SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Güzelliğin ve Ahengin Peşideki Şair: Cenap Şahabettin

Güzelliğin ve Ahengin Peşideki Şair: Cenap Şahabettin
A- A+ PAYLAŞ

Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri olan şair ve yazar Cenap Şahabettin, vefatının 91. yılında yad ediliyor.

Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Plevne'de şehit düşen Binbaşı Osman Şahabettin Bey'in oğlu olan usta edebiyatçı, 1870'te Manastır'da dünyaya geldi.

Şahabettin, babasının vefatının ardından ailesiyle İstanbul'a yerleşti ve Tophane'deki Feyziye Mektebi'nde ilk öğrenime başladı.

Eyüp Askeri Rüşdiyesi'ne devam eden yazar, bir süre sonra Gülhane Askeri Rüşdiyesi'ne geçti ve 1880'de okuldan mezun oldu.

Cenap Şahabettin, Askeri Tıbbiye'yi 1899'da hekim yüzbaşı olarak bitirdi.

Şiire çocukluğundan itibaren ilgi duyan usta şairin, bir gazel olan ilk şiiri 14 yaşında Muallim Naci'nin başında bulunduğu Saadet gazetesinde okura ulaştı.

Şahabettin'in şiirleri daha sonra Gülşen, Sebat ve İmdadü'l-midad dergilerinde okuyucunun beğenisine sunuldu. Tıbbiye öğrencisi iken kaleme aldığı, Abdülhak Hamid ve Recaizade Mahmud Ekrem'in tarzına yakın, 18 parçadan oluşan "Tamat" adlı şiiri küçük bir kitap halinde yayınlandı.

Karantina hekimliği ve sıhhiye müfettişliği yaptı

İyi bir dereceyle mezun olduğu için 1890'da cilt hastalıkları alanında uzmanlaşmak üzere devlet tarafından Paris'e gönderilen Şahabettin, 4 yıl sonra yurda döndü ve Mersin, Rodos, ve Cidde'de karantina hekimliği ile sıhhiye müfettişliği yaptı.

Cenap Şahabettin, Paris'te bulunduğu yıllarda daha çok edebiyata ilgi gösterdi. Özellikle Verlaine'den etkilenen şairin, bu etki altında yazdığı "Benim Kalbim" şiiri, 1895 sonlarında "Hazine-i Fünun" dergisinde yayımladı.

İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Meclis-i Kebir-i Sıhhi üyeliği ve Daire-i Umur-ı Sıhhiyye müfettişliğiyle tekrar İstanbul'a dönen şair, 1914'te hekimlikten emekliye ayrılarak, Darülfünun'da Türk edebiyat tarihi, Batı edebiyatı ve Fransızca dersleri verdi.

Kurtuluş Savaşı yıllarında "Milli Mücadele'yi küçümseyen" sözler söylediği ileri sürülerek, öğrencileri ve diğer bazı hocalar tarafından aleyhinde gösteriler düzenlenen Şahabettin, 1922'nin Eylül ayında üniversitede görev yapan diğer hocalar Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Daniş ve Barsamyan Efendi ile Darülfünun'daki görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Servet-i Fünun'un üç önemli isminden biri oldu

Şahabettin, önceleri Muallim Naci'nin etkisiyle divan şiiri türünde şiirle uğraşmış olsa da daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid Tarhan'dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi.

Mekteb, Hazine-i Fünun, Maarif ve Malumat dergilerinde şekil, içerik ve anlatım bakımından farklı şiir denemelerine başlayan şairin yaptığı 3 evlilikten Destine, Şadıman, Reşika, Adnan, Şivezat ve Resim isimli çocukları dünyaya geldi.

Usta kalem, özellikle Mekteb dergisinde arka arkaya çıkan 42 şiiriyle dikkatleri üzerine çekti. Dönemin önemli edebiyat dergisi Servet-i Fünun'da şiirleri yayımlanmaya başlayan Şahabettin, zamanla Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil'le Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri oldu.

Şiirin tek gayesinin güzellik olduğunu savundu

Şiirleriyle dönemin sanat dünyasında çokça tartışılan şair, zamanla Servet-i Fünun şairlerinden ayrılarak bireysel şiiri tercih etti ve şiirde heceyi müzikle uyumlu kullanmayı savundu.

Şahabettin, üslupçu bir şair olarak şiirlerinde yeni ve orijinal terkiplere, okuyucuda yeni imajlar uyandıracak kavramlar, ibareler, isim ve sıfat tamlamalarına yer verdi. Şair bu yönüyle, Tanzimat'tan sonra Batı edebiyatı tesirinde gelişen Türk şiirinde Abdülhak Hamid'in ardından en büyük yenilikleri yapanlar arasında yer aldı.

