- FETÖ/PDY Malatya iddianamesinden: "Müslüman olmak gerekli değildir.. Para öncelik arzeder.. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Sünni, Alevi hatta yapıya uzak gibi duran gruplardan, Ateist ya da Yahudi, Hristiyan dinlerine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar bulunmaktadır."
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının 15 Temmuz'da başlattıkları darbe girişiminin Malatya ayağında; 2. Ordu ve 7. Ana Jet Üssü'ndeki kalkışma ile ilgili olarak 28'i tutuklu 76 asker sanık hakkında Malatya Cumhuriyet Başsavcısı Ergül Yılmaz ve Başsavcı Vekili Mehmet Badem tarafından hazırlanan iddianamede, 'sözde dindar' görünen bu örgütle ilgili çok ilginç değerlendirmeler yeraldı. İddianamede, örgütün "Sosyo Kültürel ve Zihinsel Yapısı" başlığı altında yapılan değerlendirmede, "Örgüte üyelik için kesin bir kriter yoktur. Türk, kürt, laz, çerkez, ermeni, sünni, alevi hatta yapıya uzak gibi duran gruplardan, ateist ya da yahudi, hristiyan dinlerine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar bulunmaktadır. Bir başka ifade ile FETÖ/PDY’ye üyelik için dindar olmak veya inançlı olmak şartı aranmadığı gibi müslüman olmak da gerekli değildir. Bu örgütün içerisinde her türlü suça bulaşmış, alkol müptelası, kumarbaz, hırsız, tefeci, rüşvetçi kişiler de vardır." deniliyor.
"KENDİNİ İSLAM ADINA MUHATAP GÖSTERMEYE ÇALIŞTI.."
Başsavcı Yılmaz ve Başsavcı Vekili Badem'in hazırladığı 166 sayfalık iddianamenin girişinde "FETÖ/PDY'nin Amacı" başlığı altında, şöyle denildi:
"..1970'li yıllardan günümüze kadar uygulamış olduğu örgütlenme yöntemleri, taktik ve stratejiler bütüncül bir bakış açısıyla incelendiğinde, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, kuruluş yıllarından itibaren toplumun dini duygularını istismar ederek “Himmet” adı altında topladığı maddi kaynaklar ile yurt içi ve yurt dışında faaliyete geçirdiği eğitim müesseselerinde kendi amaç ve ilkeleri doğrultusunda yetiştirdiği öğrencileri, özetle insan kaynağını, ekonomik ve siyasi gücünü, örgüt ideolojisi doğrultusunda kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Anayasal kurumlarında (yasama, yürütme, yargı erklerini) kadrolaşmayı ve aynı zamanda uluslararası platformlarda da etkin bir güç haline gelmeyi hedeflediği,
Bu kapsamda örgütün; tabanında bulunan insanların dini duygularını kullanarak kaynak ve meşruiyet devşirmeye çalıştığı, öğrenci seçme ekipleri ile köy ve semtlerden topladığı gençleri, bünyesindeki vakıf, ışık evleri, okul ve dershaneleri marifetiyle ideolojisi doğrultusunda yetiştirerek insan gücü elde ettiği, Devlet modeline paralel bir örgütlenme ile gizlice başta siyaset, mülkiye, adliye, askeriye ve emniyet olmak üzere devletin tüm kılcal damarlarına sızdığı, yurt, okul, dershane ve ışık evlerinde, beyin yıkama metotları ile sorgulamayan, düşünmeyen, mutlak itaati esas alan yapıya bağlı insan tipi yetiştirdiği, dinler arası diyalog adı altında, diğer dinlerin temsilcileri ile görüşerek, kendisini İslam adına muhatap göstermeye çalıştığı, şirket birlikleri ve konfederasyonlar kurarak kendisine bağlı bir zenginler kulübü oluşturmaya ve böylelikle ulusal ve uluslararası ticarette söz sahibi olmaya çalıştığı, ÖSS, YDS, DGS, ALES, YÖS, ÜDS, KPDS, TUS, KPSS, askeri okullara giriş sınavı, polislik sınavı, hâkim adaylığı sınavı başta olmak üzere birçok sınav sorularını hukuka aykırı yollarla ele geçirerek, kendi mensuplarının eğitim kurumlarına veya kamu kurumlarına yerleştirilmesini sağladığı, ürettiği sahte belge ve delillerle, örgüt mensubu olmayan kişiler hakkında adli ve idari soruşturmalar açılmasını sağlayarak bu kişilerin haksız şekilde Devlet kadrolarından tasfiye edilerek yerlerine kendi örgüt elemanlarının yerleştirilmesini sağladığı, bu gibi yöntem ve araçlarla örgütün nihai amacına ulaşmaya çalıştığı anlaşılmıştır."
