İSTANBUL’UN FETHİ’NİN SIRLARLA DOLU KİTABI YAZILDI
İLK kez bir batılı yazar, İstanbul’un fethinin tarihi gerçeklere uygun bir şekilde fantastik romanını yazdı. Da Vinci şifresini andıran öğelerle bezeli “Place called Armageddon-Constantinople 1453” isimli kitapta uzun süre İstanbul’da kalarak araştırmalar yapan ünlü Kanadalı yazar C.C. Humphreys Fatih’in İstanbul kuşatmasını çok akıcı ve heyecan verici bir dille okuyuculara aktarıyor. Kitap, eleştirmenler tarafından da 2011’in fantastik tarih romanı olarak nitelendiriliyor. Daha önce Kazıklı Voyvoda’yı anlattığı Türkçe’ye de çevrilen “Vlad” isimli kitabında Fatih Sultan Mehmet’i son derece acımasız, gösteriş meraklısı, kibirli ve adalet duygusu zayıf bir padişah olarak tasvir eden yazar, “İstanbul’a gelip araştırınca ve bu konuyla ilgili kitaplar okuyunca Fatih’in adaleti ve olgunluğu konusunda bilgi sahibi oldum” diyor. Nitekim kitapta 21 yaşında olmasına rağmen Fatih, adil, bilge ve olgun bir hükümdar olarak tasvir ediliyor. İstanbul’un fethinden sonra Aya Sofya’da kılınan namazın ardından “Ne dersiniz? Roma’yı da fethedelim mi?” diye soruyor ve ardından “Neyse onu da yarın sabah yaparız” sözleri ile kitap sona eriyor. Kitaptan diğer çarpıcı satırbaşları şöyle:
Fatih’ten Aşil benzetmesi
- Fatih’in kitap boyunca yanından hiç ayırmadığı ve fetih gününden hemen önce ordusunu emanet ettiği fedaisi ve veziri Malkoçoğlu Hamza Bey ile çarpıcı diyalogları dikkat çekiyor.
- Padişah sürekli Hristiyanlıktan referanslar veriyor. Hatta Hamza Bey’e fetih zamanında “Benim diğer dinlere ilgimi sorunlu bulanlar olduğunu biliyorum. İsa’nın vaad ettiği ‘Kurtuluş’ (Salvation) fikrine kapılacağımdan bile şüphe duyuyorlar. Ama korkma Hamza Bey, bugün beni sadece bir İslam gazisi olarak, olduğum gibi görecekler” diyor.
- Kitapta Fatih’in Homeros’un İlyada Destanı’nı kutsal kitaplar kadar önemli bulduğu iddia ediliyor. Padişah, İstanbul’un fethinde babasının Varna Savaşı’nda kullandığı kılıcı kuşanırken, “Bugün babamın anısını da yaşatmalıyım” diyor ve kendisini Truva Savaşı kahramanı Aşil’e benzetiyor.
- Sultan II. Mehmet, İstanbul’u kuşatmasına rağmen alamayan babası II. Murat’ın adamlarını şişman ve tembel olarak nitelendiriyor. En az hainler kadar kötü olduklarını söylüyor. “Hedefimin önünde duruyorlar” diyor.
- Kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanacağını savunan Veziriazam Çandarlı Halil Paşa (Daha sonra idam ettirdi) ile Fatih arasındaki sinir harbi de kitapta yer buluyor. Fatih, başarısızlık durumunda Çandarlı’nın tahtı ele geçirmesinden endişe ediyor.
Balat’taki kilisenin sırrı
- Kitapta padişahın tüm önemli kararlarını almadan önce danıştığı ve bunu “yıldızlara sormak” olarak nitelendirdiği bir de falcısı var. Leyla isimli bu falcı kuşatmanın 50’nci gününde padişaha çok önemli bir bilgi vereceğini söylüyor. Sultan Mehmet yanına geldiğinde, “3 gün içinde Sezar ve Fatih olacaksınız” kehanetinde bulunuyor. Fatih, bu sözlerden sonra Leyla’ya “Bu gerçek olunca dile benden ne dilersen” diyor.