Güzelliğin ve ahengin peşindeki şair, şiirin tek gayesinin güzellik olduğunu savundu ve ona başka bir fonksiyon yüklemek istemedi.

Cenap Şahabettin, 1908'den sonra düzyazıya ağırlık vererek Tanin, Hürriyet, Kalem ve Hak gazetelerinde makaleler kaleme aldı.

Nesiri hem bir beste hem de güfte olarak gören Şahabettin, nesirde de şiirde olduğu gibi güzelliğe ve ahenge önem verdi. II. Meşrutiyet'ten sonra nesir alanına dönen yazarın bu türde kullandığı dil ve üslup, şiirinin bir devamı olarak görüldü.

Balkan Savaşları'ndan sonra Tasvir-i Efkar gazetesi tarafından birkaç defa Avrupa'ya gönderilen Şahabettin, yazılarını "Avrupa Mektupları" başlığıyla yayımladı.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın davetiyle Suriye'ye giden şairin bu gezileri de 1918'de "Suriye Mektupları" adıyla okurla buluştu.

Tiyatroyla da uğraşan Şahabettin, 2. Meşrutiyet döneminde hız kazanan tiyatro çalışmalarına katıldı ve Sahne-i Osmaniye ve Darülbedayi'nin edebi kurullarında görev aldı.

Cenap Şahabettin, nesirle ilgili fikirlerini, Meşrutiyet'ten sonra Türkçülük akımı içinde ortaya çıkan "Yeni lisan" hareketinden sonra da devam ettirdi, Arapça ve Farsça ile zenginleşen Osmanlıcayı savundu.

Son yıllarında yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığı Fransızca-Türkçe sözlüğünü tamamlayamadan 12 Şubat 1934'te beyin kanaması nedeniyle İstanbul'da vefat eden Cenap Şahabettin, 14 Şubat'ta Bakırköy Mezarlığı'na, kızı Destine Hanım'ın yanına defnedildi.

Kutlu: Haşim'in görüşü ile bizde musikiye yaklaşan ilk şairdir"

Dr. Orhan F. Köprülü ve Dr. Reyan Erben'in yayına hazırladığı Şahabettin'in "Tiryaki Sözleri" kitabında Erben şu tespitleri okurlara sunmuştu:

"Kabataş Lisesinde edebiyat hocamız rahmetli Ali Canib Yöntem, 'bilimsiz san'at gelişmez, düşünce unsurundan yoksun edebiyat çelimsiz kalır' derdi, örnek vererek, 'Bakınız eskiler arasında Servit-i Fünunculardan hala kalemini kuvvetle kullanabilen tek kişi Cenab Şahabeddin'dir demişti. Arapça ve Farsçayı derinliğine bilmesi, Fransızcanın bütün inceliklerini benimsemiş olması, Türkçeyi kullanmadaki hüneri ve geniş kültürü ona duygu ve düşüncelerini en güzel biçimde ifade imkanı sağlamıştır. 'Dünyaya geliş hüner değildir' diyen şairin sözüne müstesna örnekler var: Vinci gibi, Goetne gibi. Cenab da hayatı yoğun olarak duymuş ve yaşamıştır."

Yazar Mustafa Kutlu bir yazısında, "Fikriyata pek meyletmeyen Cenap Şahabettin, bizde belki de modern manada fikrin ağırlığından sıyrılıp ‘Haşim’in görüşü ile musikiye yaklaşan ilk şairdir." görüşünü paylaşmıştı.

Eserlerinden bazıları şöyle:

Şiir: "Tamat", "Seçme Şiirleri", "Bütün Şiirleri", "Elhan-ı Şita", "Yakazat-ı Leyliye"

Tiyatro: "Yalan", "Körebe", "Küçükbeyler", "Merdud Aile"

Gezi yazısı: "Hac Yolunda", "Afak-ı Irak", "Avrupa Mektupları", "Suriye Mektupları", "Medine'ye Varamadım"

Düz yazı: "Evrak-ı Eyyam", "Nesr-i Harp", "Nesr-i Sulh"

İnceleme: "Vilyem Şekspiyer", "Kadı Burhanettin"

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

1 yorum yapılmış

  • gero (9 saat önce)
    Rahmetliyi çok güzel anlatmışsınız ama keşke rahmetlinin şiirlerinden bir kaç kıta veya beyit yayınlasaydınız daha güzel olurdu.
    0
    0
    Yanıtla