Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Yeni dönemin ruhu, birlikte çalışmayı, birlikte inşayı, birlikte başarmayı gerektiriyor. Gelin Türkiye'yi birlikte hedeflerine ulaştıralım. Gelin demokrasimizi birlikte güçlendirelim. Gelin ekonomimizi birlikte büyütelim. Gelin milletimize birlikte hizmet edelim” dedi.
TBMM 27. Dönem 2. Yasama Yılı açılışında Genel Kurulda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni dönem için tüm milletvekillerine çağrıda bulunarak, “Gelin Türkiye'yi birlikte hedeflerine ulaştıralım” ifadelerini kullandı.
“Hiçbir ülkenin Amerika ile ilişkilerinin geleceğine güvenle bakması artık mümkün değildir”
Amerikan yönetiminin Türkiye ile arasındaki siyasi ve hukuki sorunları diyalog yerine tehdit ve şantaj diliyle çözmeye çalışmak suretiyle yanlış yola girdiğini söyleyen Erdoğan, “Güya bize bedel ödetmeyi amaçlayan bu yöntem, aslında en büyük zararı orta ve uzun vadede Amerika’ya vermektedir. Çin ve Avrupa Birliği başta olmak üzere pek çok ülkeyle adeta bir ticaret savaşına tutuşan Amerika, Türkiye’ye yönelik ekstra uygulamalarıyla güvenilirliğini iyice yitirmiştir. Bizim yaşadıklarımızdan sonra dünyada hiçbir ülkenin Amerika ile ilişkilerinin geleceğine güvenle bakması artık mümkün değildir. Türkiye ekonomisi, bu tür tehditler ve saldırılarla yıkılmayacak kadar güçlüdür” şeklinde konuştu.
“Türkiye kimseden para talep etmiyor”
Kurdaki yükselişin yol açtığı belirsizliğin yavaş yavaş ortadan kalktığının altını çizen Erdoğan, “Bütçe disiplininden en küçük taviz vermiyoruz. Ülkemizin uluslararası piyasalardaki görünümünü güçlendirecek adımları birer birer atıyoruz. Türkiye kimseden para talep etmiyor, bizim tüm çabamız uluslararası sermayenin ülkemizde yatırım yapmasını sağlamaktır. Bunun için gereken her türlü desteği ve her türlü güvenceyi veriyoruz. Ekonomimizin dengelerini, finanstan yatırımlara kadar her alanda tahkim etmeye yönelik programları dikkatle hayata geçiriyoruz. Yeni ekonomi programı bunun en önemli adımlarından biridir. Sanayicimizin, tüccarımızın, esnaf ve sanatkarımızın, tarım sektörümüzün, ücretli kesimin, velhasıl milletimizin yaşadığı sıkıntıları çok iyi biliyoruz. Enflasyondan, faizlerden, döviz kurundan bunalan, işini çevirmekte zorlanan herkesin yaşadıklarını yakından takip ediyoruz. Bankacılık sektörünün hareket alanının daralmasından kaynaklanan finans sıkışıklığının yol açtığı zincirleme sorunların öneminin ve aciliyetinin de farkındayız. Tüm bu sıkıntıların çözümüne yönelik hazırlıklarımız, çalışmalarımız var. Hiçbir sanayicimizi, hiçbir tüccarımızı, hiçbir çalışanımızı, hiçbir vatandaşımızı vicdan ve ahlak yoksunu tefecilerin, iyi günde ortaya çıkıp kötü günde kaybolan fırsatçıların insafına terk etmeyeceğiz. Serbest piyasa ekonomisi kurallarından taviz vermeden gereken her türlü tedbiri alıp uygulayacağız. Dengeleme, disiplin ve değişim üzerine kurulu yeni bir ekonomik program hazırladık. Kredi imkanlarını genişletip kolaylaştıracak, yatırımları teşvik edecek, üretime, istihdama