"SÜNNİ, ALEVİ, ERMENİ, ATEİST, YAHUDİ, HIRSIZ, TEFECİ, RÜŞVETÇİ KİŞİLER.."
İddianamenin, "Örgütün Sosyo- Kültürel ve Zihinsel Yapısı" başlığı altında da, örgüte üyelik konusunda kesin bir ölçünün olmadığı, düşünce ve karakterde insana açık olduğu, paranın öncelik arzettiği ifade ediliyor.
İddianamenin, ilginç değerlendirmeler içeren bu bölümü şöyle:
"Örgüte üyelik için kesin bir kriter yoktur. Türk, kürt, laz, çerkez, ermeni, sünni, alevi hatta yapıya uzak gibi duran gruplardan, ateist ya da yahudi, hristiyan dinlerine inananlardan da paralel yapılanma içerisinde yer alanlar bulunmaktadır. Bir başka ifade ile FETÖ/PDY’ye üyelik için dindar olmak veya inançlı olmak şartı aranmadığı gibi müslüman olmak da gerekli değildir. Bu örgütün içerisinde her türlü suça bulaşmış, alkol müptelası, kumarbaz, hırsız, tefeci, rüşvetçi kişiler de vardır. Ancak örgüt anlayışında, dini vecibelerin yerine getirilmesi veya Kur'anın yasakladığı eylemlerden kaçınmaktan ziyade, "para" öncelik arz ettiğinden, himmetini veren kişinin işlediği suçun veya günahın bir önemi bulunmamaktadır. Meşru olmayan yollardan elde edilen kazançtan örgüte istenen pay verilmiş ise işlenen günahın ya da suçun üzeri örgüt tarafından organize şekilde örtülmektedir.
FETÖ/PDY’nin örgütlenmesi askeri bir örgütlenmeden çok az farklar içermekte, sözde liderin verdiği kararı sorgulama anlamına gelecek her düşünce, eylem veya tavır kuvvetle ezilmekte, GÜLEN'in ve ona bağlı diğer yöneticilerin tüm talimatları, aklın da ötesinde bir kutsiyet kazandırılarak uygulanmaktadır. Sözde lider Gülen, söyledikleri ve yazdıklarıyla bağlı olmayıp ilahi bir emir olarak kendini din, ahlak, hukuk kurallarıyla bağlı saymamakta, örgütünü ve kendini, devlet düzeninin içinde değil önünde ve üstünde görmekte, örgüt mensuplarına göre söylediklerine aykırı hareket etme, onları değiştirme, her türlü yasağı kaldırma, yepyeni bir yasak getirme yetkisini haiz ve daha da önemlisi, dini hükümleri değiştirebilen bir otorite, insanüstü bir varlık olarak kabul edilmektedir. Öyle ki, bu insanüstü varlığın yarım bıraktığı yiyecek atığı veya suyu, içeceği bile olağanüstüdür. Örgüt üyeleri onun içtiği çay veya suyun artığını içmek için sıraya girer ve ona kutsiyet atfederler. O peygamberler, evliyalar ve diğer din büyükleriyle mana aleminde bulaşan ve görüşen onlarla istişare eden bir kimsedir. Ev ve yurtlardaki dini olduğu söylenen sohbetlerde işlenen önemli temalardan biri budur. Bir kimse bu temaya iman etmediği müddetçe gerçek bir üye olamaz yada onların ifadesiyle iman etmiş sayılmaz.
