönemle karşılaştırılamaz.
Malatyaspor’un şu anki halini değerlendirmek için neredeyse yarım asır öncesine değil son birkaç yılına bakmak gerekiyor.
Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür der ya eskiler; yani toplum çok kolay unutur. Özellikle bizim gibi toplumlar...
O nedenle şu an yaşadığımız halin sorumluları hiçbir şey olmamış gibi boy gösteriyor; bu arkadaşlar hesap sorulmak bir yana ikbal ve istikbal peşinde emin adımlarla yoluna devam ediyor.
İsterseniz “anımsanabilir geçmişte” yaşadığımız hadiseleri kısaca hatırlayıp Malatyaspor’un neden bu hale düştüğünün cevabını bulmaya çalışalım:
- 2001 Haziran’ı Antalya’da oynanan ekstra play-off maçlarında büyük başarı gösterip Süper Lige yükselen Malatyaspor “hazırlıksız” yakalandığı Süper Lige iyi bir başlangıç yapamadı. Kulüp başkanlığını yine dönemin belediye başkanı Mehmet Yaşar Çerçi yapıyordu ama belediyenin olanakları Süper Lig için yeterli değildi.
- Ayrıca o dönem belediye başkanlarının kulüp başkanlığı yapamaması yönünde bir düzenleme yapılıyordu. Bunun üzerine Çerçi daha önce yönetimine aldığı işadamı Hikmet Tanrıverdi’ye başkanlığı devretti.
- Tanrıverdi Malatyaspor başkanı olduğunda durum hiç de iç açıcı değildi. Takım puansızdı, gol bile atamıyordu. Teknik kadro değişti, transferler yapıldı, biraz da “ya herru ya merru” denilerek mücadele başladı. İlk yarı 12 puanla son sırada tamamlandı. İkinci yarıya fırtına gibi girildi, ardı ardına gelen galibiyetler ve oynanan futbolla Malatyaspor devrenin en çok puan toplayan 4. takımı oldu ve 2001-2002 sezonu ucu ucuna kümede kaldı.
- 2002-2003 sezonuna daha umutla bakılıyordu. Bu beklenti boşa çıkmadı. Sezon sonunda Malatyaspor lig beşincisi olmuştu ve Türkiye’yi UEFA Kupasında temsil edecekti.
- Malatyaspor’un başarısı sahada alınan sonuçla sınırlı değildi. Süper Lige çıkıldığında bilgisayarı dahi olmayan, evrakların daktiloyla yazıldığı Malatyaspor tesislerini yeniliyor, yeni sahalar kurmaya çalışıyor, kulübü kendi gelirleriyle idame edecek hale getirme yolunda önemli adımlar atıyordu.
- Bu süreçte güler yüzüyle başkan Hikmet Tanrıverdi sadece Malatya’da değil Türk spor kamuoyunda sempati topluyordu. Tanrıverdi’nin yarattığı olumlu imaj Malatyaspor’a da yansıyordu.
- 2002 yılında Hikmet Tanrıverdi, belki sonradan Malatyaspor’un sonunu hazırlayacak, bir “hataya” imza attı. Tanrıverdi bir partiden (DYP) milletvekili adayı olmuştu. Her Türk vatandaşının anayasal ve doğal hakkı olan milletvekilliği adayı neden hata olsundu? Hataydı işte! Bu zavallı şehrin kaderine hükmeden “kifayetsiz muhterisler” Tanrıverdi’nin bu hamlesini bir yere not etmişler ve hiç unutmamışlardı. Kamuoyu nezdinde olumlu bir imajdı, bu siyasi parti başkanlarının da dikkatini çekebilir ve ileride kendilerine rakip olabilirdi.
- Malatyaspor UEFA Kupasında İsviçre futbol tarihinin en güçlü ekibi FC Basel ile karşılaştı. 1988 yılında Yunan temsilcisi OFI Crete (Girit) ile oynanan “gazoz Balkan Kupası” maçı sayılmazsa Avrupa’daki ilk ve son ciddi sınavdı bu. İnönü’de 2-0 yenilgiyle biten maçın rövanşını Celaleddin Koçak’ın golleriyle aynı skora, 2-0, getiren Malatyaspor uzatma dakikalarında yediği gümüş golle elenmiş ama yine sükse yapmış, taraftarlarına güven vermişti.