ve ihracata öncelik verecek bir ekonomi anlayışıyla Türkiye’yi yeniden yükselişe geçirmekte kararlıyız. Milletimizden biraz daha sabırlı olmasını, ülkesine ve yönetimine güvenmesini istiyorum. En zorunu geride bıraktık, inşallah bundan sonra her şey daha kolay olacak. Bugüne kadar nasıl her sıkıntıyı milletimizle kol kola, omuz omuza vererek aştıysak, bugünleri de inşallah aynı şekilde geride bırakacağız. Çıktığımız bu uzun ve zorlu yolculukta Meclisimizle, siz değerli milletvekillerimizle birlikte yürüyecek, mücadeleyi birlikte verecek, başarıyı birlikte yakalayacağız. Yeni dönemde Meclisimizin yeni bir anlayışla çalışması, ülkemizin en büyük kazanımı olacaktır. Gerekiyorsa anayasayı, gerekiyorsa içtüzüğü değiştirerek Meclisimizin etkinliğini ve itibarını artırmamız, hem demokrasimiz hem milletimizin morali bakımından çok önemlidir. Bu konuda ben siz milletvekili arkadaşlarıma güveniyorum” ifadelerini kullandı.
“PKK'sından DEAŞ’ına ve FETÖ'süne kadar hepsinin başını ezdik”
Konuşmasına şehitleri anarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni yönetim sistemine geçiş ile ilgili yaşanan sürece değinerek, Türkiye’de yönetim reformu çabalarının 200 yıla yakın bir geçmişi olduğunu söyledi. Erdoğan, “Milletimiz, 2007 yılından beri adım adım ilerleyen bu sürecin her aşamasında sağduyu ile feraset ile hareket etmiştir. Bu kritik dönemde ülkemizi raydan çıkartmak, kaosa sürüklemek, içeride ve dışarıda başarısızlığa uğratmak isteyenlere hamdolsun fırsat vermedik. Geçmişten beri sıkça kurulan ve her seferinde Türkiye’nin tökezlemesine sebep olan tuzaklar, bu defa işe yaramadı. Milletimizin birlik ve beraberliğine sahip çıkmasıyla, devletimizin tüm erklerinin sergilediği dayanışma ile tüm engelleri aşarak bu günlere geldik. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için yapılan her hamle ülke olarak yaptığımız daha büyük atılımlarla karşılık buldu. Her hal ve şart altında çareyi milletimizde, demokrasimizde, milli iradenin üstünlüğünde aradık. Ülkemizi vesayet bataklığına itmek istediler, çözümü milletimize gitmekte bulduk. Uluslararası alanda ülkemizi kuşatmaya çalıştılar, gücümüzü milletimizden alarak yolumuza devam ettik. Sokakları karıştırarak halkımızı birbirine düşürmeye çalıştılar, fitneye fırsat vermedik. Terör örgütlerini kullanarak ülkemize diz çöktürmeye çalıştılar, buna da eyvallah etmedik. PKK'sından DEAŞ’ına ve FETÖ'süne kadar hepsinin başını ezdik. Darbe yapmaya teşebbüs ettiler, milletimizle birlikte göğsümüzü namlulara siper edip istiklalimize ve istikbalimize sahip çıktık. Sınırlarımız boyunca terör koridoru oluşturmaya kalktılar, ardı ardına yaptığımız harekatlarla bu planı da paramparça ettik. Gece yarısı operasyonlarıyla ekonomimizi çökertmeye çalıştılar, Allah'ın izniyle, bu saldırıyı da atlatma yolunda ilerliyoruz. Bugüne kadar milletimizle birlikte hareket ettiğimizde üstesinden gelemediğimiz hiçbir sorun olmadı. İnşallah, bundan sonra da aynı başarılara imza atmayı sürdüreceğiz” diye konuştu.