- Leyla’nın dileği, kitabı çok ilginç bir yöne götürüyor. Fatih’in neden İstanbul’un fethinden sonra Balat’taki küçük bir Moğol kilisesi olan Aziz Maria kilisesinin korunmasının emrini verdiği de kitapta fantastik bir macerayla yanıt buluyor.
- Fetih günü padişahın askerlerine yaptığı konuşma kitapta coşkulu bir dille şöyle naklediliyor: Allah’ın çocukları, Hz. Muhammed’in askerleri, Osmanlı’nın torunları... Peygamberimizin bayrağı altında 3 gün içinde bu şehri alacağız. Bu fetihte herkesin bir payı olacak. Kiminiz şehit olup ilelebet cennette kalma şerefine ulaşacaksınız. Geri kalanınız şehrin ganimetlerinden pay alacaksınız. Biz Allah’ın seçilmiş kullarıyız.
- Padişah Bizans çanları susup şehir düştüğünde atına atlayıp Edirnekapı’dan içeri girerken Yeniçeriler “Fatih, Fatih” diye bağırıyor. Aya Sofya’nın yağmalandığını görünce çok hiddetlenerek “Burası benim evim. Bir daha buradaki mozaiklere dokunan kılıcımı tadar” diyor.
Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan ‘İstanbul’un Fethi’, batılı bir yazar tarafından kitaplaştırıldı. Gerçeklerin fantastik kurguyla ele alındığı kitapta, fetihle ilgili 560 yıldır gizemini koruyan bir çok karanlık noktaya ışık tutuldu. Osmanlı falcısı Leyla’nın kehanetleri ve İstanbul’daki küçük Moğol kilisesinin sırları dahil birçok ilginç anekdotla süslenen C.C. Humphreys’in kitabı bir Da Vinci Şifresi hikayesini andırıyor
Tarihi restleşme!
Kitapta kuşatma öncesi iki tarafın birbirine verdiği gözdağı mesajları da şöyle yer alıyor:
FATİH’İN UYARISI
Geliyoruz Bizans...
Sizi bin yıldır güvende tutan, en büyük saldırılarımıza bile dayanan yüksek surlarınızın arkasına geçin. Bir İslam ordusunun daha bu surların önünde yenilgiye uğrayacağını mı düşünüyorsunuz? Hayır bu kez farklı olacak.. Gözlerinizi kapatın. Bizi görmeden önce duyacaksınız. Yanımızda bir sürpriz de getirdik. Mehter birliğimizle geldik bu sefer... Öyle bir ses duyacaksınız ki, daha silahlı adamlarımızı görmeden siperleriniz bu sesle dolacak.. Mehmet geliyor... Sultanların sultanı, inananların ve kafirlerin kralı, doğu ve batının hükümdarı, Rumeli sultanı... Her hükümdar bir unvan peşinde koşarken onun birçok unvanı var. Ve şimdi Fatih olacak.. Ben Türk’üm.. Anadolu’nun bağrından geliyorum. Yüzbinlerceyim... Ve buraya senin şehrini elinden almaya geldim!
KONSTANTİN’İN YANITI
Gör beni Türk...
Nerede durduğumu gör. 1000 yıldır tüm saldırıları püskürten surların üzerindeyim. Bu surları kuma çevireceğini söylüyorsun. O büyük toplarına güveniyorsun. Ben sana göremediğin bir şeyi söyleyeyim. Yüreğimi görmüyorsun. Seninkinden 100 kat büyük ordu gelse Bizans’ın tarihinin önünde duramaz. Burada Aya Sofya var. Tanrı burada yaşıyor. Ve senin O’nu evinden çıkarmana izin vermeyecek. Ben İmparator Konstantin. Sezarlar’ın oğlu. 2000 yaşındayım. Burası benim şehrim, Türk. Alabiliyorsan al bakalım.
UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.