- Malatyaspor 2004-2005 sezonuna önemli bir isimle anlaşarak başladı: Aykut Kocaman. Parlak futbolculuk kariyerinin yanı sıra spor kamuoyunda gayet olumlu bir şöhrete sahip olan ve bugün Fenerbahçe’ye şampiyonluk yaşatan Kocaman camianın yanı sıra Tanrıverdi’ye o kadar güven veriyordu ki “uzun vadede şampiyonluk bile” düşünülmeye başlanmıştı. Kocaman’lı yıllarda Malatyaspor’un bir sloganı vardı: 44. Yılda şampiyonluk. Ne acıdır ki Malatyaspor 44.yılında tarihten silinirken şampiyonluğu başka bir kulüple yaşayan Kocaman oluyordu. Yanındaki yardımcıları Fahruddin Ömeroviç ve İsmail Kartal da Malatyaspor’da teknik direktörlük yapmıştı.
- Malatyaspor, çöküşün önemli aşamaları arasında yer alan, bir kongre süreci yaşadı. Dönemin belediye başkanı Cemal Akın’la Hikmet Tanrıverdi arasında ciddi sıkıntılar vardı. Belediye Malatyaspor’a Esenlik üzerinden kulübün bütçesinin yüzde 10’u kadar bir katkı sağlıyordu. Bu oran öyle abartılmıştı ki Akın’ın çevresindeki bir grup “madem parayı biz veriyoruz, kulübü biz yönetelim” fikrini pompalamaya başlamıştı. Tanrıverdi, Akın’ın verdiği sözleri yerine getirmemesinden yakınıyordu. Tanrıverdi o kadar kızgındı ki kongreyi terk edip “kayıplara karıştı”. Milletvekillerinin, dönemin valisinin ve birçok hatırı sayılır kişinin araya girmesiyle Tanrıverdi döndü dönmesine ama işlerin eski tadı kalmamıştı.
- Yönetimi “bozan” işlerden biri Aykut Kocaman’ın istifasına uzanan süreçti. Malatyaspor maddi gerekçeyle devre arası kadroda oynamış, bazı önemli futbolcularını elden çıkarmıştı. İkinci yarı ilk üç maç, biraz da futbol şanssızlığı vardı işin içinde, kaybedilmiş ve İnönü’de Çaykur Rizespor maçına çıkılmıştı. Bu maç da 1-0 kaybedildi, Maraton tribününde bir grup “Hikmet gol, gol, gol…” diye bağırdı. Maç sonu toplantıda Aykut Kocaman “bu tezahürat başkana karşı yapılmış gibi gözüküyor ama yıllardır bu işin içindeyim, bu durumda teknik direktörün ne yapması gerektiğini biliyorum” diyerek istifa ediyordu.
- Kocaman’ın gidişi Tanrıverdi’nin Malatyaspor’la ilgili hedeflerinde çok ciddi bir heyecan kaybına yol açtı. O maçta belli bir gruba malum tezahüratı yaptıranın kim olduğu hakkında ciddi şüphe ve belirtiler vardı, Tanrıverdi bunu belki biliyordu ama o ismi yönetimde tutmaya devam etti. Bu ciddi bir hataydı ve Başkan bu hataya düştü.
- Tanrıverdi İnönü Üniversitesi rektörü Fatih Hilmioğlu ile de sorunlar yaşadı. Aslında ikilinin ilişkisi gayet iyiydi. Kulübe gelir sağlamak için bir şirket kurulmuş ve üniversitede medikal, kafeterya ve otopark işleri şirkete verilmişti. Ne olduysa oldu, bir yerel televizyonunda güya bir maç öncesi değerlendirme yapılıyormuşçasına bu işler gündeme getirildi, Hilmioğlu telefona bağlandı, bir şeyler söyledi. Sonra Tanrıverdi bunlara yanıt verdi; derken Malatyaspor’un kentin en ciddi ve büyük unsurlarından üniversiteyle de “niza” başlamış oldu.
- Derken Malatyaspor Süper Ligde oynayacağı son sezona, 2005-2006, girdi. Kocaman’ın ardından bir sezon önce göreve gelen Feyyaz Uçar’lı Malatyaspor iyi bir başlangıç yapamadı ve o dönem Malatyalılar için efsane bir teknik adam olan Ziya Doğan tekrar işbaşı yaptı. Doğan Malatyaspor kümede kalırken ve UEFA Kupasına yükselirken takımın başındaydı, sonradan gittiği Trabzonspor’la da başarılı olmuş, kupa kazanmıştı. Maalesef Ziya Hoca aynı başarıyı tekrarlayamadı, haftalarca maç kazanamadı ve Malatyaspor yönetimi görevine son vermekte çok geç kaldı. Bitime haftalar kala Ümit Kayıhan teknik direktör olmuş, 4 maç üst üste kazanılmış ama Antep’te oynanan maç 1-0 kaybedilince Malatyaspor küme düşmüştü.