“Milli iradenin önünde engel oluşturan, tüm vesayet mekanizmaları artık ortadan kalkmıştır”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin; yasama, yürütme ve yargı organlarının görev alanların daha net bir şekilde belirleyerek, demokrasiyi güçlendirdiğini kaydeden Erdoğan, “Milletimizin karşısında yürütmenin tek muhatabı cumhurbaşkanıdır. Milli iradenin önünde engel oluşturan, sistem içindeki tüm vesayet mekanizmaları artık ortadan kalkmıştır. Böylece milletimiz, yetkiyi kime verdiğini ve gerektiğinde kimden hesap soracağını, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilmektedir. 24 Haziran seçimlerinde şahsımı cumhurbaşkanı seçen milletimize karşı görevlerimizi layıkıyla yerine getirmenin gayreti içindeyiz. Bakanlarımızın atamasını yapıp kabinemizi oluşturduk. Anayasa ve yasalardan aldığımız yetkiler çerçevesinde yayımladığımız Cumhurbaşkanlığı Kararları ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri vasıtasıyla, milletimize söz verdiğimiz gibi, hızlı ve etkili bir icraat gerçekleştiriyoruz. Elbette her geçiş dönemi gibi, bu süreçte de bir takım sıkıntılar yaşanıyor olabilir. Tespit ettiğimiz her sıkıntıya anında müdahale ediyor ve hemen hal yoluna koyuyoruz. Ancak, ekonomide asla hak etmediğimiz ve ülkemizin gerçek durumunu kesinlikle yansıtmayan dalgalanma, bu tür sıkıntıların daha çok göze batmasına yol açıyor. Aldığımız tedbirler, yaptığımız görüşmeler ve geliştirdiğimiz programlarla ekonomimizi yeniden dengeye kavuşturmaya başladık. Gerek milletimizden, gerek kurumlarımızdan aldığımız geri bildirimlere göre kendimize yeni hedefler belirliyoruz. Siyasi hayatımızın hiçbir dönemi gibi, yeni yönetim sisteminde de lâyüsel olduğumuz düşüncesine kapılmadık. Yetkiyi milletimizden alarak attığımız her adımımızda, yine milletimize hesap vermek mecburiyetinde olduğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz” şeklinde konuştu.
“Türkiye'nin önündeki sıkıntıları, ancak hep birlikte çalışır, omuz omuza verirsek aşabiliriz”
“2002 yılı Kasım ayından beri ülkemizin yönetimini bize emanet eden milletimize zaten çok büyük bir borcumuz vardı” açıklamasında bulunan Erdoğan, 15 Temmuz'da, millete olan vefa borcuna, can borcu da eklendiğini kaydetti. Erdoğan, “Milletimizin itimadına, teveccühüne ve desteğine layık olabilmek için gece gündüz çalışıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve Kararı seviyesindeki işleri zaten yürütüyoruz. Ancak, bazı konular kanuni düzenleme gerektiriyor. Biliyorsunuz, yeni yönetim sisteminde Cumhurbaşkanının Meclise, bütçe dışında kanun teklifi veya tasarısı sunma imkanı yok. Kanunlar ancak, sizlerin teklifiyle Meclis gündemine gelebiliyor. Meclisimizin açılmasıyla birlikte, gerek AK Parti Grubundaki, gerekse diğer partilere mensup milletvekillerimizin kanun teklifleriyle, ülkemize çok önemli hizmetler yapacaklarına inanıyorum. AK Parti Grubu'ndaki arkadaşlarımız, hiç şüphesiz, yürütme olarak ihtiyaç duyduğumuz alanlardaki kanun teklifleriyle yasama faaliyetlerine daha çok katkıda