Örgüt, üyelerine onu bir Mehdi, Mesih veya Muhterem olarak tanıtmaktadır. Mehdi ve Mesih ahir zamanda ortaya çıkacağına inanılan üstün vasıflı insanlardır. Muhterem ise onu aziz göstermek ve hatırı sayılan saygı duyulan bir kimse olarak topluma sunmak için son yıllarda sıkça kullandıkları bir ifadedir. Bu hususlar, örgütün hızlı bir şekilde büyümesine ve mensupların, örgütün sözde liderine mutlak bir bağlılık duymasına vesile olmuştur. Örgütün sözde lideri Fethullah Gülen’in teyp ve videokasetlerine çekilen konuşmalarına, kitaplarına ve çeşitli dergilerde yer alan başyazılarına erişim gelişen teknoloji ile birlikte kolaylaşmış, bu konuşma ve yazılarda geçen uyarılar ve tavsiyeler örgüt mensupları üzerinde GÜLEN'in kendi ifadesiyle birinci derecede hareket ettirici etkiye sahip olmuştur.
Çocuğu olmayan örgüt mensupları, sözde liderlerini görmek için ABD’ye gidip Pensilvanya’da kendisinden aldıkları ''okunmuş hurma"yı yiyerek çocuk beklemektedir."
"YARGI ADINA UTANÇ VERİCİ.."
İddianamede, halen akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle bir akıl hastanesinde müşahade altında tutulan ve darbe girişiminden kısa bir süre önce İstanbul Hakimi İlhan Karagöz'ün yazdığı bir karardan da bahsedilerek, bu karar "örgüt mensubu hakim ve savcıların inanmışlık ve örgütün liderine bağlılık düzeyi"ni yansıtmasına bir örnek olarak gösterildi ve yargı adına "utanç verici" olarak yorumlandı.
İddianamenin, bu konuyla ilgili bölümünde şu ifadeler yeraldı:
"..Söz konusu halet-i ruhiye, yüksek tahsil yapmış örgüt üye ve mensupları için de geçerlidir. Örgüt mensubu Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının inanmışlık ve örgütün sözde liderine bağlılık düzeyini göstermesi bakımından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesi'ne intikal eden 2016/5 Tedbir esas numaralı soruşturma dosyasına konu olan İstanbul 18'inci Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi İlhan Karagöz’ün "Karar" kisvesi altında yazdıkları, yargı adına utanç verici niteliktedir.
Adı geçen hâkimin, kamuoyunda "Balyoz davası" olarak bilinen ve TÜBİTAK’ta çalışan bilirkişilerin düzenleyerek Cumhuriyet Başsavcılığına sunmuş oldukları bilirkişi raporunun gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği iddiasıyla ilgililer hakkında bilirkişilik görevini kötüye kullanmak suçundan açılan davada, 04/07/2016 tarihinde vermiş olduğu 577 sayfadan oluşan kısa kararda, FETÖ/PDY hakkında övücü ve propaganda niteliğinde ifadelere yer vererek, örgütün sözde lideri konumunda bulunan Fethullah Gülen’i “mehdi” ilan ettiği ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu Üyeleri ile yargı organları ve yine bir kısım kamu görevlileri hakkında alenen aşağılayıcı ve hakaret içerir ifadelere yer verdiği,
İlgili kararda yer verilen;
“İzzet ve azametine teslimiyetimi bildirmek, üzerimdeki nimetlerinin tamamlanmasını istemek, tevfik ve inayetinin devamını sağlamak için Allah Teala'ya hamd ederim. Peygamberlik rütbesine eğildiğimi ifade etmek, Allah Resulü olmasının bize yüklediği saygı hakkını yerine getirmek ve şefaatini dilediğimi açıklamak için en hayırlı kul olan Muhammed’e ve onun vesilesiyle al ve ashabına salat ve selam ederim…
“Hiç boşuna uğraşmayın. Artık çözdüm! Recep Tayyip Erdoğan, AKP, tüm şürekası, avanesi, soytarıları hep birlikte, Doğu Perinçek de dahil olmak üzere, MİT, derin devlet ve "EPLİSMENT" üst aklıyla beraber bu ülkeye büyük kumpas kurmuşsunuz! Hep birlikte öyle bir kumpas kurmuşsunuz ki, adeta ilahi bir yardım olmasaydı belki ben de çözemeyecektim…”
“Bir sürü yolsuzluğa ismi karışmış başka yerde bu olaylarla ilgili yürütülen soruşturmaları takipsizlikle kapatan tüm savcılık ve yargıçlık görevinde bulunan ve burada etkili olan Başsavcı ve vekilleri ile tüm Adalet Bakanlığı yetkilileri ve ona göre yetki ve atamaları yapan tüm HSYK üyeleri için burada suç duyurumuzu yapıyoruz ve eskisini de yenilemiş oluyoruz.”