- Bu düşüşte oynanan veya oynanamayan futboldan çok yine saha dışı bir unsur etkili olmuştu. Haluk Ulusoy ile Hasan Doğan arasında devre arası yaşanan futbol federasyonu seçimlerinde Tanrıverdi önce Ulusoy’u destekleyip daha sonra hükümetin desteklediği Doğan’ın yanında saf tuttu. Ulusoy seçimi birkaç oy farkla kazandı ve Tanrıverdi’yi hiç affetmedi. Malatyaspor kritik hakem kararlarının hep kaybeden tarafı oldu.
- Küme düştükten sonra Tanrıverdi ve yönetimi istifa etti. 2 aday vardı: Necip Olgun ve Haşim Karadağ. Mevcudun iyisi gözüken Haşim Karadağ, Tanrıverdi ekibinin de desteğiyle, başkan oldu. İyi niyetle işe başlayan Karadağ, birkaç ay sonra "Tanrıverdi Alerjili" çevresindekilerin de etkisiyle, Malatyaspor'un felaket dönemine start verdi. Karadağ’ın işbaşına gelmesiyle Malatyaspor için karanlık günler başlamış oluyordu. Bu arada Süper Ligde Malatyaspor’a 500 milyar reklam parası veremeyen (!) Belediye, Karadağ’a 1,5 trilyon kaynak sunmuştu. Süper Ligden bazı oyuncular da kadroda tutulmuştu. Zamanla yönetim bu oyuncuları satıp daha ucuz maliyetle oyuncu alırken nasıl oluyorsa borç sürekli artıyordu. O sezon Süper Lige dönülür hesabı bunlara pek ses edilmedi, takım şampiyonluk umudunu son haftalara taşıdı. Ne var ki iddiasız Samsun’la Malatya’da oynanan maç golsüz bitince, ayağa kadar gelen bu kısmet tepilmiş oldu. Çok değil bir sezon öncesine kadar sporun sempatik yüzü olarak görülen Malatyaspor’un bir yöneticisi maç sonu saha içerisinde rakip takım oyuncularına tekme-tokat saldıracaktı.
- Sonraki sezon işler yine istendiği gibi gitmedi. Bir ara İlhan Kavuk yönetimi geldi, takım ancak kümede kalabildi.
- Daha sonra yine Haşim Karadağ işbaşındaydı. Kan kaybı ilerlemişti. Olağanüstü kongreler birbirini izliyor. Malatyaspor’un gizli kalması gereken bilgileri ve defterleri ortalarda dolaşıyordu. Başkan “takım küme düşerse intihar edeceğini” bile söylüyor ama bunlar kar etmiyordu. Malatyaspor 70’li yıllardan sonra ilk kez daha alt, sonra da en alt kategoriye düştü. Artık başkanların biri gidiyor, biri geliyor; neredeyse haftalık teknik direktör değişiyordu.
Artık Malatyaspor düşmüştü! Hem de çok kötü düşmüştü. Bunun boyutlarını artık her gün yerel basında yayınlanan haberlerden görebiliyorsunuz.
***
Malatyaspor’un kalemi biraz da 2009 Temmuz ayında Polis Evinde düzenlenen, milletvekilleri, belediye başkanı, vali ve bazı meslek odalarının başkanlarının katıldığı toplantıda kırıldı.
Bu toplantıyı yönlendiren sözüm ona bazı “akil adamlar” Malatyaspor’un içerisinde bulunduğu durumun çıkmaz olduğunu ileri sürerek, Kayserispor- Kayseri Erciyesspor örneğini verip, Malatyaspor’un kendi haline terk edilmesini, Belediyespor’un desteklenerek ikinci lige çıkartılmasını ve daha sonra da Yeni Malatyaspor adıyla mücadele etmesini önerdiler. Bu nedenle forma şansı bile bulamayan bir kalecinin 150 bin liralık parası ödenemediğinden Malatyaspor transfer yapamadı. O dönem Malatyaspor’dan daha berbat durumda olan Elazığspor kümede kalırken Malatyaspor küme düştü, düşürüldü.
Malatyaspor bugünkü haline düştükten sonra o gün o aklı verenler ortalarda gözükmez oldu.
Malatyaspor canının derdine düşmüşken bir başkaları öyle “atraksiyonların” içine girdiler ki “bunlar nasıl insan?” demekten kendimizi alamadık.