bulunacaklardır. Diğer partilere mensup milletvekillerinden de yürütme organı olarak bize destek olacak, yolumuzu açacak kanun teklifleri bekliyoruz. Türkiye'nin önündeki sıkıntıları, ancak hep birlikte çalışır, omuz omuza verirsek aşabiliriz. Yeni dönemin ruhu, birlikte çalışmayı, birlikte inşayı, birlikte başarmayı gerektiriyor. Gelin Türkiye'yi birlikte hedeflerine ulaştıralım. Gelin demokrasimizi birlikte güçlendirelim. Gelin ekonomimizi birlikte büyütelim. Gelin milletimize birlikte hizmet edelim. Bu yöndeki gayretleriniz için şimdiden sizlere teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
“PKK'nın Irak'ta faaliyet gösterdiği yerlerin önemli bir bölümünü kontrol altına aldık”
Türkiye’nin dünyanın en çalkantılı bölgesinde, demokrasisi ve ekonomisiyle, gerçek anlamda bir küresel güç olma yolunda ilerlediğini belirten Erdoğan, “Yakın çevremizdeki güvenlik krizleri ve insani trajediler ile bundan beslenen terör eylemleri ülkemizi hedeflerinden uzaklaştırmamış, tam tersine bu yöndeki kararlılığını daha da güçlendirmiştir. Irak'ta ve Suriye'de ciddi etkinlik kazanan terör örgütleri, her geçen gün mevzi kaybetmektedir. Her ne kadar bu ülkeler kendi iç istikrarlarını sağlamakta zorlansalar da, terör örgütlerinin yeşermesine zemin hazırlayan şartlar büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Kuzey Irak'taki bölgesel yönetimin kaotik bağımsızlık çıkışı, Türkiye'nin de net tavır koymasıyla, boşa çıkartılmıştır. DEAŞ’ın işgal ettiği topraklarda yeniden merkezi yönetimin hakim olmasıyla, Irak büyük bir sorundan kurtulmuştur. Temennimiz, ülkedeki PKK varlığının da ayni şekilde ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye olarak, PKK'nın Irak'ta faaliyet gösterdiği yerlerin önemli bir bölümünü kontrol altına aldık. Hedefimiz, çıbanbaşı olarak gördüğümüz Kandil'i ve yeni Kandil olma yolunda ilerleyen Sincar'ı bölücü terör örgütünden tamamen temizlemektir. Irak'ın, mezhepçilik hastalığından bir an önce kurtularak, kendi halkı ve tüm bölge için güvenli, huzurlu, istikrarlı ve müreffeh bir ülke haline gelmesini istiyoruz. Bu doğrultuda yapılan tüm çalışmalara destek olmayı, gerektiğinde öncülük etmeyi sürdüreceğiz” dedi.
Suriye’deki gelişmelere de değinen Erdoğan, “Suriye'deki durum, maalesef çok daha acı, çok daha vahimdir. Bu ülke, 7'nci yılını geride bırakan bir iç savaşın pençesinde kıvranmaktadır. Bugüne kadar yaklaşık 1 milyon Suriyeli kardeşimiz hayatını kaybetmiş, 12 milyon Suriyeli de evini, barkını terk etmek zorunda kalmıştır. Rejimin kendi halkına yönelik kanlı saldırıları yetmiyormuş gibi, bir de DEAŞ ve PYD-YPG denilen alçak örgütler Suriye halkına musallat olmuştur. Ülkedeki istikrarsızlığı fırsat bilen güçler de, vekalet savaşları yoluyla Suriye'yi parsellemek için adeta yarışa girmişlerdir. Kimi artık hiçbir meşruiyet zemini kalmayan rejimle, kimi terör örgütleriyle iş tutan bu güçler, Suriye halkının kani ve gözyaşı pahasına kendi projelerini hayata geçirmeye çalışıyorlar. Suriye'deki bu gelişmelere, pek çok