Görüş Gazetesi'nin 40. Yayın Yılında Görüş'çüler Yazdı
Suat TAŞPINAR
Kısa süre önce, bu kez hüzünlü bir vesileyle -sevgili annemin hastalığı- Malatya'daydım. Her zaman haftalarca önceden geliş planı yaptığım, yolculuğun hayalini kurduğum, dostlarımla kucaklaşmanın sevinci burnumda tüterek geldiğim memlekete, bu kez acil bir telefonla, ilk uçağa atlayarak geldim... Bu sefer günlerin çoğu hastanede geçti. Ama gün akşam olup da, birkaç saatliğine de olsa dertlerden azade olmaya ekmek kadar, su kadar, hava kadar ihtiyaç duyduğum sınırlı zamanlarda sığınağım yine Görüş'ün yazıhanesiydi.
Çünkü üzerimde hayatın, kaderin, şu kavanoz dipli dünyanın hangi iflah olmaz dertleriyle girersem gireyim, gecenin bir vakti oradan kuş gibi hafiflemiş olarak, hayat yoluna "Görüş Okulu"nda başlamış olmanın minnet duygusuyla çıktım hep.
O çatının altında, gecenin geç vaktine kadar eksilmeyen demli çayın etrafında teyellenen o muhabbet, şu hayatta bir şeylere şükretmek için ne çok nedenim olduğunu hatırlattı bana. Gerçi hayatın rüzgarı beni bu "okul"dan alıp çok uzaklara savurmuş olsa da, zaten o minnet duygusunu hiç unutmadım ki hatırlamaya gerek duyayım!
Görüş'ün 40'ıncı yaş günü için bir kaç kelam etme derdiyle oturup boş sayfaya bakarken düşündüm. Kendi kendime sordum: "Görüş bana şu fani ömrümde ne verdi?" diye...
Size gazetecilik namına otuz iki kısım tekmiliyle, bir pehlivan tefrikası gibi uzun uzun anlatabilirim, mesleğe dair sahip olduğum her güzel şeyin tohumunu Görüş'ün attığını... Celal Yalvaç'tan Cevdet Barış'a, rahmetli Erhan Kırçuval'dan İsmet Yalvaç'a kadar eşsiz öğretmenlerin rahle-i tedrisatından geçtiğimi... "Acar gazeteci" olmanın kolay; "namuslu ve vicdanlı gazeteci" olmanın zor ama "esas hedef" olduğunu iliklerime işleyene kadar öğrendiğimi... Bugün sadece gazetecilik yaparak, kimseye muhtaç olmadan ekmeğimi kazanabiliyorsam bunu Görüş'e borçlu olduğumu... Daha 14-15'li yaşlarımdayken Görüş gazetesinde yaptığım kalite ve derinlikte gazeteciliği, Babıali'de çalıştığım namlı gazetelerde, TV'lerde bile bulamadığımı... Görüş'ün kelimenin tam manasıyla bir okul olduğunu ve basın-yayın mekteplerinin Görüş'ün eline su dökemeyeceğini...
Bunları uzun uzun anlatmak da güzel olurdu. Ama "malumu ilam" olurdu doğrusu. 40 yıllık tarihinin şu ana dek 30 yılında "Görüş mensubu" olmanın gururunu yaşamış bir gazeteci olarak başka bir sırrımı açacağım sizlere:
Ben Görüş'te iyi bir gazeteci olmaktan çok daha değerli bir şeyi öğrendim: İyi insan olmayı. Bunun ne büyük bir kazanç olduğunu, ulusal basında pek çok "iyi gazeteci" ama "vasat insan" ile çalışırken anladım. Çok iyi haber yazan, mükemmel röportaj yapan, harika fotoğraf çeken, muazzam başlık atan, sanat eseri gibi sayfa çizen ama insan olarak tartıya vurulduğunda "hava kadar" ağırlığı olmayan o kadar çok "insan" gördüm ki...
"Önce insanım sonra gazeteci" sözü, yerli yersiz kullanılmaktan değeri azalmış bir çift lakırdı olmuşken, bunu tüm kalbimle söylemeliyim: Görüş'e 14 yaşımda her şekle sokulabilecek bir hamur olarak girip, oradan hakkı, hukuku, vicdanı, mesleği üç kuruşluk çıkar için satmamayı, sadece doğrunun önünde eğilmeyi, emeğe saygıyı, Malatya'yı sevmeyi ve onun dertlerini dert bilmeyi, sana çok şey katan insanlara ve topluma borcunu ödemek için bencillikten arınmayı, ömürboyu sırtını dönebileceğin ve yüreğini açabileceğin dostların olması gerektiğini, güçlünün değil haklının yanında olmayı ve saymakla bitmeyecek pek çok hasleti bu "okul"da öğrendim...
Ve hala bu öğrendiğim derslerden, acımasız bir hayat çarkının içinde her gün defalarca girmek zorunda olduğum onca imtihandan geçmek için ter döküyorum. Başarıyorsam bu öğretmenimin "Görüş ve Görüş'ü Görüş yapan insanlar" olmasından; başaramıyorsam kendi eksikliğimden...
Biz öğrencileri, eksiklerimizi tamamlamak için yankısız vadilerde kaybolmaya razıyız; yeter ki Görüş eksilmesin penceremizden!