Malatyaspor’un düşeceği belli olduktan ve yeni bir isimle Belediyespor’un yola devam etmesine karar verildikten sonra önerilen isimlerden biri “44 Malatyaspor” idi. Bunun üzerine harekete geçen ve hepsi de sözüm ona Malatyalı, amatör bir takımı olup adını “44 Malatyaspor” yaptılar. Akıllarına gelmemiş olacak; gelseydi “Yeni Malatyaspor”, “Teze Malatyaspor”, “En Teze Malatyaspor” gibi birkaç ismi daha tescil ettirirlerdi yedek olarak…
Tüm bunlar yetmedi, Bank Asya’nın kapısından dönen Yeni Malatyaspor’a karşı mevcut Malatyaspor yönetimi “isim hakkı” davası açtı.
Basit gibi gözüken bu hadise Malatya’da sayısı, gücü ve etkinliği azımsanmayacak, toplumun önemli bir kesiminden destek de gören bu “şark kurnazı” zihniyetin binlerce yıllık tarihe sahip olmakla övünen memleketimizin ne hale geldiğine acı bir örnek olsa gerek…
70 küsür yıllık Malatyagücü (Malatya Gençlik) takımının yönetimini ele aldıktan sonra, bu kulübü faaliyetlerine ara verme noktasına getiren, Saray Camii’nin eski müezzini, şimdinin İstanbul "küçük" esnafından Mustafa Korkmaz’ın Malatyaspor’u da aynı noktaya getirdiği tartışılmaz. Ne için ortaya çıkmıştır, ne yapmaya çalışmaktadır, anlayan beri gelsin!.. Ama, Malatyaspor’un 45 yıllık tarihinde “amatöre düşme” sonunu yaşatan heyetin başında bir eski imamın bulunması da hayli ironiktir. Malatyaspor ölürken, başında bir imam vardır! İmamın da, “mevta” defnedilene kadar görevine devam etme ısrarı mevcuttur.
Hikmet Tanrıverdi faktörünün önünü kesme hırs ve iddiasıyla Malatyaspor'un ipini çekenlerden olan ve partisinin aday listesinde ilk sıraya yerleştirdiği bir milletvekili, bugünlerde geçmişteki parlamenter performansının hiçliğini, “Ankara’da şeytan taşlamaktan, ancak bu kadar tavaf yapabildik” şeklindeki garip bir sözle anlatırken ve "şeytanı onlar için taşladıklarının" desteğiyle kendisini daha parlak bir ikbale doğru taşırken, Malatyaspor hiç aklına dahi gelmemektedir.
Bazı kifayetsiz muhterislerin, çapsız siyasilerin ve kıskanç cahillerin hedefi haline geldiği için, Malatyaspor’dan sonra da “kötülüklerin efendilerinin” yakasını bırakmadıkları, Türkiye ekonomi yönetiminde, iş dünyasında çok daha iyi yerlere gelebilecekken, başka çıkar grupları adına engellemeye çalıştıkları, türlü çeşitli çamur attıkları, atmaya devam ettikleri Hikmet Tanrıverdi örneği, Malatyaspor’un başına, bir kez daha aynı kıratta ve idealizmde birinin gelmemesi için de taptaze bir olay olarak ortada durmaktadır.
Malatya'nın, gündemini kendisi belirleyen ve o gündemin dışındakilere ilgisi olmayan mevcut valisinin ise zaten "Malatyaspor" gibi gündemi hiç olmadı.
Malatyaspor’u resmi makamlara gammazlayanlar, Türkiye profesyonel futbol tarihinde görülmeyecek bir biçimde “suret-i haktan gözükerek”, güya hesap sorma adına, kulübü, onlarca yöneticiyi mahkeme kapılarına düşürenler, trilyonlarca liralık yeni borçlar çıkaranlar, sadece Malatya ve Malatyaspor sevgisiyle yöneticilik yapmış çok sayıda insanı, bu sevgi ve ilgileri nedeniyle binlerce kez pişman edenler, hala ahkam keserken, memleket sevgisi adına birçok değeri darmadağın ederken, “iyi niyetli” insanların bir kez daha gelebileceklerini düşünebiliyor musunuz?
Malatyaspor tarihi boyunca İstanbul’da bulunan Malatyalıların kulübe katkı sağlaması beklenmiştir. Artık aramızda olmayan merhum Mıh Osman’lı, Erhan Kırçuval’lı, Pera Palas Otelinde salatalık-domates-peynir-ekmek yiyerek futbolcu almaya çalışan transfer komitesi günlerinden bu yana İstanbul’dan medet umuldu. Malatyalılar nezdinde İstanbul’daki hemşerilerin imajı hep olumluydu. Maalesef Malatyaspor’un yıkıldığı son dönem bu imaj da yerle bir oldu.