sebepten dolayı bizim seyirci kalmamız söz konusu olamazdı. Her şeyden önce, bu coğrafya halkıyla bin yılı aşkın müşterek geçmişe, ortak medeniyet ve kültür değerlerine sahibiz. Bunun için hayatlarını kurtarmak için yaşadıkları yerlerden kaçmak zorunda kalan milyonlarca Suriyeliye kapılarımızı ve gönlümüzü açtık. Halen 3,5 milyon Suriyeli, ülkemizde hayatını sürdürüyor. Suriye içinde yaşanan her çatışma, bizim için yeni kitlesel göç dalgalarının habercisidir. Sınırlarımızın hemen yani başındaki kaos ortamı, ülkemize yönelik terör tehditlerinin en önemli beslenme kaynağı haline gelmiştir. Bu tehlikeli gidişin önüne geçmek amacıyla, 2016 yılından itibaren, Suriye içinde güvenli bölgeler oluşturmak üzere harekete geçtik. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla, 4 bin kilometrekarelik bir alanı DEAŞ’lı ve PYD/YPG’li teröristlerden temizledik. Bu bölgelere, şu ana kadar 260 bin Suriyeli kardeşimiz geri döndü. Her platformda, ülkede Suriye halkının tamamının kabul edebileceği bir çözüm bulunması için çaba gösterdik. Cenevre Süreci'nin tıkanması üzerine Astana'da yeni bir çözüm zemini oluşturulmasına öncülük ettik. Astana'da varılan mutabakatların rejim tarafından ihlali üzerine, Rusya ile yeni arayışlara girdik. Çabalarımız nihayet sonuç verdi. Soçi'de Rusya ile İdlip Çatışmasızlık Bölgesi'ndeki 3,5 milyon insanın hayatını doğrudan ilgilendiren bir mutabakata imza attık. Dünyada çok büyük takdirle karşılanan bu mutabakat, aynı zamanda Suriye'de yeni anayasa ve özgür seçimler esasına dayalı bir çözüm için de umutların canlanmasına vesile olmuştur. Böylece Türkiye, en büyük yükünü kendisinin çektiği Suriye krizinde, doğrudan sahada inisiyatif alan ve söz söyleyen bir ülke durumuna gelmiştir. İdlip'te ülkemizin güvenliğini sağlamayı garanti ettiği bölgeye de, şimdiden 60 binin üzerinde Suriyeli geri dönmüştür. Suriye'de güvenli hale getirdiğimiz bölgeleri genişlettikçe ve huzuru sürekli hale getirdikçe ülkemizdeki misafirlerimizin kendi topraklarına dönüşlerinin hızlanacağına inanıyoruz. Bundan sonraki hedefimiz, Münbiç ve Fırat’ın doğusundaki bölgelerin, buraları işgal eden terör örgütünden temizlenerek güvenli hale getirilmesidir. İnşallah en yakın zamanda bunu da sağlayacağız” diye konuştu.
“Avrupa ile yaşadığımız bu sıkıntılı süreci yavaş yavaş geride bırakıyoruz”
Her devlet gibi Türkiye’nin de, kimi ülkeler ve uluslararası kurumlarla ilişkilerinde inişler-çıkışlar yaşanabildiğini söyleyen Erdoğan, “Bilindiği gibi son yıllarda, ülkemize verdiği çeşitli sözleri yerine getirmemesi ve haksız ithamlarla üzerimize gelmesi sebebiyle Avrupa Birliğiyle ve bazı Avrupa devletleriyle gerilimler yaşadık. Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde ülkemize yapılan haksızlıklar ve uygulanan çifte standart karşısında elbette sessiz kalamazdık. Kimi Avrupa ülkelerinin Türkiye karşıtlığını bir iç politika malzemesi haline dönüştürmesi, sıkıntıların derinleşmesine ve yaygınlaşmasına sebep oldu. Avrupa ile yaşadığımız bu sıkıntılı süreci yavaş yavaş geride bırakıyoruz. Türkiye’nin, düzensiz göçün önlenmesi başta olmak üzere Avrupa Birliğine tüm taahhütlerini, uğradığı haksızlıklara rağmen yerine getirmeye devam etmesi, elimizi güçlendirdi. Ülkemize yönelik ithamların ve tutumların mesnedi kalmayınca, aklı selim galip gelmeye ve diyalog yolları yeniden açılmaya başladı. En büyük ticaret ortağımız olan, 5 milyon civarında Türk kökenli kardeşimizin, milyonlarca samimi dostumuzun yaşadığı böyle bir coğrafyaya sırtımızı dönmemiz kesinlikle söz konusu olamaz. Bununla birlikte, Avrupa’nın bize yaptığı haksızlıkları düzeltmek, oradaki kardeşlerimizin hukukunu korumak için de sonuna kadar mücadele edeceğiz. Geçtiğimiz hafta Almanya’ya yaptığımız devlet ziyareti, ilişkilerimizi yeni ve olumlu bir yöne sevk etme irademizin karşılıklı teyidine vesile olmuştur. Yine geçtiğimiz aylarda İngiltere’ye de, muhataplarımızla işbirliği zeminimizi güçlendirme konusunda mutabık kaldığımız bir ziyaretimiz olmuştu. Çeşitli Avrupa ülkelerinden Türkiye’yle ilişkiler konusunda yükselen olumlu sesler, önümüzün aydınlık olduğunu gösteriyor. İnşallah, yeni dönemde Avrupa’yla siyasi, ekonomik ve insani alanlarda gerçekten mesafe kat ettiğimiz bir sürece gireceğiz” diye konuştu.
“Amerikan yönetiminin ülkemize yönelik yanlış bakış açısını düzelteceğine inanıyorum”
Bir başka önemli sorun alanının da Amerika’yla ilişkiler olduğunun altını çizen Erdoğan, “Stratejik ortak olarak uzun bir geçmişe sahip olduğumuz Amerika Birleşik Devletleri'ndeki mevcut yönetimin, hiçbir mantıki, siyasi ve stratejik tutarlılığı olmayan bir şekilde ülkemizi hedef alması bizi derinden üzmüştür. Ülkemizde darbe girişiminde bulunan terör örgütünün elebaşı ve pek çok mensubu, bu ülke tarafından korunup kollanmaktadır. Suriye’de hassasiyetlerimizi ve ikazlarımızı hiçe sayarak bölücü terör örgütü ile işbirliğine giden Amerika, bu olumsuz tavrını ekonomik alana da taşımıştır. Örneğin Halkbank davası, eşi benzeri görülmemiş bir hukuksuzluk örneğidir. Terör örgütleriyle karanlık ilişkileri sebebiyle yargılanan bir rahibi bahane ederek, ülkemize yaptırımlar uygulamaya kalkan bu çarpık anlayışla, diplomasinin ve hukukun sınırları içinde mücadele etmekte kararlıyız. Türkiye’yi, demokratik bir hukuk devleti gibi değil de bir kabile toplumu gibi gören bu zihniyete karşı, ülkemizin ve milletimizin hakkını, hukukunu ve onurunu korumak bizim en başta gelen görevimizdir. Amerikan yönetiminin eninde sonunda ülkemize yönelik yanlış bakış açısını düzelteceğine inanıyorum. Ülkelerimizin karşılıklı menfaati, aramızdaki ilişkinin sözde değil özde stratejik ortaklık çerçevesinde güçlenerek devam etmesini gerektiriyor. Geçtiğimiz hafta katıldığımız New York’taki Birleşmiş Milletler toplantısı öncesinde ve toplantı günlerinde Amerikan şirketlerinin temsilcileriyle görüşerek, bu konudaki kanaatlerimizi kendileriyle paylaştık. Ayrıca, ilgili tüm arkadaşlarımız da Amerikalı muhataplarıyla temaslarında kendilerine bu konudaki görüşlerimizi aktarıyorlar. Henüz arzu