malatyahaber.com'un da yayıncılarından olan Fuat Kozluklu, medya, mafya ve siyasetle ilgili görüşlerini, Zaman'ın Cumartesi ekinde yeralan röportajında açıkladı.
Serkan Kara imzalı röportaj şöyle:
...
"..Haber kanalı 24ün gece haberleri moderatörü Fuat Kozluklu, yerel basında başladığı gazeteciliğe, aralarında CNN, BBC ve Reutersin de bulunduğu kanallarda devam etmiş bir isim. Uluslararası gazetecilik standartlarını bilen Kozluklu ile medya, mafya ve siyaseti konuştuk.
Dünya, terörist başı Abdullah Öcalanın yakalanarak Türkiyeye getirilişini de, Iraklı Kürt liderler Talabani ile Barzaniye Türk diplomatik pasaportunun verildiğini de, 1999daki Marmara Depremini de ilk olarak Fuat Kozlukludan öğrendi. Kozluklu, bunlar gibi daha nice başarılı haberlere imza atmış ve meslekte 25. yılını doldurarak emekli olmuş bir gazeteci. Haber kanalı 24te sunduğu gece bülteniyle Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğinden Yılın En İyi Gece Bülteni Sunucusu ödülünü alan Kozluklu, Ergenekon Operasyonunu yüzeysel olarak geçen gazetecileri kuşku uyandırıcı olarak buluyor: Mafya lideri demek, örgütlü suçun organizatörü demek Bunun içerisinde adam öldürme, uyuşturucu, insan ve seks ticareti de var. Gazeteciler, bu şekilde tanımlamıyorlar biliyor musunuz? Çünkü medyanın içerisinde de bu insanlardan var. Kimileri silahlı geziyor Çok dikkat etmemiz lazım. Fuat Kozluklu ile medya, mafya ve siyaseti konuştuk.
Popüler kanallar arasında hangisinin ana haberini iyi buluyorsunuz?
Kanal Dyi izliyorum. Maymun haberciliği yapanların bıraktığı etkiden olsa gerek, ana haber bültenlerini hâlâ büyük bir güven duygusuyla izlediğimi söyleyemem. Ali Kırcanın sunduğu bülteni de bir-iki defa, o da gülerek izledim, o talihsiz yatak kazasından dolayı Aklıma geliyor, inanamıyorum. Gizli kamerayı başkasına karşı uygulamış birisinin kalkıp da bugün topluma verebileceği bir şey olduğuna inanmıyorum. Bireyin özlük haklarına tecavüz etmenin başarı olarak gösterilmesine karşıyım ben.
Ana haberleri eskiden mankenler sunardı, şimdi yaşlı kurtlar sunuyor.
Batı ülkelerindeki gibi bizde de 35-40 ve üzeri yaş grubu gazeteciler haber sunmalı. Şöyle bir şey düşünsenize; karşınızda bir lider var. Size, Hatırlayacağınız üzere 1980 darbesinde Türkiye diye başlayan bir cümle kuruyor. Haberi sunan ve spiker diye karşısında oturan kişi, 1980 doğumlu!..
Deneyimli gazetecilerin haber sunması, izleyici açısından neyi değiştirir?
Habere güven duyacaksınız bir kere. Anne ve babalarımızla, eşimiz, kardeşimizle izlemekten utanç duyduğumuz şeyleri ana haber bülteni diye ekranlara taşımış, tüm değerlerimize tecavüz etmişler. Türk televizyon haberciliğinde anchorman ile enkıromen ayrımına geldik biz ya da enkırowomen. Mankencik haberciler toz olsunlar artık...
Güvenden bahsediyorsunuz ama gizli kamera çekimlerini yaptıranlara insanlar nasıl güvenecek?
Özür dilerim; ama Ali Bey gazeteciliği itibarıyla örnek alınacak birisi değil. Bu özelliğini kaybetmiştir. İnsanların, Ali Kırca gibi bir ismi artık örnek alacaklarını zannetmiyorum.
Neden zannetmiyorsunuz?
Ali Kırca finalini kötü yaptı. Yatak odasıyla gündeme gelmemeliydi. Ali Kırcanın yaşadıkları, insanların mabediyle uğraşanların karşılaşabileceği bir final! Bir tür ilahi adalet gibi Montajlanmış kasetler yayınlandı bu ülkenin televizyonlarında. Maalesef o ana haber bültenlerini hazırlayan kişilere şimdi milyon dolar transfer ücretleri vererek haber sunuculuğu yaptırılıyor. Sayın Kırca, 28 Şubat etiketiyle dolaşan biri sadece. Sormak lazım kendisine, 28 Şubat sürecinde hiç mi rolü olmadı? Müslümlü, Fadimeli, Emireli tarikat dizileri gerçekten haber miydi? O insanlar bugün ne durumda biliyor mu? En iyi ajan, ajan olduğunu bilmeyen ajandır vurgusunu ben çok yapıyorum. Toplum olarak, insanların vurulmasına, işsiz kalmasına, hayatlarının savrulmasına yol açan kampanyalara imza atmış ve de bu tür kampanyalara tetikçilik yapmışların şerrinden korunmamız lazım.
Medya, neden Ergenekona uzak durma çabası içinde?