“İşte buradan ilân ediyoruz, Fethullah Gülen Hocaefendi Son Peygamber Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhivesellem Efendimizin kendi soyundan ehl-i Beytinden geleceğini haber verdiği ve bizim de hem Hazreti ali ve hem de yine Ehl-i Beytten olan Abdülkadir Geylani Hazretlerinin kitaplarından aktardığımız gibi o seçilmiş bir kişi olur ve Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti ali; Peygamber Efendimizin halifeleri iken, Mehdi Aleyhisselam ayrı ve özel olarak son kez insanlığı doğru yola sevk ederek yanlışlıkları gösterecek özel bir insan olduğu için her ne kadar harikuladelikleri ve kerametleri olacak ise de zaten ortaya çıktığında birçok kişi hazır beklediği için ona biat edecek ve derhal tamir ve onarıma başlayacak ve kendisi her türlü hareket serbestisine sahip olduğu için nasıl ve ne şekilde davranacağını ve insanların nasıl yönlendirileceğini bildiği için Allah’ın Halifesi olarak Huruc edecektir..”
“…VE EVET ERDOĞAN DA SON VE İSLAM’IN BÜYÜK DECCALIDIR..” şeklindeki ve dava dosyası ile ilgisi olmayan, suç unsurları da taşıyan ibareler, gerektiğinde mahkeme kararının da FETÖ/PDY terör örgütünün amaç ve ihtiraslarına feda edilebileceğini ve örgüt mensuplarına mesaj vermek üzere kullanılabileceğini göstermesi bakımından son derece dikkat çekicidir.."
İDDİANAME 6'SI GENERAL 3 SUBAY, 4 ASTSUBAY, 2 UZMAN İLE 37 ER VE ERBAŞI KAPSIYOR..
76 şüphelinin yeraldığı Darbe Girişimi Malatya Davası İddianamesi Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce geçtiğimiz günlerde kabul edilmişti.
Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün 15 Temmuz’daki darbe girişimine Malatya’dan destek veren 2. Ordu Komutanlığı ve 7. Ana Jet Üssü’ndeki darbe girişimine ilişkin hazırladığı ve 1 numaralı şüphelisi 2. Ordu eski komutanı Adem Huduti olan 76 sanıklı iddianamede 6’sı general 33 subay, 4 astsubay, 2 Uzman Çavuş ile 37 er ve erbaş (er- onbaşı) suçlanıyor. Bu arada, darbe girişiminden sonra gözaltına alınan ve büyük çoğunluğu er-erbaş olan 195 şüpheli hakkında ise ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararı verilmişti.
Malatya Cumhuriyet Başsavcısı Ergül Yılmaz ve Malatya Cumhuriyet Başsavcı Vekili Mehmet Badem tarafından hazırlanan 166 sayfalık iddianamede, 2. Ordu’nun eski komutanı Orgeneral Adem Huduti 1 numaralı şüpheli, 2. Ordu eski Kurmay Başkanı Tümgeneral Avni Angun ikinci şüpheli, 2. Ordu eski İdari Kurmay Yarbaşkanı Mustafa Serdar Sevgili üçüncü şüpheli, 2. Ordu eski Harekat Destek Yarbaşkanı Tuğgeneral Zeki Karataş dördüncü şüpheli, 2. Ordu eski Komutanlığı Harekat Kurmay Yarbaşkanı Tuğgeneral Ersin Yıldırım beşinci şüpheli, 7. Ana Jet Üssü’nün eski Komutanı Tuğgeneral Emin Ayık altıncı şüpheli olarak yer aldı.
Şüpheliler; "Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme ve Bu Suçun Beraberinde Başka Suç İşleme, Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme ve Bu Suçun Beraberinde Başka Suç İşleme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" iddialarıyla suçlanıyorlar. Şüpheliler hakkında 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile 10’ar yıl hapis cezası talep ediliyor.
Burhan KARADUMAN, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com