ettiğimiz seviyeye gelmemiş olsa da, ortak bir anlayışa ulaşma yolunda ilerleme kaydetmeye başladığımızı söyleyebiliriz. İnşallah, en kısa sürede, aramızdaki meseleleri çözüp, Amerika ile yeniden siyasi ve ekonomik alanlarda stratejik ortalık ruhuna uygun ilişkiler geliştirmeyi ümit ediyoruz. New York’ta ayrıca, 3 günde 14 liderle görüşerek, ülkelerimiz arasındaki ilişkileri ve insanlığın ortak sorunlarını değerlendirdik. Genel Kurulda yaptığımız konuşmada da ‘Dünya 5’ten büyüktür’ itirazımız başta olmak üzere, Birleşmiş Milletlerin yapısı ve işleyişi ile bölgesel ve küresel gelişmelere ilişkin görüşlerimizi paylaştık” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Rusya ve İran ile olan ilişkilerine değindi. Rusya ile her alanda çok sıkı ve hızla gelişen ilişkiler içinde olunduğunun altını çizen Erdoğan, Suriye politikasından turizme, savunma sanayinden enerjiye kadar her alanda Rusya ile Türkiye’nin ortak çıkarına olan projeleri hayata geçirdiklerini belirtti. “Biliyorsunuz, bir dönem Rusya ile aramızı bozmak için de pek çok provokasyon yapıldı” açıklamasında bulunan Erdoğan, karşılıklı olarak sağduyuyu ve soğukkanlılığı elden bırakmayarak, bu sıkıntıların üstesinden geldiklerini kaydetti.
Önümüzdeki dönemde Rusya ile Türkiye arasındaki olumlu işbirliği iklimini daha da güçlendireceklerinin altını çizen Erdoğan, aynı şekilde İran ile de gerek Suriye ve Irak politikalarında, gerek diğer siyasi ve ekonomik konularda yakın temas halinde olduklarını, bölgenin geleceğiyle ilgili kararlarda İran’ın dışlanmamasına özel önem verdiklerini söyledi. “Bu ülkeye yönelik yaptırım tehditlerinin de adil olmadığını düşünüyoruz” ifadelerini kullanan Erdoğan, uluslararası kurumların denetimleriyle kolayca çözülebilecek sorunların, yaptırımlar gibi tüm ülke halkının cezalandırılması anlamına gelecek yollarla halledilmeye çalışılmasının doğru olmadığını kaydetti. Erdoğan, “Bu tür adımların hiçbir fayda sağlamadığı geçmiş tecrübelerle de sabittir” dedi.
“Kıbrıs’ta ve Ege’de, Türkiye’ye rağmen hiçbir adım atılamayacağını buradan bir kez daha tekrarlamak istiyorum”
“Önümüzdeki dönemde Türkiye, temel ilkelerimiz doğrultusunda, başkalarının taleplerinden ziyade kendi menfaatlerini ve ihtiyaçlarını merkeze alarak politikalarını belirleyecektir” ifadelerini kullanan Erdoğan, Türkiye için bir başka önemli sorun alanının da, Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin haklarını, çıkarlarını, beklentilerini dikkate almayan yaklaşımlar olduğunu söyledi. Erdoğan, “Kıbrıs’ta ve Ege’de, Türkiye’ye rağmen hiçbir adım atılamayacağını buradan bir kez daha tekrarlamak istiyoruz. Bu bölgede bizi yok saymaya kalkışanlar, kendi varlıklarını da topyekun tehlikeye attıklarını çok iyi bilmelidirler. Bizim her konuda olduğu gibi Kıbrıs ve Ege konusunda da tercihimiz ‘kazan-kazan’ anlayışından yanadır. Hep birlikte kazanabileceğimiz yöntemler varken, işi krize ve hatta çatışmaya götürecek yollara tevessül edenler, bunun hesabını önce kendi halklarına vereceklerdir” dedi.