28 Şubat süreci yaşamış bir ülke olarak medyanın Ergenekonda takındığı fotoğrafa şaşırmamalıyız. Babalarının malı olmayan tesislere, kafalarına göre güvenlik akreditasyonu uygulayanlar; hukuki dayanakları olmadan insanları suçlu ilan eden zihniyetler, bu ülkeye 28 Şubatı yaşattılar. Hem de medyanın bir kanadıyla el ele vererek Bugün medya ve bazı kurumlar hâlâ 28 Şubat sarsıntısını yaşamaya devam ediyor. Ve bugün başörtüsü serbestliğinin sorgusunu yapan medyaya da fazla kızmamak gerek. Çünkü onlar beyinlerinde özgür ve demokrat değiller. Güvenceleri de demokrasi dışı yapılanmalar ve yönetimler Hem bugün ülkemizde gazetecilerin birçoğunun beyni peçeli!
Peki, bu peçeli gazeteciler, şimdi nasıl bir misyon üstlenecek?
Şimdi paparazziler var üniversitede önlerinde. Üniversite paparazzileri diyorum ben onlara. Başını açtı mı, çene altında bağladı mı, yoksa çene üstüne mi çıktı? Ya bunlar şaka gibi arkadaşlar! Bizim barışmamız lazım artık. Gazetecinin dili, barış, birlikte yaşama ve birbirini anlama dili olmalıdır. Toplumu kin, nefret ve öfke üçgenine oturtmanın kimseye yararı olmadı, olmayacak da. Terörün tırmandığı, can ve mal güvenliğinin kalmadığı, insanların düşüncelerinden, inançlarından dolayı öldürüldükleri bir ülke haline getirilmek isteniyor Türkiye. Tıpkı 12 Eylül 1980 askerî darbesi öncesinde oldu gibi
Medya neden kaos istesin ki?
Türkiye kuşku ve kaygı yüklü bir toplum yapısıyla karşı karşıya. Halkın her tür değer yargısı ve birbiriyle ilişkisi dinamitlendi. O yüzden de kavgayı reddeden üsluplara ihtiyacımız var. Bugün merkez medya bunu yapmıyor. O kadar çok ticari ilişkiler içerisinde ki! Enerji gibi dev bir pasta var. Bu pastanın içerisinde yer alan medya patronlarının gözleri döner, ki dönmüş durumda. Petrol var. Petrol için ülkeler işgal ediliyor, insanlar katlediliyor. Bugün Türk medyasında işgal vurgulu Irak haberleri neden doğru dürüst yok? Savaş, diyor birçokları. Neden? Çünkü oradaki servetten nemalanan patronlar var Türkiyede, yanı başımızda onlar. Bugün türban olur, yarın başka bir şey olur merak etme yani. Malezya olacaktık, olamadık. Ben İran olacağız paranoyalarını duyarak büyüdüm mesela. Benim gençliğim maalesef bu saçmalıklarla yaşayarak geçti gitti. Türkiyede rejim değişikliği kaygısı falan yok, gücü elinde tutabilme, rejimi ele geçirebilme kavgası var.
Bu süreç daha ne kadar devam eder?
Bundan daha fazla dibe vurma ne biliyor musunuz? İç savaş! Bunu yaşamadan, geçmişte komşu ülkelerde gördüğümüz trajedilerden örnek alarak barış için diretmeliyiz. Türkiyede yaşanan birçok trajedinin, acının içerisinde sözde vatanseverler var. Onlar yurtseverse ben neyim? Bir yerlere bomba atmak nasıl yurtseverlik olabiliyor? Bir insanın yaşamını toplumun bekası için iyi olacaktır diyerek ortadan kaldırılmanın ne insanlıkla ne de yurtseverlikle alakası var. Olsa olsa barbarlıktır, vahşiliktir.
Yurtseverliğin ölçütünü kim, neye göre belirliyor?
Birçok meslektaşımızı dışlamış, andıçlamış olan 28 Şubat laboratuvarının içindeki o şahıslar ile işbirlikçileri mi gerçek yurtsever? Benim gelir kaynağım belli, onların çoğunun ise belli değil. Dünyada 120yi aşkın konvansiyonel silahlar üreten fabrika var. O fabrikaların temsilciliğini yapanlar da kalkıp bana yurtseverlikten, uzlaşmadan, barıştan söz edemezler. Emekli olan insanların birtakım şirketlerin yönetim kurullarına, danışmanlığına getirilmeleri dünyanın hangi ülkesinde, bizdeki gibi gelenekselleşmiş ve zorunlu kılınmış boyutta? Bir et fabrikasının emekli generalden öğreneceği ne var? Ya da bir motor fabrikasının Bu ülkede özel güvenlik şirketlerinin sahipleri kimler? İstanbulun emekli valisi, emekli general, emekli istihbaratçılar Hakkımızdaki her tür bilgiyi ellerinde tutuyorlar. Neye dayanarak? Nasıl güvenirim bunlara? Özel güvenlik, özel teftiş ordusuna dönüşüyor neredeyse! İleride daha da büyük bir tehlike patlak verecek, denetimsiz ve kontrolsüz bir orduya dönüşecek bunlar..