“Düşmanca tutumlarını da bir an önce sona erdirmelerini bekliyoruz”
Geçen yıl tüm dünyayı endişeye sürükleyen Körfez’deki krizin, istenmedik sonuçlara yol açmadan durulmuş olmasından memnuniyet duyduğunu kaydeden Erdoğan, “Katar’la olan yakın işbirliğimiz, bu ülkenin ülkemize çok büyük meblağlı yatırımlar yapma kararıyla, daha da perçinlenmiştir. Bölgedeki diğer devletlerle de işbirliğimizi güçlendirmek istiyoruz. Kimi bölge ülkelerinin Türkiye’ye yönelik düşmanca tutumlarını da bir an önce sona erdirmelerini bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde bu konularda da kayda değer ilerlemeler kaydetmeyi umuyoruz” şeklinde konuştu.
“Kudüs meselesi, bizim de, ümmetin de kırmızı çizgisidir”
Erdoğan, Genel Kuruldaki konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kuzey Afrika’nın istikrarı, hem Akdeniz’in, hem Ortadoğu’nun, hem de Afrika’nın geleceğiyle yakından ilişkilidir. Türkiye olarak, Libya başta olmak üzere, Kuzey Afrikalı kardeşlerimizin yanlarında olmayı, onlara her türlü desteği vermeyi sürdüreceğiz. Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerimiz gün geçtikçe daha da ilerliyor. Kırgızistan’da katıldığımız ve Özbekistan’ın da ilk defa iştirak ettiği Türk Konseyi Zirvesi, bu bakımdan önemli bir açılım olmuştur. Azerbaycan’la ilişkilerimiz, siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan gerçekten çok iyi bir noktaya gelmiş durumdadır. Kazakistan’ın da, Türk Dünyası’nın aksakalı olarak gördüğüm Sayın Nazarbayev’in dirayetli liderliğinde önemli hamleler yaptığına şahit oluyoruz. Özbekistan, yeni ve çok büyük bir atılımın eşiğindedir. Türkmenistan’ın istikrarına ve gelişmesine de önem veriyoruz. Orta Asya’daki kardeşlerimiz ne kadar güçlü ve müreffeh olursa, Türkiye bundan o derece mutlu olur ve faydalanır. Aynı şekilde Türkiye’nin gücü ve zenginliği de, Orta Asya’daki kardeşlerimiz için önemli bir güvencedir. Balkanlarda, Bosna-Hersek, Sırbistan, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Karadağ gibi hepsini de dost olarak gördüğümüz ülkelerin tamamıyla yakın ilişkiler tesis etmenin gayreti içindeyiz. Tabii Bosna-Hersek’in milletimizin gönlünde, hem tarihi, hem insani olarak ayrı bir yeri vardır. Geçmişte çok büyük acılar yaşayan Boşnak kardeşlerimizin yanında olmayı, merhum Aliya İzzetbegoviç’in vasiyetine sahip çıkmayı boynumuzun borcu olarak görüyoruz. Yunanistan ve Bulgaristan’la, bu ülkelerden de karşılık gördüğümüz sürece, iyi komşuluk ilişkilerimizi devam ettirme yönünde güçlü bir iradeye sahibiz. Doğu komşumuz Gürcistan’la da ekonomik ve sosyal ilişkilerimizi, siyasi ilişkilerimizle tahkim ediyoruz. Kırımlı kardeşlerimizin huzuru ve esenliği için de mücadele etmeyi sürdürüyoruz. Hep söylediğim gibi, Kudüs meselesi, bizim de, ümmetin de kırmızı çizgisidir. Kudüs’ün mahremiyetine halel getiren, Filistinli kardeşlerimizin temel hak ve özgürlüklerine saldırı anlamı taşıyan hiçbir davranışa, hiçbir emrivakiye müsamaha gösteremeyiz. Türkiye olarak, sonuna kadar Kudüs davasının takipçisi olacağız. Görüldüğü gibi, uluslararası alanda çok önemli süreçleri aynı anda, aynı hassasiyetle ve aynı kararlılıkla yürüterek, ülkemizi aydınlık geleceğine hazırlıyoruz.”
Ankara, iha